Gökçer Tahincioğlu & Namık Durukan
DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sözlerine sert tepki göstererek, "AKP, mevcut tutumundan duruşundan vazgeçmeli. Kurucu kadrodan AKP’liler bile ‘kayyımın büyüğü bize atandı’ diyorlar. MHP, AKP’ye atanmış kayyımdır. İktidar, seçim için bunları söylemiyorum. MHP’nin ipi ile inilen kuyuda kalınır. ‘Meclisten at, belediyesini gasp et, halayını yasakla; partiyi kapat, idam sehpasını kur.’ Hitler bile öyle değil. Sen kimsin? Bin yıllardır bu coğrafyada yaşamış, kadim halklardan birisi. Ayıptır. ‘Devletin maaşını alıyor’ diyor. 30 milyon Kürt, devlete vergi ödüyor. Bizi seçen Kürtler, Türkiyeli devrimciler, Türkiyeli çeşitli halklar ve inançlar vergi veriyor. Biz çetelerin, mafyaların vergisi ile buraya gelmedik ki? Sen kimsin yani sahip gören? Bugün bize meydan okuyan emin ol yarın Cumhurbaşkanı’na okuyacak. Buna emin olabilirsiniz. Yarın AKP’lilere okuyacak. Bu gücü, kudreti kim vermiş? Allah aşkına tek bir tane yapmış olduğu eseri söyleyin, ne yapmış MHP? Hükümet düşürmekten, erken seçime götürmekten, kriminal işlerin merkezi olmaktan başka ne yapmış?" dedi.
Bakırhan, T24’ün Ankara ofisini ziyaret ederek, gündeme ilişkin gelişmeleri değerlendirdi. Bakırhan’ın açıklamaları şöyle:
- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DEM Parti’nin kapatılmasını, milletvekillerinin maaşlarının hazineye aktarılmasını istedi. Açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP gerçekten Türkiye’de oyun kurma peşinde değil. AKP, ‘ikinci yüzyıl inşası diye başladı’ ama MHP ile bir inşanın, bir demokrasinin, daha rahat nefes alınacak bir zeminin oluşmasının imkânı yok. Sürekli kendisini sahip gören, üstenci, hakaret ve küfürlerle başta partimiz olmak üzere muhalefeti sindirmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bizi sanırım bu toprakların parçası olarak görmüyor. Biz buradayız, bin yıllardır buralardayız, buralarda olmaya devam edeceğiz. MHP muhalefetin, mevcut iktidar politikalarına eleştirilerini sindiremiyor. MHP’nin yaklaşımına dikkat ederseniz bugüne kadar Türkiye’deki herhangi bir meselenin çözümüne dönük olumlu tek bir programı, planı yok. Sürekli eleştireni tehdit eden, eleştiriler karşısında kendisini konumlayan ve aslında siyasete ait olmayan bir dili kullanmaya çalışıyor. Türkiye’de bugüne kadar siyaset dili böylesine dibe düşmemişti.
"Küfür ve hakareti çektiğinizde üç beş kelime kalmıyor"
Konuşmalarının tamamını önümüze koyup baktığımızda emin olun küfür ve hakaretleri çektiğimizde üç beş kelime kalmıyor. Şimdi düşünün, bu anlayış Türkiye’de iktidarda, yani iktidarın ortağı. Böylesine çözümleyici olmayan hakaret, tehdit dili kullanan bir iktidar ortağının Türkiye’yi yeni bir yüzyıla taşıma imkânı var mı, yok. Bizi tehdit ediyor, muhalefetimizden rahatsız oluyor. En son ‘Ekmek ve Adalet’ buluşmalarından dolayı Türkiye’nin gerçek fotoğrafını daha iyi zaten görmüştük. Yerinde tespit ettik. Emeklilere sahip çıkmamızdan rahatsız oluyorlar. Çevrenin, doğanın tahrip edilmesini teşhir ettiğimiz için rahatsız oluyorlar. Sokak hayvanları ile ilgili çıkan yasadaki muhalefetimizden rahatsız oluyorlar. Dolayısıyla gerçek anlamda muhalefet yaptığımız için sürekli terörize etmeye çalışıyor.
"Asıl kapısına kilit vurulacak parti MHP"
Biz Türkiye halklarına olan saygımızdan dolayı böyle bir dili kullanmayı düşünmüyoruz. Hakaret eden bu faşist zihniyet, anlayış karşısında söyleyeceğimiz tek bir şey var. Biz bunu tanıyoruz, bu dil bizim mücadelemizi engelleyemeyecek. Çetelerle, mafyalarla günün her dakikası, her saati poz veren, fotoğraf veren; onlar için yasal düzenlemeler çıkaran ve bunu aleni, açık bir şekilde yapan bir siyasi partinin bu ülkeye, bu ülkenin geleceğine, halklarına verebileceği bir şey yoktur.
Asıl bağımsız, tarafsız bir yargı olsaydı kapısına kilit vurulacak partinin hangisi olduğunu bence çok iyi görürdük. Sinan Ateş cinayeti… Güpegündüz çakarlı araçlarla bir insan katlediliyor. Her şey açık, aleni bir şekilde ortada. Böylesine pervasızca bir akılla karşı karşıyayız. Biz bu toprakların gerçek bileşenlerinden birisiyiz.
"Bu tehditlere pabuç bırakmayız"
Bu tehditlere pabuç bırakmayız. 90’ların cinayet şebekelerine bırakmadık, eyvallah etmedik. Haklı davamızı devam ettirdik. Bundan sonra da öyle edeceğiz. Onlarla aynı dili de kullanmak istemiyoruz. Bu faşist zihniyet bir gün mutlaka bu topraklarda hak ettiği yeri bulacaktır.
Bölgede yaşanan olaylar kazınırsa aktörler ortaya çıkar
- Bu dilin yarattığı bir tehlike yok mu? Daha önce eşzamanlı biçimde parti binalarına saldırı yapıldığını, İzmir’de cinayet işlendiğini gördük. Böyle tehditler geliyor mu?
Bölgede işlenen her olay aslında, biraz kazınırsa, arkasındaki bence aktörler çok bellidir. Bu toprakları zehirliyor. MHP’nin dili halkları uzun vadede karşı karşıya getirecek bir zemin yaratıyor. Kavgadan, gürültüden, parmak sallamadan, kapatmaktan başka bir şey bilmiyor. Kirli işlerde büyük, ortaklıkta küçük, insanlık adına herhangi bir katkısı olmayan bir dille bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. Bu zehirli dil halkları karşı karşıya getirmek istiyor ama zaten tam da biz onun için varız. Bizim varlığımız içeride çıkabilecek olumsuzları engelleyecek bir duruştur.
