CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Çok çok çirkin, terbiyesizlik, seviyesizlik. Böyle bir başlığı atmaya ne yönetimi ne patronaj kadrosu muktedir değildir, olamaz. Bunlar, bunların eski alışkanlıklarıdır. Bizi kendi içimizde kim birbirine düşürmeye çalışıyorsa bunun bedelini ağır ödeyecektir" diyerek eleştirdiği 'Karargâh rahatsız' haberinin "kurgu" olduğunu savundu. CHP Sözcüsü Böke, Hürriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Hande Fırat'ın imzasıyla yayımlanan haber hakkında "Türkiye’nin meseleleri bu değilken bunları mesele ediniyor olmasından müthiş rahatsızlık duyuyoruz. Eski reflekslerle bu konuları siyasete malzeme etme alışkanlığının ortaya çıktığı bir kurguydu bu. Haberin içeriği de öyleydi, haberin kendisi de öyleydi. Türkiye’de bir başörtüsü tartışması yokken, tam da referanduma giderken neden bu meselenin tartışılması için zemin açıldı? Bu haberin sandık için siyasete malzeme edilmiş unsurlar barındırması şüphe çekici. Siyasetin derdi bu olmamalı" görüşünü dilen getirdi.
Selin Sayek Böke'nin Habertürk gazetesinden Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:
- CHP olarak referandum sürecinde parti bayrağı kullanmıyorsunuz, afişlerde çocuk var, pozitif bir dil hâkim... Neden böyle bir strateji benimsediniz?
Türkiye bir yol ayrımına getirildi. Bu yol ayrımında aydınlık ve umut dolu bir gelecek yazmak mümkün. Meselenin bir parti meselesi olmadığını, bir memleket meselesi olduğunu, çocuklarımızın yarınları meselesi olduğunu ortaya koymak istedik.
MHP, “Türkiye’nin beka sorunu var, onun için ‘Evet’ diyoruz” diyor. AK Parti terörden bahsediyor, “Hayır demek teröre destek verenlerle yan yana durmaktır” diyor. Bu söylemler karşısında CHP’nin kampanyası fazla naif kaçmaz mı?
Ben bunu naiflik olarak değil bilakis aşırı gerçekçilik olarak görüyorum. Bir çocuğa karşılaşacağı riskleri tarif ettiğinizde de fırsatları anlattığınızda da hepimizden daha doğal reaksiyon verir. Onun için aydınlık geleceği çocukların temsil ettiğini düşünüyoruz.
Peki, kampanya sürecinin arkasında profesyonel bir ekip var mı? Geçen sene Ali Taran ile çalışmıştınız...
Tek bir isimle çalışmıyoruz, memleket meselesi olduğundan herkesin katkıda bulunduğu, işi bilenlerin mutfakta olduğu bir süreç yaşıyoruz.
Bu yumuşama sürecinde CHP’nin aldığı en dikkat çeken kararlardan biri “AKP” yerine “AK Parti” denilmesi kararıydı. Bu kararı siz nasıl karşıladınız?
Ben, siyaseti isimler üzerinden değil, yapılan iş üzerinden değerli bulan biriyim. Dolayısıyla bu, stratejinin önemli bir ayağı olarak gördüğüm bir şey değil açıkçası. Ayrıca yumuşama tabirinin bu döneme has olduğunu düşünmüyorum. CHP’nin attığı her adım, zaten Türkiye’nin kendi içinde yeniden barışması için, yeniden bir ülke olduğumuzu anımsamamız için atılmış adımlardır. Türkiye için bugün en büyük tehlike, kutuplaşma tehlikesidir. Bunu aşmak için 7 Haziran’da “Asgari ücretle siyaset yapalım” dedik. Bugün de aynı biçimde elimizi uzatarak birbiriyle konuşan siyaseti inşa etmek istiyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Kemal Kılıçdaroğlu, saldırıya uğrayan başörtülü genç kadını ziyaret etti. Erbakan’ı anma törenine katıldı. Bütün bunların AK Parti tabanını “Hayır”a ikna etmek için yapıldığı eleştirisine ne diyorsunuz?
