Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, seçimlerin ikinci tura kalacağını belirterek, "Erdoğan ikinci turda muhalefetin önünü kesmeye çalışıyor. Şu andaki bütün söylem ve hesapları 2. tura dairdir. Herkesin bunu bilerek Erdoğan’ın bu kışkırtma, iftira ve karalama kampanyasına net bir duruşla karşı çıkması lazım" dedi. İttifakların seçimden sonra devam edip etmeyeceğine ilişkin olarak Demirtaş, "Ben şu andaki Millet İttifakı’nın genişleyerek demokrasi ittifakına dönüşmesi gerektiğine inanıyorum. En azından Türkiye’yi normalleştirecek, yeniden demokrasi rotasına sokacak geçiş sürecinde muhalefet mutlaka birlikte hareket etmelidir" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtlayan Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim kampanyasına ilişkin olarak, "Erdoğan elindeki bütün devlet imkânları ile orantısız, adaletsiz ama son derece etkisiz, dağınık bir kampanya yürütüyor. Tükenmiş, iflas etmiş, yorgun bir profil çiziyor. İdam ipine sarılacak kadar kuyunun dibine batmış görünüyor" diye konuştu.
Dün TRT ekranlarında seçmenlere seslenen Demirtaş, çekimler esnasında heyecanlandığını belirterek, "Zorlanırım diye düşündüm, ama pek yabancılık çekmedim. Milyonlara seslenebilme ihtimali bile heyecanlandırdı beni" dedi.
-Barış ve müzakere sürecinde, bir kez İmralı ziyaretine gittiniz ama sürecin genelinde görüşmeler başka bir heyet tarafından yürütüldü. Neden uzaktınız?
Ben 7 veya 8 defa gittim İmralı Adası’na. Parti eşbaşkanlığı görevimin de yarattığı yoğunluk nedeniyle heyet çalışmaları görevimi İdris Bey’e devrettim. Bu değişim, normal seyrinde gerçekleşti. Çözüm süreci dahil olmak üzere parti işlerinin koordinesi ve takibiyle ilgilendim. Çözüm sürecinin her anına, her gelişmesine dair hâkimiyetim ve bilgim hep devam etti, dışarıda kalmadım yani. Nihayetinde çözüm süreci heyeti, partimize bağlı bir heyet olarak çalışmasını yürüttü.
-Çözüm süreci nasıl ilerledi ve hangi noktada bir kırılma yaşandı? Hangi hesaplarla başladı ve bitti? Kritik anlar ve kararlar neler?
Çözüm ve barış arayışında son derece samimi ve iyi niyetli bir çaba ortaya konuldu. Türkiye’nin birliği içerisinde, demokrasi çerçevesinde sivil çözüme odaklanan bir süreçti. Kamuoyundan saklanan tek bir gizli hedef yoktu, öyle bir amaç güdülmedi. Bu konuda, herkesin bunu böyle bilmesi gerekir. Ama asıl sorun, Erdoğan’ın bu süreci ve bu süreçten kaynaklanan toplumsal desteği önce oya, sonra da güçlü bir tek adamlık rejimine tahvil etme ısrarıydı. Bunun için 400 milletvekilliği elde etme isteğini de saklamıyordu. Bu amacına ulaşması için de, HDP’nin 7 Haziran seçimlerine parti olarak girmek yerine, bağımsız adaylarla girmesini, dolaylı yollardan bize dayatıyordu. Biz de bunu kabul etmedik. Erdoğan da, madem çözüm süreci bana yaramıyor, o halde ne diye yürütelim diyerek, Dolmabahçe’de açıklanan çözüm deklarasyonunu reddederek sürecin bittiğini açıkladı. Sürecin bittiğini ilk açıklayan, ilk ilan eden Erdoğan’dır.
-Cumhurbaşkanı 6-8 Ekim olaylarındaki rolünüz konusunu sık sık gündeme getiriyor, siz de bu konuda açık bir çağrı yaptınız. 2014’te tam olarak ne oldu?
