Politika

Deva, Gelecek ve Saadet partilerinin TBMM'de ortak kurduğu Yeni Yol'un ilk grup toplantısı gerçekleşti

15 Ocak 2025 10:14

T24 Haber Merkezi

TBMM'de Deva, Gelecek ve Saadet partileri tarafından kurulan Yeni Yol ittifakı, ilk grup toplantısını gerçekleştirdi. Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Mahmut Arıkan, yeni bir siyasi iklim ve toplumsal adalet vurgusuyla dikkat çekti.

Ahmet Davutoğlu, insan hakları, adalet ve ahlaki değerler üzerine kurulu beş temel ilkeyi savunduğunu belirtti. Can güvenliği, akıl ve düşünce özgürlüğü, inanç koruması, nesil güvenliği ve mülkün korunması gibi temel ilkelerle, iç ve dış politikada insan odaklı bir yönetim anlayışını vurguladı.

Ali Babacan, ekonomik adalet ve şeffaflık üzerine odaklanarak, yolsuzluklar ve adaletsiz ekonomik yapılarla mücadele edeceklerini ifade etti. Babacan, iktidarın ekonomi politikalarını eleştirerek, adaletli bir ekonomik düzenin temelini atacaklarını söyledi.

Mahmut Arıkan, toplumsal barış ve ahlaki değerlerin önemini vurgulayarak, siyasetin insan onuruna yakışır şekilde yürütülmesi gerektiğini belirtti. Arıkan, siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın üstesinden gelmek için daha fazla diyalog ve anlayış çağrısında bulundu.

Grup konuşmasını yapmak üzere kürsüye ilk olarak Saadet Partisi Mahmut Arıkan geldi. Arıkan'ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

"Artık bağıranlardan çok yorulduk"

Artık bağıranlardan çok yorulduk. 85 milyon insan huzurlu bir nefes almak istiyor. İnşallah, çalışmalarımızı en güzel şekilde sürdüreceğiz. Yeni grubumuz milletimize hayırlı olsun.

Gazze

Bizim değişmeyen gündem maddemiz ise Gazze. Milli Görüş, Siyonizmin korkulu rüyası olarak dimdik ayakta. Ne emperyalistten ne de siyonistten dost olmaz. ABD’nin yeni başkanı Trump, daha göreve başlamadan aba altından sopa göstermeye başladı. Öte yandan Türkiye ile ilgili dostane açıklamalar yapıyor. Eski Başkanlardan Kissinger’ın “Ölümcül olan ABD’nin dostu olmaktır” sözünü kayıtlara geçirmek istiyorum. İktidarın, ABD ile ilişkilerini tekrar gözden geçirmesi gerekiyor.

Kayyum ve seçilmişlerin durumu

Ülkemizde yine aynı gündemleri görüyoruz. Seçilmişlere izin verip milli iradeyi yok sayarak kayyum atamak kimseye bir şey kazandırmayacak. İktidar, maalesef bugüne kadar olduğu gibi bugün de belediyeleri ya baskıyla ya da kayyımla geri alıyor. Beşiktaş Belediye Başkanı’na yapılanlar, Yunus Emre Enstitüsü’nü soyanlara yapılmadı. Hukuk, hiç kimse için bir araç olamaz. Seçilenleri itibarsızlaştırmakla ülke yönetilemez.

Ekonomik kriz ve aile kurumu

Ekonomik kriz en çok aile kurumunu etkiliyor. Son günlerde aile konusunda çokça nutuk atılıyor ancak bu durum, aslında tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor. Aileyi itibarsızlaştırmaya çalışanlar, aile kurumunu tüm dünyada tehdit altına alıyor. Boşanma sayıları her geçen gün artarken, evlenme oranları azalıyor. İktidarın görmezden geldiği bu sorun, artık nüfus planlamasını dahi etkiliyor.

Gençler ve işsizlik

Gençlerimiz iş bulamadığı için evlenemiyor, evlenenler ise çocuk sahibi olmaktan kaçınıyor. Bu sorunun ciddiyetini anlamak için Japonya ve Güney Kore örneklerine bakmak yeterli. Gençlere yönelik olarak 150 bin lira faizsiz kredi adımını doğru buluyoruz, ancak bu miktarın gerçekçi olmadığını düşünüyoruz.