Şunu tekrar hatırlatmak gerek, bu bir partinin kendi iktidarı için vatandaşla konuş- tuğu bir sandık değil, memleket meselesine dair bir sandık. Dolayısıyla biz toplumun ortağı olan herkese seslenen bir kampanya ve siyaset yürütüyoruz. Bunu da referandum sonrası için çok değerli buluyoruz. Çünkü bu gerçek demokrasi bugünden başlarsa sonrasında bunu hızlandırarak inşa etmek kolay olacaktır. Bu adımlar bir bütünün parçası. Şort giyindiği için otobüste fiziksel saldırıya uğramış olan kadın da aranır. Başörtüsü giyindiği için tacize uğrayan kadın da aranır. Bunları birbirinden ayrıymış gibi tarif etmek, kutuplaşmış siyaseti beslemektir.
Taban ne diyor peki bu adımlara? Kemalist kesimden tepki alıyor musunuz?
Hayır, bir tepki yok. Epey şehir gezdim bu ara. Her birinde çok temel bir ortaklık görüyorum. Herkes bu endişeli, kaygılı, hırçın ortamdan sıkılmış, yorulmuş. Dolayısıyla bizim söylemimiz, siyasi görüşünü sormadan sohbet ettiğim herkeste ortak bir umut yaratmış. CHP’li seçmen de 80 milyonun ortak olduğu bir Türkiye hayal ediyor ve bunun için de atılan her adımı çok değerli görüyor.
"Anlatacak hikayeleri kalmadığı için 'Hayır' diyenlere 'Terörist' diyorlar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Referandumda ‘Hayır’ demek çukurdur” dedi. CHP, “Hayır” diyerek teröre destek mi veriyor?
Bunlara sadece gülüp geçesim var! Hayır, CHP bilakis Türkiye’nin terörsüz, şiddetsiz günlere kavuşması için siyaset yürütüyor. Yıllarca terörü bir Türkiye gerçeğine dönüştürmüş olanların artık anlatacak bir hikâyesi kalmayınca sadece suçlama üzerine siyaset yapmasını çok tehlikeli buluyorum.
"Ekonomik gidişat kötü"
"Ekonomik gidişat çok kötü, çok endişe verici. Son 2.5 yılda Türkiye’de işsiz sayısına 770 bin kişi eklenmiş. 3 milyon kişi zaten işsizmiş. Önceki gün enflasyon rakamı açıklandı. Türkiye 7 yıl sonra yeniden çift basamaklı bir enflasyonla karşı karşıya. Dolar 3.90’dan aşağı düştü diye Türk Lirası’na ‘Değerli’ demek doğru olmaz. Çünkü ekim ayında kur 3 TL’ydi, şimdi 3.70’lerde. Yani hiçbir ekonomik veri işlerin iyi gittiğine işaret etmiyor."
"Karargâh rahatsız" yorumu: Tam da referanduma giderken neden bu meselenin tartışması için zemin açıldı?
- “Karargâh rahatsız” haberi çok tartışma yarattı. Haberin içeriği, Genelkurmay’ın seküler kesimden gelen bazı eleştirilere cevabıymış gibi de yorumlandı. TSK’nın böyle bir açıklama yapmasını CHP olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye’de siyaseti siyasetçilerin yapması gerektiği konusundaki ısrarımız, demokrasi mücadelemizin en önemli parçası. Genelkurmay’ın tanımlı bir görevi var; o tanımlı görev, içinde siyaseti barındırmıyor.
- Silahlı Kuvvetler’de başörtüsünün serbest bırakılması kararına nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye’nin meseleleri bu değilken bunları mesele ediniyor olmasından müthiş rahatsızlık duyuyoruz. Eski reflekslerle bu konuları siyasete malzeme etme alışkanlığının ortaya çıktığı bir kurguydu bu. Haberin içeriği de öyleydi, haberin kendisi de öyleydi. Türkiye’de bir başörtüsü tartışması yokken, tam da referanduma giderken neden bu meselenin tartışılması için zemin açıldı? Türkiye’de bir darbe endişesi var mı? Bizim elimizde böyle bir bilgi yok. Eğer varsa, korku salmak yerine iktidar buna engel olmalıdır. Bu haberin sandık için siyasete malzeme edilmiş unsurlar barındırması şüphe çekici. Siyasetin derdi bu olmamalı.
