T24- İlköğretimden lise son sınıfa kadar okullarda okutulan zorunlu din dersi kitapları içinde Aleviliğe ayrılan payın toplam 1158 sayfa içinde sadece 6,5 sayfa olduğu belirlendi.
Hürriyet Yazarı Sedat Ergin, Milli Eğitim müfredatındaki din dersi programından yola çıkarak, çocuğu zorunlu din dersi gören Alevi bir ailenin yaşadığı sıkıntıyı anlattı. Liseden mezun olana kadar bir öğencinin toplam 1158 sayfadan oluşan "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersi kitabı okuduğunu belirten Ergin, bu bütün içinde Aleviliğe ayrılan payın sadece 6,5 sayfa olduğunun altını çizdi. Aileler için bu durumu sineye çekmek dışında bir seçenek olmadığını kaydeden Ergin, söz konusu durumun hem ebeveynler, hem de çocuklar için büyük bir travmaya yol açtığını belirtti.
Sedat Ergin’in "Aleviler neye pedagojik cinayet diyor?" başlığıyla yayımlanan (27 Ekim 2010) yazısı şöyle:
Aleviler neye pedagojik cinayet diyor?
Madem “empati” sözcüğü Türkçede çok yaygın bir kullanım alanı buldu, isterseniz bugün biz de empati yapalım ve kendimizi çocukları ilkokulda zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine giren Alevi bir anne babanın yerine koyup, onların bu durum karşısında ne hissettiklerini anlamaya çalışalım.
Henüz 10 yaşında olan çocuğunuz ilkokul dördüncü sınıf öğrencisidir ve haftada iki gün aldığı zorunlu din kültürü dersinde kendisine Sünni inancı ve pratiği öğretilmektedir.
Çocuğun okuldaki din dersinde hocadan ve kitaptan öğrendikleri ile evde aile ortamında öğrenip içselleştirdiği manevi alan ve onun kutsal sembolleri arasında önemli farklılıklar vardır.
Yine empati yapalım ve kendimizi arada sıkışıp kalan Alevi çocuğunun yerine koyalım bu kez...
Ne hissederdik?
DERS PROGRAMI SÜNNİLİĞİ ESAS ALIYOR
Hem çocuğun, hem de ebeveynlerin his dünyalarını anlayabilmek için okulda okutulan zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin programını incelemek en doğrusu herhalde.
İlköğretim 4’üncü sınıfta bu derste okutulan kitabın “İçindekiler” bölümündeki “Öğrenme alanları ve üniteler” şu sıralamayı izliyor: 1: İnanç/Din ve Ahlak Hakkında Ne Biliyoruz, 2: İbadet /Temiz olalım, 3: Hz. Muhammed’i Tanıyalım, 4: Kuran-ı Kerim’i Tanıyalım, 5: Ahlak/Sevgi Dostluk ve Kardeşlik, 6: Din ve Kültür/Aile ve Din.
İlk üç ünitenin sonunda bir dua ya da surenin Arapça ve Türkçe olarak öğrenilmesi de yer alıyor. Örneğin, birinci ünitenin sonunda Sübhaneke Duası, ikinci ünitede Fatiha Suresi, üçüncü ünitenin sonunda ise Kevser Suresi ve anlamları var.
İlköğretim 5’inci sınıf din kültürü kitabında ise ağırlıklı olarak Allah inancı, ibadet, Hazreti Muhammet ve aile hayatı, Kuran’da kıssalar, ahlak ve vatan millet sevgisi gibi başlıklara yer verilmiş. Bu sınıfta da her ünitenin sonunda yine muhtelif dua ve sureler öğretiliyor.
Çocuk 12 yaşına gelip, 6’ncı sınıfa başladığında namaz ibadetini öğreniyor. Bu derste namaza hazırlık şartları, abdest alma, gusül abdesti ve namazın kılınış şartları anlatılıyor. Bu bölüm sınıflarda uygulamalı olarak öğretiliyor.
KİMLİĞİNİ SAKLA DURUMU İDARE ET
İlkokul 4’ten, lise 4’ün sonuna kadar okutulan bütün zorunlu din kültürü kitaplarının içeriği incelendiğinde karşımıza çıkan gerçek şu: Aleviliğe ve Hazreti Ali’ye ayrılan bölüm 11’inci sınıfta bir buçuk, 12’nci sınıflarda ise 5 sayfa tutuyor. Bütün zorunlu din dersi kitapları üst üste konulduğunda 1158 sayfa tuttuğu dikkate alındığında, Aleviliğe ayrılan oran yüzde 0.5’tir.
Görüleceği gibi, Alevi çocuklar Sünni öğretinin bütün temel bilgileri ve pratiğini daha çok küçük yaştan itibaren öğrenmek durumunda kalıyor.
Bu durum uygulamada çocuklar açısından sıkıntılı, sancılı sonuçlara yol açıyor. Evde daha küçük yaştan Hazreti Ali sevgisi ile büyüyen, gözlerini Alevi ritüellerine açan bir çocuk, okula gittiğinde ailesi ve sosyal çevresindekinden farklı bir dini öğreti ve pratiği ile karşılaşıyor, onu öğrenmek zorunda kalıyor, ezberliyor, sınava giriyor ve dersi geçmeye çalışıyor.
Kendilerini içinde buldukları çelişkili durumda çocuklar ne yapıyor? Sıkça aileleri tarafından kendilerine söylenen, kimliklerini saklamaları, durumu idare etmeleridir.
ÇOCUKLAR ROL YAPMAYA İTİLİYOR
Burada düşündürücü olan, Alevi çocukların çok küçük yaştan itibaren kimliğini saklama baskısıyla yaşaması, çoğunluk, aidiyet duymadığı bir dini inancı baskı koşullarında kabullenmek durumunda kalmasıdır. Ebeveynler için bu durumu sineye çekmek dışında geçerli bir seçenek kalmıyor. Bunun hem ebeveynler hem de çocuklar için ne kadar büyük bir travmaya yol açtığını belirtmeye gerek yok.
Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, “En kötüsü, çocuğun daha o yaşta durumu idare etmeyi öğrenmesi, bunun için rol yapmaya itilmesidir. Bu durum, o yaştaki çocuklar açısından pedagojik bir cinayettir” diye konuşuyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2007 yılında değişmesini istediği bu durum daha ne kadar devam edecek? Bu soruya yarın yanıt arayalım.