Bunu hem dışarıdayken defalarca kamuoyuna açıkladım hem de mahkemede delilleriyle birlikte detaylıca ortaya koydum. Benim de HDP’nin de şiddet içeren tek bir çağrısı yoktur. Bu yalan ve iftirayı üreten de dolaşıma sokan da Erdoğan’dır. Yandaş medya da, bu konuda binlerce haber, yazı, yorum üreterek bu algının oluşmasına katkı yapmaya çalıştı. Kaldı ki ben dahil hiçbirimiz hakkında açılmış böyle bir dava veya soruşturma bile yoktur. Olayların siyasi sorumlusu, 7 Ekim’de “Kobani düştü düşecek” diye sevinçle açıklama yapan ve halkı tahrik eden Erdoğan’dır. Olayların başlama saati de o açıklamadan sonradır. Çok daha fazla detay öğrenmek isteyenler, HDP’nin sitesinde yayımlanan savunmamı okuyabilirler.
-Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan son günlerde daha da ileriye giderek, size meydanlarda “Terörist başı” diye hitap ediyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Panikle, şirazesinden çıkmış bir haleti ruhiyeyle ne dediğini bilmez bir halde meydan meydan dolaşıyor. Benim adaylığım, onun bütün planlarını altüst edince öfkeyle, kinle ve hınçla bana saldırıp hakaret ederek, özellikle 2. turda tüm muhalefetin birlikte hareket etmesinin önünü kesmeye çalışıyor. Şu andaki bütün söylem ve hesapları 2. tura dairdir. Herkesin bunu bilerek Erdoğan’ın bu kışkırtma, iftira ve karalama kampanyasına net bir duruşla karşı çıkması lazım. Adaylar arasında geçmişte kesin hükümle ceza alıp mahkûm olmuş, halkı kin ve düşmanlığa tahrikten ceza almış tek aday Erdoğan’dır; tek parti de Anayasa Mahkemesi tarafından partisi irticanın odağı haline geldiği için cezalandırılmış olan AKP’dir. Eğer mahkeme kararlarına atıf yaparak konuşacaksak, benim siyasi tutuklanma kararıma bakılacağına bunlara bakılsın.
-AKP-MHP ittifakının 16 yıldır devam eden ve bu dönemde oylarını önemli ölçüde konsolide edebilen iktidarı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
AKP’nin ırkçı ve milliyetçi savrulmaları doğal olarak MHP ile ittifaka kadar gitti. Ama bu aşamadan sonra AKP artık bir merkez partisi olma özelliğini yitirerek milliyetçi bir partiye dönüştü. oy ve seçmen desteği de yeni çizginin sınırlarına doğru çekilecektir elbette.
-AKP’nin uzunca süre kendisinin de övündüğü biçimde, en fazla Kürt oyuna sahip parti olmasının ve eğer değiştiyse bunu kaybetmesinin gerekçesi nedir?
AKP hiçbir seçimde HDP’den daha fazla Kürt oyu alamamıştır. Bu tamamen yanılgılı bir yaklaşımdır. Sandık sonuçları orta yerde duruyor zaten. Ama HDP’den sonra Kürtlerden en çok oyu alan da AKP’ydi elbette. Fakat bu seçimlerde bu makas çok daha fazla açılacak. Irkçı, milliyetçi çizgideki AKP, Kürtler nezdinde itibarı olan, umut vaat eden bir parti olmaktan çıktı. Son dönemlerdeki Kürt karşıtı söylem ve eylemlerini Kürtler duymuyor mu zannediliyor?
-En yakın gelecek olarak 24 Haziran’da, sadece sizin ve HDP’nin alacağı sonuç açısından değil, yeni siyasi kombinasyon için ne öngörüyorsunuz?
TBMM çoğunluğunu muhalefet kazanır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2. tura kalır ve Erdoğan kaybeder. HDP ise ciddi hileler olmaz ve HDP etrafında güçlü bir dayanışma ağı oluşturulursa parlamentoda olur. Zaten başka türlü TBMM’de muhalif çoğunluk sağlanamaz. Yani yeni siyasi dönemin muhalefeti AKP olacak artık.
-Bütün adaylar çılgın projeler açıklıyor, vaatler yarıştırıyor. Sizin özel ve çılgın bir projeniz var mı? Çok spesifik vaatler açıklayacak mısınız?
Benim bütün projelerim akıllı ve aklıselimdir. Çılgınlıktan bıktı toplum. En büyük projem de demokrasidir. Her şeyin başı da çözümü de demokrasidir.
-Mahkemedeki savunmanız sırasında özeleştiri sayılabilecek önemli çıkışlar yaptınız, ama bunlar HDP tarafından kamuoyuna fazla taşınamadı, neden?
HDP’ye yönelik basın ambargosu bu kadar ağırken yeterince yapılamamış olması normaldir. Ama basın benim duruşmalarımı haber bile yapmadı genel olarak. Çünkü merkez medyaya emir büyük yerdendi.
