T24- Cumhuriyet gazetesi yönetimi Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan Mustafa Balbay'ın Ankara Temsilciliği'nden alınma gerekçesini okurlarıyla paylaştı. Yayın Kurulu Üyesi ve Hikmet Çetinkaya, Balbay'ın yerine Utku Çakırözer'in atanmasıyla ilgili yazısında, görev değişiminin "İlhan Selçuk'un bilgisi dahilinde" gerçekleştiğine dikkat çekti. Çetinkaya "Balbay Cumhuriyet'in başının tacıdır" başlıklı yazısında, "Balbay’ı satmadık, satmayız. Satmak isteyenler olursa, ilk karşı koyacak olan yine bizleriz" dedi. Ancak gazete yazarlarından Orhan Bursalı, "şirket yönetim kurulunun kararı" dediği operasyon için Yayın Kurulu üyelerine danışılmadığını, sadece bildirim yapıldığını yazdı. Bursalı, Ankara Temsilciliği'ndeki görev değişimini "İlhan Selçuk sonrası dönemin en önemli kararı " olarak nitelerken "Keşke bu konu, mesela 5 ay önce, İlhan Ağabey’in içinde olacağı bir süreçle karara bağlansaydı" ifadesini kullandı. Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız da, gazete adına kaleme aldığı editoryal yazıda "Cumhuriyet Balbay’sız, Balbay Cumhuriyet’siz olmaz" diye yazdı.
Cumhuriyet'teki yazılarda, Ertuğrul Özkök'ün, Hürriyet'te pazar günü çıkan "Cumhuriyet'teki sevgili arkadaşlarım" başlıklı yazısında operasyonu "Cumhuriyet'e yakıştıramadığını" yazmasının da etkisi dikkat çekti. "Biliyorum asla böyle bir şey düşünmediğinizi ama mahkemeden bile önce davranıp bu tayini yapmanızı yine de anlamadım" diyen Özkök'e Çetinkaya ve Bursalı'nın yazılarında gönderme yapıldı.
Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya'nın bugün (19 Nisan 2010) yayımlanan 'Balbay Cumhuriyet'in başının tacıdır' başlıklı yazısı şöyle:
Balbay Cumhuriyet’in Başının Tacıdır...
Güneş kanayan bir yüreğin çırpınışı gibi kaybolurken ufuk çizgisini geçen kuşlar, kim bilir nereden geliyor...
Bir kıyı kasabasında akşam iniyor mavi suların üzerine.
Hani tan çiçekleri kuşanmış kurban ateşleri vardır ya rahiplerin kara giysilerinde saklı.
Yaşamımız öyle!
Bugünlerde Mustafa Balbay’ın tutukluluk hali tartışılıyor...
Bir de Balbay’ın şu açıklaması:
“İlk ağırlaştırılmış müebbeti bana gazetem verdi!”
Balbay, neredeyse 15 aydır tutuklu Silivri Cezaevi’nde...
Ocak ayıydı, İlhan Selçuk beni evine çağırdı. Bir saate yakın gazetenin geleceğini konuştuk.
İlk dediği şu oldu:
“Hikmet sen iyi gazetecisin ama iyi yönetici değilsin. O nedenle seni görevden aldım, 2001 yılının ocak ayında. Bana kırıldın, yazı yazdın. Ama Cumhuriyet’ten ayrılmadın bazı gazetelerden iyi paralar karşılığında teklif almana karşın. Vakıf Yönetim Kurulu’nda ve Yayın Kurulu’nda görevin devam etti. Vakıf yönetim kurulu üyeliği, bu gazetenin ortaklarından birisi anlamına gelir.
Biliyorsun rahatsızım. İlhan Ağabey döneminin bitmesi gerekir. Benden sonra sen ve Alev Coşkun, vakıf yönetim kurulu başkanlığına da aday olmaya kalkmayın. Bunu Alev’in yanında da söyleyeceğim sana.”
