Yaşam

Dr. Canan Dağdeviren: 'Elektronik sütyenle her yıl 11 milyon kadının hayatı değişebilir'

01 Ağustos 2023 17:27

Dünyaca ünlü bilim insanı Dr. Canan Dağdeviren, MIT (Massachusetts Institute of Technology) Media Lab'deki ekibiyle birlikte, meme kanserinin teşhisinde çığır açabilecek bir buluşa imza attı.

Giyilebilir ultrason tarama cihazı, sütyen içine takılarak kadınların kolayca ve sık sık tarama yapıp, olası kanser vakalarını erken teşhis etmesine olanak sağlıyor. 6 yıldır üzerinde çalışılan cihazın insan deneyleri yapıldı ve cihaz ABD'de patent aldı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre meme kanseri en sık görülen kanser türü ve sadece 2020'de 2,3 milyon kadına meme kanseri teşhisi kondu, 685 bin kadın hayatını kaybetti.

Çalışmalarını ABD'de sürdüren Dağdeviren, henüz 30 yaşına gelmeden icat ettiği giyilebilir kalp pili ile ismini tüm dünyaya duyurmuştu.

Medikal teknoloji alanında birçok buluşu olan ve çok sayıda ödül alan Dağdeviren, son buluşunun hikayesini, araştırma sürecini ve bundan sonra yapmak istediklerini BBC Türkçe'ye anlattı.

"Elektronik sütyen" nedir, nasıl çalışıyor ve ne işe yarıyor?

Elektronik sütyen projesi yaklaşık 6,5 yıldır üzerinde çalıştığımız bir proje. MIT Media Lab'de vücutla uyumlu elektronik aletle üretiyoruz ekip olarak. Bu son proje, kadınları yakından ilgilendiren meme kanserini erken teşhis edebilmek için yapılmış bir cihaz.

Şu an ilk prototipini bitirdik, insan deneylerini yaptık ve aynı zamanda patentini geçtiğimiz hafta aldık. Bundan sonraki aşamada bu teknolojinin sadece laboratuvarda kalmasını istemiyoruz. Aynı zamanda gerçek hayata geçebilsin ve yüzlerce, binlerce, milyonlarca kadın kullanabilsin istiyoruz.

Yaptığımız hesaplamalara göre (bu arada çok tevazuyla yapılmış bir hesaplama, daha da büyük sayılara da gidebilir) yılda 11 milyon kadının hayatını değiştirebilecek bir proje.

Şimdi son hızla diğer çalışmalara devam ediyoruz. Aleti daha küçülteceğiz, daha portatif hale getireceğiz.

Memenizin üzerine giydikten sonra, sütyeninizin bir parçası olacak ve suyumuzu içerken, kahvenizi içerken herhangi bir fiziksel baskıya gereksinim olmaksızın tüm memenizin tek bir seferdeki fotoğrafını,ultrason fotoğrafını çekebileceksiniz ve bunu da bilgisayarınıza, telefonunuza gönderip büyük datalar toplayabileceksiniz.

Büyük datalar derken mesela her gün bunu yapabileceksiniz veya her hafta bunu yapabileceksiniz.

Şu anki sistemde teşhis için kullanılan en yaygın yöntem mamografi yöntemi. Bu çok etkili bir yöntem olmasının yanı sıra çok radyasyonlu bir yöntem ve riskleri çok fazla. Aynı zamanda fiziksel olarak acı da veren bir süreç. Çoğu insan yaptırmak istemiyor ve özellikle sıkı bir meme dokusuna sahipseniz de doğru sonucu veremediği oluyor.

Şunu da söylemek gerekir; kadınların yüzde 55'i iki mamografi arasında kansere yakalanıyor ve bu kansere yakalandıkları zaman artık hayata tutunma olasılıkları yüzde 22'lere kadar düşüyor.

Fakat bir hastalığı erken teşhis edebilirsek, yaşama şansını yüzde 98'e kadar artırmayı umuyoruz.

