Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım, darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl (OHAL) uygulamasının 668 sayılı kanun hükmünde kararnamesi (KHK) kapsamında 12 televizyon kanalının kapatılmasıyla ilgili olarak "Gerçek medya teker teker susturulurken asıl 'korku' adım adım size yaklaşır hale geldi Saray’ın kalemşorları. Böyle giderse halinizin İran’daki iktidar yanlısı medyadan farklı olmayacağından emin olabilirsiniz" dedi. "Sanıyor musunuz ki 'muhalif' basın susturulduğunda rahat rahat yazıp duracaksınız. Size o zaman ihtiyaç kalacak mı?" diyen Yıldırım "Aynı haberleri veren TRT Haber ve TRT Türk gibi iki ayrı kanala, aynı başlıkları atan onlarca gazeteye para yatırmanın gereği kalacak mı?" ifadesini kullandı.
Yıldırım, "Farkında mısınız bir gazeteci eskisi olarak değerli yalnızlığınızla baş başa kalma yolunda hızla ilerliyorsunuz. İşte o zaman, sustuğunuz için sıra size geldiğinde, dönüp arkanıza bakmayın. Çünkü sadece sizi arkanızdan kovalayan öbür yandaş gazetecilerden başkasını bulamayacaksınız" diye yazdı.
Ayşe Yıldırım'ın "Yanaşma gazetecilere İran uyarısı" başlığıyla yayımlanan (6 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Bu ülkenin halkı bir zamanlar “Türkiye İran olacak mı?” diye çok korktu. Korkulan şey başka türlü gerçekleşiyor. Bugün Türkiye basın özgürlüğüne vurulan darbeler konusunda İran ile yarışır hale geldi.
Gerçek medya teker teker susturulurken asıl “korku” adım adım size yaklaşır hale geldi Saray’ın kalemşorları. Böyle giderse halinizin İran’daki iktidar yanlısı medyadan farklı olmayacağından emin olabilirsiniz. Çünkü AKP iktidarıyla olan “cep” bağınız nedeniyle gazetecilik yapmayı unuttunuz, anladık. Gazeteciliğin temelinde kimsenin sormadığı, soramadığı soruları sormak; tüm iktidar ve yönetim odaklarını kamu adına denetlemek vardır (Bizim için hâlâ var). Bu yapısı itibarıyla gazeteciler mesleklerini yapabilmek için faaliyetlerini muhalif bir perspektifle gerçekleştirmek durumundadır. Ama iktidara yamanınca bu mesleki özelliği unuttunuz, sonra görevini gerçek anlamda yapmaya çalışan bütün gazetecileri “kara muhalefet” olarak nitelendirdiniz. Giderek yabancılaştınız gazeteciliğin temel kurallarına. İktidara yapışıklığınız arttıkça daha önce “kara muhalefet” olarak gördüğünüz gerçek gazetecilere güç odaklarının kötücül mercekleriyle bakıp “terörist”, “FETÖ’cü” yaftası yapıştırmaya başladınız.
Haklıydınız. Çünkü kendinizi ancak böyle koruyabilirdiniz. Saray gazeteciliğiniz karşısındaki gerçek gazeteciler rahatsız ediyordu sizi. Ruhunuzu aşağılık kompleksinden kurtarmanın tek yolu vardı; kendinizin gazeteci olduğunu iddia edecektiniz, karşınızdakini de terörist. Elbette bu sizin kompleksinize bir süre iyi gelebilirdi ama sizi Saray yalakası olmaktan kurtaramazdı. Bir zamanlar FETÖ’ye yaptığınız övgüler ayağınızın altında muz kabuğu gibi duruyordu. Her an kayıp yere yapışabilirdiniz. Bundan kurtulmanın tek yolu da hayatında FETÖ’yle yan yana gelmemiş gerçek gazetecilere “FETÖ’cü” çamurunu yapıştırıp kendinizi gizlemenizdi. Bir çamurdan diğer çamura atladığınız için bir türlü temizlenemediğinizi fark edemediniz.
Olmadı... Dünün iktidar gazetecileri dostlarınızın gazeteleri kapatılırken ohh çekip alkış tuttunuz, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen meslektaşlarınız hapse atılırken suçlu göstermek için elinizden geleni yaptınız. Polis oldunuz, savcı oldunuz, yargıç oldunuz... Onu da anladık... Ama yine olmadı... Bize bir şey olmasın, işimden olmayayım, aman patron kızar deyip bir tokata yenilip yukarıdaki daha da yukarıdaki koltuğa kapak atmak için yarıştınız... Olmadı... Yaranamadınız, yanaşamadınız... Önceki gün demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen görüntülerle televizyonlar, radyolar polislerce basıldı, mühürlendi; işkenceyi, haksızlığı, hukuksuzluğu haber yapan meslektaşlarınız saçlarından sürüklenip işkenceyle gözaltına alındı. Sustunuz... Olmadı... Sadece İMC TV’de çalışan 150 emekçi artık işsiz. Onlar sizin gibi uçaktan haber yapmayan gazeteciler. Sahada çalışan, gözaltına alınan, davalarla boğuşan, basın kartları iptal edilen, buna rağmen yılmayan haberciler. Hiç düşündünüz mü? “Muhalif” basın tamamen susturulduğunda sıranın size gelebileceği aklınızın ucundan geçti mi?
Dönün İran’a bir göz atın. Reporters Without Borders’in (Sınır Tanımayan Gazeteciler) Mart 2016 raporuna göre dünyanın en büyük beş medya hapishanesinden biri olan İran’dan bir haber: Nisan 2016’da İran’da dört gazeteci ulusal güvenliğe karşı faaliyette bulunmaktan suçlu bulundu. Aslında 6 ay önce tutuklanmışlardı. Nisan ayında görülen davada ise farklı suçlardan itham edilip hüküm giydiler. “İslam devletine karşı propagandayı yaymak”, “yabancı hükümetlerle irtibat” da suçlamalar arasındaydı. İşte o dört gazeteciden biri kimdi biliyor musunuz? Hükümetin sahibi olduğu bir gazetenin yazarı...
Sanıyor musunuz ki “muhalif” basın susturulduğunda rahat rahat yazıp duracaksınız. Size o zaman ihtiyaç kalacak mı? Aynı haberleri veren TRT Haber ve TRT Türk gibi iki ayrı kanala, aynı başlıkları atan onlarca gazeteye para yatırmanın gereği kalacak mı? Ya da kıyasıya girdiğiniz kim daha çok Erdoğancı yarışında arkadaşınızı rahat rahat ihbar edebilecek misiniz? Farkında mısınız bir gazeteci eskisi olarak değerli yalnızlığınızla baş başa kalma yolunda hızla ilerliyorsunuz. İşte o zaman, sustuğunuz için sıra size geldiğinde, dönüp arkanıza bakmayın. Çünkü sadece sizi arkanızdan kovalayan öbür yandaş gazetecilerden başkasını bulamayacaksınız