Faiz lobileri

Bu ekonomik durum böyle devam ederse, bu krizi temizleyecek gassal bulmakta zorlanacaklar. Sorunun çözümü, faiz, rant ve yolsuzluğu sistemden çıkarmaktan geçiyor. Eğer bu kadar kolay ise, iktidar niçin bu adımları atmıyor? Çünkü, koltuklarını koruyabilmek için faiz lobilerinin desteğine ihtiyaçları var. Makamların gerçek sahipleri aziz milletimizdir. Biz çiftçi Mehmet’in ne beklediğine odaklanırız, faiz lobisinin beklentilerine değil; onların mağdur ettiklerine bakarız.

Fahiş fiyatlar ve boykot çağrısı

Geçtiğimiz hafta, Türkiye ekonomisi açısından bir kırılma noktası oldu. Fahiş fiyatları boykota çağırdık ve bu çağrıyı Cumhurbaşkanı ve bakanları da destekliyor. Ancak, değişiklik olmadığı için, vatandaşların boykot yapması gerekiyor. Yetkililer, boykot edilecek öğeleri açıklamadı. Fahiş fiyatlı benzin, yüksek otoyol ücretleri, Türk Telekom’un tarifeleri ve Tarım Kredi Kooperatifindeki fiyatlar boykot edilmeli. Aziz milletimizi, sorunların sorumlusu olan AKP’yi boykot etmeye çağırıyorum.

Ali Babacan: Dayatmalara karşı çıkıyor, güvenli ve yeni bir yolun ihtiyacını vurguluyoruz

Arıkan’ın ardından kürsüye gelen Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, şu ifadeleri kullandı:

Tarihi bir gün

Bugün Türkiye için tarihi bir gün olduğuna şahit oluyoruz. Bu salonda, hak ve adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyenler, yolsuzluğa ve yasaklara “hayır” diyenler, Türkiye’de demokrasi bayrağını düşürmeyenler, Gazze için ayağa kalkanlar ve güçlü bir Türkiye isteyenler var mı? Evet, hepiniz buradasınız.

Yeni bir soluk, yeni bir yönetim anlayışı

Biz, iktidarın sadece ele geçirilmesi için kullanılan bir araç olarak değil, gerçek değişim için mücadele ediyoruz. Türkiye’nin yeni bir soluğa, daha adil ve kapsayıcı bir yönetim anlayışına ihtiyacı var. Çünkü mevcut sistem, siyaset zeminini yok ederek, çok sesliliği engellemeye ve bir iktidar ile muhalefet tekeline yol açmaya çalışıyor. Bu dayatmalara karşı çıkıyor, güvenli ve yeni bir yolun ihtiyacını vurguluyoruz.

İktidar ve muhalefet eleştirisi

Bu yol, dürüst siyaset yapanların, artan faizler ve yoksullukla mücadele edenlerin yolu. Unutmayın; demokrasi dışı yöntemlerle iktidar arayışında olan muhalefet de bu sorunlardan sorumlu. İşte bu yüzden, birlik ve beraberlik içinde yeni bir yol açıyoruz ve bu fırsatı iyi kullanmamız gerekiyor.

Ekonomi 

Kuvvetle inanıyorum ki bu yeni yol, hak ettiği yeri bulacak. Türkiye’nin gerçek gündemi ekmek kavgası ve derin yoksulluktur. Bu iktidar, Türkiye’yi bir yoksullar toplumu haline getirdi. Zamlar yüzde 30 artarken, vergiler en az yüzde 40 arttı. Sayın Erdoğan, gerçekten ne yaptığınızın farkında mısınız? Alanınızın ekonomi olduğunu söylüyorsunuz, ama pratikte bunun sonuçlarını göremiyoruz.

Türkiye, dünyanın en yüksek faizine sahip olmasına rağmen en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip altıncı ülke. İktidarınız döneminde yüksek faizle, yüksek enflasyonla ve kötü yönetimle ülkenin kaynaklarını heba ettiniz. Bu durum, OECD ülkeleri içinde bizi en kötü durumda bıraktı.

1 Ekim diyalog süreci

İşte bu sebeple, demokratik siyaset yoluyla, şiddet ve terörden uzak durarak sorunların çözümüne odaklanmalıyız. 1 Ekim’de başlayan diyalog sürecini destekliyor, fakat iktidarın bu süreçteki samimiyetini sorguluyoruz. Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın bu süreçle ilgili daha net açıklamalar yapmasını bekliyoruz.