'Bu teknolojiyi tüm kadınlara armağan ediyorum'

Bu proje benim için çok kıymetli ve çok önemli. Hem teyzeme verdiğim sözü tutmam açısından hem de benim de meme kanserine yakalanma riskimin yüksek olması açısından ve birçok kadının meme kanserine yakalanma riskinin yüksek olmasından ötürü aslında ben bu teknolojiyi özellikle kadınlara adadım ve kadınlara armağan ettim.

Onların yalnız olmadığını düşünüyorum ve bir kadının bir kadının ihtiyaçlarını daha iyi anlayabileceğini düşündüğüm için böyle bir dizayn, böyle bir alet tasarladık.

Burada çok güzel, harika öğrencilerim var, tasarımcılar var, malzeme bilimciler var. Fizikçiler ve tıp doktorlarıyla hep birlikte ortak bir çalışma yaparak bunu devam ettirdik.

Bir sonraki aşamasında da bir şirket kurup bunu daha çok markete nasıl hızlı bir şekilde getirebileceğimizi ve nasıl düşük maliyetli yapabileceğimizi araştıracağız.

Özellikle bu tür mamografi ultrasona erişemeyen kadınlar için nasıl bunu daha ucuz hale getirebiliriz onun üzerinde çalışıyoruz.

Şu an buna benzer bir başka ürün yok. Sadece hastanelerde kullandığımız, kalın uçlu, düz olan, her zaman kullanılan cihazlar var. Ama giyilebilir, bir operatöre gerek olmaksızın takılabilir, sütyenin bir parçası olabilir ve ultrason jeline gerek kalmadan çalışabilir bir teknoloji yok.

Peki bu erişilebilir bir cihaz mı olacak? Maliyetinin ne kadar olacağı tahmin ediliyor? Ne sıklıkta kullanmak gerekecek?

Bunların hepsi bizim de zamanla cevabını bulacağımız sorular. Günde bir mi, ayda bir mi, haftada bir mi tarama yapmamız gerektiğini henüz biz de tam olarak kestiremedik. Tıp doktorları ve onkolojistlerle istişare yapıp onlarla birlikte kararımızı daha iyi verebileceğiz. Fakat ne kadar çok data olursa, o kadar çok daha iyi sonuca ulaşma imkanı olacak diye tahmin ediyoruz.

Maliyeti konusundaysa... Şu an sadece araştırma aşamasında olduğundan ve henüz çok büyük miktarlarda üretmediğimiz için, bir alet yaklaşık 1.000 dolara mal oluyor.

Fakat 3-4 yıl içerisinde bu maliyetin daha da aşağı düşmesini bekliyoruz. Çünkü çok fazla üreteceğiz ve maliyet düşmüş olacak.

Bir de bu aletle her gün ölçüm dahi yapsanız bir ölçüm yaklaşık üç dolara mal olacak. Bu da sizin içtiğimiz her bir içtiğiniz kahvenin fiyatı kadar.

Fakat normal mamografi ya da ultrasona yaklaşık 2.000-2.500 dolar gibi paralar ödüyorsunuz.

Bu teknolojiyle sadece hayata tutunma olasılığı artmayacak. Aynı zamanda kanser hastalığının meme kanseri için harcadığımız parayı yıllık olarak yarıya düşürmüş olacağız.

2022 yılında sadece ABD'de kansere harcanan para 28 milyar dolar ve bu teknolojiyle bunu yarıya düşüreceğimizi tahmin ediyoruz.

Sütyenin teknolojisinden basitçe bahsedebilir misiniz? Nasıl bir görüntüleme sistemi kullanıyor?
Öncelikle radyasyon konusundan bahsedelim. Hiç radyasyon olmayan bir teknoloji bu çünkü burada ultrason dalgalarını kullanıyoruz ve bu dalgalar, piezoelektrik denilen bir malzeme. Benim bütün yaptığım çalışmaların ana taşı piezoelektrik.

Bir voltaj uyguluyorsunuz. Voltaj uyguladığınız zaman alet şekil değiştiriyor. Şekil değiştirdiğinde bir dalga oluşturuyor. Bu dalga herhangi bir odaklandığınız etin, et parçasının içine giriyor, hareket ediyor ve orada herhangi bir bozukluk olduğunda o dalga oradan tekrar geri yansıyor ve yansıyan dalgayı da yine piezoelektrik malzemeyle çekiyorsunuz. O analog sinyali dijital sinyale dönüştürüp siyah beyaz bir film oluşturuyorsunuz, ultrason filmi.

