Kültür-Sanat

“Düşmenin Sınırı Yok” | Yazar Uğur Uçkıran: İşin içine karakter olarak kendimi dahil edip yazarın katarsisinin peşine düştüm

“Öykülerin devamlı gerçeği, gerçeklerin devamlı öyküye dönüştüğünü düşünüyorum”

15 Ocak 2023 08:00
Deniz Işık Balkan

“Canavarları tabiat yapıyor zannederler sorsan. Kuytu ormanlarda, ağaç kovuklarında, ölü bir annenin rahmine benzeyen nemli, soğuk ve karanlık mağaralarda insanın lanetlediği ne varsa birleşiyor, külçeleniyor kana susamış insandan, insanlıktan uzak şeyler vücuda geliyor zannederler. Halbuki hane içlerinde yapılır canavarlar. Çünkü insan hep dar alanda birbiriyle savaşan tek kişilik küçük hükümdarlıklardır”

Bir Eviçi Canavarının Az Sayıda Cümlesine Dipnotlar

 

“En sonunda birini açarak ölü bedeni morgun ortasına kadar çıkardı. Yirmili yaşlarında cılız bir erkekti sedyede yatan. Göğüs kafesinin ortasında muhtemelen bir mermi tarafından açılmış delik, ölüm sebebi konusundaki şüphelere konulan nokta vazifesini görüyordu. Soğukkanlılığımı ve alaycılığımı muhafazaya çalışarak, ‘Sizi ölümle alakalı olmayan bir işte görebilecek miyiz Emre Bey?’ dedim. ‘‘Bu sefer benimle alakalı değil’ dedi. ‘Müşterimiz, bu beyefendinin hikâyesinin yazılmasını talep ediyor. Sanırım yakın arkadaşıymış. Kendisiyle ilgili bilgilerimiz kısıtlı. 23 yaşında. Mahallesinde Kuzgun olarak biliniyor.”

Morg Gecesi

 

Kendisini “profesyonel geveze” olarak tanımlayan, “anlatılarak yapılabilecek şeyleri yapmaya” uğraşan genç bir edebiyat öğretmeni, yazar Uğur Uçkıran’ın ilk kitabı “Düşmenin Sınırı Yok” okuyucularıyla ağustos ayında buluştu.  İlk hikâyesi 2013 yılında yayımlanan Uçkıran, içerisinde kurmaca ve taşra hikâyelerinin yer aldığı “Düşmenin Sınırı Yok” ile edebiyat dünyasına yeniden “merhaba” dedi.

Morg Gecesi öyküsüyle hiç beklemediğim bir anda beni şaşkınlığa uğratan Uçkıran ile ilk kitabını konuşmak üzere buluştuk.

-Kimdir Uğur Uçkıran?

Uğur Uçkıran ben. Kendimi profesyonel geveze olarak tanımlıyorum. Anlatılarak yapılabilecek şeyleri yapmaya uğraşıyorum hayat içerisinde 30’lu yaşlarımdayım. Genç yazar olarak anılmak için vakti biraz geçirdim, hâlâ buna oynuyorum. Evliyim, şimdilik hiç çocuk babasıyım.

“Hayatımın çok büyük bir bölümü kurmacalar oluşturuyor”

Edebiyat öğretmenliği yapıyorum. Elimden geldiğince edebiyatla uğraşıyorum. Her şeyin öncesinde iyi bir okur olduğumu düşünüyorum. Hayatımın çok büyük bir bölümü kurmacalar oluşturuyor.

-Yazmaya ne zaman başladın?

Çok erken başladım. Bunun çok daha sistemli bir hale gelmesi üniversitenin bitimine denk geliyor. Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı lisans ve yüksek lisansımı tamamladım. Üniversitede aldığım eğitim, kurmaca nedir, öykü nedir, kurmaca nasıl kurulur bunları düşünmeye sevk etti beni. 2013-2014’ten itibaren “Peyniraltı Edebiyatı’nda” ilk hikayem yayımlandı. O zamandan beri durmadan devam ediyorum.