"Toplum AKP ve MHP’yi anladı"
Toplum bence yeterince hem AKP’yi hem MHP’yi anladı. Bu kadar agresif olmasının bir sebebi bir taraftan bizim yaptığımız doğru muhalefet… Bir taraftan da aslında toplum belli ki halklar arasında bir kavga çatışma istemiyor. Israrla toplumu tahrik etmeye çalışıyor. Baktı ki siyaseti de tutmuyor onun için durmadan dilini yükseltiyor.
"Ferdi Tayfur dinlesin"
Bence Bahçeli biraz efkârlı. İktidarını kaybetmesinden kaynaklı, bizim Türkiye sathındaki bütün zemin ve alanlara son süreçte özellikle yoğun bir şekilde girip onların sorun alanlarında buluşmamız, sahiplenmemizden kaynaklı çok efkârlı ama efkarını küfürlerle bizim üzerimizden dağıtma yerine Ferdi Tayfur dinlesin bence. Ona daha iyi gelir.
- Bir taraftan AKP içinde MHP ortaklığından rahatsız olan bir kesim olduğu eskiden beri söyleniyor. Bahçeli’nin son 17-25 Aralık mesajı konuşuluyor. AKP’den böyle zaman zaman giden mesajlar var. Siyasi kulislerde şu da konuşuluyor. ‘Velev ki MHP ile yolları ayırdı, seçime de gidemeyeceği düşünülürse, kimle ortaklık yapacak? MHP dışında sadece DEM Parti var" gibi bir söylem var. Her seçim döneminde ayrıca ‘Kürtler AKP ile anlaşmış’ iddiası gündeme geliyor. DEM Parti’nin kapısı buna açık mıdır? Siz de şöyle mi düşünüyorsunuz: ‘Siyaset bu, her şey olabilir.’
Bugüne kadar AKP ile MHP’nin ya da başka siyasi partilerin kurmuş olduğu ortaklık ya da ilişki, bunlarla hiç böyle bir ilişki kurmadık. Sürekli eleştirel bir noktadaydık. Şunu da söyledik; demokratik bir anayasa, Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda bir irade varsa, bir irade ortaya çıkarsa biz bu iradenin işlerinin kolaylaştırılmasını sağlarız. Çözüm sürecinde geleneğinden geldiğimiz partinin takındığı tutum da buydu. Türkiye’nin geleceğine, halkın lehine, demokrasinin, özgürlüklerin lehine atılacaksa bir adım, varsa olumlu bir atmosfer buna katkı sunmak üzerine kuruluydu. Ama bu denendi. Burada bir kez daha gördük ki aslında AKP de çok meselenin çözümü konusunda sağlam bir iradeye sahip değilmiş, böyle bir perspektifi de yok. Eğer öyle olsaydı devam ettirirdi. Çeşitli gerekçelerle bu havayı bulandıran kimi pratiklerin karşısında sağlam durabilirdi. AKP’yi biraz MHP’ye iten aslında arka plandaki düşünceleriydi. Bizimle alakalı bir durum değil. Kürt meselesi, demokratikleşme, yeni anayasa biraz iktidarlarını devam ettirmek için kullandıkları bir argüman gibi duruyor.
"Karanlık ittifak sürmezdi"
Öyle olmasaydı bu karanlık ittifak bunca yıl devam etmezdi. Bahçeli racon kesiyor AKP yapıyor. Emin olun bakın AKP’nin kurucu lider kadrolarının birçoğu ile ben, partimiz çeşitli zeminlerde karşılaşıyoruz, sohbet ediyoruz dönem dönem, çok rahatsızlar. AKP-MHP arasındaki bu ilişkiden sanırım rahatsız olmayan sanırım sadece saray ve çevresidir. AKP’nin kendi kurucu zemini bence büyük oranda buna karşıdır.
"AKP’liler ‘kayyımın büyüğü bizde’ diyorlar"
AKP’nin çok önemli aktörlerinden birisi, "Evet size kayyım atanıyor ama kayyımın büyüğü bizdedir, en büyük kayyım MHP’dir’ diyor. MHP, AKP’nin başına atanmış bir kayyımdır. AKP’nin doğru yol yürümesini ısrarla engelleyen bir anlayışa sahiptir. Bundan rahatsızlar. Asıl kayyım şu anda AKP’nin başındadır. Eğer AKP bu siyasete teşne olmasaydı elli defa bu meseleyi bitirirdi. AKP-MHP ittifakı biterse kıyamet mi kopar? Yeniden bir biçimiyle siyaset kendisine bir yol bulur.
- Son seçimden önce belki parti yöneticileri üzerinden değil ama sembol isimler üzerinden AKP ile bir temas trafiği yürütüldüğü söylendi, doğru mu?
Bizim resmi olarak böyle bir temasımız olmadı. Söz söylerken, siyaset yaparken, adım atarken empati yapan, söylediğimiz sözün ne kadar nereyi, neyi etkilediğini hesaplayan bir siyasi partisiyiz. Diyalog, müzakere partisiyiz. Bizde sonsuz bir düşmanlık, sonsuz bir görmeme durumu olmaz. Bir de bazı meseleleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Politik esneklik ile ilkesel tutumu birbirine karıştırmamak lazım. Kavganın, gürültünün, tehdidin; cezaevlerinin Kürtlerle, Kürt siyasetçilerle dolduğu, insanların cezaevlerinde ölüme terkedildiği, günde üç beş cenaze aldığımız, Kuzeydoğu Suriye başta olmak üzere güneydeki (Kuzey Irak) Kürt avı, Kürtlerin statüsünün nerede olursa olsun bir biçimde yok edilmeye çalışıldığı bu anlayışta biz değil yan yana gelmeyi yani uzaktan fotoğraf vermeyiz.
"Aynı caddeden gitmeyiz"
Aynı caddeden gitmeyiz. Bu AKP ile olmaz. 2003’te kurulan AKP ile çözüm masasındaki AKP ile bugünkü AKP aynı değil. Arada dünya kadar fark var. Bugün Kürdün dilini, halayını, halayını inkar eden; halay çekenleri tutuklayan bir AKP ile ne işimiz olur. 85 yaşındaki Makbule Özer’i, Hatice Yıldız’ı içeri atan, halay çektiği için sanatçıları insanları tutuklayan; Kürt siyasetine darbe yapan, cezaevlerini dolduran, onlarca yıl Kürtçe hakkını kullandığı için ceza veren anlayışla bizim bir araya gelme durumumuz olabilir mi? Kesinlikle olmaz. İkincisi ise konjonktürel durumların zorunlu koşulları var; mecliste birlikte çalışıyoruz, ülke üzerine söz kuruyoruz. Yeri geliyor kavgalar ediyoruz. Ülkeyi ilgilendiren önemli meselelerde doğal olarak temaslar oluyor, halkın bizden yoğun talepleri oluyor. Yürütme ve icra kurumu olduğu için doğal olarak muhatabın onlar olduğu durumlar var ve biz de görüşür, çözüm önerir, diyalog kurar ve düzeltme talep ederiz. Hakeza gündemlere ilişkin bizi ziyaret etmeleri doğaldır, görüşlerimizi ifade ederiz. Bu ve benzeri durumları ilkelerin delinmesi olarak yorumlayanlar var, katılmıyorum. Muhatap biziz, diğer taraf da onlar. Politik esnekliği toplumun çıkarlarına göre her zaman her yerde elbette ki kullanırız.