Hatta ben yaklaşık dört ay önce doğum yaptım, ilk bebeğimi dünyaya getirdim. Kendi karnımın üzerinde de bu cihazı denemiştim. Bebeğimin nasıl hareket ettiğini, vücudunun parçalarını çok iyi bir şekilde görebilmiştim.

Yani teknoloji çok fonksiyonlu. O nedenle ben kendi çocuğumun üzerinde bile denedim ve radyasyon kesinlikle yok ve çok iyi bir teknoloji, herhangi bir fiziksel baskı da uygulamadığımız için gayet iyi bir şekilde ölçümü, ağrısız, sınırsız bir şekilde yapabiliyorsunuz.

Projenin ilham kaynağı meme kanserinden ölen teyze

Projenin ilham kaynağı ve motivasyonu aslında acı bir hikayeye, meme kanserinden ölen teyzenize dayanıyor değil mi?
2015 yılında teyzem Fatma (Hollanda'da yaşıyordu ailesiyle birlikte) ve rutin bir şekilde memelerini kontrol ettirdiği halde, çok agresif bir meme kanserine yakalandı ve sadece 6 ay hayata tutunabildi.

Bu süre zarfında ben de MIT'de doktora sonrası araştırmalarımı yapıyordum ve izin alıp hemen Hollanda'ya teyzemin yanına gittim.

Teyzemle son on on iki günü birlikte geçirdik. Tabii sadece hastalar için değil, yakınları için de çok acılı bir dönem, ben bunu çok iyi yaşadım.

Teyzem çok gençti, 49 yaşındaydı. Ölmek aklının ucundan dahi geçmiyordu, hatta ölmek istemiyordu. Bir şekilde birazcık rahatlasın, kendini daha iyi hissetsin diye küçük bir kağıt çıkarıp, yatağının yanıbaşında birlikte çizmiştik projeyi: "Teyze şöyle olsa nasıl olur, bir sütyen taksan, ultrason içinde olsa..."

Çünkü geç kalınmıştı teyzem için, geç kalınmadan memenin değişikliklerini incelesek nasıl olur demiştim. Onun da çok hoşuna gitmişti. Bazı geri bildirimler vermişti, şöyle olsun, böyle olsun diye.

Sadece Fatma teyzem için değil birçok Fatma teyzeye yararlı olabilmesi için... Bir kağıt üzerinde tamamen bir hayaldi ama şimdi gerçek, onu ellerimde tutabiliyorum. Kadınların memeleri üzerinde deneyebiliyorum. Kendim üzerimde deneyebiliyorum ve şu an markette olan ultrason cihazlarıyla karşılaştırabiliyorum ve ne kadar iyi sonuçlar aldığımızı görebiliyorum.

O nedenle çok heyecanlıyım ve çok mutluyum.

'Giyilebilir kalp pili'nin motivasyonu da aileden

Genelde ben ve öğrencilerim, biz deneylerimizi aile üyelerimizin hastalıklarına çare bulabilmek adına yapıyoruz.

Genelde bilim insanları doğadan etkilenirler, oradan feyz alırlar. Bizimkisi aile üyelerimizden örnek alınıp feyz alınıp yapılmış projeler.

Giyilebilir kalp pili de hiç görmediğim ve çok genç yaşta vefat eden dedem için yaptığım bir projeydi.

'Annelikle birlikte verimliliğim arttı'

4 ay önce anne oldunuz, bunun sizin çalışmalarınız üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Daha verimli olduğumu düşünüyorum özellikle çocuktan sonra. Olaylara bakış açım ve olayları çözme yöntemim birazcık daha farklılaştı diyebilirim. Tayga Can oğlum, ondan her gün yeni bir şey öğreniyorum. Tayga'yla birlikte yeniden doğmuş ve yeniden büyüyormuşum gibi hissediyorum. O nedenle çok keyifli bir süreç.