-Hem barış süreci hem daha sonra yaşanan savaş siyaseti açısından bütün tarafların bir yüzleşme ve özeleştiri yapması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Hiç kuşkusuz. Bu sürecin içinde yer almış herkes samimi ve gerçekçi bir özeleştiri yapmadan, o dönemin hataları ve eksiklikleriyle yüzleşmeden yeni bir barış süreci inşa etmek zor.
-Genel başkan olmama kararı vermeniz ve Cumhurbaşkanlığı adaylığınızın hayli geç açıklanması spekülasyonlara neden oldu. İşin aslı ne?
Dediğiniz gibi, bu konuda yazılıp söylenenler tamamıyla spekülasyondur. Partim bana adaylık önerdi, ben uygun görünce de bütün yerellerde halk toplantıları, STK buluşmaları ile bu öneri, bir taban kararına dönüştürüldü. Bu biraz zaman aldı haliyle, mesele budur.
-Erdoğan başta olmak üzere, rakibiniz olan diğer adayların performansları ve kampanya rotaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Erdoğan elindeki bütün devlet imkânları ile orantısız, adaletsiz ama son derece etkisiz, dağınık bir kampanya yürütüyor. Tükenmiş, iflas etmiş, yorgun bir profil çiziyor. İdam ipine sarılacak kadar kuyunun dibine batmış görünüyor. Sürekli yalan, iftira ile öfkeli bir dille seçmeni etkileme gayreti içerisinde. Ama taşıma kalabalıklarla bile meydanları bir türlü dolduramıyor. Hazin siyasi son yaklaştıkça panik ve öfkesi de artıyor. Muhalefet adayları daha diri, etkili bir çalışma yürütüyor gibiler. Erdoğan benim buradan verebildiğim 1-2 mesaja bile tahammül edemiyor, baş edemiyor. Çaresizce çırpınıp duruyor işte.
-Hapisten seçim kampanyasını nasıl yürütüyorsunuz? Aday olup kampanyaya başladıktan sonra cezaevi şartlarında bir iyileşme, değişme oldu mu?
Avukatlar aracılığıyla kısa destek mesajları ile dışarıda yürüyen kampanyaya katkı sunmaya çalışıyorum. Cezaevi koşullarımız ilk anda ne idiyse şimdi de aynıdır.
-Ketıl” kullanımı konusunda bir gevşeme var mı? Çünkü dışarıda, ketıl resmi çizmek bile suç haline geldi. Yeni sosyal medya mitingleri var mı?
Mümkün olduğunca tekrara düşmeden yeni yol ve yöntemlerle dışarıya ulaşmaya çalışıyorum, ama imkânlar o kadar sınırlı ki, yapacak çok da bir şey kalmıyor. Sosyal medya mitingleri değil ama farklı yol ve yöntemlerle seçmene ulaşma çabalarımız devam edecek.
-24 Haziran’da oluşacak siyasi zemin, etkili bir yüzleşme yapılmadan yeniden barış ve demokrasinin konuşulacağı bir atmosfer yaratabilecek mi?
Önceki cevaplarda da belirtmiştim, mutlaka geçmişten dersler çıkararak, hatalarla yüzleşerek geleceğe doğru ilerlemek gerekir.
‘Her oyumuz barış için’
-Seçime dönük olarak kurulan ittifakların seçimden sonra devam edeceğini düşünüyor musunuz? HDP yine bütün ittifakların dışında mı tutulacak?
Ben şu andaki Millet İttifakı’nın genişleyerek demokrasi ittifakına dönüşmesi gerektiğine inanıyorum. En azından Türkiye’yi normalleştirecek, yeniden demokrasi rotasına sokacak geçiş sürecinde muhalefet mutlaka birlikte hareket etmelidir. Yeni anayasa ile durum normale dönünceye kadar her parti fedakârca davranmalı, tabanını buna hazırlamalı, partizanca çıkarları geri plana iterek toplumun ortak çıkarları için birlikte hareket etmenin erdemini göstermelidir. Türkiye buna hasret kaldı. Artık kamplaşma, gerilim, düşmanlaştırma yerine uzlaşma ile yönetme kültürünü geliştirebilmeliyiz. BizHDP olarak buna açık olacağız. Bize verilecek her oyu uzlaşma, bir arada yaşam ve barış için kullanacağız.
