T24- Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, yaz aylarında artış gösteren diyet programları konusunda ilginç tespitlerde bulundu. Herkesin kendine uygun diyet listesini uyguılaması gerektiğini vurgulayan Müftüoğlu, DNA'ya göre nelerin yenip nelerin yenmeyeceğine karar verilmesi gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun , Hürriyet gazetesinde bugün (2 Ağustos 2010) yayımlanan yazısı şöyle:
"Yeme içme seçimlerini yapan yalnız biz değiliz. Bu işe genler de karışıyor. Market sepetine neleri dolduracağımıza biraz da genlerimiz karar veriyor ve “gen-yiyecek ilişkisi” doğumdan ölüme kadar sürüyor.
Bilindiği gibi genetik kurgularımız sadece ana-babalarımızın eseri değil. O kodların milyonlarca yıllık geçmişi var. Genetik miras bakımından biz sadece “devre mülk” kullanıcılarıyız.
Atalarımızdan aldığımız genleri sonraki nesillere aktarıyor, zamanı gelince de ebedi âleme göç ediyoruz. Kısacası bedenimiz ve yiyecekler arasındaki ilişkiyi yalnız biz değil, biraz da genlerimiz kuruyor. Neleri yiyip içeceğimize biraz da genler karar veriyor. Eğer genetik mirasa uygun şeyler yiyip içersek sağlığımız daha güçlü hale geliyor. Tersini yaparsak hastalanıyoruz.
‘Nutrigenomik tıp’ geliyor
Genler ve yiyecekler arasındaki bu ilişki son yılların en ilgi çekici alanlarından biri oldu. Genetikçiler ve moleküler biyologlar bu konuda müthiş buluşlara imza atıyor, uzmanlar “nutrigenomik tıp” isimli bu yeni alanın beslenme bilimine ve dolayısıyla insan sağlığına çok önemli katkılar sağlayacağını söylüyor.
Birkaç yıldan bu yana bazı özel şirketler DNA analizleriyle kişiye özel beslenme programları yapmaya genetik analizlerle elde ettikleri sonuçlara bakarak beslenme önerilerinde bulunmaya başladılar. Ağzınızdan aldıkları bir parça hücre örneğinde yaptıkları DNA analizleriyle genetik şifrenizi çözüyor, sizin için hangi yiyeceklerin iyi ya da kötü olduğuna karar vermeye çalışıyorlar. İncelenen genlerin sayısı 10-1000 arasında değişebiliyor. Sayı arttıkça ödemeniz gereken para da çoğalıyor.
Uzmanlar hazırlamalı
Bu bulgulara bakarak hazırlanan beslenme planlarına “DNA diyeti” adı veriliyor. Ne var ki bu planları uygulamaya geçirmek çok da kolay değil.
Sadece “genetik raporda” yazanlara itibar etmek yeterli olmuyor. Sistemi metabolizma alanında deneyimli bir doktorun yönetmesi beslenme programlarını yetenekli eğitimli bir beslenme uzmanının hazırlaması gerekiyor. Kısacası her besin herkese iyi gelmiyor. Birine son derece faydalı bir besin, bir başkasında işe yaramayabiliyor, tersine zarar bile veriyor. Bu nedenle yiyip içtiklerimizden daha çok faydalanmak istiyorsak genetik şartnamemize uygun şeyler yememizde fayda var. Nutrigenomik testler şimdilik pahalı ve yeteri kadar güvenli değil.
Genler ve besinler
Beslenme haberlerine ilgi artıyor. Nedeni şu: Bilimsel araştırmalar bazı besinlerin bazı sağlık sorunlarından korunmada yardımcı olabileceğini gösterdi. Mesela domatesteki likopen kalp hastalığı ve kanser riskini azaltıyor. Üzümdeki resveratrol kirazdaki antosiyanin havuçtaki betakaroten antioksidan savunmamızı güçlendiriyor. Dolayısıyla çoğumuz kayısının lezzeti kadar içindeki potasyum cevizin keyfi kadar ihtiva ettiği omega-3’le de ilgilenmeye başladık.
İlgi artarak sürecek
Yine bilimsel çalışmaların sonuçlarına bakarak anladık ki, yiyeceklerdeki bazı maddeler hastalanmamıza da yol açabiliyor.
Bazı besinlerde kalp damar hatalıklarını kolaylaştıran şeker hastası olmayı hızlandıran tansiyonu yükselten maddeler var. Son yıllarda tuza, şekere, fruktoz şurubuna, doymuş ve trans yağlara besinlere karışan hormon, antibiyotik ve tarımsal artıklara korkuyla yaklaşmamızın sebebi bu. Besinlere gösterilen ilgi bana göre artarak devam edecek.
Önce ‘kurgunuzu’ bilin
Son yıllarda beslenmenin farklı bir boyutu daha ortaya çıktı. Görüldü ki, kimimiz bir fincan kahveyle geceyi uykusuz geçirirken öbürümüz beş fincan kahveye bana mısın demiyor, mışıl mışıl uyuyor. Kimimizin bir tutam tuzla bile tansiyonu fırlarken diğer kaşık kaşık tuz tüketebiliyor. Kimimizin fil gibi yiyip ceylan kadar ince kalmayı başarması ya da serçe kadar yerken bile balina gibi yağlanması da dikkatimizi çekiyor. Anladık ki, beslenmemizi bizden çok genlerimiz yönetiyor.
Ne ki çoğumuz genetik kurgumuzu bilmeden besleniyor, yumurtalı ıspanakla güçlenmeyi havuçla gözlerimizi güçlendirmeyi bezelyeyle cinsel gücümüzü arttırmayı umuyoruz. Oysa hepimizin özel bir genetik kurgusu var ve bu genetik kurguya göre beslenmek daha iyi sonuç verebiliyor.
Guava yerine kayısı, mango yerine kavun
Genetik beslenme konusunda benim önerim şu: Besinleri seçerken mümkün olduğu kadar doğal şeyler seçin ve sizinle aynı coğrafyada üretilen besinlere öncelik verin. Guava yerine kayısı, mango yerine kavun yiyin. Aynı şekilde “altın çilek” yerine “Osmanlı çileği”ni tercih edin. Altın çilekte bizim Osmanlı çileğine fark atacak herhangi özelliğin olmadığını düşünüyorum. Mutluluk arayışında olduğu gibi iyi beslenerek sağlığı iyileştirme arayışında da çözümü uzaklarda değil, yakın çevrenizde aramanızı tavsiye ediyorum.
Kararında beslenin
İsterseniz önemli birkaç öneriyi daha tekrarlayayım... Beslenirken de her şeyde olduğu gibi ifrata kaçmayın, ifrat-tefrit ilişkisini dikkate alın, kararında kalın. Aşırı ölçüde zevk odaklı olmayın. “Lezzetten taviz verin, yeme keyfini bir kenara bırakın” demiyorum ama sizi tatlarıyla aldatan yiyeceklerin çoğunun yağlı tuzlu şekerli “sağlığa zararlı olma ihtimali yüksek” besinler olduğunu unutmayın. Tuzu kafeini alkolü sınırlayın. Mümkün olduğu kadar doğal şeyler yiyip içmeye bakın."