İlhan Ağabey’e şu yanıtı verdim:
“Ben hiçbir dönem sizden sonra vakıf başkanı olmayı düşünmedim, düşünmem de. Bu söylentileri çıkaranlar, bu gazeteye zarar veriyor. Siz onların kim olduğunu biliyorsunuz. İsterseniz siz bunu Alev Coşkun’la birlikte bir kez daha ikimize söyleyin. Alev’in de benim gibi düşündüğünü biliyorum.”
...
Bir ay sonra bu kez Koç Vakfı Hastanesi’nde Alev Coşkun ve bana aynı şeyleri kız kardeşi Ülfet Ertel’in yanında söyledi. Ben de bunu gazete yönetimindeki Ertin Akgüç, Akın Atalay ve İbrahim Yıldız’a ve birkaç arkadaşıma anlattım.
44 yıldır Cumhuriyet’te çalışıyorum...
Aydınlanma devrimine inanmış yurtseverim!
Yaşamım boyunca darbecilere, darbe heveslilerine karşı çıkmış gerçek bir Atatürkçüyüm!
Demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesini istiyorum...
Türkiye’nin sorunlarının sınıfsal temele dayalı olduğunu savunuyorum!
Bu nedenle hem Genelkurmay’ın hem Başbakanlık’ın “sakıncalı gazeteciler listesi”nde olduğumdan iki taraf da beni sevmez!
Hükümeti de eleştiririm, askeri de.
Ben gazeteciyim!
Bunu İlhan Selçuk çok iyi bilir!
İlhan Ağabey’le ikinci konuşmamız yine evinde tedavisi sürerken oldu.
Bana aynen şöyle dedi:
“Hikmet, gazetelerin Ankara bürosu bilirsin çok önemlidir. Bir bakıma kalbidir. Balbay’ın ne zaman çıkacağı belli değil. Balbay da senin gibi hem vakıf hem de yayın kurulu üyesi. İbrahim Yıldız’la ve Akın Atalay’la konuştum. Önemli olan Cumhuriyet’te işlerin yürümesi. Oraya Cumhuriyetçi bir temsilci bulmamız gerekir. Sen bu konuda ne diyorsun?”
Yanıtım şu oldu:
“Doğru söylüyorsunuz. Balbay’a anlatarak bu konuyu çözebiliriz. Cumhuriyet yaşarsa biz varız. Anlayışla karşılayacağını sanıyorum.”
Bundan sonraki süreci anlatmama gerek yok. Utku Çakırözer’i yönetim Ankara Temsilcisi olarak atadı. Her şey İlhan Selçuk’un bilgisi dahilinde oldu.
Elbet 14 ayı aşkın süredir tutuklu olan Balbay’ın duygularını Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, ben, İbrahim Yıldız, Güray Öz, Hakan Kara, İzmir Temsilcimiz Serdar Kızık, tüm Cumhuriyet çalışanları paylaşıyoruz.
Bizim yapacağımız, Atatürk devrimleri, demokrasi ve özgürlükler temelini oluşturan Cumhuriyet’te kenetlenmek, okurlarımızla birlikte gazetenin satışını yükseltmek olacaktır.
Unutmadan ekleyeyim:
İlhan Selçuk, bana şunu da söylemişti:
“Balbay bir özgürlüğüne kavuşsun, onu gazetede daha önemli görevler bekliyor!”
...
Bazıları dışarıdan akıl veriyorlar bize...
Patronlarının milyon dolarlarıyla, her gün promosyon yapan, Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun’u bir çırpıda silip atan Hürriyet’ten sevgili Ertuğrul Özkök’e bir not:
“Ben yaşamım boyunca adam satmadım, kendi doğrularımdan ödün vermedim. Balbay bu gazetenin sahiplerinden birisidir. Aynı zamanda yayın kurulu üyesidir. Bu gazetenin milyon dolarları, parası pulu yoktur. Sadece okurlarına güvenir. Balbay’ı satmadık, satmayız. Satmak isteyenler olursa, ilk karşı koyacak olan yine bizleriz. Ankara’ya atanan temsilci arkadaşımız Utku Çakırözer sapına kadar Atatürkçü ve yurtseverdir.”