- İki AKP de aynı değil mi aslında?
AKP’nin kodlarında İslami çevrelerin geçmişte yaşamış olduğu benzer rahatsızlıklar, huzursuzluklar, baskılar vardı; onları gerekçe yaparak büyüdüler. Her ne kadar merkezinde onlar varsa da aslında resmî ideoloji ile aynı düşünen bir mantık var. ‘Hepimiz Müslümanız ama Kürdün iradesine kayyım atanır. Kürt cezaevine atılır’ anlayışı. Onları ortaklaştıran nokta Kürtlerdir. Bugün başta Irak-Suriye olmak üzere oradaki yürütülen siyasetin, diplomasinin; oraya dönük yapılan operasyonların tamamında da ‘Kürtler statü elde etmesin, bir şeyin sahip olmasın’ meselesi yatıyor. Bu AKP düzelir mi, değişir mi? Çok zor. Keşke gerçekten Jitem ittifakı ile MHP ile ilişkilerini sonlandıran, geçmişe dönük özeleştiri veren, bir yol temizliği yapan, gerçek anlamda yeni bir zemin, yeni bir kapı açan bir anlayışla karşı karşıya olsaydık. Bizim derdimiz birilerini dövmek değil, bu ülkenin başta Kürtler olmak üzere sorunlarının çözümünü sağlamaya dönük bir mücadele yürütüyoruz. Bunu hangi partinin çözdüğünün bir anlamı yok. Sağlam, düzgün, inanılır; güvenilir, gerçekten bunu çözme iradesi ortaya çıkarsa tabi ki bizim siyasetimiz diyalog ve müzakere zemini üzerinde kurulduğu için biz bunu görmezlikten gelemeyiz. Ama bugün o koşullar kesinlikle yok. Keşke olsaydı. Emeklilerin sorununu konuştuk diye bize ağza alınmayacak hakaretler eden küçük ortağın demokrasi, ekonomik kriz veya Kürt meselesinde çözümü olabilir mi?
- Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu Diyarbakır’a gitti. Amedspor yönetimi ile birlikte görüntü verdi. Diyarbakır valisi DEM’li belediye eş başkanları ile görüntü verdi. Bu görüntü yeni bir dönem mi sorusunu gündeme getirdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Garip olan o aslında. Türkiye’nin bakış açısını değiştirmesi lazım. Diyarbakır-Amed, Türkiye’nin bir kenti, bir büyükşehir belediyesi. Demek ki tam dediğimiz gibi, başka bir hukuk uygulanıyor, başka bir bakış açısı, yaklaşım var. Neymiş Futbol Federasyonu Başkanı, Diyarbakır’a gitmiş. Garip, ya da sevindirecek; gelmediği zaman üzecek bir durum yok. Normali, gitmesidir. Federasyon başkanının oraya gitmesi gayet normaldir. Valinin, belediye eş başkanları ile aynı fotoğrafta olması garip bir durum değil. Asıl olması gereken odur. Garip olan yıllar sonra ilk defa ilk karede, ilk fotoğrafta olmalarıdır. Bakın dikkat etin bir kentin futbol takımı bile ayrımcılığa uğruyor, bütün deplasmanlarda edilmedik küfür hakaret kalmıyor; kendi hakkıyla, emeği ile bir ligde oynuyor, sanki bir şey bahşedilmiş gibi ‘Futbol Federasyonu Başkanı gitti’ biçiminde yorumlar yapılıyor. Bir vali, o kentin belediye eş başkanı, seçilmiş iradesini tanımıyorsa sorgulamak gerekiyor. Onu sorguluyoruz. Sandık kuruldu mu, kuruldu. Halkın iradesi bütün baskılara rağmen tecelli etti mi, etti. Peki bu devletin valisine, kaymakamına düşen nedir? Sonuçlara uymak, onu kabullenmek, ona saygı duymaktır. Bugüne kadar nasıl bir baskı altında yaşadığımızın en iyi fotoğrafı vali ve federasyon başkanının ziyaret etmesinden ortaya çıktı. Gitmeleri olumlu mu, olumlu tabi. Bence gitmeliler. Her zaman gitmeli. Sadece onlar değil, tüm bürokrasinin oraya gitmesi gerekiyor. Buraya büyük anlamlar yüklemeye gerek yok. Vali gitti, federasyon başkanı gitti ama belediye eş başkanı protokole alınmadı. Ya da gidip orada ısrarla Türk bayraklarını, milli takım formasını hediye etmeleri de çok manidardır. Bu ülkede birlikte yaşıyoruz. Bu ülkenin sembollerine söylediğimiz, söyleyeceğimiz bir şey yok. Niye böyle bir mesaj verilmek zorunda. Bu ülke kendine neyi bayrak olarak seçmişse neyi sembol olarak seçmişse sözümüz yok, saygı duyarız. Ama o bölgenin de kendisine has özellikleri, beğenileri var. Ona da saygı duyulsun. Amedspor’un bir önceki deplasman maçında sadece formasında sarı olduğu için formalarını ters yüz ederek izleyicileri aldılar. Her maçta ağır hakaretler yapılıyor.
Bu öyle yeni bir sürecin başlangıcı falan diye okunmamalı. Yeni süreci Kuzeydoğu Suriye’ye yapılan operasyonlarla okumak lazım. Üç taburken şu anda Federal Kürdistan Bölgesi’ne 20 taburun yığılması ile okumak gerekiyor. Cezaevleri ile okumak gerekiyor. Bekir Kaya’nın seçilmiş belediye başkanının 20 yıl ceza alması, Selahattin Demirtaş’ın 40 yıl ceza alması ile okumak gerekiyor. Halay çekti diye insanların cezaevine atılması ile okumak gerekiyor. İnsanlar normalleşme istiyor. Tekrar Türkiye’nin hoşgörü iklimine, birbirine saygı iklimine kavuşmasını istiyor. Onun için bu tür şeyler bile büyük beklentiler doğuruyor. MHP’nin ağır hakaretleri, küfürü kullandığı, o insanın ağzına alamayacağı saygısızca dilinin olduğu süreçte federasyon başkanının oraya gitmesi neyi ne kadar normalleştirir ondan çok emin değilim.
