Başbakan Ahmet Davutoğlu, mahkeme kararı sonuçlanıncaya kadar durdurma kararı alınan Cerattepe’deki madenle ilgili olarak görüştüğü Artvin heyetine, "Gerekirse ben de sizinle tepki gösteririm, sizinle birlikte Artvin’de yürürüm" dediğini anlattı.
"Artvinlilerin kaygılarının giderilmesi lazım" diyen Davutoğlu, "Biz bunları görmüyor değiliz. Empati yapıp bizim de kaygıları paylaştığımızı anlamaları lazımdı, zannediyorum toplantıda anladılar" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, tesis açma ve temel atma törenleri için gittiği Konya’da Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’ın sorularını yanıtladı.
Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:
BEN DE SİZİNLE YÜRÜRÜM: (Artvin-Cerattepe görüşmesi) Bu tür durumlarda ben problemin önemli ölçüde psikolojik faktörlerden ve iletişimsizlikten kaynaklandığını düşünüyorum. Sanki hükümetin çevreyle ilgili bir duyarsızlığı varmış gibi bir algı yanlışlığı söz konusu. Burada iki hassasiyetin aynı anda gerçekleşmesine ihtiyaç var. Artvin’de 2014 Ramaman Bayramı’nda yaylaları gezdim çocuklarla, 2-3 gün kaldım, muhteşem, dünya güzeli bir yer. Korunması şart. Ekosisteminin bozulmaması da şart. Ama öbür tarafta maden haritası çıkardığımızda her yeri maden neredeyse. Biz dersek ki “bu maden en kısa ve karlı yoldan çıkarılsın, çevreye ne olursa olsun” herkes tepki göstermekte haklı olur, ben de gösteririm. Söyledim Artvinli dostlara, belli şeyler var ki yapılırsa ben de sizinle birlikte tepki gösteririm, hatta yürürüm de Artvin’in sokağında. Açık galeri uygulamasına gidilirse, çünkü o zaman geniş alanda ve tıraşlama usulüyle çevreye büyük zarar verir. Açık galeri kapalı galeriye göre altı misli daha ucuz. Firma sahibi ile de konuştum. Artvinlilerin kaygılarının giderilmesi lazım. Biz bunları görmüyor değiliz. Empati yapıp bizim de kaygıları paylaştığımızı anlamaları lazımdı, zannediyorum toplantıda anladılar.
"Problemi çözmek mümkün"
BAĞIMLI HALE GELİRİZ: Öbür taraftan da ‘zenginlik yer altında kalacak’ dersek, Türkiye’nin ciddi bir başka sıkıntısı ortaya çıkıyor. Bağımlı hale geliyor. Türkiye’nin yılda 450 bin ton bakır tüketimi var. 100 binini üretiyoruz 350 binini ithal ediyoruz. Bu 2 milyar dolarlık bir cari açığa sebebiyet veriyor. Bu karışım içinde altın da var. Türkiye’nin geneli ile ilgili ilke koymak zorundayız. İki ilkeyi çelişmeden hayata geçirebiliriz. Yani ‘hiç maden çıkarmayalım’ demek bir çözüm değil, ‘madeni nasıl olursa olsun en ucuz ve karlı yolla çıkaralım’ demek de. Biz de diyoruz ki masraflı dahi olsa çevreyi koruyarak madenleri işletelim. İktidarımızın çevreye zarar veren bir uygulamaya izin vermeyeceğini ama bu kaynakların da değerlendirilmesi gerektiğini söyledim. Şeffaf şekilde konuşulduğunda, taraflar anladığında, iletişimle problemleri çözmek mümkün.
AÇIK GALERİ OLMAYACAK: Bazı şeyler şeffaf değil diye bir kanaat iki taraf açısından da sanki başka işler yapılacak, bir müddet sonra açık galeriye çevrilip altın çıkarılacak, siyanür olacak falan. Yani bizim şeffaflığımızdan şüphe edilirse ya da firmanın. Aslında biz şu anda taraf değiliz. Dosya benim önüme geldi. Biz de bazı istismarcılar sebebiyle onların iyi niyetinden şüphe etmeye başlarsak o zaman iletişim kalmaz. Yani ‘Cizre Artvin’dir’ gibi bir bakış. Ben bunu söyledim. ‘Siz iyi niyetle Artvin’i koruyor olabilirsiniz ama orada Cizre ile Artvin arasında irtibat kurmaya kalkan birileri çıkarsa onlara sizin sesinizi yükseltmeniz lazım.’ Hepsi birden ‘Biz buna karşıyız’ dediler.