'Ben yaptıysam onlar da yapabilirler'

Çok sayıda gence de danışmanlık veriyor ve ilham kaynağı oluyorsunuz, onlardan nasıl mesajlar geliyor? Bir röportajınızda size "Mevlana" diyenler olduğundan bahsetmiştiniz, bu doğru mu?

Bugün MIT'de yaz okuluna gelmiş yeni bir arkadaşla tanıştım Can Erol diye. Buraya gelip bizim yaptığımız çalışmaları incelemek istemiş ve geldiğinde şöyle bir şey söyledi; "Siz belki farkında değilsiniz ama Türkiye'den birçok genç sizi izliyor ve biz sizin yaptığınız çalışmaları çok beğeniyoruz".

Laboratuvarımıza geldi. Ben onu başka öğrencilerin de tanıştırdım.

Mevlana gibi kapıyı çalan herkese kapıyı açmaya çalışıyorum. Dini, dili, rengi, ırkı, cinsiyeti, fark etmeksizin herkesi bilimin kucaklayıcı yapısı altında toparlamaya çalışıyorum. Çocuklarla gençlerle Türkiye'ye her geldiğimde görüşmeyi umut ediyorum ve sürekli görüşmeye çalışıyorum. Çünkü eğer ben yapabilirsem onlar da yapabilir, ona inanıyorum.

Hatta yakın zamanda bir arkadaşımızın yeğeni geldi ve o da Hacettepe Üniversitesi fizik mühendisliğini kazanmış. Karşımda otururken "Sizden etkilenerek bu bölümü seçtim" dedi ve çok etkilendim.

Birçok gencin seçtiği bölümden mesleğe kadar onların kafasında bir şeyler değiştirebileceğini görmek bile büyük bir hazdı benim için genç bir bilim insanı olarak.

Sadece yaptığım başarılar, elde ettiğim patentler ve makaleler değil, aynı zamanda gençlerin beyninde ve kalbinde "ben de yapabilirim" fikrini uyandırmak benim en büyük misyonlarımdan biri.

'En güzel projem henüz yapmadığım projem'

Bilim yaşamınızda en unutamadığınız an ya da projeniz nedir?

Nazım Hikmet'in "En güzel gün, henüz yaşamadığımız gün" tarzında bir dizesi vardır. Benim de en güzel projem henüz yapmadığım projem bence.

Her proje birbirinden güzel, her türlü proje birbirinden keyifli, hepsinin bambaşka anıları var ve bambaşka serüvenlerden geçtim. Her şey çok kolay olmadı maalesef.

Deneyleri dizayn etmekten, aletleri yapmaya ve bunları hayvanlar ve insanlar üzerinde denemeye kadar birçok problemle karşılaştım, hem duygusal hem finansal, hem kültürel.

O nedenle henüz en güzel projemi yaptığımı düşünmüyorum. Bir sonraki yıl, bir sonraki başka yıl, başka güzel projeler yapabileceğimizi düşünüyorum. Henüz yolun başındayız diyorum.


Dr. Canan Dağdeviren kimdir?

Canan Dağdeviren, son yıllarda ismini bilim dünyasında duyuran en başarılı Türk bilim kadınlarından.

1985 yılında İstanbul’da doğan Dağdeviren, ilk ve orta eğitimini Kocaeli’de tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği okudu. 2009 yılında Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programında yüksek lisans derecesi alan Dağdeviren, aynı yıl Fulbright gen bursu kazanarak ABD’ye gitti.

2014 yılında Illinois Üniversitesi'nde Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde doktora derecesini aldı.

Doktora süresince fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne giyilebilir elektronik aletler üzerine çalışmalar yaptı.

Giyilebilir kalp pili, pilsiz çalışan kalp çipi, cilt kanseri testi, beyin iğnesi, sindirilebilir sensör bunlardan bazıları.

Şu an Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Media Lab’da çalışmalarını sürdüren Dağdeviren’in Harvard Üniversitesi’nde genç akademi üyeliği bulunuyor.

Dr. Dağdeviren geçmişteki çalışmalarıyla Forbes dergisinin “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine de girmişti.