"Bizim belediyeler Diyarbakır’ı yarattılar"
Federasyon Başkanı gitti, halkın konukseverliğiyle, insanlığı ile karşılaştı. Dönerken şunu söyledi: "Türkiye’nin en düzenli imar planına sahip kenti Amed’tir." Bak işte Bizim belediyeler Diyarbakır’ı yarattılar. Emin olun İzmir’e, İstanbul’a, Ankara’nın kimi varoşlarına gittiğimiz zaman şaşarsınız. Gerçekten altyapısı olan, yeşili olan düzenli bir imarı olan, yeşil alanını koruyan, ranta peşkeş çekmeyen; imarı müteahhit kazansın diye geçirmeyen, halkın nasıl nefes alacağını, nasıl rahat edeceğini düşünerek yapan bir yerel yönetim anlayışımız var. Kürtleri Bahçeli’nin resmettiği resimle görmeyin. Gidin görün ya; kentini, sokağını; belediyenin ne kadar kapsayıcı olduğunu, ne kadar eşit hizmet ürettiğini; belediyenin ter bir kuruşunu gözü gibi sakındığını, belediyeler bizdeyken borçlarının en asgariye indiğini, kayyımlarla birlikte Türkiye’nin en borçlu belediyeler haline geldiğini ve hiçbir hizmet üretilmediğini gidip görsünler insanlar.
- DEM’li belediyelere yeni bir kayyım atanma riski görüyor musunuz?
Hükümet cenahında neyi tasarladıklarını, planladıklarını bilmiyoruz. Bildiğim bir şey var, iki dönemlik kayyım sistemi kesinlikle bölgede bir karşılık oluşturmadı. Kayyımı üç kelime ile zaten bölge halkı tarif ediyor. AKP’liler de buna dahil. Rant-usulsüzlük-yolsuzluk diye ki ortaya çıkan borç tablosu bunu gösteriyor. Kayyım politikası tutmadı. Üçüncü dönem kayyım politikasında devam etmenin kimseye bir yararı yok. Kente yok en başta. Kent dinamiklerine yok. AKP’ye hiç yok. AKP neredeyse bölgede tabela partisi oldu. Zafer Partisi ile yarışır hale geldi. Batman’da üçüncü parti oldu. Birçok yerde neredeyse tabela indirecek noktaya geldi. Birçok sebebi var ancak en önemli sebebi orda atadığı kayyım anlayışıdır. Kürt iradesini hapsetme anlayışıdır. Sözde yaklaşım açısıdır. Onun için ben bir kayyım denemesinin çok akılsızca olabileceğini düşünüyorum. Bir de biz buna izin vermeyiz. Van izin vermedi. Hakkari’de emin olun bugüne kadar Türkiye’de hiçbir meselede ortaya çıkmayan bir dayanışma, direniş ortaya çıktı. Türkiye’nin dört bir yandan, Karadeniz dahil olmak üzere insanlar irade gaspına karşı yürüdü, geldi orada günlerce kaldı, nöbet tuttu, miting yaptı. Hala birçok metropolde kayyım karşıtı oturma eylemleri, açıklamalar oluyor. Ne demek kayyım. Halk iradesini seçmiş. Seçilme yeterliliği yoksa Yüksek Seçim Kurulu var, İl seçim kurulları var. Oradan geçmez. Oradan geçmiş, halkın onayını almış bir seçilmişe kayyım atamak bir siyasi darbedir, gasptır.
"Eski Türkiye’nin yasaları daha ileriydi"
- Can Atalay meselesi de biraz şunu göstermiyor mu? Hakkari örneğinde de gördük. Soruşturma, dava aç, apar topar yargılamayı bitir, hükümlü hale getir. Bir hukuki zemin yaratıp vekilliği sonlandır. Böyle bir yöntem seziyor musunuz?
Yerel yönetimlerde onlar düşünse bile yasa buna izin vermiyor. Normalde belediye eş başkanları zaten dediğiniz biçimde yargılanıp ceza alıp cezaları onandıktan sonra zaten düşer. Eski yasa böyleydi. Yasaya yeni madde ekleyip, soruşturma açılsa bile İçişleri Bakanı’nın kayyım atayabileceği düzenlemesi eklendi. Biz de ona itiraz ediyoruz. Beğenmediğiniz Türkiye’nin yasaları ‘İkinci yüzyıl, Türkiye yüzyılı’ dediğiniz yüzyıldan daha ileriydi. Varsa ceza almış bir arkadaşımız, zaten yerine belediye meclisi seçer. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Yarın herhangi birini, bugün Kürt belediyeleri yarın metropollerde başka bir yer olabilir. Bir gün önce soruşturma açar, bir gün sonra o soruşturmayı İçişleri Bakanı gerekçe yaparak, ‘kayyım atadım’ der. Böyle bir saçmalık olur mu, buna demokrasi denir mi? Bu siyasi darbe, irade gaspıdır. Onun için kayyım meselesi sadece bizim meselemiz değil. Emin olun bu anlayış yerel yönetimlerle sınırlı olmaz. Onun için hep birlikte Türkiye’nin buna itiraz etmesi lazım. Bugün bizde yarın nerede olacağı belli değil.
"Ne yapsın Kürt?"
Atarlarsa biz de direniriz, mücadele ederiz. Buna izin vermeyiz. Kürtler de eski Kürtler değil. Artık bıktı insanlar. Ekonomik kriz, bir taraftan halayını çekemiyor, türküsünü söyleyemiyor; istediği partiye rahatlıkla gidemiyor, etkinliklerine katılamıyor, metropole gidiyor iş bulamıyor, kiralık ev verilmiyor. Ne yapsın Kürt? Yemesin, içmesin, işe girmesin. Seçimde kullandığı oy sayılmasın. Ne yapsın, 20 milyonun üzerinde Kürt ne yapacak? Bence bu soruyu onlara sormalı, Kürt ne yapsın? MHP’li olamayacağına göre, onu yok sayan AKP’li olmayacağına göre ne yapsın Kürt?
"Biz silah görmedik ama onlar silahlı"
- Sürekli nefret dilini vurguluyorsunuz ki bunun izdüşümleri görülüyor. Bununla nasıl mücadele edeceksiniz?
Emin olun, size yemin ediyorum, ben dahil tanıdığım, şu anda siyaset yapan arkadaşlar silah görmemişler hayatlarında. Asker de ya gördüler ya görmediler. Ama onlar emin olun arabalarında, sırtlarında, ellerinde, herkes silahlı. Bizde öyle bir şey yok. Silahsa onlar, çeteyse onlar, mafya onlar; örgüt ilişkisi ise onlarda. Ya insan kanıtlamaz mı? Neymiş bizi örgüt üyesi, yöneticisi yapan? Somut bir delil söylesinler. AKP karşıtlığı yapıyoruz, MHP’yi eleştiriyoruz. Kürt var, hakkı tanınsın diyoruz.