Gençlere çağrı

Gençlere sesleniyorum: Türkiye’nin sorunları büyük olabilir, ama umudunuzu kaybetmeyin. Biz, zorlukların üstesinden gelebilecek bir milletiz. Bugün burada, üç parti ve üç lider olarak, milletin sesi olmak için bir araya geldik. Umut, eyleme geçme arzusudur ve biz bu yolda birlikte yürüyeceğiz.

Yeni Yolumuz hayırlı olsun, yolumuz açık olsun diyor, herkesi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum."

Davutoğlu: Bugün Yeni Bir Yola çıkmak üzere bismillah diyoruz

Kürsüye son olarak Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu geldi ve Yeni Yol grubunun ilk toplantısında şunları söyledi:

"Bugün yeni bir yola çıkmak üzere “bismillah” diyoruz.

Derdi ikbal, servet, güç ve iktidar olan aslında dertsizdir; onda dert değil, hırs vardır. Dertsiz olan ise yolsuzdur; yolundaki kilometre taşlarını kaybetmiştir ve yolsuzluğa açıktır.

Peki bizim derdimiz ne? Bize uykuyu haram eden, her türlü baskıya rağmen yola çıkmamızı sağlayan o dert nedir?

Bugün evrensel dilde “insan hakları” olarak karşılık bulan 5 temel ilkemiz var. Basit gibi görünen ama siyasetçinin unuttuğunda zalimleştiği bu ilkeler:

Canı korumak
Aklı korumak
İnancı, düşünceyi korumak
Nesli korumak
Mülkü, insan onuruna yakışan bir ekonomik standardı korumak
Derdimiz bu! Bu ilkelerle yaşadığımız gerçekliği karşılaştırdığımızda, uykumuzu haram kılacak bir tabloyla karşılaşıyoruz.

"Önce canı korumak"

İçeride ve dışarıda canın korunamadığı bir kaos yaşanıyor!

Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünü, bir siyasi duruş ilkesinden çıkarıp sıradan bir slogana indirgeyenlerin yönettiği ülkede insan canı, doğduğu andan itibaren tehdit altında!

İstanbul’da yüz kızartıcı bir dava yürüyor: “Yenidoğan Çetesi!” Masum bebeklerin canları üzerinden “yolunu bulan” bu ahlaksız çetenin davası… Arkadaşlarımız Aynur ve Meryem Hanım bugün o davadan buraya geldiler.

Öte yandan, genç kızların surlardan atılarak, kadınların boğazları kesilerek katledildiği, bir yılda 394 kadının öldürüldüğü ve 259 şüpheli kadın ölümünün kayıtlara geçtiği bir ülkede, can güvenliğinden söz edilebilir mi?

Sokak çetelerinin kol gezdiği bir yerde kim canından emin olabilir?

Dün, 28 Şubat’ın gür sesi olan ve şehit edilen kahraman siyasetçimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun davası zaman aşımına uğradı. Bir siyasetçinin canına kast edilmesi zaman aşımına uğrayabiliyorsa, diğer canlar nasıl güvende olabilir?

Biz, doğup da büyüyemeyen bebeklerimizin; tecavüze uğrayarak alçakça katledilen Sıla bebeğin; teneke barakada yanıp kül olan çocukların; cesedi çuval içinde dereye atılan Narin bebeğin; hâlâ katilini bulamadığımız Rojin kızımızın; surdan atılan İkbal kızımızın; boğazı kesilen Ayşenur kızımızın derdiyle yola çıkıyoruz!

"İşbirlikçi iktidardan utanıyoruz"

Dışarıda ise insan canının hiçbir kıymet taşımadığı, adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz. Gazze’de 1,5 yıldır bir soykırım sürüyor! Bu soykırımda hayatını kaybeden mazlumların acısı yüreğimizi dağlarken, aynı zamanda katliamcılarla ticareti önce doğrudan 8 ay, sonra da dolaylı olarak sürdüren işbirlikçi bir iktidarın utancını yaşıyoruz.

