Yaşam

Direktörü Asena Günal, 20. yılında Anadolu Kültür'ü ve kaybedilen adaletin buldurduğu 'Adalet Atlası' projesini anlatıyor

09 Kasım 2022 22:30

Asena Günal, kurulduğundan bu yana program koordinatörlüğünü üstlendiği Tophane’deki sanat mekânı Depo'yu, direktörlüğünü yürüttüğü 20'nci yaşını kutlayan Anadolu Kültür'ü ve 'Adalet Atlası' isimli podcast serisini anlattı. 2018 yılında Anadolu Kültür'e yönelik operasyonda gözaltına alınanlar arasında bulunan Günal, "Kafkaesk yargı sarmalı" olarak nitelediği adaletsizliklerin 'Adalet Atlası' projelerini kaçınılmaz kıldığını vurguladı. Günal, "Adalet Atlası’nın kıymeti, adaleti güncel hukuk davalarıyla sınırlamayıp çok daha geniş bir yerden farklı disiplinlerle etkileşimi içinde ele alması ve bunu yaparken de her zamanki isimlerin ve yan yanalıkların dışına çıkması..." dedi. 

Asena Günal, 'Adalet Atlası' projesini ve 20. yılına giren Anadolu Kültür'ü Birartıbir'den Merve Erol'a şöyle anlattı:

Kuruluşunun 20. yıl dönümüne doğru Anadolu Kültür’ün en göze çarpan faaliyetlerinden biri Adalet Atlası isimli podcast serisi oldu. Bu seriye niçin ihtiyaç duyuldu, nasıl bir çerçeve ve akış tasarlandı?

Asena Günal: Adalet Atlası, Anadolu Kültür’ün en görünür faaliyetlerinden biri oldu gerçekten. Osman Kavala’ya yaşatılanlar, bu korkunç Kafkaesk yargı sarmalı, ülkede mahkemeler eliyle yürütülen adaletsizliklerin sembolü haline geldi. Ona, Gezi davasındaki diğer arkadaşlarımıza ve binlerce başka insana yapılan haksızlıkların bizi “adalet” üzerine güncel bir proje geliştirmeye itmesi kaçınılmazdı. Anadolu Kültür bu türde adaletsizliklerin doğrudan öznesi olmadan önce de adalet üzerine pek çok farklı proje yürütmüştü. Diyarbakır Sanat Merkezi’nde 2004-2005 yıllarında düzenlenen Adalet Söyleşileri, 2005’teki Adalet Tüketimi sergisi veya cezaevlerindeki mahkûmlara yönelik atölyeler, onların şiir ve öykülerine yer verilen kitaplar bu kapsamda değerlendirilebilir…

World Justice Project Hukukun Üstünlüğü 2021 yılı endeksine göre, Türkiye özellikle “hükümet güçlerinin denetimi”, “temel haklar” ve “ceza yargısı üzerindeki hükümet etkisi” alanlarında en kötü derecelere sahip. 139 ülke arasında 134. sırada ve Doğu Avrupa ile Orta Asya ülkeleri arasında en kötüsü. Bunlar sadece istatistik değil, bu dereceler bizim hayatımızın esası, deneyimleyip teneffüs ettiklerimizin önemli bir kısmı.

Osman Bey hapishanede, hukukun temel ilkeleri, bunların çıkış kaynakları ve farklı disiplinlerce ele alınış biçimleri üzerine okuyup yazıyordu. Bize de bununla ilgili bir dizi etkinlik veya yaz okulu yapmayı önerdi. O dönem beraber çalıştığımız Gökşin Uğur bunun podcast formatında olmasını önerdi. İyi ki de önermiş, pandemi döneminin alışkanlıklarına denk düşen bir format oldu ve çok fazla insana ulaştı. Sonra ekibe arkadaşımız Hazal Özvarış katıldı ve ikisi, Danışma Kurulu’yla beraber yaratıcı ve kapsamlı bir içerik çıkardı. 15 bölümlük birinci sezonun başarısı bizi ikinci sezonu hazırlamaya teşvik etti.

Adalet Atlası’nın kıymeti, adaleti güncel hukuk davalarıyla sınırlamayıp çok daha geniş bir yerden farklı disiplinlerle etkileşimi içinde ele alması ve bunu yaparken de her zamanki isimlerin ve yan yanalıkların dışına çıkması. Adaleti, örneğin, insan sonrası, kimsesizler mezarlığı, bilgisayar oyunlarındaki yoksulluk temsilleri, masallar, yürüme, organ nakli, definecilik, jeotermal santraller vb. üzerinden ele alması… Burada Hazal’ın yaratıcılığını anmam lâzım; hukuk, sinema, edebiyat, sosyal teori gibi farklı alanlardan gelen ve her biri alanında çok değerli isimler olan Danışma Kurulu’nun katkılarını da tabii… Çerçeve ve akışta tüm ekibin ilgileri ve çalışma alanları etkili oldu.

