Daryal Batıbay
1994 yılında bir Mayıs günü, Başbakanlık’taki ofisimde New York’tan Ahmet Ertegün beni telefonla aradı. Ekim 1993’den beri Başbakan Tansu Çiller’in baş danışmanlarından biri olarak Ankara Gaziosmanpaşa’daki Başbakanlık ek binasında çalışmaktaydım. Ahmet Beyi, son dış görev yerim olan Washington yıllarından tanıyordum. ABD’deki Türk toplumunun en seçkin ve etkili isimlerinden biri olan Ahmet Ertegün Washington ve New York’taki diplomatik misyonlarımız ile temas içindeydi.
Ahmet Bey, o (1994) yaz Henry Kissinger’ı Bodrum’daki evinde misafir edeceğini, Türkiye’ye bu gelişinde, Kissinger’ın Başbakan Çiller ile görüşmek istediğini, böyle bir görüşme mümkün olacaksa, Bodrum’a giderken veya dönerken İstanbul’a uğrayacağını bildirdi.
Başbakan Çiller’in görüşme isteğini olumlu karşılaması üzerine, Kissinger Boğaz’da, Müşir Fuat Paşa Yalısı'nda Başbakan'ı ziyaret etti. İki saate yakın süren görüşmeye, Kissinger, Türkiye’nin dostu olarak, Soğuk Savaş'ın Batı’nın zaferi ile son bulduğu yeni bir uluslararası düzenin ortaya çıktığı dönemde, bazı görüş ve telkinlerini paylaşmak istediğini, görüşmeyi bu amaçla istediğini söyleyerek başladı.
Kissinger, Türkiye’nin Soğuk Savaş yıllarında Batı ittifakı için oynadığı ileri karakol rolünün yeni uluslararası düzende zayıflayacağını, bu nedenle Türkiye’nin yeni roller üstlenerek önemli bir uluslararası aktör kalmasını dilediğini bildirdi ve şu hususları dile getirdi:
“Bu açıdan sizin başbakan olmanızı bir fırsat olarak görüyorum. Batı’da ilgi uyandıran kimliğinizi, izleyeceğiniz politikalarla desteklerseniz, ülkenizi Soğuk Savaş sonrasında da önemli bir oyuncu yapabilirsiniz. Bunun için demokrasinizi ve ekonominizi geliştirmeniz çok yararlı olacaktır. Türk demokrasisinin en ciddi ayak bağı kanımca Kürt sorunudur. PKK terörünün güvenliğiniz için ciddi bir sorun olduğunu biliyorum. Ancak, teröre bulaşmış etnik sorunların askeri yöntemlerle çözümlenmesi hiçbir ülkede mümkün olmamıştır. Bu sorunların çözümü, ülkedeki etnik toplumları demokratik siyasete dahil etmektir. Bu düşüncelerle, bir dost olarak söylemeliyim ki, bir kaç ay önce Kürt milletvekillerinin Parlamentonuzdan alınarak tutuklanmalarını yanlış bir adım olarak görüyorum.”
Kissinger, piyasa ekonomisini güçlendirmek için Çiller’in yaptığı açıklamaları memnunlukla not ettiğini, Turgut Özal’ın başlattığı reformları sürdürmek gerektiğine inandığını, gerek ekonomik, gerek siyasal reformlar için Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri güçlendirmemizi tavsiye ettiğini ısrarla söyledi. Orta ve Doğu Avrupa’daki yeni demokrasilerin AB’ye katılma arzuları nedeniyle, AB’nin 60’lı yıllara giden Türkiye’ye üyelik vaadinin Avrupa gündeminde gerilere düşmemesi için Başbakan Çiller’in bu dosyayı bizzat üstlenmesini tavsiye ettiğini, ABD yönetimlerinin Türkiye’nin AB üyelik sürecinin ilerletilmesine desteğinin süreceğinden emin olunabileceğini, bu konuda ABD’de partiler üstü bir mutabakat olduğunu, AB içinde ise, gerek Türkiye ile bağlarının özelliği, gerek en etkili üye olması nedeniyle, Almanya’nın desteğinin kritik olacağını belirtti.
Başbakan Çiller, dostça tavsiyelere teşekkür ederek, Kissinger’ın söylediklerini not ettiğini kısaca belirttikten sonra, görüşmenin içeriğini değiştirmek istedi ve “görüşmemizden önce danışmanım Batıbay sizle 70’li yıllara ait anılarını bana anlattı; size de hatırlatmasını isterim” dedi.
Böylece, Kissinger- Çiller görüşmesinin son bölümünde söz bana düştü.
1976 yazında, Türkiye’nin Ege denizinde yürüttüğü sismik araştırmaların kendi kıta sahanlığını ihlal ettiği iddiasıyla Yunanistan, hem Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne, hem de Uluslararası Adalet Divanı’na bizi şikayet etmişti. Ağustos ayında Güvenlik Konseyi’nin toplanması üzerine ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, Türk ve Yunan meslektaşlarını New York’a davet ederek, Ege’de iki NATO üyesi arasında çıkan gerginliğe adeta el koymuştu. Dışişleri Bakanı rahmetli Çağlayangil’in Kissinger ile Manhattan’daki otelinde yaptığı görüşmeye BM Daimi Temsilcisi İlter Türkmen, Dışişleri Siyasi İşler Genel Müdürü rahmetli Necdet Tezel ve Bakanın tercümanı olarak ben katıldım.
