Yaşam

‘Din anlayışınızı çocuklara dayatmayın’

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Aydın, anne-babaların kendi dindarlık anlayışlarını çocuklarına empoze etmelerinin yanlış olduğunu belirterek, 'Bır

07 Ekim 2008 03:00
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. M. Şevki Aydın, çocuklara, ezberci, empoze edilen ve kalıplara dayalı bir din anlayışı yerine, seçimlere dayanan, özgürlükçü bir din eğitiminin verilmesi gerektiğini söyledi. 

Aydın, Diyanet Dergisi’nin son sayısında yer alan makalesinde, anne-babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklardan, kendi dindarlık anlayışlarını benimsemesini beklemenin yanlış olduğunu belirterek, böylesi bir yaklaşımın, çocukların-öğrencilerin özgürleşmesi değil, tutsaklaşmasını doğuracağını öne sürdü.

‘ÖZGÜRLÜK SEÇİM YAPABİLMEKTİR’

Aydın, yazısında ezberci, empoze edici, kalıplayıcı bir din eğitiminden geçen bireyin inanıp bağlanmasının, edilgen olacağını söyleyerek, “Onun bu bağlanışı, sorgusuz sualsiz, körü körüne bir boyun eğiş, bir itaat durumudur” dedi. Aydın, yazısında şunları söyledi: “Bu bağlanma hali, onun adına başkaları tarafından seçilip dayatılmıştır; onun kendi özgür iradesiyle seçip kararlaştırdığı bir bağlanma durumu söz konusu değildir. O, otorite olarak gördüklerinin, kendinden beklentilerini yapmaktan başka bir şey düşünememektedir.”

KALIPLAR ÖZGÜRLEŞTİRMEZ

Aydın, anne-babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklarının kendi inandıkları dine inanmasını, ona bağlanmalarını arzu etmesinin doğal olduğunu belirttiği yazısında, şu görüşlere yer verdi: “Gönlümüz bunu ister. Ancak, bu arzumuzu gerçekleştirmek amacıyla kendi inanç dünyamızı onlara dayatmaya, empoze etmeye, buyurgan bir tavır takınmaya, bizim sunduklarımızı onların hiç sorgulamadan kabullenmesini, bizi taklit etmesini istemeye kalkışmamız, asla hoş görülecek bir tutum değildir ve bundan asla olumlu sonuç alınamaz. Hele, kendi dindarlık anlayışımızı olduğu gibi benimsemelerini, aynen bizim dindarlık kalıbımıza girmelerini beklememiz, hiç olacak iş değildir.
Din eğitimi adına böylesi bir yaklaşım, çocuklarımızın, öğrencilerimizin özgürleşmelerini değil tutsaklaşmalarını doğurur. Dolayısıyla onlar, kendi varlıklarının mimarı olma ve bu varoluş çabası bağlamında kendi dindarlıklarını bizzat oluşturan birey olma imkânını kaybederler. Böyle bir durumda, onlar, o dindarlığın sahibi değildir; aksine bizim empoze ettiğimiz dindarlık onlara sahiptir. Anne-babalar ve din eğitimcileri olarak din eğitimi anlayış ile uygulamalarımızın, bireyi özgürleştirici nitelikte olup olmadığını sorgulamakla yükümlüyüz.”