Gazi Mahallesi'nde geçen 'Başka Semtin Çocukları'yla İstanbul Film Festivali'nde Radikal Halk Ödülü'nü kazanan yönetmen Aydın Bulut, 'Yapmak istediğim, derdi olan sinema. Hikâyesini anlattığım insanların, bunu sahiplenmelerini, filme ilgi göstermelerini bekliyorum tabii ki. Festivalde halk ödülü almak o anlamda çok motive edici oldu' diyor
Askerlikten dönüş karesiyle açılan ‘Başka Semtin Çocukları’, mekân olarak İstanbul’un Gazi Mahallesi’ne yerleşiyor. Çöplerin içinde bulanan bir cesedin izine düşerek, ‘katil kim?’ kurgusunun peşine takılan film, bu sırada toplumsal pek çok meseleye de ‘erkeksi’ bir çıkışsızlık içinden bakıyor. Altın Portakal’dan üç ödülle dönen, geçen hafta da İstanbul Film Festivali’nde Radikal Halk ödülü kazanan filmin yönetmeni Aydın Bulut,Radikal’le yaptığı röportajında bu ilk uzun metrajında, fazla karakterli bir yapı kurarak, dert edindiği pek çok temayı bir araya topladığını belirtti.
Dört kere Gazi Mahallesi’ne yolunuz düştü: 1995 Gazi olayları sırasında, bunla ilgili çektiğiniz belgesel, ‘Ihlamurlar Altında’ dizisi ve ‘Başka Semtin Çocukları’ çekimleri için. Bu dört tarih arasında orada nasıl bir değişim gözlemlediniz?
O sokaklarda çok fazla insan kaybedildi, her anlamda. 1995’te ölen gençler vardı zaten, ardından da gözaltında kaybolmalar yaşandı. Ciddi anlamda bir kuşatma yaşandı. O mahalle özelinden hareket ederek aslında Türkiye’deki toplumsal muhalefete de gözdağı verildi. Zaten bu provokasyonun amacı da buydu. Sokaktaki politika devam ediyor, bu bitmez ama bütün bu yaşananlar ciddi bir moral kaybı yarattı. Eğer yaşadığınız yeri dönüştürmeye çalışırken ciddi bir yenilgiye uğrarsanız, sizi yenilgiye uğratan şey, oraya nüfuz etmeye başlar. Türkiye’de yaşanan toplumsal çürümenin oraya daha çok girdiğini gördüm bu süreçte. Genç insanlar idollerini kaybettiler.
Filmdeki ana karakterlerinizin hepsi de apolitik. Böylesi bir çıkış ihtimalinin çok uzağındalar zaten. Siz de bu anlamda karamsar mısınız?
Aslında ben umutluyum. Sokağın bir ucunda, o sokağı politika ile değiştirmek isteyen gençler var, diğer ucunda ise bundan tamamen uzak duran ama o sokakta kaybolup giden gençler var. Bunların arasındaki ilişki, o olaylardan sonra tamamen kopmasa bile çok azaldı. Filmin karamsar bir tarafı var evet çünkü irili ufaklı 13 karakter var ve hepsi de kaybetmiş karakterler. Ruhlarını, aşklarını, umutlarını kaybetmiş hepsi. Politik mücadelenin içinde olmuş ama artık başka bir hayatı seçmek zorunda olan Bülent İnal’ın hayat verdiği Kerim var. Kerim’ler çoğaldı hayatımızda. Yaptığınız eylemler tam da karşı çıktığınız şeylere dönüşebiliyor.
Filminizi bir gençlik filmi olarak tanımlıyorsunuz ama içler acısı bir gençlik var karşımızda, yine umutsuzsunuz.
Hayır, gençliğe dair çok umutluyum ama yüzleşmelerin çoğalması gerekiyor. Yüzleşmekten kaçan bir toplumuz. Bu filmin, toplumla gençlerin yüzleşmesini sağlamasını isterim. Bir gelecek projesi kurmadan, daha güzel günler gelmeyecek bu ülkede. Projeler de gençlerden ya da hep genç hissedenlerden çıkacak.
Yüzleşme bir yerde karşılığını bulmuş demek ki, İstanbul Film Festivali’nde izleyicinin oylarıyla belirlenen Radikal Halk Ödülü’nün sahibi oldunuz. Bu ödülü nasıl yorumladınız?
