T24 Ankara
Adli yıl açılış törenine denk getirilen yeni Yargıtay binasının açılışında, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın cübbeyle dua etmesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve üzerinde Yargıtay üyelerinin kullandığı yargıç cübbesi bulunan Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın da duaya katılmasına hukukçular da tepki gösterdi. Hukukçular, düğmesiz cübbenin tarafsızlığı simgelediğini belirterek, bu görüntünün tarafsızlığa ve daha önemlisi anayasadaki laik hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu savundu.
Hukukçuların görüşleri şöyle:
"Bu görüntü bir tertip"
Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan:
"Yargıtay binası açılışı deniliyor ama o bir yargı yılı açılışı. Binayı açmış olsalar bile sonuçta 1 Eylül yargı yılı açılışıdır. Kabul edilebilir bir davranış sayamayız. Bu aslında Erdoğan taktiğidir. Duaya karşı çıkıldığı vurgusu yapılmak için düzenlenmiş bir görüntü bu. Bu soruyu soranların, ‘neden cübbeyle dua okunuyor' diye soranların duaya karşı olduğunu vurgulayıp, kendi tabanındaki tahkimatı güçlendirmek için yapılmış bir harekettir. Bugüne kadar hiç mi bina açılmadı? Neden diğer yargı binalarını böyle açmak akıllara gelmedi? Bu bir tertiptir. Diyanet İşleri Başkanı, Yargıtay Başkanı bunun içinde yer almıştır. Mustafa Kemal'in de Meclis'i dua ile açtığı söyleniyor. O Kurtuluş Savaşı içinde düşmanı yenmek için bir yakarıştır. Burada düşman kimdir? Adil karar vermek için mi dua ediliyor? Bu adil karar verecek hukukumuz yok demektir ve zaten yok aslında. Yargıtay Başkanı'nın böyle bir fotoğraf vermesine şaşırdım diyemiyorum. Hiç şaşırmadım. O hakim cübbesi, haklıyı haksızdan ayıracak bir görevi üstlendiğini ve öyle bir duyarlılık içinde olunacağını anlatmak için giyilir. Temsil edilen değerleri göstermek için giyilir. Diyanet İşleri Başkanı'nın dualarına amin demek için orada durmak kabul edilebilir bir şey değil. Zaten yargı yılı açılışı asla ve asla Cumhurbaşkanı'nın söyleyecekleri ile açılmaz. Türkiye'de darbe dönemlerinde bile bu düşünülememiştir. Hiçbir yargı yılı açılışında yürütmeden bir insan konuşmayı düşünememiştir. Kenan Evren bunu telaffuz edememiştir. Bir tek o dönemin Adalet Bakanı konuşmak istemiştir, yapamayacağı söylenmiştir. Yürütmeden gelenler dinleyicidir. Sorunları dinler."
"1924'e mi döneceğiz?"
