Eğitim

Eğitimde dinselleştirme: Bu noktaya nasıl gelindi?

Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu yıl itibariyle toplam 2 bin 709, tarikat ve cemaatlerle ise 10 protokolü bulunuyor

20 Aralık 2023 08:33

Pelin Ünker
DW

Milli Eğitim Bakanı'nın protokol açıklaması tepki çekerken sendikalara göre iktidar, eğitimde dinselleştirme politikalarını artık açıkça ilan ediyor. Peki eğitimi bu noktaya getiren süreç nasıl işledi?

Türkiye'de eğitim politikalarının dinselleştirildiğine ilişkin tartışmalar devam ederken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'den itiraf niteliğinde bir açıklama geldi.

Tekin, Meclis'te bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada, Bakanlığın tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokolleri savunarak bu iş birliklerinin devam edeceğini söyledi. Bakan'ın açıklamasına göre Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu yıl itibariyle toplam 2 bin 709, tarikat ve cemaatlerle ise 10 protokolü bulunuyor.

Eğitim alanında çalışan sendikalar ise cemaat-tarikat iş birliklerinin 10 rakamından katbekat fazla olduğu görüşünde. DW Türkçe'nin konuştuğu sendika temsilcilerine göre, Bakan Tekin'in açıklaması rakamsal olarak gerçeği yansıtmasa da iktidarın eğitimde dinselleştirme politikalarını artık açık bir şekilde ilan ettiğini göstermesi açısından önem taşıyor.

Eğitimde dinselleştirme tartışmaları ilk kez 4+4+4 sistemiyle başlamıştı. 2012-2013 eğitim öğretim yılında hayata geçirilen sistemle 8 yıllık zorunlu eğitim son buldu, genel liseler tarih olurken imam hatip okulu sayısı arttı, imam hatip liselerinin ortaokul bölümleri açıldı. Düzenlemeyle ayrıca ortaokulda okutulan seçmeli dersler arasına "Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı" gibi yeni dersler eklendi.

4+4+4 sisteminin etkileri

Eğitim ve çocuk hakları üzerine çalışan sivil toplum kuruluşlarına göre yeni sistem, hem çocuk yaşta evliliklerin hem de çocuk işçiliğin önünü açtı. Düzenlemeyle birlikte verilmeye başlanan 'özel öğrenim teşvikleri' ise özel okul sayısını artırdı. Çocuklarını imam hatiplere ya da tarikat okullarına göndermek istemeyen orta ve orta üst gelir grubu bütçelerini zorlayarak özel okulları tercih etmeye başladı.

Nisan 2012'de Milli Eğitim Bakanlığının Kur'an kurslarında denetleme görevine son verilirken kurslardaki yaş sınırını da kaldırıldı. Bir yıl sonra ise kaçak Kuran kursları başta olmak üzere kanuna aykırı eğitim kurumu açanlar Türk Ceza Kanunu kapsamından çıkarıldı ve 6 aydan 3 yıla kadar olan hapis cezası kaldırıldı.

Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü 2016 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ise 2017 yılında Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ile "Değerler Eğitimi ve Sosyal Kültürel Etkinlikler" adı altında beş yıllık protokoller imzaladı. Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün 2017 yılında çeşitli eğitim, seminer ve sosyal etkinliklere ilişkin protokol imzaladığı vakıflardan biri de Ensar Vakfı oldu.

Önce protokol sonra düzenleme

Adı ilk kez Karaman'daki kayıt dışı yurtta çocuk istismarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın Yüksek İstişare Kurulu'nda bulunduğu TÜGVA ile yapılan protokoller kamuoyunda tepki çekti ve davalık oldu. Ardından yasal düzenleme geldi. Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği'nde 2019'da değişikliğe gidildi. İlgili yönetmelikle sivil toplum kuruluşlarının (STK) her tür ve seviyedeki resmi ve özel örgün ve yaygın eğitim kurumlarında sosyal etkinlik yapması sağlandı. Böylece STK adı altında tarikat ve cemaatler, okul öncesinden üniversiteye kadar tüm okullara yasal bir şekilde girmeye başladı.

Eğitim alanında çalışan sendikalar Milli Eğitim Bakanlığının şu anda kaç vakıfla ne şekilde protokol yaptığı ve bu vakıfların kim olduklarına dair şeffaf bir veri açıklamadığını belirtiyor.

DW Türkçe'ye konuşan Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay, "Bakan söyleminde 10 tane cemaat ve tarikat bağlantılı yapının olduğunu söylüyor. Sanki cesurca bir söylem kullanmış gibi. Yaptıklarının arkasındaymış gibi bir ifade var. Ama aslında biz biliyoruz ki bundan katbekat fazlası var" diyor.

"Valilik bazlı protokoller de var"

Eğitim Sen MYK Üyesi ve Kadın Sekreteri Simge Yardım da 'Milli Eğitim Bakanlığı'nın şu vakıflarla şu protokolü vardır' denilebilecek somut bir verinin resmi olarak paylaşılmadığını belirterek, Valilikler aracılığıyla yapılan il bazlı protokoller ya da Bakanlık bazlı protokoller olduğunu, bu nedenle artan sayıda çeşitli proje ve protokolle karşı karşıya olunduğunu aktarıyor.