Biz, 13 yıl boyunca Suriye’de kimyasal silahlarla ve varil bombalarıyla katledilen mazlumların derdiyle kendimize uykuyu haram kılmıştık. O zaman bizi acımasızca eleştirip “Bu zalimlerle işbirliği yapmak gerekir” diyen muhalefetin, şimdi Şam’a yardım seferberliği şovuna kalkışması karşısında sormak lazım:

Yoldaşlarınız olan belediye başkanları, bu mazlumların suyunu keserek onları Kerbela şartlarına mahkûm ederken siz neredeydiniz?

Ayrıca, daha üç ay öncesine kadar Beşar Esad’la görüşmek için randevu talebinde bulunulmasını “barış çabası” diye öven iktidar borazanlarının bugün “fetih” türküleri söylemesi ne kadar samimidir?

Bizi yola çıkaran saik; Filistinli, Gazzeli, Suriyeli, Doğu Türkistanlı, Arakanlı mazlumların can güvenliği derdidir.

Buradan iktidara çağrıda bulunuyorum: Şu anda Tayland’da, iade edildikleri takdirde Çin’de infaz edilecek Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin çığlıklarını duyun ve onları o cehennemden kurtarın!

"İkincisi, aklın korunması"

Uyuşturucu belasının ilkokul çağlarına indiği bir ülkede aklın korunduğundan söz edilebilir mi?

“Düşünce suçu” gibi utanç verici bir kavramın hâlâ var olduğu, bir tweet ya da yorum yüzünden hayatları kararan insanların bulunduğu, gazetecilerin oto-sansür uyguladığı bir yerde akıl ne kadar özgür olabilir?

Biz, genç akılların her türlü bağımlılıktan uzak tutulduğu, yetişkin akılların her türlü düşünceyi özgürce üretebildiği ve yayabildiği bir ülke hayaliyle yola çıkıyoruz.

"Üçüncüsü, inancın korunması"

Yapılan tüm araştırmalar, gençlerin dini inançlarının zayıfladığını; din adamlarına güvenin tarihin en düşük seviyelerinde seyrettiğini gösteriyor.

“Dindar nesil yetiştirme” iddiasıyla yola çıkanlar, bugün deizmin ve ateizmin yayılmasının sebeplerini dış mihraklarda değil, kendilerinde aramalıdır!

Bu acı tablonun sebebi açıktır: Dinin “hâl” ile yaşanmasından koparak şekil ve retoriğe indirgenmesi.

Her gün ayet-hadis okuyarak nutuk atanların iktidarında; yolsuzlukların, yasakların, yoksulluğun ve adaletsizliğin bir virüs gibi yayılmasını gören gençler, sorumluluğu kişilerin yerine kuru sloganlara dönüştürülen dinî değerlerde aramaya başlıyor.

Biz ahlakçı değil, ahlaklı olmanın derdiyle yola çıkıyoruz! Mevlana’nın diliyle, “Olduğun gibi görünme, göründüğün gibi ol!” çağrısıyla hareket ediyoruz.

"Dördüncüsü, neslin korunması"

Aile yapımızın temelleri her gün sarsılıyor. Eğitim, genç nesli gerekli ahlaki, mesleki ve zihni donanımla yetiştiremiyor. En yüksek derecelerle okul bitiren gençler bile mülakat giyotinine kurban gidiyor. Genç nesil bu güzel ülkede onurlu bir yaşam umudunu yitirip yurt dışına göç etmenin telaşına düşüyor. Bundan dertliyiz.

2024’ü “Emekliler Yılı” ilan edip emeklileri perişan eden bu iktidarın, 2025’i “Aile Yılı” ilan etmesi; aile yapımızı daha da sarsacak adımlar atacağı endişesini beraberinde getiriyor. Bundan da dertliyiz.

"Beşincisi, mülkün korunması"

Burada kastedilen “mülk”, helal yolla kazanılmış emeğin ürünüdür. Bugünkü yorumuyla insanlara, onurlarına yakışır bir hayat standardı sunmak ve bunu korumaktır.

Bu konuda da dertliyiz:

FETÖ borsası örneğinde olduğu gibi, kimsenin yaptığı yatırımın geleceğinden emin olamamasından…
Yolsuzluklarla imar, faiz, uyuşturucu ve ihale baronlarının servetlerine servet katarken gerçek üretimi yapan sanayicinin, çiftçinin ezilmesinden…
Açlık sınırının da altında ilan edilen asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinden…
Emeklilerin, neredeyse açlık sınırının yarısına denk düşen maaşlarla sefalet içinde bir ömre mahkûm edilmesinden…
Geçen ay yüzde 12 zamlanarak 6 lirayı aşan tek bir yumurtadan…
Ekmeğin gramajının her gün düşmesinden…
Dünyanın en yüksek gıda enflasyonlarından birini yaşamamızdan…
Kıymanın bile lüks tüketime dönüşmesinden…
Bütün bunlardan dertliyiz.

