Eski Avrupa Birliği (AB) Bakanı Egemen Bağış, Türkiye gazetesinde "misafir kalem" sıfatıyla yayımlanan yazısında “Türkiye’nin Güney Kore ile ilişkilerinin her zaman sıcak ve samimi olduğunu” belirterek, “Bugünlerde zirveye çıkan gerilim neticesinde Kuzey Kore tüm dünyada manşetleri ve ülke liderlerinin gündemini ele geçirdikçe halkımız da bu Uzak Doğu ülkesi hakkında bilgilenmeye başladı. Kuzey Kore olarak zikrettiğimiz bu ülkenin tam adı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’dir ve adından da anlaşıldığı üzere komünist rejimle yönetilmektedir” dedi.
Bağış, “Yıllar süren bu savaş döneminde çok fazla kan döküldü. Hâliyle Kuzey Kore yönetiminin ABD düşmanlığını halkında 60 yıldır canlı ve diri tutabilmesi zor olmadı” ifadesini kullandı.
Egemen Bağış’ın “Kuzey Kore dünyayı korkuturken...” başlıklı yazısı şöyle:
Çok şehit verdiğimiz Kore Savaşı’ndan bu yana Güney Kore ile ilişkilerimiz hep sıcak ve samimi olmuştur. Bugünlerde zirveye çıkan gerilim neticesinde Kuzey Kore tüm dünyada manşetleri ve ülke liderlerinin gündemini ele geçirdikçe halkımız da bu Uzak Doğu ülkesi hakkında bilgilenmeye başladı. Kuzey Kore olarak zikrettiğimiz bu ülkenin tam adı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’dir ve adından da anlaşıldığı üzere komünist rejimle yönetilmektedir. Kuzey Kore’yi Güney'i ile ayırıp bugünlere getiren süreci bilirsek aslında bugün olanları anlar ve yarına ne ihtimaller gerçekleşebilir öngörebiliriz...
Bizim de NATO üyesi olarak asker gönderdiğimiz 1950-1953 yılları arasındaki Kore Savaşı, Kuzey ve Güney arasında olsa da başta ABD olmak üzere tüm NATO ülkeleri Güney Kore’ye destek vermişlerdi. 27 Temmuz 1953 yılındaki Panmunjom Ateşkes Antlaşması ile savaş durdu. Ama Kuzey Kore ve ABD arasında bu anlaşma, savaşı gerçekten bitiren bir ateşkes ya da bir barış anlaşması değildi. Yani savaş aslında hiçbir zaman resmî olarak sona ermedi. Bu ateşkes esir değiş-tokuşu ve askerden arındırılmış bölge tesisinden ibaretti. Bu detaya değinme sebebim, Allah korusun orada çıkabilecek bir savaş durumunda politik ve resmî zeminin müsait olduğunu ve bu argümanların pekâlâ kullanılabileceğini işaret etmek.
Yıllar süren bu savaş döneminde çok fazla kan döküldü. Hâliyle Kuzey Kore yönetiminin ABD düşmanlığını halkında 60 yıldır canlı ve diri tutabilmesi zor olmadı. Şu an ülkenin devlet başkanı olan genç lider Kim Jong-un, 2011 yılında vefat eden babası Kim Jong-il’in yerine bu göreve geldi ve ülke politikalarından taviz vermedi. Tansiyonu daha da yükselterek şu an yaşadığımız nükleer silah denemeleri kaynaklı krizi iyice tırmandırdı.
Gelelim "Kuzey Kore dünya için nükleer bir tehdit mi?" Çevresinde ve dünyada büyük ülkeler nasıl bir pozisyon alıyorlar bu son gelişmeler neticesinde?