-Edebiyat öğretmeni olman öykülerini etkiledi mi?

Mesleğimin ortaya çıkışıyla, mesleğimi yapmamla, yazmamla da aynı şeyi yapıyorum. Mesleğimin kendisinden çok aldığım eğitim bana yardımcı oldu. 4-5 yıl boyunca Türk edebiyatında yapılan en iyi işleri okuduk Dili nasıl kullanacağımla ilgili, kurmaca sistemini nasıl geliştireceğimle ilgili çok şey öğretti orası bana. Hep gençlerle birlikteyim, gençlerin kafası hep yeni, gençler beni hep şaşırtıyor, bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum.

“Öykülerimi özel olarak tematik bir yerde toplama gibi bir gayem olmadı”

-Öykülerini okuduğumda ölüm ve intihar temasını işlediğini gördüm.

Bu kitapta yer alan hikâyeler 2014 ve 2016 yılları arasında yazılmış hikâyeler. Öykülerimi özel olarak tematik bir yerde toplama gibi bir gayem olmadı ama o dönemde çok kafa yorduğum meselelerdi bunlar. Bilinçli olmasa da o sene neye kafa yorduysam öyküye yansıyor haliyle. Bu şekilde bir tematik bütünlük oluşturmuş olabilir.

“Benim öykü zihnim bir mekân gibi neredeyse, o mekânın belirli sınırları var”

-Öykülerinin dili ve akışında bazı farklılıklar gördüm. Zaman zaman yazdığın farklı öyküleri tek bir kitapta topladığın izlenimini edindim önce. Hikâyelerine devam ettiğimde de bir yandan puzzle parçaları gibi hikâyeler birbirini tamamlıyor gibi. Baştan beri kurgulanan bir şey miydi bu yoksa önceden yazdığın hikâyelerde bu bütünlük oluşsun diye revize mi ettin?

Biri dışında öyküler ilk yazıldığı haliyle girdi kitaba. Ben şu şekilde düşünmeyi seviyorum: Benim öykü zihnim bir mekân gibi neredeyse, o mekânın belirli sınırları var, bu yüzden öyküler birbiriyle kesişiyor, bazen birbirinin içinden geçiyor. Bazen bir öykünün içinden başka bir öykü meydana geliyor. Arada birtakım paralellik var o yüzden. Öyküleri yazdığım dönemde ‘Ben edebiyatla ne yapabilirimin’ sınırlarını aradığım bir dönem.

Öyküler arasındaki farklılığın da biraz bununla alakalı olduğunu düşünüyorum. ‘Acaba büyüleyici gerçekçi olarak ne yapabilirim; toplumsal gerçekçi olarak ne yapabilirim’i düşündüğüm şeylerdi. Öyküler arasındaki farklılıklar biraz arayışın eseri yani.

-“Görülecek Bir Şey Yok”, “Bir Eviçi Canavarının Az Sayıda Cümlesine Dipnotlar ile “Morg Gecesi”, “Üstkurmaca AŞ, İntihar Limited Şirketi” öykülerini yazan iki farklı Uğur gibi…

Hiçbir insan tek bir insan değil. Bunu olabildiğince yansıtmaya da çalıştım. Çok kişisel bir mevzuya kafa yorarken kullandığım dil, biçim farklı; daha toplumsal bir mevzuya kafa yorarken daha farklı bir dil kullanmak durumundayım. Bu farklılık planlanan bir şeydi.

“İşin içine bir karakter olarak kendimi dahil edip yazarın katarsisinin peşine düştüm”

-Hikâyeye kendini karakter olarak dahil etmek nasıl hissettirdi, neden böyle bir tercih yaptın?

Çok fazla yönü var. Edebiyatın temel amaçlarından biri katarsis yaratmak. Ama bu katarsis okuyucuda yaratılan bir katarsis. Elbette yazar da yazarken birtakım duygusal boşalmalar gerçekleştiriyor ama ben işin içine bir karakter olarak kendimi dahil edip yazarın katarsisinin peşine düştüm bir taraftan.