"Sondaki iktidarı değil, yoldaki çileyi seçtik"

Zor olanı seçtik. Elimizdeki iktidarı korumaktansa ahlakı yozlaştıran iktidarın karşısında durmayı tercih ettik. Sondaki iktidarı değil, yoldaki çileyi seçtik.

Sınamalardan geçmiş üç dost ve ekibimiz, sıradan bir yolu değil; daha az gidilen, belki de hiç gidilmemiş çileli ve dikenli bir yolu tercih etti.

İktidar ve ana muhalefetin “Ya onu ya beni seçeceksin!” diyerek toplumu kutuplaştıran siyasi iklimine meydan okuduk.

Hâlâ geçen yüzyıldan kalma tek parti iktidarı döneminin izlerini taşıyan CHP karşıtlığı üzerinden siyaset üreten iktidarı da; tüm çabalarımıza rağmen jakoben dogmalarını terk edemeyen, siyasetini bir zihniyetin değil tek bir kişinin değişmesine odaklayan ana muhalefeti de reddettik.

Yeni bir yol açalım dedik! İstikameti hak, ilkesi adalet, yöntemi nezaket, ahlakı elif gibi dosdoğru, menzili “yeni bir siyaset iklimi” olan Yeni Bir Yol!

Geçmişte farklı konumlarda beraber çalıştığım, siyasi ahlak sınavından alnının akıyla çıkmış değerli dostum ve kardeşim Ali Babacan ile; son bir buçuk yıldır ortak Meclis grubumuzda zerafetini, nezaketini ve siyasi olgunluğunu yakından gözlemlediğim, Erbakan Hocamızdan Temel Abimize uzanan “Önce Ahlak ve Maneviyat” yolunda yetişmiş değerli dostum ve kardeşim Mahmut Arıkan ile bir araya geldik. Bizi yola çıkaran derdi paylaştık, dertleştik.

Bu derdin ancak paylaşarak, omuz omuza vererek ve ortak bir iradeyle aşılabileceğini gördük. Nefsimizi, parti menfaatlerimizi bir kenara koymaya karar verdik; el ele, gönül gönüle, zihin zihinle yola koyulalım dedik.

Elbette bu yolun çetin olduğunu biliyoruz. Nitekim, bazı trol gruplarının sosyal medyada düne kadar verdiği örneklerde olduğu gibi, daha yola çıkmadan önümüze mayınlar döşendiğini; fitneye fırsat kollandığını; her türlü psikolojik ve fiilî baskıya maruz kalacağımızı biliyoruz.

Ama kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, biz kararımızı verdik:

Bir tohum ektik, onu devletimizin sembolü olan ulu bir çınara dönüştüreceğiz.
Bir damla olduk, o damlayı ummana ulaştıracağız.
Bir yıldız olduk, tüm âleme ışık saçacağız.
Şimdi, gümrah bir devlet çınarı olup bütün mazlumları gölgesine alma vaktidir!
Şimdi, damlalardan bir adalet ummanı olup insanların yüreğine akma vaktidir!
Şimdi, bir kutup yıldızı gibi yolunu şaşıranlara rehber olma vaktidir!

Bu yolda omuz omuza yürümek isteyen herkese ve her partiye, gönlümüz de, elimiz de sonuna kadar açıktır.

Hasbıhalimizi Pir Sultan’ın şu dizeleriyle noktalayalım:

Gelin canlar bir olalım
Özü öze bağlayalım
Sular gibi çağlayalım
Bir yürüyüş eyleyelim
Tevekkeltü teâlallah

Gayret bizden, tevfik Allah’tan! Çünkü Rabbimiz bize “iktidar olun” demiyor; “emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun” diyor.
Biz dosdoğru olursak, zaferi nasip edecek olan da O’dur.

Allah niyetimizi salih, ayaklarımızı hak uğruna sabit, duruşumuzu elif gibi dik, yolumuzu açık eylesin.

Allah’a emanet olun!"

 


2024’ün gözden kaçan 26 dizi ve filmi