“Genelkurmay hükümete destek yaratmak için böyle bir açıklama yapmış” demek mi istiyorsunuz?
Bunu Genelkurmay’a sormanız gerekir.
Peki Akit Gazetesi’ne başsağlığı telefonu, Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı’nın resmi ziyaretlere gitmesi gibi şeyler sizi rahatsız ediyor mu?
Türkiye’de her kurumun tanımlı görevleri vardır. Bizim beklentimiz, bu görevlerin sağlıklı bir biçimde yerine getirilmesi, Mehmetçiğin maceralara sürüklenmeden ihtiyaç doğrultusunda görevlendirilmesi, kurumların çökertilmemesi. Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması...
Barzani yorumu: Hep sandık gelince bir ziyaret oluyor
Mesud Barzani’nin ziyareti sırasında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bayrağının asılması tartışma yarattı. CHP olarak nasıl bakıyorsunuz bu meseleye?
Tam da referanduma bağlandığını düşünüyorum sorunun. Çünkü hep sandık gelince bir ziyaret oluyor. Aynısı çözüm sürecinde de olmuştu. Dış politikanın iç politikaya malzeme edilmesinin ne kadar tehlikeli olduğu görülmüşken yeniden böyle sahnelerin yaşanıyor olması, Türkiye için talihsizliktir. Milliyetçilik üzerinden ortaya konulan bu tiyatronun, Türkiye’nin geleceğine faydası olmadığını düşünüyorum.
"Tehdit telefonu genel iklimin yansıması"
Geçtiğimiz günlerde bir tehdit telefonu almışsınız, koruma tahsis edilmiş. Nasıl gerçekleşti olay?
Oradaki tatsızlık, benimle ilgili olmanın çok ötesinde korku yatarak, tehdit ederek siyaset yapma kültürünün yansı- masıydı. Bunu tek yaşayan ben değilim. Bugün Türkiye’de 80 milyon korkutuluyor, tehdit ediliyor. “Hayır” demek isteyenler terörist diye sınıflandırılıyor. Fikrini söyledi diye, gazeteci, akademisyen, öğretmen ya işinden oluyor ya hapse atılıyor. Bana gelen telefon da bu bütünün bir parçasıydı. Yayın sırasında kanala telefon gelmiş. Çok tehditkâr olduğu için değerli meslektaşları- nız endişelerini benimle beraber emniyetle de paylaştılar. Emniyet de bu koşullarda ciddi olunması gerekti- ğini düşünmüş olacak ki artık bir korumayla beraberiz. Emniyet güçlerine teşekkür ediyorum.
"Hayır çıkarsa istikrar gelecek"
Devlet Bahçeli “Hayır” çıkarsa kargaşa olur, belirsizlik doğar” diyor.
"Hayır" çıkarsa istikrar gelecek. “Bu düzen devam etsin mi?” diye soruluyor. Bu düzen ne? Bir kişinin keyfiyle karar verdiği düzen. O koltukta kimin oturduğundan bağımsız, Cumhurbaşkanı’na öyle yetkiler veriliyor ki bir kişinin keyfine kaldığı zaman her şey olabilir. Bir sabah kalkıp “Ben işçilerin kıdem tazminatına el koydum” diyebilir. Öbür sabah kalkıp “Bırak Rakka’ya inmeyi, güney kutbuna kadar iniyorum” diyebilir. Oysa gerçek bir demokraside hep birlikte verilen karar istikrarı getirir. Çünkü o sürece herkesin dahil olması anlamına gelir. Belirsizliği ortadan kaldıracaksak “Hayır” dememiz gerekiyor.
"Seçim barajını düşürmek için neden referandumu bekliyorlar?"
