* Sarphan Uzunoğlu
Geçtiğimiz altı ay içerisinde olan bitene bakalım. Vatan ve Habertürk gazeteleri basılı hâllerine veda etti. Aralarında Karar’ın da olduğu birçok gazete okurlarına sahip çıkma çağrısı yaptı. Evrenselgazetesi sayfa sayısını düşürdü. Türkiye’nin en büyük gazeteci okullarından olan Milliyet’in 2019’da yerel seçimlerden sonra basılı yayınları bırakacağı konuşuluyor.
Peki tüm bunlar ilk kez mi oluyor? Gazeteciliğin de akademisyenliğin de futbol tabiriyle ters ayakta yakalandığı durumların başında, geçmişten bu yana olan bitenlerin henüz meydana gelenlerle bağdaştırılamaması durumu var. Gazeteciliğin ve gazetelerin tarihine ilişkin kavrayışımız o kadar sınırlı ki, çoğu zaman toplumsal bir ürün olan gazetenin pazar yolculuğu hakkında çikolatalı gofret kadar bile teferruatlı bir akıl yürütme yapmıyoruz.
Tuğrul Eryılmaz’ın Asu Maro’ya gazetecilik yaşamını anlattığı 68’li ve Gazeteci isimli kitabın sayfaları arasında dolaşırken, aslında benim kuşağımdan birçok kişinin de ya hocası ya da basılmış ilk yazısını basan kişi olan Eryılmaz’ın gazetecilik serüveninde de çok sayıda “haber ekonomisi” dersi olduğunun farkına vardım.
Dergi, ekler ve günlük gazete yayıncılığı gibi türlerde farklı girişimlerin parçası olan Eryılmaz’ın (Yeni Gündem, Nokta, Sokak, Tempo vs.) en uzun süren macerası olan Radikal İki’nin kapandığı gün entelektüel camiada yaşanan “bir dönem kapandı” duygusunun aslında yeni bir duygu olmadığını, Eryılmaz’ın ilk top atan yayınının ya da “heyecanı kalmayan” ilk işinin bu olmadığını okumak kafamda şu soruyu doğurdu. Acaba bazı türde yayınlar kısa sürede ölmeye mahkûm mu?
Türkiye’de kaliteli aktüel içerik üretimi yapma girişimlerinin çoğunun finansmanı başka yayınlara ya da patronajın diğer yatırımlarına dayanıyordu. Haber mutfağında entelektüel tartışmalar sürerken sonradan medya elitinin arasında sayılan birçok isim ise para ile gazetecilik arasındaki dengeyi kurmaya çalışıyordu.
Bu isimlerle ilgili herkesin, iyi ya da kötü anıları oldu. Bu isimler bazen yayın yönetmeni şapkası taktılar bazen sahip şapkası. Ancak bana kalırsa, haber odalarında yaşanan kırılmalar ve siyasal duruma bağlı yozlaşmanın doğru bir fotoğrafını çekmek gibi bir niyetimiz gerçekten varsa yapılması gereken ilk iş gazetelerin değer problemini tartışmaya açmak.
Bir gazetenin değerini ne belirler sorusunu soralım hadi. Örneğin haberin değerini neyin belirlediğini, teorik bir biçimde sekiz maddelik bir şablonla açıklayabiliyoruz. Coğrafi yakınlıktan ortada bir çatışma olması gerekmesine uzanan gazetecilik birinci sınıf bilgisi, biraz da internet işlerinden anlıyorsanız güncellenerek size kallavi bir yanıt sunuyor. Ama dünden bugüne, kimileri yönetici kimileri reklam koordinatörü şapkasına sahip kişiler — ki bir kısmı gazetecilik arkaplanına sahipken bir kısmı değildi — gazetenin ürün hâline geliş süreçlerinde söz ve tecrübe sahibi oldular.
Türkiye’de gazetelerin ekonomik serüvenleri basit bir “satmadı ve iflas etti” ya da “kalitesizdi, iflas etti” algısına takılıp kaldı.
Bugün bile, bu konuda yazıp çizenler de, gazetelerin kendileri de okurlarına “bize niye abone olmuyorsunuz, neyi yanlış yapıyoruz” sorusunu sormaktan aciz.
Burada aciz kavramını agresif bir amaçla kullanmıyorum. Bunu yapmanın maddi manevi bedellerini dahi karşılayamayacak bir kırılganlık içerisinde gazeteler. Haber odalarının içindeki kırılganlıklar ve dışarıya doğru kurumların kırılganlıkları, Türkiye’de yayıncılık tarihini değiştirmiş yayınlarda olduğu üzere bugünün yayınlarında da sürüyor ve yakın zamanda nostaljik birer obje olmaya aday çok sayıda gazete duruyor gazete satış noktalarında.
Gelin, bu duruma değersiz bir yalnızlık diyelim. Değer kavramını ise hem maddi hem de manevi bir temele oturtalım. Maddi değersizlik, her tür reklamverenin gazeteye mecra olarak duyduğu güvensizliğin ve okurların satın alma davranışlarındaki düşüşün, manevi değersizlik ise okurun gazeteye ve gazeteciye olan güvenindeki dramatik azalmanın üstünden açıklanabilir.
Oysa gazeteciler için bugün içeriksel arayış kadar önemli bir arayış varsa o da ekonomik olan arayıştır. BuzzFeed News’in önce kendi evine çıkıp sonra 5 dolar’lık bir abonelik sistemini getirmesi. New York Times gibi yayınların başarısını artık fazlasıyla kanıtlamış abonelik sistemleri.
Türkiye’de ise ardı ardına gelen dayanışma çağrılarıyla değersiz yalnızlık derinleştiriliyor. Uzun yıllardır eriyen tirajlara rağmen gazetenin bir obje olarak fetişleştirilmesi sürüyor. Objenin içi boşalırken, değersizleşme tam gaz sürüyor. Haber odalarında hep “o haber neden girmedi” tartışması yapılıyor. Doğru düzgün gazetecilik yapma peşindeki insanlar birbirlerinin peşine politik olarak düşüyor.
Ancak önümüzdeki dönemden kaç bağımsız yayının sağ çıkacağı sorusunu sorduğunuzda ortamı bir sessizlik kaplıyor. Hepimizin aynı anda salonda olduğumuz bir başka kişinin ölümünü beklememizle, aldığımız veya önemli gördüğümüz gazetelerin ölümünü beklememiz bence benzer süreçler.
Önümüzdeki yıl sonunda şu son 6 ayda şu kadar gazete kapandı yazmamak istesem de bunun olabileceğini düşünmüyorum. Türkiye’de gazetecilik alanındaki yöneticilerin başarısızlığının alandaki tüm gazetecilere ödetilmesine tanıklığımızın ne kadar süreceğini ise bilmiyorum.
Sağdan sola yönetim bağlamındaki büyük muhafazakârlaşmanın, 15 yaşındaki Youtuber çocukların dahi bildikleri teknik detayları büyük dijital eforlar olarak sunan medya yöneticilerinin kendilerini yenilemeleri ya da kurumların onları “yenileriyle değiştirmesi” şart. Koltuğunuzun altına alamasanız da en azından tabletinizden ya da telefonunuzdan okuyabileceğiniz bir gazetenin varlığı, bu büyük değişime bağlı.