Ancak mesela Öcalan’la ilgili kampanyalar, sözler eleştiriliyor…
Öcalan’ın tecritine şöyle karşı çıkıyoruz. Diyoruz ki, senin bir hukukun var; anti demokratiktir. Onu demek istiyoruz. Görüş hakkını engelleyemezsin. Üç yıl, dört yıl bir insan ailesi ile avukatları ile nasıl görüşemez. Neticede haksızlığa, hukuksuzluğa karşı mücadele eden bir siyasi partiyiz. Dün Alpaslan Kuytul için yaptık. Bir başkası için yaptık. Erdoğan şiir okuduğunda ellerine kelepçe vurulduğu zaman, başörtülü insanlar üniversiteye alınmadığı zaman da biz yine sokaklardaydık. Darbeler karşısında durduk. Bizim işimiz bu. Anti demokratik uygulamalar, haksızlıklar, hukuksuzluklar neredeyse, kime karşı olursa biz oradayız. Kaldı ki Öcalan, basit sıradan bir aktör değil. Bu meselenin demokratik yollarla çözülmesini sağlayacak çok önemli bir zemindir. Diyoruz ki, kavga edeceğine, bu ülke açlıkla boğuşacağına, insanlar ciddi bir ekonomik kriz yaşayacağına, savaşa, sermayeye ayırdığın bütçeyi gel önce tartışalım. Bahçeli söylüyor, ‘Kaç trilyon dolar para harcadık’ diyor. Trilyon dolarlarla bizim maaşlarımız ve emeklilerin maaşını arttıracağını söylüyor. Matematiği zaten tartışılır birisidir. Trilyon dolarlar niye harcıyoruz. Kürt ana dilini konuşursa ne olacak? Kürt demokratik yasalar çerçevesinde kendi iradesini seçerse ne olacak? Memleket öyle yıkılmaz.
"2003’te, DGM’lerde bile böyle değildi"
2003’te de genel başkanlık yaptım ama böyle değildi. 2003’te mahkemeler, DGM’ler bir kırıntı bile olsa somut delil arardı örgüt üyeliği için. DGM’lerin olduğu dönemleri de eleştiriyorduk ama somut delildi. Diyor, ‘Terör örgütü. Silah var mı, somut bir eylem var mı, yok. Suçluyu yakaladın mı, yok. Herhangi bir hiyarerşi içinde mi, yok. Sadece söz, konuşma, düşüncelerini ifade ettiği için insan örgüt üyesi olur mu? 2003’te bir tane siyasetçinin, bir tane seçilmişin örgüt üyeliğinden ceza aldığını duydun mu, gördün mü? Bunlar memleketi öyle bir noktaya getirdiler ki, ‘AKP’yi, sarayı, Bahçeli’yi eleştiren herkes teröristtir.’
- Bütün bunlar nasıl değişir size göre?
Birlikte işledikleri dünya kadar günah ortada. Hemen öyle ayrıldık-bittik gibi durmuyor ortaklıkları. Elinde yüzük, dosyalar elinin altında… 17.25 hatırlatması öyle basit, sıradan, üzeri geçiştirilecek bir durum değil. Yıllar sonra 17-25’i orada vermek aslında Sinan Ateş meselesinde karşıya meydan okumaktır. ‘Bak ben de başlarım.’ Aslında bizim görmediğimiz ciddi bir kavga var, ciddi bir gerginlik, ciddi bir gerilim var. Dışarıda bir şey yokmuş. Ortaklık çok mükemmel, iyi yürüyormuş gibi gözükse de öyle bir dil, söylem kullanılsa da bu agresif dil ortada. Emin olun evin içinde sorun yaşıyor. Evin içinde sorun yaşamayan insan böyle üslupsuz, hakaret, küfür eden bir dil kullanmaz. Evin içindeki gerginlik dışarıya yansıyor. Bahçeli’nin bu gerginliği evin içerisindeki kavganın bir sonucudur.
"31 Mart’ta istikamet belirlendi"
Türkiye aslında 31 Mart’ta bir istikamet belirledi. Bizim çözemediğimiz, cevabını bulamadığımız, ‘nasıl olur, nasıl kopar; kopar sayılırsa ne olur, onu nereye koyarsam…’ böyle toplumdan kopuk denklemleri saptayıp bir sonuç bulamamızdan kaynaklı 31 Mart’te kendisi denklem oluşturdu. Önümüzdeki dönem diyalog, müzakere dönemidir. Bahçeli’nin diline geçit vermedi. Erdoğan’ın ret-inkar politikalarına, kayyım politikalarına geçit vermedi. Elindeki kaleleri bile kaybettiler. O bölgede kazandığı belediyelerin tamamına da seçmen kaydırarak, kaçak seçmen götürerek elde ettiler. Cevabını halk verdi. ‘Bu siyaseti, krizi onaylamıyoruz. Bu krizin yükünü taşımayacağız. Artık boğazımıza kadar geldi. Size isyan ediyoruz. Oyumuzla irademizi beyan ediyoruz’ dedi. Siyaset yapamıyorsan bunu sandıkta halk yapar. Tam da biz onu diyoruz. Türkiye iyi yönetiliyor mu, hayır. Ekonomik anlamda, siyasi anlamda, diploması anlamında; içeride-dışarıda bir itibarı yok. Dünyanın en büyük çöplüğü Hindistan, Pakistan, Bangledeş; sonra Türkiye geliyor. ‘Türkiye ilk 10 büyük ekonomiye gereceğiz. İkinci yüzyıl Türkiye yüzyılı’ derken dünyanın çöp merkezi haline geldi. Gemiler, Aliağa’da sökülüyor. Gaziemir nükleer artıklarının merkezi olmuş. Bir Çernobil var o Ege kıyılarında., ‘Türkiye yüzyılıymış.’ İnsanlar açlıktan intihar ediyor. Nasıl bir yüzyıldır bu. 12 bin 500 lira ile kiranın en az 15 lira olduğu ülkede neyin yüz yılı? Kriz, kaos yüzyılı.
- Şanlıurfa’nın Birecik ile Ağrı’nın Taşlıçay ilçelerinde belediye başkanları DEM’den istifa ettiler. Ceylanpınar eş genel başkanı istifa ederken Mardin’in Kızıltepe belediye başkanı hakkında parti tarafından inceleme başlatıldı. Böyle bir durum ilk kez partide.
Biz bu dönem sandık kurarak adayları seçtik. Çok kıymetli bir demokrasi şöleni, modeli; örneği yaşadık. Bazı kentlerde de Birecik başta olmak üzere kent dinamiği… ’Bizim oyumuz yetmez ama şu vatandaş olursa kazanabiliriz’ dediler. Halkın önümüze çıkardığı adayları biz aday gösterdik. Birecik, DEM Parti’nin genel merkezinin belirlediği değil, kent dinamiklerinin ortak adayıdır. Taşlıçay keza öyle. Birçok siyasi parti dolaşmış insanlardan bahsediyorum. Kent dinamiği kimi aday yapmak istediyse biz onu yaptık. Dolayısıyla bu iki belediyede… Demokrasi mücadelesi zordur. Bazen bedel gerektiriyor. Sürekli hakaret, küfrün olduğu süreçte insanlarda biraz yürek, biraz direnç ve inanç da olması gerekiyor. Bize gelen insan bir defa şuna inanacak; ‘demokrasi mücadelesi veriyorum, yerel yönetimler onun bir aracıdır.’ Yerel yönetimler koltuk, rant, iktidar aracı değil. Zenginleşme aracı değil. Bir de kaçan, korkanların genel özelliğidir. Oradan kaçarken diğer tarafa mesaj verir. ‘Yok poster, bayrak, vatan.’
