Politika

Çözüm Komisyonu Raporu'nda, 'terör' var, Roboski yok

Meclis Çözüm Komisyonu'nun hazırladığı raporda korucu sayısının arttığı doğrulanarak, son bir yılda yaklaşık 3 bin yeni korucu alındığı belirtildi

25 Kasım 2013 20:54

Meclis Çözüm Komisyonu hazırladığı raporu tamamladı. PKK için "terörist örgüt" ifadesine yer verilen raporda Roboski'deki ölümlere yer verilmedi. Raporda çözüm sürecini başlatanın AKP olduğu belirtiliyor. Hasta tutukluların geleceğine dair hiçbir talepte bulunmayan komisyon raporunun, sonuç bölümünde de çözüm süreci için pratik adım önerilmiyor. Raporda baraj ve karakol inşaatlarının güvenlik gerekçesi olduğu belirtildi.

Fırat Haber Ajansı'nın yayımladığı habere göre, BDP'nin itirazı üzerine açıklanması ertelenen Meclis Çözüm Komisyonu'nun raporu özetle şöyle:

 

Yine 'terör'

 

Komisyon, raporunda Kürt sorunu ifadesi yerine "sorun" kelimesi daha sık kullanıldı. Raporda, PKK ve yaptığı siyasi çalışmalar "terör" ve "terörist faaliyetler" olarak tanımlanıyor. Çözüm sürecinin tamamen AKP tarafından başlatıldığı iddiasının yer aldığı raporda, süreçte Abdullah Öcalan'ın rolü göz ardı ediliyor. Raporda Kürt sorunu, tek parti dönemindeki devlet zihniyetine ve 12 Eylül rejimi ve sonrasına mal edildi.  AKP dönemindeki hak ihlallerine ise raporda yer verilmiyor.

Akil İnsanlar Heyeti'nin sunduğu bölge raporlarında yer alan Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi ve muhatap alınması, özerklik ve anadilde eğitim taleplerine Meclis Komisyon raporunda yer verilmiyor. Raporda, hasta tutsakların durumuna ilişkin de net bir talep bulunmuyor.

 

'Özerklik talebi yok'

 

Raporda, özerklik modeline olumsuz yaklaşılırken egemenlik paylaşımı içermeyen yerel nitelikteki hizmetlerin merkezi yönetimin belirlediği sınırlar içerisinde yerel yönetimlere sunulması esas alınıyor.

Raporda Bilgesam-Ukam-Konda gibi anket şirketlerinin yaptıkları araştırma sonuçları esas alınarak Kürtlerin özerklik talebinin olmadığı iddia edilirken, aksi yönde yapılan anket çalışmalarına yer verilmiyor.

Raporda Türkiye’nin Avrupa yerel özerklik şartına konulan çekincelerin büyük bir kısmının karşılanmış durumda olduğu belirtilerek, bu sebeple Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'na konulan çekincelerin yeniden değerlendirilebileceği ifade ediliyor.

 

Korucu sayısının arttığı doğrulandı

 

Raporda 2012'de 45 bin 961 olan geçici köy korucusu sayısı 30 Temmuz 2013'te 48 bin 232'ye yükseldi.

Raporda koruculuğun kaldırılmasına ilişkin olarak ise, "Kamu güvenliğine tehdit oluşturan silahlı unsurların tehdit olmaktan çıkması ve olağan koşulların oluşmasına müteakiben koruculuk müessesesinin tasfiye edilebileceği, bu yapılırken yıllarca devlete hizmet edenlerin, mağdur edilmemesinin esas alınması gerektiği, tasfiye sürecinde korucuların yaş, eğitim ve sağlık gibi durumlarına göre gerekli eğitimlerden geçirilip kamunun diğer alanlarında görevlendirilebileceği ifade edilebilir" deniliyor.

 

Yasak bölge ilanı

 

Raporda Türkiye’nin Avrupa yerel özerklik şartına konulan çekincelerin büyük bir kısmının karşılanmış durumda olduğu belirtilerek, bu sebeple Avrupa Yerel Yönetimler Şartına konulan çekincelerin yeniden değerlendirilebileceği ifade ediliyor.

5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunu'nun başarılı sonuçlar doğurduğu öne sürülen raporda, askeri yasak bölge ve güvenlik bölgeleri ilan etmenin bir devletin egemenlik hakkının kullanımı olduğu değerlendirmesi yapıldı.

Raporda, bu konuda şöyle denildi: "Ülkemizin otuz yılı aşkındır yaşadığı terör ve çatışma ortamıyla buna paralel sınırlarımız hassas durumu da göz önüne alındığında ilan edilen yerlerin gereken asgari sınırlara inmesi diyalog görüşme ve barış ortamının kalıcılığı ve sürdürülebilirliği ile yakından ilişkili olacaktır tespiti yapılmıştır."