Keyifli bir şeydi. Öykünün içindeki Uğur Uçkıran bir öykü karakteri ile yaşayan Uğur Uçkıran farklı insanlar. Öykülerin devamlı gerçeği, gerçeklerin devamlı öyküye dönüştüğünü düşünüyorum. Buna bir noktasından müdahil olmak istedim.  Bir Fransız düşünürün sözüydü galiba; “Tarih üzerinde mutabakata vardığımız bir yalanlar bütünüdür”. Ben bütün varoluşun bununla alakalı olduğunu düşünüyorum. Her şey kurmacadan ortaya çıkıyor, kurmacalar üzerinden mutabık kalıyoruz, yaşadığımız şeyler bir süre sonra kurmacaya dönüşüyor. Bu süreci biraz daha kendi inisiyatifimde sürdürmek istedim.

-En sevdiğin öykü hangisi?

Çok klişe bir cevap vereyim mi, hepsi benim bebeklerim. (Gülüyor). Karnaval ve yağmur getiren benim için çok farklı yerlerde öyküler. Birtakım denemeler yapmıştım. Sonrasında devam edeceğim yolu sanki bu öyküler gösteriyormuş gibi geldi bana. Yazarken kendimi en iyi hissettiğim, içinde en rahat olduğum öyküler bunlardı.

-Benim de Karnaval ve Morg Gecesi favori öykülerimdi. Morg Gecesi’nde şaşkınlık yarattı.

-İntihar Limited ve onun devamı niteliğindeki Üst Kurmaca AŞ’de edebiyatçılara göndermeler var, biri Nilgün Marmara, Babalar ve Oğullar gibi. Devam niteliğinde olduğu için mi bu iki öyküde gönderme yaptın?

Saygı duruşunda bulunmak gibi bu. Başka şair ve yazarların benim öykülerimin içinden geçmesi hoş bir şey. Birilerinin etkilenmeden bir şey yazmak imkânsız. Eğer doğduğunuzdan beri bir mağarada kitaptan, filmden uzak yetiştirilmediyseniz. Ben bunu biraz göstere göstere yapmayı seviyorum.  Soruda bahsi geçen iki öykü de edebiyatın nasıl üretildiğiyle alakalı metinler.

-Öykülerin hem birbirini bütünleşiyor hem de tek başına, bağımsız da öyküler. Öykülerin diziliminde doğrusal bir sıralama yok. Morg gecesi öykünü okuduğumda -ki kitabının ilerleyen yerlerinde- şaşkınlığım bu yüzdendi. Öykülerinin sıralaması yayıncının mı yoksa senin bir tasarımın?

Öyküler benim ortaya koyduğum sıralamayla yayımlandı editörün tarafından. Hikâyelerimin belirli bir kurgusu akışın.

-Yeni öykü çalışmaları mı bekliyor bizleri, yoksa farklı türlerde denemeler yapacak mısın?

Şu anda bekleyen öykü dosyalarım var. İlerleyen süreçte daha geniş hacimli şeyler yazmak istiyorum. Buna tam olarak roman denir mi bilinmez. Romanın çok sınırlarında kalacak mıyım emin değilim.  Daha ilerleyen süreçte öykü kitabım olacak, daha geniş hacimli bir üretimim olursa da bunların sonrasında olacak.

-Şu anda bir şey okuyor musun?

En son Milan Kundera’dan Bir Buluşma”yı bitirdim. Milan Kundera çok özel bir insan. Kendisiyle fırsatım olsun bir araya geleyim çok isterim. Herkes Milan Kundera okusun.

-3 kitap önermeni istesem…

Paul Auster’ın “Cam kent / New York Üçlemesi”, Ahmet Hamdi Tanpınar, Milan Kundera’nın “Yavaşlık” kitabını tavsiye edebilirim. Öyküler güzeldir, öykülere çok ihtiyacımız var.