Sinemada çok kişisel ve bireysel hikayeler anlatmak da mümkündür. Ancak ben kendi bireyselliğimi, yaşadığım toplumdan koparamıyorum. Bu ülkenin yaşadığı acıların hepsini kendi içimde de duyuyorum. Yapmak istediğim sinema, derdi olan böyle bir sinema. Hikayesini anlattığım insanların, bunu sahiplenmelerini, filme ilgi göstermelerini bekliyorum tabii ki. Festivalde bu ödülü almak o anlamda çok motive edici oldu. Ezberler üzerinden yürüyen bir toplumuz. Sanat filmi- gişe filmi gibi ayrımlarımız var. Oysa bu kaba ayrımları kıran, üçüncü çizgiyi oluşturan filmler de var. Ben filmimizi bu çizgide görüyorum.
Gazi Mahallesi ve çöplük, hep yan yana. Baba karakteri çöp kamyonu şoförü, ceset çöpte bulunuyor ve aşk randevusu araba çöplüğünde yaşanıyor. Merkezin artıkları mı herkes?
Oradaki insanların pek çoğu merkeze gidiyor ve orada çalışıyor. İşçi sınıfının yaşadığı mahalleler bunlar. Şehri yaşatıyorsun, senin emeğinle var oluyor ama oranın dışındasın. Şehrin merkezi ile dışı arasında görünmeyen sınırlar ve surlar var. Ve o sur içi, son dört beş yıldır kentsel dönüşüm projesi adı altında satılıyor. İstanbul’un kozmopolit yapısı biraz da bu satışla bitiriliyor. Tarlabaşı’ndaki tasarlanan yıkım, Sulukule’de yapılmış olanlar, toplu konut inşaatları, vs.. Bir de 2010 diye parlatılan bir şey var. Aslında filmin içinde bunların da öfkesi var biraz. Gazi Mahallesi rant değeri çok yüksek bir yer haline dönüştü.
Konusu itibarıyla kardeş bir film olan ‘Kara Köpekler Havlarken’de de sizin filminizde de karakterlerin birbirine oluyor zararları. Dış güçlere karşı savaş yok. Kardeş kardeşe kıyıyor. İki asker, Alevi, Kürt... Tüm iç çatışmaları kullanmışsınız.
Alevi- Sünni meselesi, Gazi Mahallesi’nin gerçekliğini yansıtmak adına kullandığımız bir çatışmaydı. Güneydoğu’dan gelen iki asker ise birbirini dinlemiyor, tam anlamıyla bir iletişimsizlik söz konusu. Sadece haykırıyorlar. Bu nefret kültürü, düşman yaratıyor. Kardeşin olacak biriyle düşman ediliyorsun. İki asker de ruhlarının bir kısmını çatışmada bulundukları dağda bırakmışlar, sokakta ise başka bir savaşın içinde buluyorlar kendilerini.
Sırada sokak mı var yine?
Sokak hep ilgimi çekiyor. ‘Siyah Ölüm Beyaz Hayat’ var, Beşiktaş üzerine bir proje. Bir de bize çok benzer olan Akdeniz ve Balkanlar var aklımda. Balkanlar hiç Türkiye tarafından anlatılmadı.
‘Kadınlar daha güçlü’
Şiddet kıskacı, etnik farklılıklar, askerlik... Pek çok mesele var. Ancak film bittiğinde fark ediyoruz ki başlarına gelen her şeyin sebebi ne toplumsal, ne de sınıfsal. Her şeyin nedeni kadınlar. Bu, o büyük meseleleri zayıflatmıyor mu?
O sokaklarda erkek egemen bir kültür var. Erkekler ilişkilerini de özgür bir şekilde yaşayamıyorlar. İçten içe biriken bir durum yaratıyor bu. Üçüncü sayfa haberlerinde okuduğumuz irili ufaklı patlamalara yol açıyor. İktidarın özendirdiği her şeyin çok dışındalar. Bu yüzden erkekliklerini kendi küçük iktidar alanlarında tatmin ediyorlar. Tabii bu da şiddetle beraber geliyor ve sonuçları her iki taraf için yıkıcı oluyor. Aslında bu da o sokaklardaki kıstırılmışlığın bir başka biçimi. Filmdeki kadınlar ise daha rasyonel, daha güçlü ve çalışan kadınlar. Gidecekleri yöne karar vermişler.