Kissinger gergin bir suratla geldiği görüşmeye, “İki NATO üyesi arasında çatışma düşünülemez; ABD böyle bir gelişmeyi önlemeye kararlıdır, gerekirse Akdeniz’deki 6. filoyu Ege’de konuşlandırır, sizleri ayırırız” sözleriyle başladı ve bu arada Türk heyeti ile arasında bulunan cam sehpaya birkaç kez yumruğunu vurdu. Ege sorununa mutlaka barışçı bir çözüm bulunması için Çağlayangil ve Yunanlı Bakan Bitsios’u New York’a davet ettiğini, Türk görüşlerini dinledikten sonra, Yunan tutumunu öğrenmek için Bitsios ile görüşeceğini söyleyip, “sizi dinliyorum” dedi.
Bu beklenmedik sert tavır, tüm Türk heyetini şaşırtmıştı. Çağlayangil, bizlere dönerek, bu üslubun diplomatik gelenekler ile bağdaşmadığını söyledi ve sonra Ege’ye ilişkin Türk görüşlerini anlatmaya başladı. Her cümlesinin sonunda duruyor, ben çeviri yapıyordum. Konuştukça Çağlayangil’in üslubu sertleşmeye başladı ve sonuna doğru “ Yunanlılar bütün Ege’nin kendilerine ait olduğunu sanıyorlar, neredeyse Bodrum veya Çeşme’de denize girerken bize pasaport soracaklar. Bu Yunan hayallerine asla izin vermeyeceğiz “ dedi ve Kissinger’dan da biraz daha sert bir şekilde önündeki cam sehpaya yumruğunu vurdu.
Çağlayangil’in açıklamaları son bulunca, salonda sessizlik oldu; Kissinger’ın bir şeyler söylemesi beklenirken, o sessizliğini bir süre uzattı, sonra kalkıp cam sehpanın etrafından dolaşıp, Çağlayangil’in yanına geldi ve eliyle omzuna hafifçe bir kaç kez dokunup “Tough guy, aren’t you” dedi. Salonda iki taraftan da gülüşmeler oldu; Çağlayangil ne olduğunu anlamaya çalışan ifade ile bana bakıyordu. “Size amma da sert erkekmişsiniz dedi efendim” diyebildim. Çağlayangil’in de yüz hatları yumuşadı, bizlere dönerek, “geldiğinden beri bize rol kesiyormuş” dedi.
Görüşme bitince iki bakan kendilerini bekleyen Türk, Yunanlı ve Amerikalı gazetecilerin önüne doğru yürüdüler. Kissinger, Türk meslektaşı ile Ege sorununu görüştüğünü, Yunanlı bakan ile aynı konuyu ele almaya gideceğini belirtti ve biraz durakladıktan sonra “I will then go and see my psychatrist” dedi, gazetecilerden kahkahalar yükseldi. Çağlayangil’in kulağına “Bitsios’tan sonra psikiyatrıma gideceğim” diye çeviri yaptım. Bakan “O ne demek” deyince ”Türkler ve Yunanlılar beni deli ediyorlar demek istedi” dedim. Çağlayangil, yanında duran İlter Beye dönüp, “Bu adam hokkabazlığa meraklı” deyiverdi.
Anlattığım bu anı Kissinger’ın çok hoşuna gitti, bir hayli güldü. Bir vesile ile kullanmak İstediğini söyledi ve iznimi alıp adımı not etti. Ege krizi yüzünden 1976 Ağustosunda tatil yapamadığını, ama Güvenlik Konseyi'nin o ayki dönem başkanı İngiltere’nin desteği ile iyi sonuç aldıklarını, Türk-Yunan gerginliğini yatıştırdıklarını belirtti.
Ben de, bu değerlendirmesini paylaştığımızı, Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği 395 sayılı karar ile iki ülkeye Ege’de tek taraflı hareketlerden kaçınma çağrısı yapıldığını, bu karar uyarınca Türkiye ve Yunanistan 1976 yılında imzaladıkları Bern mutabakatı ile üstlendikleri moratoryuma uyarak, Ege'de sorunlar çözüme kavuşturulmasa da, 1986 yılındaki yaşanan dışında, gerginliklerin önlediklerini söyledim.
Başbakan Çiller Kissinger’ı akşam yemeğine alıkoyacağını toplantı öncesinde bana söylemişken, toplantı sonrasında bu fikrinden vazgeçti ve konuğunu Boğaz’daki yalıdan uğurladı.
5 Temmuz 2022
Bu yazı, ilk olarak diplomasikoridoru.com'da yayımlanmıştır
Daryal Batıbay kimdir?
Emekli büyükelçi. 1946 Bursa doğumlu. Robert Kolej, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Princeton University Woodrow Wilson School of Public and International Affairs (Masters) mezunu. 1969-2011 Dışişleri Bakanlığı meslek memuru (Birleşmiş Milletler New York, ve NATO Daimi Temsilcilikleri, Moskova ve Washington büyükelçiliklerindeki görevlerinin yanı sıra Zagreb, Pekin Büyükelçisi ve Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi (Büyükelçi), Ankara'da Bakan Özel Danışmanı, Başbakan Başdanışmanı, Daire Başkanı, Çok Taraflı İşler Genel Müdürü olarak görev yaptı. 1991-94 ve 2000-2004 yıllarında Ankara ODTÜ'de ders verdi. Sümbül Batıbay ile evli.