Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, Deniz Feneri davası ve toplanan yardım paralarının özel işler için kullanılmasının muhafazakar kesim içinde bir travmaya neden olduğunu söyledi.
NTV’de Yazı İşleri programına katılarak Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan Bulaç, muhafazakar gazeteleri de eleştirdi.
Ali Bulaç şunları söyledi:
“Bana göre Türkiye’nin çok temel sorunları vardı ve bu sorunların çözümünde AK Parti iktidarı çok da başarılı sayılmazdı. Yani üretim artmıyor, gelir bölüşümünde adalet sağlanamıyor, fakat buna mukabil belli bir zümre hızla zenginleşiyor. Ve Türkiye’de belli bir oranda sermaye ve statüler hiç hak edilmediği hale el değiştiriyorlar.
GÜNDEMİN 2 ÖNEMLİ KONUSU
Tabii bunun getirdiği bir takım sorunlar var. Bugün bu sorunlar çok daha açık bir biçimde gündeme gelmiş oldu. Yani 2004 senesinde biraz risk alarak dile getirdiğim konular maalesef bugün çok daha açık bir biçimde medyaya taşınmış. Şahsen ben çok üzülüyorum ama bu konuların üzerine gitmekte fayda var. Şu anda Türkiye’de iki önemli konu var gündem de. Bunlardan bir tanesi Ergenekon davası diğeri Deniz fFneri davası. Bence her ikisinin de gündemde yer almış olması hayırlı bir faaliyet olarak görüyorum. Yani birini diğerine alternatif olarak kullanmamak lazım. Birini çok öne çıkarırken diğerini göz ardı etmemek lazım. Çünkü Türkiye’nin iki önemli meselesidir bunlar. Bir şekilde bunların tartışılması, kamuoyunun bunlardan haberdar olması, daha temiz daha dürüst bir siyaset ve yönetim için çök önemli…”
Alman savcı: Esas failler Türkiye'de
MEDYA, ERGENEKON VE DENİZ FENERİ
Ali Bulaç “İçinde bulunduğunuz camia Ergenekon’a gösterdiği hassasiyeti Deniz Feneri konusuna gösteriyor mu?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Hayır göstermiyor çok net açık bir şekilde. Nasıl uzun bir süre örneğin Doğan Grubu uzun zaman bu Ergenekon davasını görmezlikten geldiyse bugün de işte ‘yandaş’ adı verilen medya, bu Deniz Feneri davasını görmemeye çalışıyor. Fakat sonuç itibariyle her iki taraf da yani Doğan Grubu Ergenekon davasını görmeye başladı. Bu yandaş medya da Deniz Feneri davasını görmeye başladı. Hele özellikle yarın Alman Mahkemesi eğer bir karar verirse bunu görmezlikten gelmek herhalde mümkün olmayacak.
HÜKÜMET CİDDİ ADIMLAR ATAMIYOR
Türkiye’de siyaset medya ve bürokrasi arasında çok sıkı ilişkiler var. Yani tam bağımsız medyadan bahsetmek güç. Son zamanlarda başbakan niçin bu Deniz Feneri olayının üstüne gitti. Belki bu sorunun cevabını bulursak, medya ve hükümet ilişkisini de bir ölçüde aydınlatmış olacağız. Benim kanaatime göre burada 3 önemli unsur var. Bunlardan bir tanesi aslında bu hükümet yapması gereken, seçmene vaat ettiği icraatların büyük bir bölümünü yerine getiremiyor. Yani taban fiyatlarını ilan ediyor. Rutin ve teknik hizmetleri yapabiliyor fakat çok temel konularda, siyaset, hukuk alanında yapılması gereken reformlar konusunda çok ciddi adımları atamıyor.
ANAYASA MAHKEMESİ AKP’Yİ SUÇLU BULDU
14 Mart’ta AKP hakkında kapatma davası açıldı. Tabiri caizse merkezi bürokrasiden, idari bürokrasiden bu hükümet dayak yiyor. İkincisi de Ekim ayının ilk haftasında gerekçeli karar açıklanacak. Anayasa Mahkemesi kapatma davasıyla ilgili kararın gerekçesini açıklayacak. Şimdi Anayasa Mahkemesi 1’e karşı 10 gibi ezici bir çoğunlukla AK Parti’nin laiklik aleyhtarı faaliyetlerin odağı olduğuna ilişkin karar vermiş. Yani AK Parti’yi suçlu ve kusurlu bulmuştur.