Güney Kore serbest piyasa ekonomisi ile yönetilen ve bildiğimiz birçok araba, telefon ve teknoloji ürünleri üreten markalara sahip müreffeh bir ülke. Kuzey Kore ise komünist devlet gelirlerinin önemli bir kısmını askerî harcamalara ayırıyor. Özellikle 2016 ve 2017 yıllarında yaptığı nükleer silah denemeleri ve BM nezdinde alınan tavsiye ve yaptırım kararlarını dikkate almayışıyla gerilimi tırmandıran taraf olarak görülüyor. Ülkemiz de dâhil birçok devlet Kuzey Kore’yi bu denemelerinden ötürü kınadılar. Yalnız Japonya ve Güney Kore bu denemelerin psikolojik tehdidi altında ve hatta topraklarına yakın gerçekleşen bu denemeler büyük bir yıkım da getirebilir. Şunu da unutmayalım ki komşusu olan ve ABD gibi düşmanı olmayan Çin bile ağustos ayındaki nükleer füze denemesi ve yapay depreme sebep olması sonrası, Kuzey Kore’yi kınayan bir mesaj yayınladı. Zaten bu denemenin hemen ardından Çin ve Rusya’nın da üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) de bir kınama mesajı yayınladı.
Tabii dış politikada her zaman hesap ve kitap ihtimaller dâhilinde yapılır. Kötü ihtimaller en ince detayına kadar tartılır. Bugüne kadar dış politikasında ve tutumunda bir değişiklik olmayan Kuzey Kore’nin tek başına dünyanın en büyük askerî gücüne sahip ABD’ye karşı bir savaşa girmesi mantıklı durmasa gerek. Tüm dünya genelinde olan krizlere ve gelişmelere dikkat etmek gerek: İngiltere’nin AB’den ayrılması, Fransa’da hâlihazırdaki liderler yerine yepyeni bir siyasetçi olarak Macron’un seçilmesi, Körfez Krizi, Suriye Krizi, Kuzey Irak Referandumu, Trump’ın yönetim kadrosundaki isimlere ABD içindeki derin güçlerin baskı kurması ve istifalar, Türkiye’ye karşı ABD mahkemeleri üzerinden kurulan kumpaslar, Çin Denizi üzerinde ABD ve Çin arasındaki gerilim, Rusya ile ABD’nin diplomat sayısı indirme düzeyine kadar inen hamleleri bize çok ilginç şeyler söyleyebilir.
II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları ile büyük bir yıkım ve acı yaşayan Japonya’nın üzerinden uçarak geçen nükleer bir füze ile bütün bir ülkeyi korku ve savaş psikolojisine soktu. Bu nükleer silah denemelerinin Kuzey Kore’ye karşı tüm dünyayı bir cepheye doğru çekmekte olduğu artık aşikâr. Aylardır atılan her Kuzey Kore füzesine karşı tweet atan Trump’ın son BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, BMGK’da Kuzey Kore’nin karşısında yer alan Rusya ve Çin’e de teşekkür etmesine şahit olduk. Bu konuşmada Trump, Kuzey Kore’ye açık bir tehdit de göndermeyi unutmayarak; “ABD güçlü ve sabırlıdır ama kendini korumak zorunda bırakılırsak Kuzey Kore'yi yok etmekten başka seçeneğimiz kalmaz" dedi. Zaten BM Genel Kurulu’ndan kısa bir süre önce Başkan Trump’ın Kuzey Kore ile iş yapan şirketleri ve finansal kurumları hedef alması için ABD hazinesine bazı yetkiler veren kararnameyi imzalaması ve yaptırımların artacağının sinyalleri verilmiş oldu. Bu yaptırım kararı ve konuşmaya cevaben Kim Jong-un’un "Trump'ın sözleri beni korkutmak ya da durdurmak yerine, seçtiğim yolun doğru yol olduğuna beni ikna etti. Bu benim son ana kadar izleyeceğim yol olacak" demesi Kuzey Kore krizi karşısında uluslararası toplumun barışçıl çözüm için olan umutlarını olumsuz yönde etkileyecektir. Olası bir ABD öncülüğündeki BM ya da Batı saldırısı neticesinde Rusya ve Çin nasıl bir strateji güder bilemeyiz ama umarız yeni bir küresel savaşla test edilmez.