Politika

Bahçeli: Zarrab, PKK'nın kara paradan sorumlu kadrosuna alınıp cari şerefsizlik açığının yüzde 25'ini kapatabilir

MHP lideri Bahçeli, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet dosyasının kapatılmasını eleştirdi

21 Ekim 2014 13:34

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Montaj dublaj piyes denilen tapenin, ses ve görüntü kaydının, 29 klasörlük delil dosyasının başına ne gelecektir? MİT tarafından 17 Aralık’tan aylar önce devrin başbakanına sunulan kara para aklama raporu nerede kimin nezaretinde imha edilecektir?” dedi.

Bahçeli, "Tahminlerim beni yanıltmıyorsa İranlı için de bir güzellik yapılacaktır. PKK’nın kara parasından sorumlu kadroya alıp, cari şerefsizlik açığının yüzde 25’ini kapatması olmayacak bir şey değildir. 17 Aralık'ta baba ile evladı arasında geçen para sıfırlama temalı o ünlü ve tarihe geçecek, acemi çaylakların dikkatle dinlemesi gereken diyaloglara ne olacaktır? Para sıfırlanabilir velakin adalet sıfırlanamaz. Hukuk sıfır çekmez, çekemez. 17-25 rumuzlu kişiye sesleniyorum. O kendisini iyi bilecek ve yeni Fatihçiklerine hakaretler saydıracaktır. Uzaya da çıksan nefesimiz ensende elimiz yakandadır" diye konuştu.

Bahçeli, “700 bin liralık saat ne olacaktır? İranlı karanlık adamın elleri öpülesi babasına İtalya vizesi almak için akaracı makaracı, ki muhtemelen şeker hastası olmasından… Beşer yüz bin dolarlık para demetlerine ne olacaktır? Eğer bunlar adamsa insansa adamlık ve insanlık tekrardan tarif edilmelidir” diye konuştu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu.

Hürriyet'te yer alan habere göre, Bahçeli’nin açıklamasından satırbaşları şöyle:

Camiyi çalan kılıfını çoktan dikmiştir. Adliyeye AKP tarafından yerleştirilen bu savcı banka müdürünün evinde bulunan paraların bir imam hatip lisesine ait olduğunu teyit etmiştir. Bir savcının verildiği karar bir diğeri tarafından çiğnenmiştir. 17-25 failleri mahkemeye bile çıkarılmadan, bağımsız hakimlerce araştırılmadan adaletten kaçırılmıştır.

Her sıkıştıklarında imam hatibe sığınan, başörtüsünün altına saklanan içi baca dışı hoca olanların maskeleri düşmüştür. Bunların dilinde besmele vardır kalpleri mezbelelik çukurudur. 17 25 Aralık’ın darbe olarak mimlenmesinden itibaren tüm suçlama ve isnatlar reddedilmiştir. AKP hukuka zincir vurmuş, yargı bağımsızlığına kara çalmıştır. AKP adalet müesseselerini tıkamış iftira silahıyla taramıştır. Savcılar makul şüphelerle tespit yapmış emniyet güçleri de talimatları uygulamıştır. Rüşvet yuvasına hırsızlık kavuğuna adaletin sopası değmiş içerdekiler birer birer dışarı çıkmıştır. Olayın çokta şaşırtıcı olmayan yanı bu mimarın recep Tayyip Erdoğan olmasıdır.

Erzurumlu Hatice ninenin kefen parasını, Mersinli Ali’nin narenciye hasadını, Aydınlı Ayşe bacının yumurta hasılatını götürmüştür. Hırsızlık öyle yayılmıştır ki, Yozgatlı hasanın traktör parası, Ahmet’in pancar parası Diyarbakırlı Musa’nın okul harçlığı ayakkabı kutularından çıkmıştır. Aklımızın almadığı, 10 aydır sorguladığımız husus şudur. Haksızlığa hırsızlığa karşı adaletin harekete geçmesi için, hangi ahlaki değerle darbe

İranlı suç makinesi hayırsever olarak taltif edilirken, havuzlara yeşil dolarlar yağarken bir sorun olmayacak da, savcılar polisler adaletin yanında durunca mı Haşhaşi ajan suçlamaları ağızlardan çıkacaktır? Şimdi 17-25 aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması örtüldüğüne göre biraz tebessüm ettirici şu sorularımızın cevabını beklemek de sanıyorum en tabi hakkımız olsa gerektir.

Yatak odasında para madeni işlettiğinden Zarrab’ın önüne yatmaktan başka çaresi kalmayan, bakanın evladına ait 7 adet kasanın içinde biriktirdiği 1,5 trilyon iade edilecek midir? Demek ki savcı kasaları somut delil görmemiş, makul bulmamıştır. Banka müdürünün kutularından çıkan 4,5 milyon dolarına ne olacaktır? Bu para da iade edilecek midir?