5 prensibi söyledim. 1; Türkiye hukuk devletidir, hukuki bir süreç var ve herkesin saygı göstermesi lazım. Çalışmalar hukuki süreç bitene kadar durdurulsun, firmayla da konuşmuştum. 2; Bu hukuki süreç neticesinde ÇED raporu iptal edilsin edilmesin, açık galeri olmayacak. Taahhüd ediyorum olmayacak. Firma da taahhüd vermeye hazır. 2014’te böyle bir talep olmuş, cevap verilmemişti, yarın (bugün) Çevre Bakanlığımız o talebe ‘hayır’ cevabı verecek. Artvin’de kimsenin açık galeri diye bir şüphe taşımaması lazım. Kapalı galeri olunca çevreye zarar veren faktör devre dışı kalıyor. 3; Kılıçdaroğlu da tabii hükümete saldırmak olunca iş kolay. Diyor ki 50 bin ağaç kesilecek. İlk ÇED raporunda böyle bir ön tahmin var. Sonra zaten iptal edildi ikinci ÇED çıktı. Firmaya sordum, ‘Kaç ağaç kesilecek’, dediği 3 bin 500 ağaç. O da teleferik yapılacağı için.
"3 bin 501 ağaçtan 1 fazla asla kesilemez"
1 AĞAÇ FAZLA KESİLİRSE KAPATIRIM: Dedim, 3 bin 501 olursa kapatırım. 50 bin nere, 3 bin 500 nere. Bu 3 bin 500 ağaç da misliyle telafi edilecek üçüncü husus bu. Dördüncü husus ağacı da korumak. Ağacı, çevreyi, ekosistemi. Yol yerine teleferikle taşınacak. Masraflı ama çevreye uygun. Beşinci prensip de, orada işletme yapılmayacak. Çıktığı yerde işletilirse nihayet havayı etkileyen bir sonuç doğurur. Biraraya yine geliriz, ama şunu bizden istemeyin dedim; ‘Yeraltı zenginlikleri olduğu yerde kalsın’ o zaman Türkiye’yi köleleştirirsiniz, maden kimin elindeyse onun bağımlısı haline geliriz.
İkinci bir şey daha istemeyin, protesto hakkınız fakat protesto ederken kamu düzenini bozmak da kimsenin hakkı değil. Çerçeve bu, memnun ayrıldılar. Şavşat yaylasına çıktığımda beni çok etkilemişti. Mesela, öyle bir algı Artvinlilere yerleşmiş. Yaşlıca bir kadın, elini öptüm; ‘Oğlum, evladım, ben seni çok seviyorum ama bizim derelerimize dokunmayın, o dereler bize lazım, şırıl şırıl akıyor bunlar, baraj yapmayın’ dedi. Sanki Artvin’de çok baraj olduğu için bütün Türkiye’nin enerjisi Artvin’den geliyor gibi. Hâlâ o teyzenin söyledikleri kulaklarımdadır, halbuki böyle bir durum yok.
MAZUR GÖRÜLEMEZ, GEREĞİ YAPILIR: (HDP milletvekilinin taziye çadırını ziyaretinden sonra gündeme gelen dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda) Türkiye’de dokunulmazlık, suç işleme özgürlüğü veriyormuş gibi bir yanlış kanaat hakim. Dokunulmazlık insanların siyasi faaliyetlerini hürce yapabilmeleri için tanınan bir haktır. Hukuki süreçlerden azade, hesap sorulamaz bireyler haline getirmez milletvekillerini. Milletvekilleri de hesap verir. Bunun da gereği yapılır. Yani, öyle acı bir şey ki. ‘Nasıl olsa dokunulmazlığım var’ diyerek, insanların suç işleme özgürlüğü olmaz.
Burada, dünyanın hiçbir yerinde 28 kişinin ölümüne yol açmış bir terör saldırısının, öyle sıradan bir eylemmiş hatta iltifat edilmesi gereken bir eylemmiş gibi taziyeyle muamele görmesi kabul edilebilecek bir şey değildir. Dünyanın hiçbir yerinde terör böylesine mazur görülemez, hatta böylesine kutsanamaz. Böyle alçakça bir suçu işlemiş birinin taziyesine gitmek demek o suçu mazur görmenin ötesinde o suçu taltif etmek demektir. Böyle bir şeyin milletvekili olduğu için mazur görülmesi mümkün olabilir mi? Hukuki süreç içinde ne gerekiyorsa o yapılır.
