Cumhurbaşkanlığı'nın 2024 bütçe görüşmelerinde konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu'nda; "2024 yılında asgari ücretin belirlenmesine ilişkin çalışma devam etmektedir. Burada bir sosyal diyalog mekanizması işliyor. Kamu tarafı var, özel sektör tarafı var ve çalışan tarafı var. Bu müzakerelerin sonucunu görmeden herhangi bir rakam telaffuz etmemiz doğru olmaz. Bizim anlayışımız ortadadır. Hiçbir zaman çalışanımızı enflasyona ezdirmedik" dedi.
"Her zaman için çalışanımızın refahını öncelikli gördük" diyen Yılmaz, "Ancak burada bir denge söz konusu. Bir tarafta çalışanlarımızın refah talepleri var diğer taraftan işletmelerimizin rekabet gücü, istihdamı ve kayıt dışına kaymaması meselesi var. Bu ikisi arasında bir denge oluşmak durumunda. Son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız" diye konuştu. "Rezervlerimiz de tüm zamanların en yüksek rakamına çıkmış durumda. Yıl sonu itibarıyla da orta vadeli programımız çerçevesinde 4,4 büyümeyi yakalayacağımıza inanıyoruz" diyen Yılmaz, gelecek yılın ortalarından itibaren yıllık enflasyonda belirgin bir şekilde düşüş yaşanacağını söyledi.
Cumhurbaşkanlığı sistemine gelen eleştirilere de yanı veren Yılmaz, "Dünyada her yerde yürütmenin başında bir kişi olur, 3 kişinin olduğu bir ülke ben bilmiyorum. Seçimden önce bazı modeller duyduk ama dünyada genel uygulama, tüm demokrasilerde bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan olur. Bundan daha doğal bir şey yok. Buna 'tek adam rejimi' demek bütün siyaset felsefesini, siyaset literatürünü yok saymak demektir. Hiçbir şekilde katılmıyorum. Kusura bakmayın Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil. Kurumları olan kurulları olan süreçleri olan bir devlettir" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanlığının 2024 yılı bütçesinin görüşmelerine başlandı. Genel Kurul, Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder başkanlığında toplanmıştı. Ancak Önder'in Genel Kurul'da rahatsızlanarak hastaneye kaldırılması üzerine oturuma Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca başkanlık etti.
Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleri üzerine milletvekillerinin konuşmalarının tamamlanmasının ardından konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, özetle şunları söyledi:
"Kalkınma büyümeden ibaret değil ama büyüme olmadan da sürdürülebilir kalkınma olmaz. Büyüme performansı ülkelerin genel performansını ölçerken en temel göstergelerden bir tanesi. Son 20 yıl Türkiye siyasi istikrar içinde, güven ortamı içinde yüksek büyüme oranı sağlamış bir ülke. Son 20 yılda ortalama 5,4 büyüme sağlamışız. Dünya son 20 yılda ortalama 3,6 büyümüş. Dünyanın 1,8 puan üstünde 20 yıllık bir süreçte yüksek büyüme gerçekleştirmişiz. Küresel finansal kriz sonrası döneme baktığımızda yani 2008 dönemi sonrasına baktığımızda bu büyüme hızımızın yüzde 6'lara çıktığını görüyoruz.
Covic-19 salgının da yine Türkiye ekonomisine nispi olarak dünya ortalamalarına göre daha az etkide bulunduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Son 3 yıl dünya performansıyla, Türkiye performansını mukayese ettiğimiz de 2020-2021-2022 son 3 yılı dikkate aldığımızda dünya ekonomisinin toplam büyümesi yüzde 7 olmuş. Türkiye'nin birikimli büyümesi ise yüzde 20 civarında olmuş. Neredeyse dünyanın 3 katı daha fazla bir büyüme performansı sergilemişiz. Bütün bunlar Türkiye ekonomisinin doğru yolda olduğunu gösteren, dünyadaki konumunu yükselttiğini gösteren göstergelerdir.