Balbay’a gelince...
Bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz... İlhan Ağabey’in deyişiyle onu önemli görevler bekliyor.
Balbay Cumhuriyet’in başının tacıdır!
-----
Ankara temsilciliğindeki görev değişimini Çetinkaya'nın aksine "İlhan Selçuk sonrası dönemin kararı" olarak niteleyen Orhan Bursalı'nın yazısı ise şöyle:
Balbay, Merhaba!
Gönderdiğin mektubu aldım. Ben de sana yazacaktım. Ama okurlarımın sürekli baskısı ve yönelttiği bitmez tükenmez soruların üzerine, Ertuğrul Özkök’ün dünkü yazısı da binince, sana daha genel içerikle buradan seslenmek kaçınılmaz oldu.
Müthiş karışık duygular içinde okudum mektubunu. Hapishanenin ne olduğunu, ben dahil, bu ülkenin kahır çekmiş çoğunluğu bilir! Hapishane ile tanışmak, bu ülke yurttaşlığının bir yaşam bonusu gibidir! Bütünleşmeye çalıştığımız Avrupa yurttaşları, böyle bir ‘demokratik hak’ka kolay sahip olamazlar!
İşe bak ki, ülkemiz, demokrasi yolunda büyük adımlar attıkça (!), yurttaşların hak ve hukukları, yaşadığımız askeri darbe dönemlerinden bile yer yer daha kötü olarak askıya alınıyor.
Senin bir yılı aşan tutukluluğunu izah edebilecek bir hukuk vicdanının kalmadığı, mahkemeleri daha çok siyasi tutumların yönlendirdiği bir dönem yaşıyoruz.
Hukuk, siyasi giyotin gibi çalışıyor!
Bu olağan ve doğal değildir! Hele hele, iktidarın dayattığı anayasal değişikliklerin hukuk ve yargı ayaklarına baktığımızda, Silivri/Ergenekon hukuk anlayışının ülkede sürekli kılınmak istendiğini görüyoruz.
Fotoğraf nettir! Ülkemiz insanlarının belki de daha büyük çoğunluklar halinde hapishane özgürlükleriyle tanışacağı zamanlara doğru yol alıyoruz!
Ergenekon hukuku, geleceğin provası gibi! İktidar ebediyen kalıcı gibi davranıyor!
O halde, adım adım, ısıtıla pişirile, geçmişin pespaye demokrasisini bile arayabileceğimiz bir düzenin tutsaklığına hazırlandırılıyor gibiyiz.
Ergenekon kazanı, bu kazan içindeki ve çevresindeki yalan dolanlar, bilgi kirlilikleri, hukuk ahlaksızlıkları, bu ülke insanlarına nasıl bir gelecek planlandığının açık seçik kanıtlarıdır...
İktidarın yargıyı bütünüyle ve tamamıyla yıkma girişimi, bu girişime eşlik eden yandaş medyanın, tıpkı bir darbe ortamına özgü hukuku sahiplenen ahlaksız yayınları da, hazırlanan gelecek hakkında güçlü bir fikir veriyor.
***
Sevgili Mustafa, sen ve senin gibi diğer yargılananlar tutuklu kaldıkları sürece, ben de özgür değilim. Ülkede yaşanan bütün kötülükler, ahlaksızlıklar, adaletsizlikler, özgürlüğümüzden alıp götürüyor.
Anayasa paketinde yargıya ilişkin değişiklikler gerçekleşirse, hapishane dışında olmanın yarattığı kısmi özgürlük duygusunu da tamamen kaybedeceğimi biliyorum!
Bu durum, demokrasi ve özgürlüğe ilişkin ahlaki yargıları ve değerleri daha evrensel olan insanların sorumluluklarını son derece arttırıyor.
Bizim kumaşımızdan, hiçbir yalakalık, hele hele iktidar yandaşlığı, değerlerimizi daha alt basamaklara indiren veya satan, duruma uyum sağlayan, pusuya yatıp bekleyen, bugünün Türkiye’sinde epey geçerli bu ve benzeri niteliklere sahip başka bir insan çıkamaz...
