TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Taslak Raporu 4 aylık sürenin ardından AKP’li lomisyon Başkanı Reşat Petek tarafından basın toplantısıyla açıklandı. 636 sayfalık raporda, 'FETÖ' örgütlenmesinden iddianamelerden özetler ve çözüm önerileri yer aldı. Rapora göre, 1992-1994 yılları arasında Harp Okulu'na girenlerin daha fazla darbe girişimine katıldığı tespitine yer verildi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, komisyona gelmedi ve sorulara yanıt da vermedi. Komisyonun MİT’ten istediği cevaplar, dün akşam komisyona ulaştı. 37 sayfalık raporda MİT, "darbe istihbaratının ulaşıp ulaşmadığı" sorusuna, "Net bir istihbarata ulaşılamadı" yanıtını verdi. Raporda, Darbe Komisyonu ve MİT istihbaratta koordinasyona dikkat çekti. Taslak raporda, ‘kırmızı kitapçık’ olarak da bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) gerekliliğine dikkat çekilerek, “FETÖ’nün marjinal bir silahlı terör örgütüne dönüşme olasılığı da gözden uzak tutulmaması gereken çok önemli bir diğer husustur" denildi. Raporda, tamamen etkisiz hale getirilinceye dek MGSB’de yer alması vurgusu yapıldı.
Raporda ayrıca çözüm önerileri bölümünde ise dış istihbarat için bir çatı modeli önerildi ve “istihbarat alanında oluşturulması önerilen çatı birimin, doğrudan sivil/siyasi iktidarın en yürütme erkindeki en üst makamı olarak Cumhurbaşkanına bağlı olması hem koordinasyon açısından hem de demokratik dünyanın gerçekleriyle uyumu açısından çok daha yerinde olacaktır” denildi.
636 sayfalık taslak raporda şu bölümler dikkat çekiyor:
Güvenlik ve İstihbarat
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi
Devletin milli güvenliğinin sağlanmasında iki temel sacayağı olan güvenlik güçleri ile istihbarat kurumlarının, 15 Temmuz sonrasında milli güvenlik siyasetine, yasalara ve tarihî müktesebat ve geleneklere uygun bir şekilde tekrar işler hale getirilmesi gerekmektedir.
Devletin milli güvenlik siyasetinin belirlenmesinde ve belirlenen siyasetin uygulanmasında bir nevi çatı konumunda olan Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB), niteliği itibarıyla devletimizin güvenlik anlayışı ve refleksinin ana belirleyicisi konumundadır. Bu noktadan hareketle, söz konusu belgede tanımlanan tehdit unsurları arasında FETÖ’nün müstakil bir tehdit unsuru olarak tanımlanmış olmasının yürütülen mücadeledeki belirleyiciliği tartışılmaz bir gerçektir.
Nitekim anılan örgütün 15 Temmuz Darbe Girişimini yapabilecek seviyeye gelebilmesinde, söz konusu örgütün bir dönem kamuoyunda “cemaat veya hizmet hareketi” şeklinde masum bir dini ve toplumsal hareket olarak algılanmasına bağlı olarak MGSB’de tehdit unsurları arasında yer almamasının yarattığı algı ve refleks boşluğunun payı bulunduğu bir gerçektir.
Bu itibarla, yakın tarihlerde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında alınan tavsiye kararları416 çerçevesinde, FETÖ’ye ilişkin tehdit tanımlamasının MGSB’de hayata geçmesinin, milli güvenliğimizin ve milli güç unsurlarının zafiyetsiz bir şekilde tesis ve devamında en önemli koşul olduğu görülmekle birlikte, icra makamlarının bu doğrultudaki uygulamalarının ise yeni zafiyet alanlarının oluşmamasında asıl belirleyici faktör olacağı değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede, söz konusu darbe girişimiyle, TSK, istihbarat ve kolluk kuvvetlerinin özellikle personel ve anılan kuruluşlara duyulan güven noktasında ciddi bir zafiyet ile karşı karşıya kaldığı net olarak görülmekle birlikte anılan durumun en kısa sürede telafisi öncelikli bir devlet meselesi teşkil etmektedir.