Bu yıl itibarıyla nominal dolar bazında ilk defa 1 trilyon doları geçen bir ekonomik büyüklüğümüz olacak. Bundan 20 yıl önce 230 milyar dolar civarındayken 1 trilyon doları geçecek. Bugünden 12 ay geriye gittiğimizde 1 trilyon 70 milyar doları aşmış durumdayız. Yıl sonu itibarıyla 1,1 trilyona yakın bir büyüklükte ekonominin hesap edileceğini tahmin ediyoruz. Türkiye ekonomisi önemli bir eşiği de bu şekilde aşmış durumda. IMF'nin yaptığı tahminlere göre nominal dolar bazında dünyanın 17'nci büyük ekonomisi konumundayız. Bunun birde satın alma gücüyle hesaplanmış hali var orada durumumuz çok daha iyi. Satın alma gücü paritesine göre milli gelirde hacim olarak baktığımızda dünyanın 11'inci büyük ekonomisi konumundayız.
"Orta vadeli programımız çerçevesinde 4,4 büyümeyi yakalayacağımıza inanıyoruz"
2023'te de büyüme performansımızı devam ettiriyoruz. 3 çeyreklik döneme baktığınız zaman 9 aylık performansımız yüzde 4,7 civarında. Son dönemlerde dünya ekonomisinde de bir yavaşlama var, bir daralma var. Bir taraftan jeopolitik gelişmeler bölgemizi ve dünyanı etkiliyor. Bize özgü yaşanan bir de deprem var. Bütün bu şartlar altında 4,7 bir büyüme ilk 9 ayda oldukça tatminkar bir büyüme. Yıl sonu itibarıyla da orta vadeli programımız çerçevesinde 4,4 büyümeyi yakalayacağımıza inanıyoruz. Enflasyonla mücadelemiz kapsamında tüketim harcamalarında gözlenen ivme kaybı olmakla birlikte büyümemizin kompozisyonunda özellikle yatırım ve ihracat odaklı bir şekilde büyümeyi sürdürme kararlılığı içindeyiz.
2024 yılında hem üretim hem talep yönüyle dengeli bir görünüm içinde büyümemizi devam ettirip yüzde 4 büyümeyi sağlamak istiyoruz. Bunun için hedeflerimizi ortaya koymuş durumdayız. Enflasyonla mücadele ettiğimiz bir ortamda bir miktar geçmiş ortalamalarımızdan daha düşük bir büyüme var. Ancak sürdürülebilir büyüme, istikrar içinde büyüme anlamında da 2024 yılı kazançlı çıkacağımız bir yıl olacak.
"Son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız"
Büyüme kadar en az önemli olan istihdam, büyüme ve istihdam temel iki gösterge. İstihdamda; 2023 yılı ekim ayında mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,5 puan azalarak 8,5 olarak gerçekleşmiş durumda. En son 2012 yılında bu civarda bir rakam görmüştük. Dolayısıyla son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız. Bir taraftan enflasyonla mücadele ettiğimiz bir ortamda diğer taraftan işsizlikte bir kazanım elde etmiş olmak gerçekten son derece sevindirici.
İstihdamı artırmaya dönük politikalarımızı devam ettireceğiz. İstihdam dostu bir büyüme politikasıyla yolumuza devam edeceğiz. Aynı büyüme oranıyla farklı istihdam oranları üretmeniz mümkün. Dolayısıyla büyümeyi istihdam dostu bir şekilde organize etme yönünde bir yaklaşımımız söz konusu. Önümüzdeki yıllarda her yıl, yıllık ortalama 900 bin ilave istihdamla, istihdamımızı çok daha yukarılara taşımak istiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada 32 milyona ulaşmış bir istihdamımız söz konusu, bu daha da yukarılara taşımayı hedefliyoruz.
Bütçede de gerçekten olumlu bir gidişat olduğunu, yıl sonunu tahminlerimize göre daha olumlu bir şekilde kapatacağımızı rahatlıkla artık ifade edebiliriz. Ocak-kasım dönemi bütçe açığımız 532,4 milyar lira. Orta vadeli programda bu yıl için tahminimiz 1,6 trilyon liralık bir açıktı. Son haftalar bir çok hesabın kapandığı, dolayısıyla harcamaların yükseldiği dönemlerdir. Bu yıl itibarıyla özellikle depremle ilgili yapılan harcamalardaki bir takım hak edişler, ödemelerle bütçe açığımız daha yüksek bir seviyede gerçekleşecek. Ancak orta vadeli programda öngördüğümüz açık oranın altında kalmış olacağız.