Anadolu Kültür’ün kurucu ve yöneticilerine ağır hapis cezaları verildi, yönetim kurulu adına direktörlük görevi de sana düştü. Kuruma ve yöneticilere yönelik ilk tehditler ne zaman başlamıştı, bunlar hep Gezi protestoları ile mi ilişkiliydi?

Asena Günal: 25 Nisan’daki duruşmanın karar ânını ömür boyu unutmayacağım. Hâkim, Osman Bey’in casusluktan beraat ettiğini, ama hükümeti devirmeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet aldığını açıkladı. O sırada Gülsüm Elvan adeta sinir krizi geçirerek heyete bağırdı ve kapıya yöneldi, ne yapacağımı bilemedim ve sıkıca sarıldım, aynı esnada yakın bir arkadaşım hışımla orayı terk etti ve Gülsüm Hanım’ı kızına devredip peşinden koştum. Koridordayken salondan gelen sesler üzerine, diğer arkadaşlarımızın da tutuklandığını anladım. Bunu hiçbirimiz beklemiyorduk! Augustinus’un bir sözü var, “Adaleti çıkarırsan devlet büyük bir çeteden başka nedir?” diye, Ernst Fraenkel’in İkili Devlet kitabında ikinci bölümün başında alıntı olarak vardı. Biz yine de karşı karşıya kaldığımız haksızlıklarla hukuk içinde mücadele etmeye çalışıyor, yaptığımız işi bir dirence, bir şifaya dönüştürerek, her şeye rağmen devam ediyoruz.

İtiraf edeyim, işin buralara gelmesini hiç beklemiyordum. Osman Bey’i ilk aldıklarında “herhalde tutuklamazlar” demiştim, tutukladıklarında da “herhalde uzun tutmazlar”. İnanması güç ama, beş yıl oldu. Her duruşmada umutlandım, her tutukluluk incelemesinde, her AİHM kararında –nedense umutsuz olmayı beceremiyorum. Belki de aklım almadığı için. Osman Bey, 18 Ekim 2017’de gözaltına alınmadan hemen önce Pelikan grubuna bağlı olduğu iddia edilen Boğaziçi Küresel’in web sitesi Yekvücut’ta hedef gösterilmişti. Site, “Osman Kavala’nın sivil şebekesi” diye “özel haber” yapıp yasal ve meşru faaliyetlerimizi büyük bir komplonun parçası gibi sundu. Sivil toplum ve yurtdışı fonlara komplocu zihniyetle yaklaşan Aydınlık çevresi de hep hedef göstermişti bizleri. Bunlarda Gezi pek öne çıkan bir tema değildi, daha çok çok kültürlülük ve çok dillilik üzerine olan projelerimiz hedefteydi, genel olarak da Osman Bey’in yönetim kurulu üyesi olduğu Açık Toplum…

Silivri Cezaevi’nde açık görüş: Zeki Türkkan, Ayşe Buğra, Osman Kavala, Asena Günal, Yiğit Ekmekçi
(Haziran 2018, soldan sağa)

Bence Osman Bey’i ilk aldıklarına neyle suçlayacaklarına karar vermemişlerdi, o yüzden de iddianame ancak 16 ay sonra çıktı. Anayasal güvence altına alınmış bütün eylemler suçmuş, bu eylemlerin arkasında hükümeti devirmeye kararlı yabancı güçlerin desteği varmış, hepimiz onların uşağıymışız gibi bir kurgu. Üç buçuk milyon insanın katıldığı bir toplumsal hareket organize ve finanse edilebilirmiş gibi bir şuursuzluk. Casusluğa dair ikinci iddianame, ilkindeki beraati istinaf bozana kadar Osman Bey’i içeride tutmak amacıyla bir köprü gibi kullanıldı. Orada da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sivil toplum örgütlerinin yabancı güçlerin istihbarat örgütleri olarak kullanıldığı anlatılıyordu. Bizim, herkesin kendini eşit yurttaş olarak hissetmesi için yaptığımız işler “bölücü faaliyetler” olarak sunuldu.


birartibir.org'dan Merve Erol'un Asena Günal'la söyleşisinin tamamı için tıklayın 

TIKLAYIN | Adalet Atlası'nın bütün bölümleri

TIKLAYIN | Anadolu Kültür yeni yaşını kutluyor: “Kültür ve Sanatı Paylaşarak 20 Yıl..."