Dokumuz buna uygun değil. Bu dokunun başka bir özelliği de, saydam kalmaktır. Saydamlık, biliyorsun ki, hele hele müthiş yaralayıcı ve kişiye zarar verici olabilmektedir.
Ancak, düşüncelerimizi paylaşamadığımız sürece, kendi hapishanemizi de yaratmış oluruz ve bu kendini yok etme sürecinin başlangıcıdır. Bu varlık sorunudur!
***
Sevgili Balbay, görevden alınman, görüldüğü gibi salt Cumhuriyet’in sorunu olarak kalmamıştır. Cumhuriyet’te önemli olaylardan hiçbiri, Cumhuriyet’in karar organlarının özel sorunu olarak kalmamış, okurlar ve Türkiye’nin ilgili kesimleri, hep olayın içinde olmuştur...
Bizler, Cumhuriyet’in sahibi okurlardır, demedik mi! Ertuğrul Özkök’ün yazısı da bunun tipik bir örneğidir.
Cumhuriyet’in bu özelliği, tarihsel köklerinden gelir. Atatürk’ün kurduğu gazetedir! Çeşitli süreçlerden geçerek bugün geldiği nokta, daha özgür, daha demokratik, evrensel hukukun ilkelerini benimseyen, sosyal dayanışmacı ve ülkenin insanlık arenasında başı dik ve kararlarını özgürce verebilecek kadar siyasal ve ekonomik bağımsızlığa sahip bir ülkeyi savunmaktır.
Cumhuriyet, iktidarın, ülkeyi bu savunduğumuz özelliklerden daha da uzaklaştıracağını görenlerin, bilenlerin gazetesidir. Bu açıdan, iktidarın bir karşı odağıdır!
Cumhuriyet, Özkök’ün dediği gibi bir fikir gazetesidir! Böyle bir gazetenin haber tercihleri de vardır. İlhan Selçuk, sen ve Cumhuriyet hakkında söyledikleriyle, ancak bir insan artığı olabileceğini göstermiş kişiciklerin ve benzeri olayların Cumhuriyet’te ciddi-tarafsız haber olarak yer alması, bu bağlamda zordur.
Özkök’ün dile getirdiği düşünceleri, okurlar da tartışıyor.
Ankara Büro’da şüphesiz ki zorluklar vardı. Atanan temsilci arkadaşımızın da Cumhuriyet’e önemli katkıları olabilecek bir donanımda olduğunu biliyoruz. Eminim ki, Ankara’da temsilci olarak kalmak istemek gibi bir düşüncenden kaynaklanmayan, ama canını yakan süreç, bildiğin gibi, şirket yönetim kurulunun kararıdır. Bu süreçten, bana ve künyede adı olan Yayın Kurulu’nun üyelerine mektup yazacağının bildirilmesi üzerine haberdar edildim. Bu bir danışma değildi, alınan karar ve gerekçelerinin bildirilmesiydi. Bu konu tartışmaya açılabilseydi, daha uygun çözümler ortaya çıkabilirdi...
İlhan Selçuk sonrası dönemin en önemli ilk kararı bu oldu! Düşünüyorum da, keşke bu konu, mesela 5 ay önce, İlhan Ağabey’in içinde olacağı bir süreçle karara bağlansaydı!
Cumhuriyet’in, bugünü, kimliğini zedelemeyecek bir biçimde atlatması, en büyük arzumuz. İlhan Selçuk sonrası dönemin Cumhuriyet’i ile ilgili genel düşüncelerimi de bir diğer yazıda paylaşacağım.
Bu yazıyı yazarken, masamdaki dumanı tüten kahveyi ve yanındaki dark çikolatayı hepinizle paylaşıyorum!
-----
Mustafa Balbay Cumhuriyet’siz, Cumhuriyet de Mustafa Balbay’sız olamaz...
Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız'ın " Cumhuriyet Balbay’sız, Balbay Cumhuriyet’siz olmaz" başlık yazısı da şöyle:
Son günlerde gazetemiz yine gündemin ilk sıralarında yer alıyor.
Çok satışlı, promosyonlu, ucuz fiyatlı gazetelerle, Cumhuriyet’in güç yitirmesini isteyen çevreler ellerini ovuşturmaya başladılar.
Tek dilekleri var bu çevrelerin:
“Şu Cumhuriyet gazetesi bir kapansa...”
85 yıllık Cumhuriyet bu tür oyunları, kışkırtmaları çok kez yaşadı...
İçeriden, dışarıdan kafa karıştırmak isteyenler her zaman olmuştur, olacaktır...
Her askeri darbe döneminde kapatılan, yazarları işkenceden geçirilen, tutuklanan, hapishane duvarları arkasına mahkûm edilen kaç gazete vardır?
Ali Sirmen, Erdal Atabek 12 Eylül darbesinde kaç yıl cezaevinde yatmışlardır?
Cezaevinde yatmak nasıl bir şeydir?
Kaç gazete vardır, yazarları hunharca katledilen?..
Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı’nın acısı, diğerlerinin acısına karışmıştır...
Ne zaman Cumhuriyet’i karıştırmak isteyenler ortaya çıksa, duygular mantığın, aklın önüne geçse, İlhan Selçuk bizleri toplar:
“Sağlam durun...” der.
“Gazeteyi yıkmak için her şeyi yaparlar. Aranızı açmaya çalışırlar. Birbirinize sahip çıkmazsanız, ne siz ne de Cumhuriyet kalır...”
***
Dün, Ali Sirmen, Güray Öz, Akın Atalay, Ülfet Hanım, Erdal Atabek’in eşi Huri Hanım ve ben İlhan Selçuk’un hastanedeki odasındaydık.
İlhan Selçuk her zamanki sevecenliğiyle;
“Birbirinizle iyi geçinin... Çocuklara selam söyle...” dedi.
“Yeni yazarları ve Ankara temsilcisini bir ara bana getir” demişti daha önceki görüşmemizde...
Cumhuriyet okurları ve çalışanları olarak, İlhan Selçuk’un bir an önce eski sağlıklı günlerine dönmesini umut ediyoruz.
***
Bilinen çevrelerin, yazarımız Mustafa Balbay üzerinden yaptıkları kampanyalar, duygusal söylemlerin tek amacının, gazeteyi yıpratmak, küçültmek, karalamak olduğunu hepimiz biliyoruz.
Mustafa Balbay, genç yaşında Cumhuriyet yönetimince başta İlhan Selçuk olmak üzere gazetenin yazarı olarak görevlendirilmiş ve Ankara’ya gönderilmiştir.
Üstelik, hunharca katledilen Uğur Mumcu’nun köşesi Balbay’a verilmiştir.
Mustafa Balbay, Uğur Mumcu’nun köşesinde, gazetenin birinci sayfasında yazmaktadır.
Dün olduğu gibi bugün de o köşede, Balbay yazdığı sürece var olacaktır.
Mustafa Balbay ne diyor:
“Aslolan muhabirliktir, yazmaktır, koltuklara yapışılmaz...”
Mustafa Balbay Cumhuriyet’siz, Cumhuriyet de Mustafa Balbay’sız olamaz...
Cumhuriyet okurları öteki gazete okurlarına benzemez. Gazetemiz ne kadar güçlenirse, satışı artarsa, etkisi de o oranda büyüyecektir. Okurlarımız bunun bilincindedir...
***
Prof. Süheyl Batum, Kürşat Başar ve Tuna Kiremitçi’yi de yazar kadromuza kattık. Ankara temsilciliğine Utku Çakırözer’i getirdik. Mustafa Balbay’ın yönetiminde olduğu gibi yeni arkadaşımızın katılımıyla Ankara Büromuzun yine gündemi belirleyecek özel haberlerle dikkat çekeceğine inanıyoruz.
İyi haftalar.