DENİZ FENERİ ARAÇSALLAŞTIRILIYOR
Şimdi laiklik suçu işlemiş bir partinin iktidarda olması ve bu partinin başındaki şahsın başbakanlık yapması bir tartışmaya sebep olacaktır ve bu tartışmayı da CHP başlatacak hızlandıracak. Mesela Aanayasa değişikliğinin önündeki en büyük engel Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki Mecliste çoğunluğu olan bu parti laiklik suçu işlemiştir, bu anayasayı değiştiremez. Cumhuriyet Halk Partisi de bunu Doğan Grubu medyası üzerinden yapacaktır. Sanki bana öyle geliyor ki sayın Başbakan bir ön alıyor. Yani bu tartışmayı başlatmadan önce kendisi adeta bir kriz meydana getiriyor. Üçüncüsü de başbakanın isminin bir şekilde bu Deniz Feneri davasıyla karıştırılmış olması. Çok doğal olarak başbakanı kızdırmış durumda. Yani burada sayın başbakan sol gösterip sağ vuruyor. Gündem oluşturuyor inisiyatifi ele alıyor. Dolayısıyla burada sanki Deniz Feneri araçsallaştırılıyor gibime geliyor. Ama deniz feneri olayında çok ciddi konuların davaların olmadığı anlamına da gelmiyor.”
MUHAFAZAR KESİMDE TRAVMA YARATTI
Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç’a göre “Deniz Feneri davası ve ortaya çıkan iddialar muhafazakar kesim içinde bir travmaya neden oldu”. Bulaç şöyle konuştu:
“Ramazan ayı, iftarlar, sahurlar dolayısıyla yaptığım gözlemlere dayanarak söyleyebileceğim şu: Yüzde 50- yüzde 50 bir kuşku meydana geldi. Hatta bir travmaya yol açmak üzere. Şu anda bu muhafazakar kesimin yarısı, ‘Bir siyaset işidir, hükümeti sıkıştırmak üzere ortaya atılmış iddiadır’ diye düşünüyor. Hatta Yeni Şafak’tan bazı yazarlar bunu Alman hükümetinin Türkiye’nin iç siyasetinin mecrasını değiştirmek üzere bir manipülasyon olarak ortaya attığını iddia ettiler. Yüzde 50’lik bir kesim ise ‘Hayır ciddi yolsuzluklar var. Biz bu konunun üzerinde yeniden düşünelim’ diyorlar.
İNSANLARIN YAŞAMLARI DEĞİŞTİ
Şimdi ortada çok açık bir durum var. Bazı insanlar bir anda zengin oluyorlar, bir anda servetlerinde olağanüstü bir artış meydana geliyor ve bu insanların yaptıkları işler belli. Yani yaptıkları işlere karşılık kazandıklarını varsaydığımız paraları bir araya getirsek Bunların 60-70 senede bu parayı meydana getirmeleri imkansız. Ve bunların yaşama tarzları, oturma biçimleri, evleri değişiyor her şeyleri değişiyor. Ve bu tabiki muhafazakar kesim kitlenin yani toplumun önemli bir kısmının hayatında çok önemli değişiklikler meydana gelmiştir ve bunlara müsaade ediyorlar.
KURUMLAR ARACILIĞIYLA HAYIR YAPMAK YANLIŞ
Bu Deniz Feneri olayında da Ergenekon davasında olduğu gibi mahkemenin mutlaka sonucunu beklemek gerekir: Kimseyi suçlamayalım. İddianamelerden tabiki alıntılar yapılsın. Basın tabiiki bunu gündeme getirsin ama infaz yapmasın, karar vermesin. Mahkemelerin sonuçlarını bekleyelim. Ancak çokta hayırlı bir dava bu. Şu açıdan: Bence bundan sonra Müslümanların, hayırsever insanların kurumlar aracılığıyla yardım yapmaları konusunu bir kere daha düşünmeleri gerekir. Benim İslamiyet’te anladığım doğru olanı hayırsever insanın kendi fakirini kendisinin gidip bulması, birebir yardımların yapılması.
CAMİLERDE TOPLANAN PARALARIN KONTROLÜ
Çünkü maalesef bu kurumlar ve bu kuruluşlar aracılığıyla yapılan yardımlar çok sağlıklı olmuyor. Deniz Feneri olayı bize bunu gösteriyor. Hatta hatta yani Avrupa Birliği üyelik sürecinde olan Türkiye’nin dış ülkelerdeki konumunda faaliyetlerinde çok şeffaflaşması gerekir. Avrupa Birliği bunu yakından takip ediyor. Belki de geçmişte devletin bazı birimlerin rutin dışı yaptığı bir takım faaliyetler, belki de artık bu kuruluşlar üzerinden de yürütülüyor olabilir. Türkiye’nin 80 bin camiinde her hafta para toplanıyor. Makbuz yok. Hesap kitap nasıl tutuluyor. Bu paralar nerede toplanıyor, nasıl harcanıyor? Bence biraz daha bunların şeffaflaşması, kontrolden geçirilmesi gerekiyor. Benim kanaatim herkesin kendi hayrını yardımını bizzat gidip en yakınındaki fakiri bulup ona yapması en doğrusudur.” (NTV-MSNBC)