AK Partililer, “CHP, referanduma ‘Hayır’ diyerek eski statükodan yana duruyor. Parlamenter sistem darbelere ve krizlere neden oldu, çift başlılık doğdu. Güçlü bir yürütme ile bu sorunu çözebiliriz. Ayrıca bu sistemle CHP’nin iktidar şansı çok daha fazla” diyor. Bu argümanlara nasıl bakıyorsunuz?
Yaptığımız siyaseti sadece CHP’ye iyi olacak diye yaparsak Türkiye’ye hiçbir faydası olmaz. Yani mesele Türkiye meselesi. Bizim derdimiz, yüzde 100’ün temsil edildiği bir siyaset. Bu önerilen teklif, yüzde 100’ü temsil etmeyi bırakın, bugünkü temsiliyeti dahi ortadan kaldıracak.
Ama “Bu sistemle beraber büyük ihtimalle baraj kalkacak, Meclis’e daha çok parti girecek” diyorlar.
O zaman neden bu rejimin değişmesini bekliyoruz? Seçim barajının indirilmesi teklifini verdik. Gerçekten dert demokrasiyse niye sandığı bekliyoruz? CHP’nin geçen hafta verdiği güçlendirilmiş parlamenter sistem kanun tekliflerini iktidar hemen geçirsin. Seçim barajını kaldıralım. Siyasetin finansmanını şeffaflaştıralım. Siyasi etik yasasını geçirelim. Unutmayalım ki bugün yaşadığımız sıkıntılar Anayasa’da bir sorun olduğu için değil, hukuka uyulmadığı için yaşanıyor. Niyetleri, Türkiye’nin var olan sorunlarını çözmek değil, tek kişici rejimi hukukileştirmeye çalışmak. Bu referandum, “Bu düzen devam etsin mi?” diye soruyor. Biz de “Hayır, devam etmesin” diyoruz. Yeni bir statüko yaratıldı ve bunun devamına karşıyız... Demokrasi için “Hayır” diyoruz. 15 Temmuz faciasına engel olan demokrasiydi. Meclis çatısı altında çalışan 4 siyasi partinin “Darbeye karşıyız” demesiyle demokrasi güç kazandı. Şimdi daha çok demokrasiye ihtiyaç varken, Türkiye’de demokrasiyi öldürecek bir teklifle karşı karşıyayız.
Ama “Bu sistem parlamentoyu daha da güçlendirecek. Hükümet yasa teklifi getiremeyecek, yasaları Meclis yapacak. Dolayısıyla milletvekilleri güçlenecek” diyorlar. Buna itirazınız nedir?
Hükümet getirmeyecek, Cumhurbaşkanı yapacak. Bu kadar basit! Meclis fiziken orada olacak ama gerçekten iş yapan bir Meclis olmayacak. Önerilen teklifte, Cumhurbaş- kanı bir siyasi partinin genel başkanı olacak. Hem Meclis’te seçilecek milletvekillerinin listesini hem de hükümeti Cumhurbaşkanı seçecek. Dolayısıyla hem yasama hem yürütme Cumhurbaşkanı’nın olacak. Bunu akıl almaz buluyorum.
“Eğer halk hem Cumhurbaşkanı makamında hem de Meclis’te de böyle bir çoğunluk istiyorsa bu milli iradedir. Bunun nesine karşı çıkıyorsunuz?” yorumu var.
Bizim karşı çıktığımız milli irade değil. Bilakis hakikaten milletin egemen olduğu bir koşul istiyoruz. Burada egemen olan kim? Cumhurbaşkanı, vekillerin ismini belirleyecek, hükümeti belirleyecek, istediği zaman kararnamelerle kanun yapacak. Cumhurbaşkanı veriyor bütün kararları. Sadece sandıkta oy kullanırken millet var. Yargı yok, Anayasa Mahkemesi’nin neredeyse hepsini Cumhurbaşkanı atayacak. Yani hukuken hiçbir denetleme olmayacak. Siyaseten nasıl olacak denetleme? Bu Cumhurbaşkanı’nın yazdığı milletvekili listesiyle seçilenlerin, o partinin genel baş- kanına itiraz etmesini nasıl bekleyebiliriz?