"Rezervlerimiz tüm zamanların en yüksek rakamına çıkmış durumda"
15 Aralık tarihi itibarıyla tahsili gecikmiş alacak oranı yüzde 1 buçuk ile tarihi ortalamalarının altında seyretmektedir. Mali sistem içinde Türk lirası mevduatları payının hızla artığını ifade etmek isterim. Bugün geldiğimiz noktada TL mevduatlarının payı yaklaşık yüzde 62 civarındadır. Bütçe açığının kontrol altında olması, rezervlerimizdeki artış, etkili politikalarımız, siyasi güven ikliminin pekişmiş olması, birçok faktörün bir araya gelmesiyle ülke risk primimizde ciddi bir düşüş var. Merkez Bankası rezervlerinde çok güçlü bir artış görüyoruz, tüm zamanların en yüksek rakamına çıkmış durumda rezervlerimiz. 15 Aralık haftasında brüt döviz rezervimiz 95,4 milyar dolara, brüt altın rezervimiz ise 47,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Toplam rezervlerimiz 142,5 milyar dolara yükselmiş durumda.
TIKLAYIN - Genel Kurul'da rahatsızlanan TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, hastaneye kaldırıldı
Halkımızın gündemi ne ise bizim de gündemimiz o, halkımız neyi sorun olarak görüyorsa bizim için de sorun o, halkımız neye öncelik vermemizi istiyorsa biz onu öncelikli görüyoruz. Reel ekonomide, büyümede, ihracatta, istihdamda yüksek performansımız var. İçinde geçtiğimiz dönemde ise bunu özellikle fiyat istikrarıyla tamamlamaya kararlıyız. Bu yönde de planımızı, programımızı yapmış durumdayız. Orta vadeli programımızın en temel önceliği enflasyonu düşürmek. Bunun için para politikaları, maliye politikaları, gelirler politikaları, yapısal reformlar, bütün bunları kuşatan bir çerçeveyi oluşturmuş durumdayız ve yolumuza devam ediyoruz. Orta vadeli programda bu yıl için öngördüğümüz yüzde 65 civarında bir enflasyon oranıydı ve bu oran civarında gerçekleşecek gibi görünüyor.
"Gelecek yılın ortalarından itibaren yıllık enflasyonda belirgin bir şekilde düşüşü hep birlikte göreceğiz"
Aylık bazda politikalarımızın etkilerini görmeye başladık. Özellikle kasım ayı itibarıyla çekirdek enflasyon göstergelerinde ciddi bir yavaşlama var. Bunun yıllığa yansıması zaman alacak. Çünkü yaz aylarındaki o yüksek artışlar hesabımıza girmiş durumda, bunu bir yıl taşımak zorundayız. Gelecek yılın ortaları gibi baz etkisi nedeniyle oluşan bu yükseklik ortadan kalkmış olacak. Gelecek yılın ortalarından itibaren yıllık enflasyonda belirgin bir şekilde düşüşü hep birlikte göreceğiz. 12 aylık enflasyon beklentilerinde Aralık ayı itibarıyla ekim ayına kıyasla yaklaşık 4 puanlık bir düşüş olduğunu görüyoruz. Bunun yansımalarını dayanıklı bir takım tüketim mallarında görmeye başladık. Diğer alanlarda da zaman içinde daha net bir şekilde bunun sonuçlarını göreceğiz.
Deprem orta vadeli programımıza da, bütçemize de damgasını vurmuş durumda. Tarihimizin en büyük afetini yaşadık. 11 ilimizi, 14 milyon nüfusumuzu etkileyen çok derin bir afet hadisesi yaşadık. Dolayısıyla bütçemiz içinde 762 milyar deprem harcamaları için ödenek ayırdık. Gelecek yıl için bu rakamı 1 trilyon 28 milyar liraya çıkardık. Bu yıl ki ödeneğin milli gelire oranı yüzde 3, gelecek yıl ki ödeneğin, gelecek yıl ki milli gelire oranı yüzde 2,5 civarında. Bu yıl ve gelecek yıl ağırlıklı bu harcamalar. 2025 ve 26'da da devam edecek ama azalan bir ivmeyle.
"Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil"
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin bazı değerlendirmeler oldu. Ben doğrusu artık muhalefet bu konudan bahsetmez diye inanıyordum ama hala ısrarla bahsediyor. Bence bu biraz milletle inatlaşmaya gider artık. Halkımız bu sistemi referandumda onayladı, üzerinden iki seçim geçirdik. İki seçimde de muhalefet partileri adeta bir referanduma dönüştürdüler. 'Bizi seçerseniz bu sistemi değiştireceğiz, eski sisteme döneceğiz' dediler. 12 Eylül sonrası oluşan kendine özgü bir sistemimiz vardı. Dünyadaki parlamenter sistemlerin standardına ne kadar uyduğu çok tartışılır bir sistemdi. Milletimize, 'Bizi seçin eski sisteme dönelim' dediler. Millet tercih etmedi, iki seçimde de bunu yapmadı. Aksine Cumhur İttifakı'na, yeni yönetim sistemini savunanlara destek oldu. Bence milletin bu mesajını almanızda fayda var.
Bu sistemin en güzel tarafı hızlı, etkili karar alan uygulayan bir sistem. Hiç de öyle tek adam rejimi değil. Dünyada her yerde yürütmenin başında bir kişi olur, 3 kişinin olduğu bir ülke ben bilmiyorum. Seçimden önce bazı modeller duyduk ama dünyada genel uygulama, tüm demokrasilerde bir cumhurbaşkanı veya bir başbakan olur. Bundan daha doğal bir şey yok. Buna 'tek adam rejimi' demek bütün siyaset felsefesini, siyaset litaratürünü yok saymak demektir. Hiçbir şekilde katılmıyorum. Kusura bakmayın Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti de değil, çadır devleti de değil. Kurumları olan kurulları olan süreçleri olan bir devlettir.
Diyanet İşleri Başkanlığımız Cumhuriyet’in başından itibaren kendisine verilen rol neyse, o rolü yerine getiren bir kurumumuz. Bütün diğer kurumlar gibi Diyanet İşleri Başkanlığı'nda da yanlış yapan kişiler olabilir, kurumsal eksikler olabilir. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı'nı topyekün karşınıza alıp, bu kurumu bir rakip gibi eleştirmeniz siyasete konu etmenizi doğrusu yanlış buluyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli roller üstlenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bugün bir takım aşırılıklar yaşamıyorsa bunda bu tür kurumlarımızın, eğitim mekanizmalarımızın önemli bir rolü vardır. Bu rol, sağlıklı toplumu bilgilendirme rolü devam edecektir."
Yılmaz’dan asgari ücret açıklaması
Görüşmelerin ardından milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, şunları söyledi:
"Hükümetlerimiz döneminde çalışan ve emeklilerimizin aylıklarında ve ücretlerinde enflasyonun oldukça üzerinde reel artışlar ve iyileştirmeler yapılmıştır. Emekli ortalama aylıkları ocak ayında yüzde 30, temmuz ayında yüzde 25 olmak üzere yüzde 62,5 artırılmıştır. 2023 yılında en düşük emekli aylıklarında da iyileştirme yapılmış ve 3 bin 500 TL olan en düşük emek aylığı 2023 yılı ocak ayından geçerli olmak üzere 5 bin 500 TL'ye yükseltilmiştir. Nisan ayında ikinci bir düzenlemeyle ikinci bir artış yapılmış 7 bin 500'e çıkarılmıştır. Böylece birikimli artış en düşük emekli aylığında bu yıl için yüzde 114 olmuştur.
"Elimizdeki tüm imkanlarla hareket edeceğiz"
2024 yılında asgari ücretin belirlenmesine ilişkin çalışma devam etmektedir. Burada bir sosyal diyalog mekanizması işliyor. Kamu tarafı var, özel sektör tarafı var ve çalışan tarafı var. Bu müzakerelerin sonucunu görmeden herhangi bir rakam telaffuz etmemiz doğru olmaz. Bizim anlayışımız ortadadır. Hiçbir zaman çalışanımızı enflasyona ezdirmedik. Her zaman için çalışanımızın refahını öncelikli gördük. Elimizdeki tüm imkanlarla hareket edeceğiz. Ancak burada bir denge söz konusu. Bir tarafta çalışanlarımızın refah talepleri var diğer taraftan işletmelerimizin rekabet gücü, istihdamı ve kayıt dışına kaymaması meselesi var. Bu ikisi arasında bir denge oluşmak durumunda. Bu da sosyal diyalog mekanizmasının sonucunda oluşacak bir denge."