Kültür-Sanat

Elif Şafak: Türkiye'de çok büyük haksızlıkların yaşandığı bir tünelden geçiyoruz

"Ben edebiyatçı olarak kurbanın yanında yer alıyorum, onun gözünden anlatıyorum; pedofiliyi savunmak söz konusu değil"

01 Haziran 2019 05:54

BBC Türkçe
Çağıl Kasapoğlu

Yazar Elif Şafak, Türkiye'de gazeteci, sanatçı, yazar ve akademisyenler için hayatın zorlaşmasını değerlendirirken, "Çünkü çok büyük bir antidemokratik, hukuksuzlukların, haksızlıkların yaşandığı bir tünelden geçiyoruz biz" dedi. Şafak, "Kelimeyle iştigal eden herkes için çok zor ortam. Musa Kart gibi önde gelen çierlerimizden, sanatçılarımızdan biri yeniden hapse atılabiliyorsa, bütün sanatçılar için ortam çok zor" görüşünü dile getirdi.

İktidardaki ilk yıllarında Adalet ve Kalkınma Partisi'ne destek verdiği gerekçesiyle zaman zaman eleştirilen Şafak, "Bu parti iktidara ilk geldiği zaman demokratik reformlar vadederek geldi ve o vaatlerin her biri de önemliydi. O dönemki söylemle daha sonra yaşadığımız şey arasında muazzam bir fark var" diye konuştu.

"Ekrem İmamoğlu'na büyük haksızlık yapıldı"

Türkiye'de sivil toplumun ve basın özgürlüğünün zayıflamasıyla demokrasinin 'yalnızca seçim sandığında' arandığını ifade eden Şafak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin iptal edilmesinin de CHP adayı Ekrem İmamoğlu'na 'büyük bir haksızlık olduğunu' söyledi:

"Geriye bir tek seçim sandığı kaldı, şimdi o seçimler de iptal ediliyor. Dolayısıyla ben büyük endişe duyuyorum, üzüntü duyuyorum. Ve sanatçılar olarak konuşmamız gerektiğini düşünüyorum."

"Pedofiliyi savunmak söz konusu değil"

Şafak, 'Mahrem' romanındaki bazı ifadelerin 'çocuk tacizi ve pedofiliyi özendirdiği' iddiasıyla sosyal medyada başlatılan kampanya konusunda ise, ''Okumadan ileri geri laflar sarfediyorlar. Ben edebiyatçı olarak kurbanın yanında yer alıyorum, onun gözünden anlatıyorum. Pedofiliyi savunmak söz konusu değil" diye konuştu.

Şafak, bu tür 'linç kampanyalarının' sonunda sansür ve otosansüre yol açabileceği kaygısını da dile getirdi.

Elif Şafak, bir hayat kadını olan 'Tekila Leyla'yı, toplumun 'ötekileştirdiği' kesimlerin kurduğu dostluğu ve İstanbul'u anlattığı '10 dakika 38 saniye' adlı son romanını da "Türkiye'nin yalnızlaştırdığı bir kadının hikâyesi" olarak anlattı.