T24 - 'Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!'.
Sevan Nişanyan'ın 21 Eylül Pazartesi günü 'Kelimebaz' adlı Taraf'taki köşesinde dile getirdiği bu görüş gazetenin sütunlarında tartışma yarattı. Taraf'ın polis kökenli yazarı Emre Uslu, Nişanyan'ın inancın sorgulanmasını engelleyen geleneği eleştirdiği yazısına tepki gösterdi.
Uslu'nun Nişanyan'ı sert eleştirler yönelelttiği yazısı şöyle:
'Allah'a sansür konmalı mı' - 26.09.09 / Emre Uslu
Batı’da Ortadoğu çalışmalarına ilk başladığınız dönemde bir Müslüman olarak karşınıza çıkan ilk zorluk İslâm’ın kaynaklarına ilişkin ortaya atılan iddiaları nasıl karşılayacağınıza ilişkin içsel çelişkidir. Örneğin Kur’an’ın peygamberimize gelmeden önce Leventine denilen bölgede parça şiirler halinde okunduğuna ilişkin iddialar sarsıcıdır. Yine Huri kelimesinin kökenine ilişkin yapılan araştırmalar da sarsar sizi derinden. Bu tartışmalara odaklanmış giderken Müslüman perspektifinden bir karşı iddiaya tutunmak istersiniz; “İslâm daha önceki dinler bozulduğu için indirilmiş son dindir. Dolayısıyla daha önceki dinlere ilişkin metinlerin toplum içinde var olmasıyla ile Kur’an’daki metinlerin benzerlik göstermesi hiç şaşırtıcı değildir hatta bizzat İslâm’ın iddiasın destekler” tarzında sürüp giden bilimsel tartışmalarla bir noktaya varırsınız: Kaynağı ne olursa olsun din bir olgudur ve çoğu insanın ve toplumun yaşamında omurga fonksiyonu görür ve onları ayakta tutar.
Bunları Sevan Nişanyan’ın 21 eylül günkü “Sansür” başlıklı yazısına cevap için giriş olarak yazdım. Nişanyan, özetle konu din olunca sansüre maruz kalındığını söylemiş ama söyleyiş biçimi tahrik edici ve çok incitici.
Nişanyan’ın, yazısında, Sansür’e karşı çıkarken ölçüyü kaçırdığını düşünüyorum. Yukarıda girişini yaptığım her şeyin konuşulduğu akademik tartışmalarda bile Nişanyan’ın üslubuna rastlamadım ben. Batılı entelektüeller bırakın dini bir kenara, eleştirdikleri “şey”e karşı öncelikle saygılarını ifade ederek başlarlar daha sonra eleştirilerini sıralar ve bunun gerekçelerini açıklarlar. Eleştirdikleri konuyu veya kişiyi kendi adlarıyla anarlar. Örneğin Atatürk’ü eleştirecekseniz ona “Yüce Manitu” diye bir sıfat takıp onu küçültmeye çalışarak eleştiri yapmazlar. Bunu sansüre karşı çıkmak için yazılan bir yazıda hiç yapmazlar. Kişileri inançları ve kavramları aşağılayarak eleştirmek ahlaki değildir çünkü.
Din konusu daha da hassastır. İnsanın ve toplumun omurgasını oluşturan bu konuda da eleştiri hakkınız olabilir ama insanların inançları ile alay edememeyi sansür ile açıklamak absürd bir mantıktır.
Allah ve din konusunda Nişanyan’ın söylediklerinde iki temel sorun var. Birincisi böylesi bir yazıyı Müslümanların kutsal günü Bayram’a denk getirecek şekilde yazmanın arkasında kasıt aranır. Kaynağı ve gerekçesi ne olursa olsun insanların kutsal ilan ettikleri değerlere o kutsalın ritüel zamanları ve mekânlarında saldırmak en azından ağır tahrik olarak kabul edilir ve normal zamanlardaki saldırıdan daha farklı algılanması da doğaldır.
İkincisi, Nişanyan’ın “İlkçağ Arap mitolojisi”ndeki Allah kavramı ile İslâm’daki Allah kavramını örtüştürüp oradan radikal tavırlar takınmanın arkasında ne var doğrusu anlayamadım.
Muhtemelen Nişanyan polemikçi yazar Robert Morey ve onun gibi yazarların görüşüne yakın bir yerde duruyor. Buna göre, Filistin’in Hazor şehrinde bulunan Ay Tapınağı’ndaki Ay tanrısına ilişkin arkeolojik buluntular üzerinden geliştirilen Arap mitolojisi Ay Tanrısı, İslâm dinindeki Allah kavramının kökeni. Dolayısıyla mitolojik bir olgu iddiasında bu yazarlar. Nişanyan’ın da benzer bir görüş benimsediği görülüyor.
Bu iddiaya göre tanrı anlamına gelen “İl ve İlah kelimeleri Ay Tanrısı için kullanılan isimler. Daha sonra “The God” anlamına gelen Al- eki eklenerek bu kelime al-İlah olmuş daha sonra da Allah şekline dönmüştür.” Bu tartışmaya M.S.M. Saifullah, Mohd Elfie Nieshaem Juferi & Abdullah David, Reply To Robert Morey’s Moon-God Allah Myth: A Look At The Archaeological Evidence adlı çalışmalarıyla cevap vermiştir. İl ya da İlah kelimelerinin Ay Tanrısı’na verilen adlar olduğuna ilişkin bir verinin olmadığını, aksine Morey’in, alıntı yaptığı kaynakları bile çarpıtarak bu sonuca ulaşmaya çalıştığını gösterirler. Allah kelimesinin kökeninin semavi bir din olan Tevrat’ta yer alan kelimelerden geldiğini gösterirler.
Nişanyan ne yazmıştı?
'Sansür' - 21.09.09 / Sevan Nişanyan
Censeo (değer biçmek, takdir etmek) fiilinden censor (/kensor/) eski Roma’da hem nüfus idaresi hem ahlak zabıtası görevi yapan bir yüksek görevlinin adı. Yaptığı işin adı censura (/kensura/).
Latincenin Kuzey Frengistan vilayetinde konuşulan taşra lehçesinde bu kelimenin telaffuzu ikibin yılda tanınmayacak derecede değişmiş. İnce sesliye bitişen /k/ sesi önce /ts/ sonra /s/ diye söylenir olmuş. Geniz /n/sine bitişen /e/ sesi ağzın gerilerine doğru kaçıp /a/ olmuş. /U/ sesi incelip /ü/ halini almış. Kelime sonundaki –a dişil eki de önce /e/ olmuş, sonra eriyip gitmiş. Modern Fransızca sözcük halâ aslına yakın bir şekilde censure yazıldığı halde /sansür/ diye okunuyor.
Türkçeye gazetenin icadından hemen sonra sansür de gelmiştir. Kelimenin 1900 civarından daha eski örneğini bulamadım henüz, ama tahmin ederim 1865’lerde Tasvir-i Efkâr’ın hükümetle başı derde girdiğinde Babıâli’de birileri “fekat bu censure’dür azizim” diye mırıldanmıştır.
*
Şimdi diyorlar ki memlekete özgürlük geldi. Doksan seneden beri tabu olan şeylerden bile artık serbestçe bahsedebilirsin.
Ama bir de ne görelim? Bu sefer başka şeyler sansüre tabi olmuş. Orduya, devlete, Yüce Manitu’ya istediğini söyle serbest, ama iş İlkçağ Arap mitolojisini sorgulamaya geldi mi orada dur diyorlar.
Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!
Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.