Montaj dublaj piyes denilen tapenin, ses ve görüntü kaydının, 29 klasörlük delil dosyasının başına ne gelecektir? MİT tarafından 17 aralıktan aylar önce devrin başbakanına sunulan kara para aklama raporu nerede kimin nezaretinde imha edilecektir? 700 bin liralık saat ne olacaktır? İranlı karanlık adamın elleri öpülesi babasına İtalya vizesi almak için akaracı makaracı, ki muhtemelen şeker hastası olmasından… Beşer yüz bin dolarlık para demetlerine ne olacaktır? Eğer bunlar adamsa insansa adamlık ve insanlık tekrardan tarif edilmelidir.

 

‘İranlı için de güzellik yapılacaktır’

 

Tahminlerim beni yanıltmıyorsa İranlı için de bir güzellik yapılacaktır. PKK’nın kara parasından sorumlu kadroya alıp, cari şerefsizlik açığının yüzde 25’ini kapatması olmayacak bir şey değildir. 17 Aralık'ta baba ile evladı arasında geçen para sıfırlama temalı o ünlü ve tarihe geçecek, acemi çaylakların dikkatle dinlemesi gereken diyaloglara ne olacaktır? Para sıfırlanabilir velakin adalet sıfırlanamaz. Hukuk sıfır çekmez, çekemez. 17-25 rumuzlu kişiye sesleniyorum. O kendisini iyi bilecek ve yeni Fatihçiklerine hakaretler saydıracaktır. Uzaya da çıksan nefesimiz ensende elimiz yakandadır.

Türkiye’nin iç yaralayıcı rüşvet ve yolsuzluk enkazını muhakkak kaldırmak şarttır. Türk milleti 17-25 Aralık defterini kapatmamış, hak yerini buluncaya, tüyü bitmemiş yetimler oh be diyene kadar kapatmayacaktır. Hırsızla kavgamız rüşvetçiyle husumetimiz en ufak bir yavaşlama ve savsaklama göstermeden şevkle sürecektir.

 

‘Sözü Davutoğlu'na bırakıyorum’

 

Dünya elem birleşse yedi cihan üzerimize gelse, biz hakkı çiğneyene zalim deriz, haksızlık yapanlara zorba deriz, hakkı inkar edenlere de iblis demekten çekinmeyiz. Başbakan Davutoğlu, aldığı brifing esnasında, adaletin ikame edilmediği düzenlerin sürdürülebilir olması mümkün değil açıklamasında bulunmuştu. Kendisi katıldığı bir TV programında, yargı bağımsızlığının yerleşmediği bir ülkede kimse kendinden ve geleceğinden emin olamaz diyerek, devamla “Bir savcı bir de şuraya sorayım demişse o an adalete ihanet etmiştir. O sorduğu kişi melek dahi olsa ihanet demektir” sözleriyle altı çizilmesi gereken bizim de iştirak ettiğimiz bir durum tespiti yapmıştır.

17-25 Aralık'tan sonra sözü Davutoğlu’na bırakıyorum. Evet Sayın Davutoğlu, şahsınıza yönelik cevabı çok kolay iki seçenekli sorum şu olacaktır.17-25 soruşturmasının kapatılması ihanet midir, değil midir? Karmakarışık bir dönemin içinden geçtiğimiz hepinizin malumudur. Akp hükümeti süreç çukuruna, pkk canisiyle pazarlık girdabına hiç mi hiç rahatsızlık duymadan savrulmuştur.

 

‘AKP ile PKK kader ortaklığı yaptı’

 

İnkarla vakit kaybetmeye, yeni şerefsizlikler polemikleriyle rezil olmaya gerek yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan için bu bahis çoktan kapanmış, 2010’da alınan şeref kredisinin son taksidi de uzun süre önce ödenmiştir. AKP ile PKK kader ortaklığı yapmış, Türkiye’ye ömür çizmek için algıları uyuşturmak için kolları sıvamışlardır.

İbretle izliyoruz. Bölücülük dallanıp budaklanmıştır. İhanet ve melanet AKP’yi boyunduruk altına almıştır. Ülke gündemi, fitneye sığınak olan teröre geniş imkanlar sunan çözüm süreciyle perdelenmektedir. Şu anda hükümetin tek meşgalesi süreç rezaletidir. Her fırsatta süreç ihanettir, çözüm çürümedir dedik. sürecin mihenk taşı olarak gördüğümüz bölücü aktörlerin milletimizi aldatmalarına tepki gösterdik. İmralı canisinin mektuplarını okuttular. Barzani’nin başından konfetileri temizlettiler. Fakat hiçbir şey elde edemediler dahası milli onurlarından oldular.