-Eğer ikinci tura kalamazsanız, mevcut adaylar içinden herhangi birini destekleme kararı alacak ve ketıl katkısı verecek misiniz?
2. turda kesinlikle boykot vb. bir tutumumuz olmayacak. Demokratik bir uzlaşma çerçevesinde 2. turda da şimdiki gibi seçim kampanyamızı hız kesmeden sürdüreceğiz.
-Siz iyimser olmanın gerektiğini sık sık vurguluyorsunuz, ama mevcut tablonun devamı sonucu çıkarsa ne yaşanacağını düşünüyorsunuz?
Mücadeleye aynen devam ederiz. Siyaset sabır ve akıl işidir. Biat edip teslim olacak halimiz yok. Demokrasiyi kazanana kadar ısrarla, kararlılıkla, umutla mücadele etmek dışında hiçbir seçenek, seçenek değildir.
-Adaylığınızın ardından, hapiste olmanızın oyunuzu artacağı gerekçesiyle tahliye edileceğiniz konuşuldu. Bu olasılığı gerçekçi buldunuz mu?
Mevcut yargı düzeninde bu çok mümkün değildir. Ama Erdoğan’ın psikolojik savaş, iftira ve hakaret kampanyasına aynı şekilde karşılık verilse yargı da hukuka uymak zorunda kalır.
-Hapiste olduğunuz dönem boyunca ve seçim süreci başladığından bu yana sizi en çok şaşırtan, yadırgadığınız gelişme veya tutum ne oldu?
İnanın bütün gelişmeler beklediğim ya da tahmin ettiğim gibi seyrediyor. Artık Türkiye’de hiçbir tuhaflık beni şaşırtmıyor.
-Medyayı ne kadar ve nasıl takip edebiliyorsunuz? Adaylık sonrası medya erişiminiz konusunda cezaevi yönetimi bir değişiklik yaptı mı?
Birkaç haber kanalını TV’den izliyoruz. 12 tane de gazete okuyoruz her gün. Adaylık sonrası durumumuzda bir değişiklik olmadı. Her şey standart F Tipi uygulamasıdır.
-Hapishane rutininiz, adaylık öncesinde ve sonrasında ne kadar değişti? Abdullah Bey’in (Zeydan) katıldığı mitingler dışında yeni rutinler var mı?
Adaylık sonrası tüm zamanımız seçimlere endeksli artık. Her gün birkaç defa avukat görüşmesi, röportajlar, seçim anketleri, kampanya stratejisi ve saha raporları, medya takibi ile geçiyor günler. Abdullah Bey de tam bir kampanya sorumlusu gibi seçimlere odaklanmış durumda. Hem en büyük yardımcım, hem de tek miting dinleyicim olarak ciddi bir dayanışma sergiliyor benimle.
‘Aslında hâlâ milletvekiliyim ve dokunulmazlığım var...’
-Dokunulmazlıkların kaldırılmasında karşı kampanya yürütmek yerine meydan okumayı seçtiniz, bu kararı hâlâ doğru buluyor musunuz?
Burada kritik bir noktanın altını çizmek istiyorum. Dokunulmazlıklar, yasayla veya anayasaya ek madde konularak kaldırılamaz. Sadece ve sadece Meclis kararıyla kaldırılabilir. Meclis kararı, yasadan farklı bir şeydir. O nedenle, TBMM ’de yapılan işlem anayasaya açıkça aykırı olduğundan, şu anda ben, dokunulmazlığı olan bir milletvekiliyim. Ama yine de söz konusu anayasal düzenlemenin yapılacağı kesinleşmişti
-CHP’nin ve özellikle sizi de ziyarete gelen Muharrem İnce’nin Kürt meselesi konusunda yeni bir yaklaşım ortaya koyduğunu düşünüyor musunuz?
Yeni şeyler söylenmeye çalışılıyor. Barışmak ve konuşarak çözüm bulmak şeklindeki yaklaşım bile değerlidir. Savaş ve şiddet dışında başka bir yol var, o da siyaset ve demokratik yoldur. Bu noktada uzlaşmak ve çözüm arayışında olmak bile Türkiye’nin ihtiyacı olan uzlaşma kültürüne katkı sunar.
-Muharrem İnce ile neler konuştunuz ve izleyebildiğiniz kadarıyla yürüttüğü kampanyayı nasıl buluyorsunuz?
Kendisinin ziyaretinde çok fazla siyasi konulara girmedik. Karşılıklı başarılar diledik. Muharrem Bey çok koşturuyor ve görebildiğim kadarıyla etkili bir kampanya yürütüyor.
