Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, anayasanın 104. maddesinin hatırlatan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "PKK'ya, DEAŞ'a, FETÖ'ye ve tüm terör örgütlerine karşı milli bir seferberlik ilan ediyorum" sözlerini yorumladı. Konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı kaynaklarının ifadelerini aktaran Sarıkaya, "Cumhurbaşkanı 'seferberlik ilanı'nı Anayasa’nın 122’nci maddesinde yerini bulan anlamıyla yapmamış. Yani, 'sıkıyönetim ve savaş haline dayalı bir seferberliğe değil; herkesin ortak mücadele içinde hareket etmesi çağrısını güçlendiren yaklaşıma' dikkat çekmek için dile getirmiş" diye yazdı.
Anayasanın 104. maddesi ne diyor; milli seferberlik nedir?
Muharrem Sarıkaya'nın Habertürk gazetesinin bugünkü (15 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan 'Zirveden yansıyan' başlıklı yazısı şöyle:
Türkiye, uzun yıllardan sonra ilk kez siyasi birlikteliğin önemli bir görüntüsüne tanıklık etti.
Partilerden biri farklı gerekçelerle olmamakla birlikte, Başbakan’ın başkanlığındaki terörle mücadele toplantısı sonrası ortaya çıkan tablo bir ilkti.
Çünkü bu görüntüye bugüne kadar daha çok Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında yapılan toplantılar sonrasında rastlanırdı.
Son 14 yıldır da liderlerin farklı yaklaşımı dolayısıyla Cumhurbaşkanı veya Başbakan’ın başkanlığında yapılan toplantılar sonrası da ortak açıklama çoğunlukla yazılı yapılır veya her parti lideri kendi açıklamasında bulunurdu.
Nitekim Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında 25 Temmuz günü yapılan liderler zirvesi ve Başbakan’ın çağrısıyla 22 Ağustos’ta FETÖ’nün darbe girişimiyle ilgili gerçekleşen liderler zirvesi sonrası da böyle oldu.
O nedenle 114 günün ardından liderlerin kameraların önüne geçip ortak açıklamada bulunması, içeriği kadar Türk siyasi tarihi açısından da önemliydi.
Milli seferberlik
Liderler zirvesinin hemen ardından bir başka önemli gelişmeye de Cumhurbaşkanı’nın “milli seferberlik” çağrısında rastlandı.
İki durum dün birlikte okunduğu için ilk başta heyecana, hatta OHAL’in üstüne çıkılıp yeni konsepte geçileceğine dönük beklentilere kapı araladı.
Bu algıya Başbakan’ın, "terörle mücadele konusunda liderlerin her türlü yasal düzenlemede katkıyı vereceklerini bildirdiğine" ve Irak ile Suriye’deki terörün "beka sorunu" olduğuna ilişkin sözlerinin Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla birlikte okunması yol açtı.
Hatta muhalefet liderlerinde de rahatsızlığa neden oldu.
Güvenlik ve El Bab
Bütün bunlardan yola çıkılarak zirve sonrası Irak’a sınır ötesi operasyondan veya Halep nedeniyle Şam yönetimine karşı savaştan söz edilebilir mi?
Zirveden yansıyanlara göre böyle bir durum söz konusu değil; hatta konusu dahi geçmemiş.
Hem CHP Lideri Kılıçdaroğlu hem de MHP Lideri Bahçeli, terörle mücadelede istihbaratın önemine işaret edip bu alandaki zafiyete vurgu yapmış ve önlem alınmasını istemiş.
İki muhalefet lideri kanuni, siyasi ve sosyal anlamda bir desteğe ihtiyaç varsa bunu vermeye hazır olduklarını da söylemiş.
Muhalefet liderleri, terörle mücadelenin kapsayıcı bütünlük içinde oluşturulacak bir stratejiyle mümkün olabileceğini de belirtmiş.
Başbakan da önerileri dikkate alacağını bildirip Irak ve Suriye’deki gelişmeleri anlatmış.
Silahlı Kuvvetler’in desteğindeki ÖSO’nun Suriye’de El Bab’ı almak üzere olduğuna, bu sayede PYD’nin kantonları birleştirmesinin zorlaşacağına dikkat çekmiş; artan terör olaylarının bununla bağlantılı olabileceğine işaret etmiş.
Halep’teki ateşkes girişimi hakkında bilgi vermiş.
Beştepe Külliyesi çevrelerinin aktarımından yola çıkarak söylemeliyim ki Cumhurbaşkanı da “seferberlik ilanı”nı Anayasa’nın 122’nci maddesinde yerini bulan anlamıyla yapmamış.
Yani, “sıkıyönetim ve savaş haline dayalı bir seferberliğe değil; herkesin ortak mücadele içinde hareket etmesi çağrısını güçlendiren yaklaşıma” dikkat çekmek için dile getirmiş.
Başa dönersek, dün liderler zirvesinden yansıyan görüntü, içeriği kadar etkiliydi.
Zirve sonrası liderlerin gösterdiği hassasiyet de devamının gelebilmesi için bir o kadar önemliydi.