"PKK silah bırakıyor, silahlar susuyor" dediler. Tam tersine PKK iyice silahlandı, silahlar ateş aldı, şiddet ve vahşet hakim oldu. huzurun geldiğini söylediler, barış gülleri açtı dediler, nehirlerde serinlemekten bahsettiler fakat gelen huzur değil hüsrandı, çiçeklenen gül değil nifak tohumlarıydı. Doğu ve güeydoğudan çocuklar dağa kaldırıldı, bunların hepsi baştan ayağa silahlandırıldı, kin ve nefret kampına alındı.

Analar ağlamayacak, şehit haberleri gelmeyecek, çatışmasızlık iklimi olacak dediler ne var ki yalan mumun yatsıya kadar yanacağını unuttular. Dediler ki teröristler sınır ötesine gidiyor ancak giden olmadığı gibi kafileler halinde girişler yaşandı. Nitekim başbakan Davutoğlu bu gerçeği sözde akillerle geçtiğimiz Pazar günü yaptığı toplantıda kısmen doğrulamıştır. Şunları söylemiştir “Haziran raporunu sunduğumuzda bile çok az unsurun sembolik olarak çekildiğini biz biliyorduk.”

Biz o zamanlar milleti kandırmayın, millete yalan söylemeyin, PKK’lılar bir yere gitmez derken Erdoğan ağız dolusu hakaretlerle bize saldırmıştı. İşte meselenin iç yüzü Davutoğlu tarafından açıklanmıştır. Hepsinden mühimi ihanet yolculuğunun iki ana şeridi olan AKP ve PKK şanslarını 2009 yılına denemişlerdir. 1 Ağustos 2009 tarihinde yürürlüğe konulan yıkım projesi kapsamında PKK’lı teröristler Habur’da davullu zurnalı törenlerle alkışlanmıştır. Bu rezalet bu ayıp millet vicdanını sızlatmıştır. AKP – PKK Habur’da kol kola girmiş, birbirlerini türk düşmanlığıyla kucaklamıştır. Hiç unutmayalım, vatan Habur’da darbe almıştır, bayrak Habur’da mahsunlaşmıştır, hukuk kirletilmiştir.

 

‘Ezik AKP görevlileri terör karşısında boyun bükmüştür’

 

AKP – PKK, ikinci şansını Oslo’da denemiştir. Türk devleti terörle masaya oturmuş, tarihin sayfalarına kara harflerle yazılmıştır. Ezik AKP görevlileri, terör karşısında boyun bükmüştür. Malum PKK kan alacak damarı iyi seçmiş, kanca taktığı balık hafızaları görüşüyoruzla kapana düşürmüştür. AKP PKK yıkım ekibinin üçüncü ihanet girişimi sözde çözüm süreci olmuştur. AKP’ye göre namertlerle görüşmek demokratikleşmektir. AKP’ye göre pazarlık çözüm ve barıştır. Ancak çözümle neyin amaçlandığı nereye varılmak istendiği bir türlü açıklanmamıştır.

 

‘63 akılsızı araya araya buldu’

 

Çözüm paralalinde başbakan ve ortakları 63 akılsızı araya araya bulmuş, PKK’nın emrinde çalıştırmıştır. Söylenenlere bakarsak, 63 sözde akil 12 bin kilometre yol kat etmiş, 60 bin vatandaşımızla görüşmüş, imralı ve kandil icazetli raporlarını tanzim etmişlerdir. Hükümet ne zaman paratoner arasa, ne zaman söylemek isteyip de yutkunduğu konular olsa 63 sözde akil hemen tedavüle sürülmektedir. Bir kısım eksikle ve gedikle toplanan bu 63’ler yeni işverenlerine kulak vermiştir. Bunlar arasında gazeteciler sinema artistleri oyuncular şarkıcılar STK temsilcileri canla başka yer almıştır.

Acaba diyorum, akiller rüşvet ve yolsuzluk olaylar patlak verdiğinde parlak akılları neredeydi? Kobani bahanesiyle türkiye’nin her yanı yakılırken bunlar hangi villada, hangi boğaz manzaralı masada atıp tutuyorlardı? İmralı canisine özel bir muhabbet beslenen PKK için ellerini taşın altına koyan bu akiller, hayatlarında bir kez olsun şehitler için göz yaşı dökmüş müdür? Sayıları gittikçe azalan bu adamlar akıllıdır da 73 milyon mu akılsızdır? Allah için söyleyin milletimiz ne yapsın? Hain bir değil ki bağlasın, felaket bir değil ki ağlasın. Eğer çok akılları varsa kendilerine saklamalıdır.