DW Türkçe'ye konuşan Yardım'a göre Bakanlığın TÜGVA, TÜRGEV, Ensar Vakfı gibi vakıfların yanı sıra çeşitli tarikatlara bağlı yeni kurulan çok sayıda dernek ya da vakıfla da protokolleri var.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Bakanlık ile protokol imzalayan dernek ve vakıflar arasında Milli Eğitim Bakanı Tekin'in kurucu başkanı olduğu Cihannüma Derneği, Hayrat Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, İnsan Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti'nın yanı sıra Ülkü Ocakları da bulunuyor.

"Ya da tersinden Diyanet İşleri Başkanlığıyla yapılan protokoller var bir bütün olarak" diyen Yardım, ekliyor: "Diyebiliriz ki artık Milli Eğitim Bakanlığı'nı tam olarak aslında bu vakıflar, tarikatlar, cemaatler yönetiyor.”

Bakan İsmailağa Cemaati ile görüştü

Simge Yardım, Bakan Tekin'in kasım ayında yaptığı müfredat değişikliğine hazırlandıkları açıklamasının öncesinde İsmailağa Cemaati ile görüşmesinin de Bakanlığın tarikat ve cemaatlerle ilişkisini açıkça ortaya koyduğunu vurguluyor.

AKP döneminde eğitimde üç defa müfredat değişikliğine gidildi. Sendikalara göre müfredat değişiklikleri ders içeriklerinin esas muhatabı olan öğretmenlerin görüş ve önerileri alınmadan gerçekleştirilirken iktidar, kendi ideolojisini eğitim müfredatının içerisine yaygın bir biçimiyle yerleştirmeye çalışıyor.

Ekim ayında yapılan yönetmelik değişikliğiyle okul öncesi eğitim kurumlarında mescit zorunluluğu getirildi.

2021 yılında ortaokullarda uygulamaya başlanan ve bu yıl ilkokul ve liseler dahil tüm okulları kapsayan şekilde düzenlenen "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum" adlı ÇEDES Projesi kapsamında okullarda "manevi danışmanlar" adı altında imam ve vaizler de görev almaya başladı.

Son olarak ortaokullarda "görgü kuralları ve nezaket", liselerde "adabımuaşeret" isimli seçmeli derslerin müfredatı hazırlandı.

Kadem Özbay, Anayasa'ya göre eğitimin laik temelli yapılması gerektiğini belirterek, "Laikliğin güvencesi bir ülkede üç başlıkta değerlendirilir. Birincisi personel laik olmak zorunda. İkincisi müfredatlar, içerikler, mevzuatlara uygun olmak zorunda. Üçüncüsü, mekanlar laikliğe uygun olmak zorunda. Şimdi bu siyasi iktidar bunları aşama aşama hepsini maalesef ki ortadan kaldırmış durumda" diyor.

"Kız okulları" açıklaması

Milli Eğitim Bakanı Tekin'in 11 Temmuz'da yaptığı karma eğitime yönelik açıklama da tartışmalara yol açmıştı. Bir televizyon programında "kız okulları" kurmanın, kız çocuklarının okula gitme oranını artıracak bir çözüm olabileceğini savunan Tekin'e, son seçimlerde AKP ile ittifak kurarak Meclis'e giren, kökleri Hizbullah'a dayanan HÜDA-PAR'dan destek gelmişti.

Özbay, Cumhuriyetin kurumları ve bakanlıkların, cemaat ve tarikatlar koalisyonu haline dönüştüğü görüşünde.

"Şunu biliyoruz ki bugün devletin herhangi bir kademesinde yönetici olarak atananların genel olarak referans kaynağı siyasi iktidardır. Ya da siyasi iktidarın bağlantılı olduğu tarikat ve cemaatler. Bunu kamuoyunda bilmeyen yok. Laiklikle ilgili hesaplaşmada öncelikle personel üzerinden bir atama, bir istihdam yöntemi geliştirdiler. Devamında mevzuatı değiştirdiler" diyen Özbay'a göre burada bir Cumhuriyet karşıtlığının dışavurumu var: "Yani Cumhuriyetin tüm kazanımlarına, tüm emanetlerine açıkça bir saldırı var. Artık siyasi iktidarın bununla ilgili hamlelerini gizlemeye de gerek duymadığını anlıyoruz."

Milli Eğitim Bakanı Tekin, Meclis'te yaptığı açıklamada, STK olarak adlandırdığı tarikat ve cemaatlerle yaptıkları protokolleri savunurken "Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız... Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz" ifadelerini kullandı.

"15 Temmuz'da yaşadık"

Özbay ise Bakan'ın terörist-dağ göndermesine karşılık 15 Temmuz darbe girişimini hatırlatıyor.

Terör tehdidinin yalnızca dağda olmadığının, devletin kurumlarına yerleştirilmiş yapıların, cemaat ve tarikatların ne kadar tehlikeli olduğunun 15 Temmuz'da görüldüğünü belirten Özbay, "Şimdi FETÖ gitti FETÖ'nün yerine onlarca farklı cemaat ve tarikat adeta koalisyonlar oluşturarak devletin tüm kurumlarına girmiş durumda" diyor.

15 Temmuz'u yeniden yaşamamak için bu işin peşini bırakmayacaklarını ifade eden Özbay, Bakan Tekin ve ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söylüyor. "Hiçbir protokol ya da proje yasaların üzerinde değil" diyen Özbay, veliler ve öğretmenlere 'çocukların eğitim hakkını engelleyecek bu uygulamalara izin vermeyin' çağrısı yapıyor.