"Odamızda bayrak da var Mustafa Kemal de"
Vicdansız herifler. Odasında bayrak da var, Mustafa Kemal de var. Bayburt belediyesinde ne varsa Amed (Diyarbakır) belediyesinde de aynısı var. Kaldı ki onlar belki saygısızlık yapar, biz dünyada hiçbir halkın iradesine, sembollerine saygısızlık yapmayız. Biz devrimci insanlarız. Gitti onlar, göreceğiz nasıl belediyecilik yapacaklar. Batırıp bitirecekler orayı. Ceylanpınar öyle değil. Feridun Yazar’ın kızı arkadaşımız. Beraber siyaset yaptığımız çok değerli, geçmişte Urfa belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşımızın kızı. Sağlık sorunları var. Çocuğunun sağlık durumu var. Tek sebebi bu. Kızıltepe’de ise disiplin soruşturması başlattık. Bizde hiçbir şeyin üstü örtülmez. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ diyorlar. Bizde öyle değil. Kırılınca tedavi ederiz. Olmuyorsa da olmaz deriz. Kızıltepe’de disiplin soruşturması yürütülüyor. Biz şunu demeyiz: ‘Aman ha disiplin soruşturması başlatmayalım, diğer siyasi partiler, rakipler ne der? Bizde böyle bir şey yok. Yanlışsa yanlış, gereğini yaparız. Bitti.
- İki kayyım döneminde de şimdi de yargısal süreçlerde örgüte belediyelerden para aktarıldığı, ‘teröristlerin çocuklarının işe başlatıldığı’ gibi tespitler yapıldı mı hiç? Sürekli bu iddia gündeme geliyor…
Benim de yerime kayyım atandı. Siirt Belediye Eş Başkanıydım. Hemen hemen mahkemeler o şablonu koymuşlardı. Örgüte para aktarma. On yıl geçti. Örgüte para aktarmadan dolayı tek bir arkadaşımız yargılanmıyor. Bırak yargılanmayı tek bir delil, iddia yok. Öyle saçmalık olabilir mi? Bu örgüt ne kadar büyük bir örgütmüş gelip belediyenin malına el koyuyor. Devlet nerede peki? 24 saat mülkiye ve Sayıştay müfettişlerinin denetlediği, izlediği; belediyelerimizden hiç çıkmadığı bir yerde para aktarmak ne kadar kolaymış. Kendileri ile karıştırıyorlar. Yolsuzluktan kaynaklı tek bir belediyemiz görevden alındı mı? Ben soruyorum. Tamam, ‘Hem belediye başkanı hem örgütün yöneticisi böyle bir şey nasıl oluyor? Dünyanın bir yerinde var mı? ’ KCK kendi konsey üyesini atamıyor. PKK’nın militanı mı var? Sandık kurduk, Hakkari belediyesi Hakkari’nin iradesi ile çıktı. KCK mı gitti seçtirdi. Devlet neredeydi? Şimdiye kadar diyorlardı ki, ‘Örgüt genel merkeze söyledi, onlar atadı.’ Sandık kurduk. Birecik halkı seçti. Ne yapalım onu seçti. Yanlış yaptı demiyoruz, halk doğrusunu yaptı, kazanacak adayı belirledi. Bu demokrasiye kazandıracak bir yöntemdi. Eksiklerin olması da doğaldır.
"Esad’a elini uzatan Kürt’e de uzatsın"
Suriye’de iç savaşın bitirilmesine yönelik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye rejimi Başkanı Beşar Esat’a görüşme teklifi var. Bir an önce Suriye rejimi ile diyaloğa girilmesine yönelik girişim devam ediyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de Şam’a gitme durumu var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin Suriye politikası baştan sona yanlıştı. Bugün Suriye bu haldeyse Türkiye’nin orada katkısı çok büyüktür. Detayına girmeyeyim. Türkiye aslında en başta politikasının yanlış olduğunu kabullendi. Ortadoğu da başta Suriye olmak üzere gerçekten sorunlar diyalog ve müzakere ile çözülmeli. Bölge ülkeleri bu çerçevede katkı sunmalı. Türkiye’nin-Erdoğan’ın, Özellikle orada Esad’la görüşmesinin tek sebebi var. Orada özerk bir yönetim var. Onun statüsünü reddetmek, yok etmek; Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak. Sadece Kürt değil; orada Araplar var, Süryaniler, Ermeniler; bütün halklar var. Ben şunu isterim; Türkiye kendi içinde demokratikleşsin, ya da zemini açsın. Suriye’de de sorunların çözümü için arabuluculuk yapsın. Esad’a elini uzatan Kürde de uzatsın. Yani ne var?
"Kobani, İdlib’ten daha mı tehlikeli?"
Kamışlı-Kobani, Türkiye için İdlib’den daha mı tehlikeli. Yeri geldiği zaman Türk bayraklarını, postanelerini, okullarını yaktılar. İzlediniz hepsinin elinde silah, şak şak; kızdılar. Siz tek bir Kürdün Kuzeydoğu Suriye bölgesinde Türklerin bir sembolünü, yaktığını-yıktığını gördün mü? Oradan tek bir kurşun atıldığını gördün mü? Tek bir kurşun yok. O düşman bellediği diyalog zemini arıyor; ‘çözelim, biz de buradayız. İnsanız, ne yapalım kimliğimiz yoktu, buna şimdi çare bulalım’ diyor. O ise hemen başı sıkıştığında keleşini çekip Türk tankına, okuluna, bayrağına ateş edenle yol arkadaşlığı yapıyor. Emin olun Esad’a el uzattıkça o diğerleri başka başka bir şeyler yapacaklar. Asıl büyük tehlike orada. Rojava (Kuzeydoğu Suriye) değil.
- İktidarın değişmesi halinde Türkiye’nin bölgesel politikaları nasıl şekillenir? Kürt sorununa nasıl yansıyabilir. Olası bir erken genel seçimde iktidar değişebilir mi? Sizin rolünüz nasıl olur, Kürt sorununa yansıması nasıl olur?