"Bunu doğru görmüyorum"
TERÖRÜ TEŞVİK: Gelince bakarız. Bu çünkü bireysel, sıradan suç niteliğinin ötesinde. Açık bir şekilde, terörü teşvik eden bir şey. Siyasal bir hakkın kullanımından bahsedemeyiz. Siyasal hakla ilgili bize en eleştirel bakan birinin dahi ben dokunulmazlık hakkının kaldırılmasını düşünmem. Ama 28 kişinin öldürüldüğü bir terör eyleminden sonra böyle bir şey yapan birinin de bunun dokunulmazlıkla ilişkilendirilmesini de doğru görmüyorum. O bizim yüreğimize, vicdanımıza dokunmuş, 78 milyonun ortak hissiyatına dokunmuş. O her şeye dokunacak, bütün değerlere dokunacak, yok edecek, kendisi dokunulmazlık zırhının arkasına saklanacak, bu olacak bir şey değil. O zaman herkes kendi kafasına göre bir terör grubunu destekleyip meşrulaştırırsa Türkiye’de kamu düzeni kalır mı?
"Tek başımıza değiştiririz"
DARBE MEVZUATI İÇİN AYRI KOMİSYON: (Darbe hukukundan arındırma çalışmasının hemen yapılmasını mı istiyorsunuz?) Tabi tabi yapalım. Bunda bir beis yok, ayrı bir komisyon kuralım. Darbe hukukunun anası anayasadır. Gel önce, kalbinden, yüreğinden başlasın. (Kılıçdaroğlu, eş zamanlı iki çalışma yürütülebilir açıklamasında bulundu) Olur tabii. Aynı komisyon olmaz. Biri diğerini niye bloke etsin? Anayasa uzun süreç alacak bir şey çünkü 330 gerekli en az. Anayasa için mutabakat gerekli. Yasaları ise tek başımıza değiştiririz. Arkadaşlara da tarayın dedim. 4 bin küsür yasanın biz zaten tasnifini yaptık, o envantere göre hemen başlarız. Anayasa için onu niye bekleyelim?
"YPG’yi kurtarmak için saldırıyı PKK üstlendi"
(Saldırıyla ilgili önce Salih Neccar sonra Abdulbaki Somer ismi çıktı, karışıklık mı oldu?) Burada bir çelişki yok. Aslında bir bakıma iyi oldu. Normal PKK üstlenmeyebilirdi. Çünkü Selahattin Demirtaş bir saldırıyı kolay kolay kınayamaz, anında kınadı dikkat ederseniz. Bunu da DAEŞ gibi başka örgütlerin üzerine atmaya kalkabilirlerdi. Ama YPG’yi kurtarmak için PKK/TAK bunu üstlenmek zorunda kaldı. Biz iddiamızdan hiç vazgeçmedik. Suriye’den mülteci gibi giriş yapmış şahıs parmak izi veriyor ve kimliğini de Salih Neccar olarak beyan ediyor.
"TAK denilen piyon örgüt"
Bütün evrakını sorup tetkik etmiyorsunuz orada, yoksa giremezler. Olay esnasında o parmak, el bulunuyor, 12 saat geçmeden Neccar’a ulaştık biz. Bu da aslında mültecileri kayıt sistemimizin iyi işlediğini de gösteriyor. Bilgimizde eksiklik yok. Neccar ismiyle Suriye’den girmiş ve evet YPG ile irtibatlı. PKK, yurtdışında YPG’yi temize çıkarmak, kurtarmak için. YPG, Amerika ve bir takım ülkeler tarafından destekleniyor. Uluslararası terör listesinde de değil daha.
3 gün geçti. TAK denilen piyon örgüt, daha önce yaptığı eylemleri hemen üstlenmişti. Niye üç gün bekledi? Çünkü ne yapacaklarını bilemediler. 21 kişiyi, şebekenin tümünü yakaladık biz. Bir kısmıaraba kaçırma şebekesi. Tutuklanan 14, onlar tamamiyle PKK ve YPG ile iltisatlı. Muhtemel olan Abdulbaki Somer Suriye’ye geçti, savaştı, Salih Neccar ismini kullanarak Türkiye’ye girdi. Yanlışlık yok. Bu PKK ile YPG’nin organik ilişkisini gösterir, başka bir şey göstermez.