5 sorun 5 çözüm
-Ekonomi: Hızla üretime yönelmek ve istihdamı artırmak gerekir.
-Demokrasi: Yeni bir anayasa, OHAL’e son, medya, ifade, gösteri hakkında ciddi reformlar.
-Adalet: Bağımsız, tarafsız yargı için kapsamlı yargı reformu.
-Eğitim: 4+4+4’e son, bilimsel, laik, demokratik, parasız, anadilinde eğitim.
-Sağlık: Herkese ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli sağlık desteği. Ve bütün bunları taçlandırmak için de güçlü bir toplumsal
-Barış: Bu da Kürt sorununun çözümünü kapsamalıdır
-Meclis’teki “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışınızın çok etkili olduğu açık. Bu çıkış ve slogan nasıl oluştu? Bu sözünüz süreci nasıl etkiledi?
Erdoğan’ın önerdiği modelin bir başkanlık sistemi olmadığını o zamandan beri biliyoruz. AKP’nin Anayasa Komisyonu’na yaptığı öneri ile bunun bir tek adam rejimi olduğu ve Erdoğan’ın ihtiyaçları, talepleri doğrultusunda şekillendiği aşikârdı. Bunun demokratik bir yönetim biçimi olmadığını görüyor ve destek olmayacağımızı açıkça söylüyorduk. Erdoğan ise çözüm sürecinden hareketle HDP’nin bu modele itiraz etmemesini dayatıyordu. Oysa çözüm sürecinin hedefi, yüksek standartlı bir demokrasiydi, Erdoğan’ın tek adamlığı değil. 7 Haziran seçimlerine giderken, toplumun geniş kesimlerinde seçimlerden sonra HDP ile Erdoğan’ın başkanlık konusunda anlaşacağı ve bu nedenle HDP’ye oy verilmemesi gerektiği şeklinde propaganda yapılıyordu. Biz de, bu yanlış algıyı kırmak için etkili bir söylem geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Tam da ertesi gün Meclis’te grup toplantısı yapacağım bir pazartesi günü, bir ticari taksiyle eve giden bir milletvekilimiz, taksicinin kendisine dönerek “Seçimden sonra Erdoğan’ı başkan yapmayacağınızdan emin olsam size oy vereceğim” dediğini bana aktardı. Bunun üzerine uzun bir analiz yaptık ve aslında o taksicinin beklentisinin, genel bir toplumsal beklenti olduğunu tespit ettik. Ertesi gün de, bir cümlelik grup konuşması yaparak toplumdaki bu kaygıları net bir tutumla giderme kararı aldık. Yani sloganın fikir sahibi, Ankaralı bir taksicidir.
Kürtler HDP’de azınlığa düştü mü?
-Muhalefet ittifakından dışlanan HDP çok sayıda sol - sosyalist aday gösterdi, hatta Kürt temsili azınlığa düştü. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kimsenin HDP’de azınlığa düştüğü yok. HDP , Türkiye’deki bütün ezilenlerin eşitler arası hukukla bir arada olduğu güçlü bir demokrasi hareketidir. İsimler ve adaylar iyi incelendiğinde bu perspektifin korunduğu görülecektir.
-Diğer adaylar, seçilmeleri durumunda nasıl bir ekiple çalışacaklarını açıklamadılar. Siz bir ekip çalışması yaptınız mı?
Elbette. Seçilmem halinde ekibim kesinlikle sadece HDP’lilerden olmayacak. En az yarısı kadınlardan oluşan ve her partiden liyakat, yetenek, samimiyet ve dürüstlük sahibi arkadaşlardan oluşacak. Türkiye’yi birlikte yönetmezsek hiçbir sorunu çözemeyiz.
-Aileniz, çocuklarınız en çok özledikleriniz elbette, ama kendinize ilişkin olarak yapmayı özlediğiniz, eksikliğini en çok duyduğunuz şeyler neler?
Sabahın erken saatlerinde ağaçlı, sakin bir yolda uzun uzun yürümeyi isterdim.
-Geçen günlerde TRT için hapishanede bir çekim yapıldı. Aylar sonra kamera karşısına geçip konuşmak nasıl hissettirdi?
Zorlanırım diye düşündüm, ama pek yabancılık çekmedim. Milyonlara seslenebilme ihtimali bile heyecanlandırdı beni. Güzeldi velhasıl