Özgür beyle ilgili sordunuz (CHP Genel Başkanı Özgür Özel) CHP bence Türkiye’nin birinci partisidir. Gayet tabidir Filistin’e gitmesi, Suriye’ye gitmesi. Ama Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı siyasetin bir payandası olmamalı. Erdoğan orada dediğim gibi çözüm değil de Kürt iradesini yok ettirmeye çalışmak için girişimde bulunuyorsa CHP genel başkanı gidebilir, ama yapıcı, sorunları ülkenin kendi içerisinde kendi dinamikleri ile; oradaki özgünlüklerin de dikkate alındığı, bütünün doğru bir parçası olduğu bir çözümü Özgür bey de başka birisi de bence götürebilir. Türkiye’ye düşen bu. Kürt düşman değil, bunu unutmayın. Kuzeydoğu Suriye’dekiler de bizim kardeşlerimiz, akrabalarımızdır. Emin olun bu ülkenin en zor zamanda, en zor dönemlerinde temel taşıyıcılar yine Kürtler olur.
"Silahı sana ne zaman çevireceği belli olmayandan kork"
Asıl nerede ne zaman silahı sana çevireceği belli olmayan ama kısa vadede işine gelen kesimlerden korkmalı. Bölgesel sorunlar şöyle çözülebilir: Partimizin düşünceleri olarak da aktarıyorum; Türkiye, bence başta dış politikası başta olmak üzere ama en çok da Ortadoğu politikasıno, özgülünde de Kürt politikasını bence yeniden gözden geçirmeli. Federe Kürdistan Bölgesi’nde bu operasyonlar, üsler; 20 taburun bulunması emin olun ne orada kimseye bir yararı var ne burada kimseye yararı var. Şunu söylüyorum, PKK gerekçe yapılarak yapılıyor bu eylemler. Normalde orada başka bir amaç hedefleniyor. Türkiye’nin orada bulunması direk Irak’ın da bir Suriye gibi savaş zemini haline getirilmesi demektir. Türkiye orada sadece ordusu ile bulunmuyor. Suriye’deki paramiliter güçleri götürüyor. Yarın-öbür gün o üslere onlar yerleşecek. En çok KDP’yi rahatsız edecekler. Türkiye’nin üzerine düşen en büyük görev Kürt meselesinde bence öncülük yapmalıdır. Çünkü en fazla Kürdün yaşadığı ülkelerden birisi Türkiye’dir. Kürtleri güvenlik sorunu olarak sunuyorlar. Bu çok yanlış.
"AKP’ye göre bütün Kürtler PKK’li"
- Bunu söylediğinizde ‘Kürtleri değil PKK’yı güvenlik sorunu olarak görüyoruz’ diyorlar.
Bana da öyle diyor. Siirt’te belediye alıyorum PKK diyor, Rojava’da yaşayan adama PKK diyor. Japonya’da Kürt çocukları ana dilde eğitim aldılar. Onlara da PKK’li dedi. AKP kendisinden olmayan hatta kendisinden olan Kürtler dahil olmak üzere bütün Kürtlere örgüt üyesi diyor. Onların örgüt üyesi demesi gerçeği ortadan kaldırmıyor, değiştirmiyor. Yapılacak şudur: Irak’ın karışması bölgeyi iyice içinden çıkılmaz bir hale getirir. Başta Irak ve Suriye olmak üzere bu ülkelerle bir diyaloğa bir uzlaşıya ihtiyacı var. O ülkeler ve o ülkelerde yaşayan insanlar da savaştan yoruldular. Bir çözüm değil. Türkiye bence başka hedeflerle Güney’dedir. (Kuzey Irak) Musul-Kerkük hikayesinin bence alt yapısı yapılıyor. Bu biçimde 20 tabur ne gezer orada. Hani PKK bitmişti. 20 tabur binlerce asker eder. Yanına korucusunu, paramiliter gücünü, Suriye’den getirdiği o insanları katarsan binlerin üzerinde insan eder. Hani bitirmiştin sen? Bu kadar güçlü bir örgütle karşı karşıyasın böyle. Eğer o kadar büyükse önlemlerle zaten onu bitiremezsin. Köyleri boşaltıyor, karakol açıyor. Hani dağdaydı o zaman? Şırnak’ın, Cizre’nin köyünü anladık Amediye’de ne işin var, Dohuk’ta ne işin var. Bu kadar mı büyük bir örgüt bu? Bu kadar çizilen tablo gibiyse Türkiye’ye geçmiş olsun. Bu bir.
İki: Türkiye yapıcı rol oynamayla aslında gerçek anlamda bölgesel bir güç olabilir. Demokrasi modeliyle orada örnek olabilir. Ekonomisi ile olabilir. Hegomonik güçlerin orada çıkarcı, rantçı, menfaatçı; orayı sömüren, dibine kadar artı değerini alıp götüren yaklaşımı yerine oradaki halklarla, diyalogla aslında kendi ekonomisini, ticaretini geliştirebilir. Nereye kadar Kürt düşmanlığı? Ne kazandırdı Türkiye’ye?
"Demokratik çözümü esas al"
- Önümüzdeki dönemde erken seçim çağrıları artacak gibi görünüyor. Siz nasıl hazırlık yapıyorsunuz?
Henüz ne olacağı belli değil. Ama sokakta bir değişim iradesi var. Son yapılan anketlerde hemen hemen birbirine yakın sonuçlar ortaya çıkıyor. İktidar kim olur, kim gelir, gider ayrı bir mesele ama önümüzdeki dönem iktidar olacak parti ya da partiler, nasıl bir tablo çıkacağını bilemiyorum, kimk olursa olsun AKP-MHP’nin uygulamış olduğu politikaların tam tersini uygulamalı. Kapsayıcı, özgünlükleri, farklılıkları dikkate alan, saygı gösteren; bütünlük içinde eşit yurttaş olduğu, meselelerini diyalogla demokrasi zemininde çözüldüğü, yolsuzluğun ve talanın olmadığı, sadece bir avuç sermaye çalışma yerine emekçiyi, yoksulu, emeği gözeten bir de anlayış ve siyaset… Bu soru vesilesiyle şunu belirtmek istiyorum. Bakın, Erdoğan siyaseten her meseleye fayda-kar ekseninde bakar, aşırı faydacıdır. Ben ona çözülüşün önüne geçecek en büyük faydayı söyleyeyim: Kürt meselesinde demokratik çözümü esas al!
- CHP’nin bunu yapabileceğini düşünüyormusunuz?
Biz CHP’nin bu konuda ne düşündüğünü, ne yapacağını çok bilmiyoruz. Ama AKP’nin yerine gelecek bir partinin aynı siyaseti izlemesi zaten kendisine bir şey kazandırmaz.
- CHP yönetimiyle ilişkileriniz nasıl? Yok sayma diye nitelendirdiğiniz dönem bitti mi?