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk:
"Laiklik Türkiye Cumhuriyeti anayasasının değişmez, değiştirilemez hükümleri arasında yer alan bir ilkedir. Laiklik demek dinsizlik demek değildir. Toplum ve devlet düzeninin Tanrı buyruğu olduğu için değiştirilemez buyruklara göre değil, toplumun gereksinimlerine göre değiştirilen kurallara göre yönetilmesidir. Bunun temeline dini koyarsanız laiklik kalmaz. Türkiye, 1924 Anayasası'nda, Türkiye devletinin dininin İslam olduğunu belirtmiştir. Milletvekili andında da ‘vallahi' ifadesi vardır. 1928'de bunlar kaldırıldı. Hukuk sistemi din kurallarına dayanmaz zira. Adli Yıl Açılış Töreni'nde yapılan konuşmalar, Yargıtay Başkanı'nın cübbe giymesi, Cumhurbaşkanı'nın konuşması, devletin dininden söz edilmesi, Diyanet İşleri Başkanı'nın açıkça söylemese de ilahi hukukun uygulanması anlamına gelen sözleri söz konusu. Kur'an bizim kutsal kitabımız. Ama Türkiye dünyevi kurallarla yönetilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu bile yarı şeri, yarı laik kurallarla yönetilen bir ülkeydi. Buraya mı döneceğiz? Yeniden 1924 yılına dönmek Türkiye'yi ileriye götürmez. Biz Türkiye'yi çağdaş insan hakları anlayışına uygun olarak ileri götürmek zorundayız. Şimdi yeni anayasa çalışması var. Bu tablo bize şunu gösteriyor. Yapılacak bellidir. Şimdi bugün önerim, 2017'de yapılan anayasa değişikliğini, iki maddelik bir değişiklikle eski metne döndürmektir. Parlamenter sisteme dönülmesidir. Bu şekilde hukukumuzu ileri götürebiliriz. Yeni anayasa çalışmaları var. TBMM'den geçmediği takdirde referanduma sunacağız diyor Cumhurbaşkanı. 360 vekilin kabul etmesi halinde halkoyuna sunulabiliyor. İktidar partisi bu oya sahip değil. Geniş bir mutabakata ihtiyaç var. O zaman nasıl götüreceksiniz? Bu rakama ulaşmadan götürmekten söz ediyorsa bu sivil bir darbe anlamına gelir. Anayasa kuralları belli. İşte denge ve denetim mekanizmalarının olmadığı bir Cumhurbaşkanlığı sisteminin sonuçları bunlar. İşter cübbeli, ister cübbesiz, adli yıl açılış töreni ile dua ile yapılmaz. Cübbe ikinci derecede önemli burada. Dua Allah'a yakarmadır. Laik bir cumhuriyette bu olamaz."
"Toplumu ayrıştırıyorsunuz"
Çağdaş Hukukçular Derneği eski Başkanı, eski CHP Milletvekili Şenal Sarıhan:
"İki noktadan bakmak gerekiyor. Dini bir kisveyle ve cübbeyle adli yılın açılışında görev almak, ikincisi de dua ile açmak. Elbette biz çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeyiz ama aynı zamanda laik bir hukuk devletiyiz. Anayasada yer alış biçiminde de bu nitelemeler var. Birbirini bütünleyerek ve bağlı olarak var bu kavramlar. Biz Mecelle'den neden uzaklaştık. Medeni Yasa hazırlanırken şu gerekçe ortaya atıldı. Dinler değişmez kurallar getirir. Ayrışmaya yol açar. Bu bakış açısıyla Medeni Yasa hazırlandı ama bu yasanın da değişeceği öngörüldü. Ama dinler değişmez. Siz yeniden yargı sistemini bu mecelle sistemine fiilen dönüştürürseniz toplumu da ayrıştırmış olursunuz. Zira farklı inançlar da var bu ülkede. Bir de adalet sistemini hangi değer yargıları üzerine inşa edeceksiniz. Çağın gelişimine göre etmek zorundasınız. Bunu dua ile yaptığınız zaman, üstelik de dini kisveyle, cübbeyle yaptığınız zaman, bunu adli yıl açılışında yaptığınız zaman her ne kadar laik bir sistem varsa da biz başka bir sistemi esas alıyoruz ve bunu uygulamak istiyoruz demek istiyorsunuz. Bunu düşünerek yapıyorsunuz. Zaten giderek çok sayıda yargı kararında da bunu görüyoruz. Dini atıflarla karar yazılması. 12 Eylül'de de bu vardı. Kabul edilemez bir durum bu. İnsanlar özgürce inançlarını ifade etmeliler ama adli yıl açılışı böyle bir ifade alanı değildir. Cübbelerin düğmenin olmamasının bir anlamı var. Yargıçlar kimsenin önünde saygı duruşunda durmazlar. Bu yüzden cübbede düğme yoktur. Sembolü tarafsızlıktır. Bu anlamda cübbeyle dua etmesi, dini değerleri öne çıkartacağı noktasında açık bir kabulün ifadesidir. Bağımsız yargıyı sembolize eden cübbe tamamen anlamını yitirmiştir."