Diğer taraftan, söz konusu terör örgütünün, tekrar bir kalkışma yapabilecek kapasitesinin kalmadığı düşünülmekle birlikte, söz konusu örgütün TSK'da ve diğer güvenlik/emniyet birimlerinde gizlenmeye devam eden kripto elemanlarının varlığı noktasından hareketle, FETÖ’nün marjinal bir silahlı terör örgütüne dönüşme olasılığı da gözden uzak tutulmaması gereken çok önemli bir diğer husustur. FETÖ’nün marjinal silahlı bir terör örgütüne dönüşmesi durumunda, Türkiye’ye karşı birtakım odaklar tarafından kullanılması ve hatta, Türkiye’de faaliyet gösteren terör örgütleriyle işbirliği olasılığı öncelikle dikkatlerden kaçırılmamalıdır.
Bu sebeplerden dolayı, FETÖ’nün hala bir tehdit oluşturma potansiyeli göz önünde bulundurularak tamamen etkisiz hale getirilinceye dek MGSB’de yer alması, güvenlik ve istihbarat kurumlarının bu örgüte karşı teyakkuzda olmaları için hayati derecede önemlidir.
ÇÖZÜM VE YENİDEN YAPILANMA ÖNERİLERİ
Bu hususun; kışla içi ve dışında kendi personelinin her türlü takibini yapabilecek bir askeri birimin kurularak sivil adli makamların eşgüdümü altında, kurumun üst seviyesinde oluşturulacak bir makamdan da kontrollerinin yapılabileceği ve diğer istihbarat birimlerinin yardımlarının da alınabileceği şekliyle düzenlenmesi önem arz etmektedir. Aksi takdirde bu hususta bir boşluk oluşmakta olup, bu boşluğu aidiyet açısından öncelikle kurumun kendi oluşturacağı takip unsurlarıyla doldurması anlamlı olacaktır.
MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğünün istihbarat toplama alanlarının genişliği göz önüne alındığında, Jandarmanın istihbarat toplama alanının sadece kendi bölgesinde kaldığı görülmektedir.
Jandarma Teşkilatının da MİT ve Emniyet Teşkilatı gibi ülkenin her yerinde istihbarat toplama yetkisinin olması birimlerin birbirlerini desteklemesinde ve kontrol etmesinde önemli rol oynayacaktır.
Fetullahçı Terör Örgütünün dış bağlantılarıyla birlikte hareket ettiği gerçeği dikkate alındığında, bugüne kadar faaliyetlerini ağırlıklı olarak iç istihbarata yönelten MİT’in dış istihbarat alanındaki faaliyetlerini yoğunlaştırması gerekmektedir. Yurtdışında görev yapan askeri personelin ve kolluk görevlilerin elde edebileceği bilgiler kurulacak çatı biriminde toplanarak dış istihbaratı yapacak olan üniteye iletilebilmesiyle de bilgi akışı sağlanabilecektir.
Bu çatı biriminin bilhassa koordinasyon yeteneğinin yanı sıra analiz yeteneğine sahip bir merkez olması gerekmektedir. Bu merkezde tüm ideolojik unsurlarla ilgili dairelerin bulunması gerekmektedir. Ülkemizdeki istihbarat birimlerinde genel olarak analiz yapabilme eksikliği mevcuttur. Bu merkezde aynı zamanda ortak analiz yapılabilmesi önemli olup her kurumdan uzman personel görevli olması gerekmektedir. Ayrıca bu merkezde sadece taktik ve operatif değil stratejik istihbaratta üretilebilmeli ve siyasi iradeye sunulabilmelidir. Hatta istihbarat birimlerinin ülke güvenliği kapsamında bilgi toplamanın haricinde operasyon yapabilme yetkisine de haiz olması gerekmektedir.
Bu çerçevede, istihbarat alanında oluşturulması önerilen çatı birimin, doğrudan sivil/siyasi iktidarın en yürütme erkindeki en üst makamı olarak Cumhurbaşkanına bağlı olması hem koordinasyon açısından hem de demokratik dünyanın gerçekleriyle uyumu açısından çok daha yerinde olacaktır.
Ayrıca, MİT Müsteşarlığı bünyesinde kurulu bulunan Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulunun da ayrıca değerlendirilmesi ve çatı birim oluşturulması noktasındaki konumunun dikkate alınmasında fayda görülmektedir.
Netice itibarıyla; doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olacak bu çatı birim, MGK, TSK, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve MASAK’tan oluşan istihbarat ve güvenlik kurumlarını uyumlu bir şekilde koordine edecek ve güvenlik ve kolluk kuvvetlerinin azami başarı kazanabilmesi sağlanacaktır.