Beraberce oturuyoruz. Konuşuyoruz. Beraber etkinliklere katılıyoruz. Bir öncesi garipti. Burada garip bir durum yok. CHP, cumhuriyetin kurucu partisidir. Aslında bir değişim, dönüşüm olacaksa büyük bir rol, misyon üstlenebilir. Umarım onlar da okumaları doğru yapıyorlardır. Çağımız dünyasında sadece parti çıkarları ya da azınlık hesaba katılarak bence artık var olma şansı yok. Dünyanın en güçlü ülkeleri kendi içinde ortaklaşmayı sağlayan ülkelerdir. Ekonomi başka bir şeydir. Ama demokrasi ve hukuku olan güçlerin itibarı var. Barışta, uzlaşmada; arabulmada, karşıdakini inandırmada. Bizim inandırıcılığımız kaldı mı? Libya’ya gittik kovulduk. Gazze’de adamlara gazı verdik ortada kaldılar. Mevcut olan da eritiliyor. Araya cepler açılıyor. Suriye ne hale geldi. Mahvettik, şimdi ‘gel barışalım’ diyoruz. Bir yetkili şöyle bir soru sormuştu Suriye ile ilgili. Türkiye’nin burada ne işi var? O zaman sormuştu. Gerçekten ne işin var senin orada? Uluslararası demokratik kamuoyu, Suriye’de herkesin günahını, sevabını çok iyi biliyor. Yüzbinlerce insan öldü, milyonlarca insan göçtü. En başta şunu söylüyorum; en başta AKP, mevcut tutumundan duruşundan vazgeçmeli. İktidar, seçim için bunları söylemiyorum. MHP’nin ipi ile inilen kuyuda kalınır. ‘Meclisten at, belediyesini gasp et, halayını yasakla; partiyi kapat, idam sehpasını kur.’ Hitler bile öyle değil. Sen kimsin. Bin yıllardır bu coğrafyada yaşamış, kadim halklarından birisi. Ayıptır ya sen kimsin?
"30 milyon Kürt devlete vergi ödüyor"
‘Devletin maaşını alıyor’ diyor. Sen kimsin ya? 30 milyon Kürt, devlete vergi ödüyor. Bizi seçen Kürtler, Türkiyeli devrimciler, Türkiyeli çeşitli halklar ve inançlardır. Biz çetelerin, mafyaların vergisi ile buraya gelmedik ki? Sen kimsin yani sahip gören? Bugün bize meydan okuyan emin ol yarın Cumhurbaşkanına okuyacak. Buna emin olabilirsin. Yarın AKP’lilere okuyacak. Bu gücü, kudreti kim vermiş? Allah aşkına tek bir tane yapmış olduğu eseri söyleyin, ne yapmış MHP? Hükümet düşürmekten, erken seçime götürmekten, kriminal işlerin merkezi olmanın dışında. Lütfen söyleyin. Hangi eseri yapmış, hangi toplumsal barışa, uzlaşmaya katkı sunacak adım atmış? Biri söylesin, özür dileyeceğim. O parmak ne ya. Kimsin sen ya, Meclis’in sahibi, ülkenin sahibi; ordunun sahibi sayıyorsun. Akıl olsa… Ordunun yarısı Kürttür ya. Sen kimin adına kime parmak sallıyorsun. Bürokraside örgütlenmiş, yargıda örgütlenmiş; o gücü arkasına alarak konuşuyor, bizi Cumhurbaşkanı zannediyor, AKP zannediyor.
- 2023 genel seçiminden sonra partide özeleştiri süreci başlattınız. Bu sürecin sonunda hangi noktadasınız? Siyaseti bıraktığını söyleyen Selahattin Demirtaş’la ilişkileriniz nasıl? Geri getirmek için bir çabanız var mı? Parti içi meseleler, Türkiyelilik meselesi, TİP’le yaşanan süreçler yaşandı. Zamanında yapılacak bir seçimde DEM’in göstereceği ya da göstermeyeceği aday büyük bir belirleyici oluyor. Bütün bu konularda hangi noktadasınız?
Son yerel seçimlerde aday belirleme yöntemlerimiz değişti. Özeleştiri iddiasında henüz tam mükemmelini bulduk demiyoruz. Bu bir deneyimdi. Birecik gibi, Taşlıçay gibi bir şey çıktı. Emin ol evinde normal yaşamını sürecek insanlarımız da geldi. Esnaf insanlar, esnaf bir arkadaş Ağrı’da seçimden çıktı. Orta ölçekli bir esnaf. Henüz mükemmel olana eriştik diyemiyoruz. Çok önemliydi. Bence dünyada örneği yok. Tüm kentlere aynı anda sandık kurup adayları oradan seçmek, varsa ortaya çıkan eksiklikler onu da gidermeye çalışacağız. Biz sadece mücadele etmiyoruz örnek demokrasi modelleri de ortaya koyuyoruz… Eş başkanlık budur, demokratik ön seçim budur, geri çağırma ilkesi, geri çekme budur. Bahsettiğim yolsuzluk ya da disiplin soruşturmalarında asla taviz vermeden gereğin yapılmasını istemek, budur. Toplumcu belediyecilik yapmak, budur. Halkın vekilliğini yapmak, budur. Emin olun bizim vekillerimizin normal vatandaşlardan farkı yok. 24 saat halkın içindedirler. Dönem dönem eksiklikler oluyor. Kendimizi yenileye yenileye, düzenleye düzenleye 2024’e geldik. İnşallah daha ileri atlayacağız. Dikkat edin, halklar temsili var, inançlar temsili var, eş başkanlık var, yarısı kadın neredeyse. Sadece mücadele etmek yetmiyor. En doğrusu da budur, ‘Bak böyle bir şeyde var. Bak, yok sayılıyor ama buradadır. Yaşatıyor, ifade ediyor; temsil ediyor da aynı zamanda uğraşını veriyor.
"Siyaseti bırakmadı, hepimiz çok seviyoruz, bizim yoldaşımızdır"
Selahattin başkana gelince; Selahattin başkan bu camianın yetiştirdiği gerçekten çok önemli bir aktör. Hepimiz seviyoruz, seviliyor da. Kamuoyunun yapmış olduğu tartışmaları bilmiyorum. Biz de bazı yorumları okuyoruz, çok çok uç yorumlar olarak geliyor. Siyaseti falan bıraktığı yok. En son biz ziyaret ettik. Her arkadaşımız gibi onunda yürüyen bütün süreçler hakkında eleştirileri olur, önerileri olur. Tasvip etmediği konular olur. Farklı düşünebilir. Bunlar gayet normal. Biz her masaya oturduğumuzda altı tane siyasi partiden oluşuyor DEM Parti. Bir o kadar da bireyler var. Siyasi partiler, bireyler, feministler var, Kürt ittifakı var, inanç kotası var. Bizde yok yok. Toplumun her kesimi oradadır. En basit meselede bile ‘bu yeşil midir’ diye on tane ayrı düşünce çıkar. Başkan siyasetten kopmadı, bizden kopmadı. Birlikteyiz, beraberiz. Dönem dönem gidiliyor, geliniyor. Düşüncelerini de alıyoruz, eleştiri ve önerilerini de alıyoruz. Bizim yoldaşımızdır. Buradan bir şey çıkmaz.