 

'Karakol ve baraj inşaatları gerekli'

 

Karakol ve baraj inşaatlarının devletin güvenlik tedbiri olduğu değerlendirmesini yapan raporda "Terör eylemlerinin yaygın olarak yaşandığı bölgelerde de uygun fiziki yapıların yapımının sağlamanın son derece doğal olup yapılmaması sonucunda ortaya çıkacak kayıplardan devletin sorumluluğu doğacaktır" denildi.

 

'Mayınlar kaldırılsın'

 

Mayınların kaldırılması gerektiği belirtilen raporda, "Güvenlik birimlerince döşenmiş mayınların Ottowa Sözleşmesi gereğince bir an önce temizlenmesi, terör örgütlerince döşenmiş olan mayınların da temizlenmesinin sağlanabilmesi için gerekli çalışmaların yürütülmesinin yararlı olacağı" ifadesi yer aldı.

"Silahlı hareket ve şiddetin devam ettiği ortamlarda diyalog ortamının oluşamayacağından silahlı ortamın muhakkak susması gerektiği" belirtilen raporda, bu konudaki fikir ise şöyle: "Silahın susmasına müteakip silahsızlandırmaya dönük detayları iyi düşünülmüş kapsamlı ve planlı bir çalışmanın yapılması gerektiği, silahsızlandırmanın uzun zaman alacağı dikkate alınarak aceleci davranışlardan kaçınılması, sabırlı hareket edilmesi ve bu süreci engelleyecek yaklaşımlara karşı dikkatli olunması gerektiği, karşılıklı empati yapılması ve kaygıların dikkate alınarak karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerektiği, silahların fiilen toplanması için çaba sarf etmekle birlikte her koşulda bütün silahların toplanmasının dünya uygulamalarında çok da gerçekçi olmadığı anlaşıldığından kafaların silahsızlandırmanın da önem taşıdığı, örgüt üyelerinin silahsızlandırılmasının bir parçası olarak örgüt üyelerinin topluma yeniden kazandırılmalarına yönelik çalışmalar yürütülmesi gerektiği, temel demokratik talepleri silahsızlandırılmaya endekslenemeyeceği ancak silahsızlandırılmayla birlikte siyasetin silahın vesayetinden kurtulacağı, çoğulcu, bireysel özgürlüklerin gelişeceği bir ortamın oluşacağı ve demokratik taleplerin daha uygun koşullarda dile getirileceği, modern dünyaya paralel hak arama yollarının gelişeceği, önyargılardan uzak, karşılıklı hoşgörüye dayanan bir zeminin oluşacağı öngörülmüştür."

TMK'nın kaldırılarak yerine "terör" ve "terör suçlusu" tanımının daraltılması gerektiği yönünde bir yorumun yer aldığı raporda, genel af ile ilgili görüş belirtilmedi.

Raporda yeni bir anayasa yapılması konusunda net bir vurgunun olması ise olumlu değerlendiriliyor.

 

Roboski unutulmuş

 

Raporda Roboski Katliamı'na ilişkin herhangi bir belirleme, soruşturma sürecinin seyri ve çözüm sürecinin önünü açacak bir yoruma yer verilmemesi de dikkat çekiyor.

 

Hakikat komisyonları

 


Hakikat ve Gerçeklerle Yüzleşme Komisyonu, "Gerçeklerin ortaya çıkarılması-toplumsal uzlaşma-adalet komisyonu" şeklinde tanımlanırken, dünya örneklerine yer verildi.

Sonuç bölümünde şu tespitte bulunuldu:

"Geçmişte bir çok ülkede uygulamaya konulan Hakikat Komisyonları, İç Çatışma yada diktatörlükler döneminde yaşanan büyük çaplı insan hakları ihlallerinin araştırılması, geçmişle hesaplaşmak yoluyla toplumsal birlik ve uzlaşı sağlanmaya çalışılması ve benzer olayların yaşanmamasının teminatı olduğu gerçeği önümüze çıkmaktadır. Ayrıca bu komisyonların ‘onarıcı adalet’ ‘geçiş dönemi adaleti’ ‘insani hukuk’ ‘uluslararası insani hukuk’ gibi farklı hukuk yaklaşımlarının bir enstrümanı olarak bir uygulama alanı bulduğu, hukuki işlevinin sınırları konusunda belirsizlikler bulunduğu, çalışma ilke ve standartları olmadığı, bu nedenle ülkeye özgü formasyonlarda gelişebildiği ve uygulama alanı bulduğu, uygulamada finansman başta olmak üzere pek çok sıkıntılar yaşanabildiği, kamuoyu desteği ve güçlü bir iradenin bulunması gerektiği, uygulanan ülkelerde herkesi tatmin eden sonuçların alınamayabildiği, bu anlamda sihirli ya da her şeye sünger çeken işlev addedilmesinin çok doğru olmayacağı değerlendirmesi yapılmıştır."