Demek ki PKK elemanlarını eğitip Suriye’ye gönderiyor, kimlik değiştirtip Türkiye’ye Suriyeli olarak sokuyor ve terör eylemi yapıyor. Organik ilişkiyi, PKK’nın bu işi yaptığını gösterir. PKK-YPG zaten aynı teşkilat. Üzerinde tepinilecek, istismar edecek bir husus yok. Bunu ancak Kılıçdaroğlu gibi PKK’yı bize yüklenmek adına temize çıkarmak isteyenler kullanabilir. Bilgi yanılması yok, kamuoyunun aldatılması, yanıltılması yok, bizim yanıltılmamız yok. Doğru bilgi doğru vesikalandırılmış. Bir önceki aşamasını zaten bilmemiz mümkün değil.
"4 partiyle devam etmek isteriz, olmazsa 3 parti"
(CHP’den anayasa için yaptığınız çağrıya cevap gelmesini ne kadar bekleyeceksiniz?) ilk fırsatta Meclis Başkanımızla görüşmeyi düşünüyorum. Bütçe görüşmelerinden sonra. MHP ve HDP’den gelen sinyaller komisyonun devamından yana. Biz 4 partiyle devam etmek isteriz, olmazsa 3 partiyle, olmazsa da teklifimizi sunarız. Başka alternatif bırakmıyor bize CHP. Darbe hukukundan arındırmak içinse hemen harekete geçebiliriz, ikisinin ilişkilendirilmesi de doğru değil. Çoğu yasa zaten. Genelgeleri biz tümüyle kaldırdık, yasaları da ele alırız.
"CHP iç problemini örtmeye çalışıyor"
CHP, biraz da kendi iç problemlerini örtebilmek için anladığım kadarıyla sert bir tutuma yönelme tercihinde bulunuyor. Partilerin iç ihtilaflarını çözmek veya unutturmak, örtmek üzere tutumlarını sertleştirmesi yaygın bir uygulamadır ama kimseye faydası olmamıştır. Konuşacağız. Meclis Başkanımız zaten çağrı yaptı. Meclis Başkanımızın inisiyatif kullanması önemli. Onun takdiridir. Meclis Başkanımız çağrısına cevap verilmesini talep edebilir.
"Ateşkes anlaşması tuzaklarla dolu"
(Suriye’deki ateşkes anlaşmasının sonuç vermesinden umutlu musunuz?) Açıkçası çok ümitli değilim. Metne baktığımda tuzakları hemen fark ediyorsunuz. Bir kere metin bir tarafı netleştiriyor. Yani saldırılmaması gereken taraf olarak bakıldığında; rejim, Rusya, İran neyse. Muhalifler bunlara saldıramayacak güzel. Peki muhaliflere saldırmama garantisi var mı? Görünüşte var, deniyor ki ‘DAEŞ ve Nusra dışındaki gruplar...’ DAEŞ ve Nusra ateşkes kapsamının dışında.
Şimdi muhalefete zaten beş aydır Rusya, Nusra diye vuruyor. Nusra’nın çok az bir unsuru var, Hama’ya yakın yerde, küçük küçük paketler halinde. Onun için gidip Halep’i vuruyor. Sorduğun zaman ‘Burada Nusra var’ diyor. Kim bunu ‘Hayır orada Nusra değil de şey olacak’ diyecek. Dolayısıyla her an kırılgan ve tuzak bir şekilde. Malesef Rusya’nın bu tuzağı, Amerikalılar tarafından ileride, bu muğlak ifadeler ileride Rusya tarafından istismar edilebilir.
Bu konuda Amerikalıların elinde karşı tez olarak bir şey, bir argüman bulunamayabilir. O bakımdan tabii her türlü ateşkesi destekleriz. Öncelikle insanların nefes alması ve ölümlerin durması lazım. Ama burada bir gedik, ciddi bir açık görüyorum. Mesela şimdi göreceğiz bakalım bizim Öncüpınar’dan çıkan insani yardım konvoylarının Halep’e girmesine izin verilecek mi?