CHP'li Günaydın "Milletvekili Bitmez düştükten sonra bir kişinin 'Allah'ın gazabı böyle olur' diye bağırmasını Meclis'in her tarafı kamera, mikrofon doluyken nasıl saptayamıyorsunuz?" diye sordu.
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, dün tedavi gördüğü hayatını kaybeden Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez'in fenalaştığı gün Genel Kurul'da yaptığı konuşmasında TBMM tutanaklarına "AK Parti sıralarından" notu ile yansıyan “Allah’ın gazabı böyle olur işte! Allah’ın gazabı böyle” sözlerine tepki gösterdi.
Duvar'ın aktardığı habere göre Günaydın, "Bu tutanakta kimin ne söylediği birebir belliyken her sözün kimin tarafından söylendiği belliyken, en sonunda milletvekili düştükten sonra akıl ve vicdan yoksunu bir kişinin 'Allah'ın gazabı böyle olur' diye bağırmasını Meclis'in her tarafı kamera, mikrofon doluyken nasıl saptayamıyorsunuz? Bu saptanmalıdır ki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bütün milletvekillerinin bu vicdansızlığa ortak olduğuna dair bir kanaat kamuoyunda oluşmasın. Bu TBMM Başkanlığı'nın ödevidir" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Günaydın, bugün TBMM'de basın toplantısı düzenledi. Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez'in fenalaştığı gün TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı bütçe konuşmasında bazı sözlerini anımsatarak bunlara AKP milletvekillerinin tepkilerine değinen Günaydın, şunları dile getirdi:
"AKP Grubu’nun tamamının bu töhmetten kurtulması gerekiyor"
"Bir milletvekili açısından kürsü dokunulmazlığı son derece önemlidir. Bu bir milletvekilinin kişisel hakkı değil, Türkiye'de demokrasinin ve ifade özgürlüğünün de en temel gerekçesidir. Bir milletvekili konuşurken aynı fikirde olmayanların söz atmaları, protesto etmeleri son derece olağandır. Bunu biz de yapıyoruz, burada olağandışı bir şey görmüyorum. Ancak olağandışı olan bir şey var; sayın milletvekili sözlerini tamamladıktan sonra kürsüde kalp krizi geçiriyor ve düşüyor bunun üzerine 'Allah’ın gazabı böyle olur işte' diye AKP sıralarından sesler geliyor.
Şimdi soruyorum; bu tutanakta kimin ne söylediği birebir belliyken her sözün kimin tarafından söylendiği belliyken, en sonunda milletvekili düştükten sonra akıl ve vicdan yoksunu bir kişinin 'Allah'ın gazabı böyle olur' diye bağırmasını Meclis'in her tarafı kamera, mikrofon doluyken nasıl saptayamıyorsunuz? Bu saptanmalıdır ki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bütün milletvekillerinin bu vicdansızlığa ortak olduğuna dair bir kanaat kamuoyunda oluşmasın. Bu kişisel bir sorumluluktur bunu yapan kimse saptanmalıdır, bu TBMM Başkanlığı'nın ödevidir. Dolayısıyla AKP Grubu’nun tamamının bu töhmetten kurtulması gerekmektedir.
"Arkadaşımız can çekişirken Meclis'in bahçesinde kebap yapmak ne demektir?"
Bir evde bir ölü varsa komşular ona saygı duyar. Daha dün bir milletvekili arkadaşımız TBMM'den kalp masajı yapılarak çıkartılmış. TBMM'nin sağlık hizmetlerinin de ne kadar yetersiz olduğu da görüldü orada. Doktor milletvekilleri arkadaşımıza müdahale etmeye çalışırken, TBMM'nin resmi sağlık personelinin geciktiği, gelenlerin de gerekli donanıma sahip olmadığı görülüyor. Kürsünün hemen arkasında 3 basamak var, bembeyaz bir mermer. Oranın kaymaz bantlarla geçilmesi lazım, herhangi bir düşme, kafa çarpması sonrasında ölüme, yaralanmaya sebep olmayacak şekilde yumuşak malzemelerle donatılması gerekir. TBMM'nin tasarımında da ciddi sorunlar var, bu görülüyor.
Bir arkadaşımız gözümüzün önünde kürsüde düşmüş, hastanede çeşitli ünitelere bağlanarak yaşama tutunması sağlanmış oysa TBMM hiçbir şey olmamış gibi faaliyetlerine devam ediyor. Bu bizim vicdanımızın kabul edebileceği bir şey değildir. Eş zamanlı olarak arkadaşımız can çekişirken Meclis'in bahçesinde kebap yapmak ne demektir? Bunun Anadolu kültürü ile açıklanabilecek bir tarafı var mıdır? Diyelim ki böyle bir olay yok TBMM ciğer, kebap yapma onun da kokularını Meclis'in odalarına sevk etme yeri değildir.
Türkiye'nin ortalama kırmızı et tüketiminin 7 kilogramın altına düşmüşken, milyonlarca insanımız yılda yalnızca Kurban Bayramında kırmızı et tüketebilirken Melis’in bahçesinde büyük bir görgüsüzlükle kebap partisi düzenlenmesinin kamuoyu vicdanını kanattığını düşünüyorum ve bir milletvekili olarak bundan utanç duyduğumu belirtmek istiyorum.
"Hasan Bitmez kardeşimizin arkasından yas tutuyoruz"
Bugün sevgili Hasan Bitmez kardeşimizin arkasından yas tutuyoruz. Söyledikleri sözler bizim sözlerimiz. AKP'nin dış politikadaki iki yüzlülüğünü deşifre etmeye, TBMM'de muhalefet görevimizi en etkin şekilde yapmaya devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız."
Günaydın, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Motokurye Yunus Emre Göçer'in ölümüne neden olan Somalili Cumhurbaşkanının oğlunun 2 kaza raporlarındaki farklılıklara ilişkin ve iki ülke arasındaki imzalanmış bir suçlu iadesi anlaşmasının olup olmadığına dair soruya ve CHP'nin İzmir Büyükşehir Belediyesi başkan adayının neden açıklanmadığı ve burası için Özlem Çerçioğlu'nun adının geçtiği iddiasına dair sorulara Günaydın şu yanıtları verdi:
"Somali Cumhurbaşkanının oğlu korunmuş, kollanmış ve kaçırılmıştır"
"Yunus arkadaşımızın ölümünün arkasından ortaya çıkan olaylar zinciri Türkiye'de hem içişlerinde hem de adalet alanında bir skandallar dizgesini ortaya çıkarmıştır. Ölümlü bir kaza var, orada bazı gizli ellerin olaya müdahale ettiğini bilmek bu memlekette zor değil. Bir kordiplomatik araç var Somali Cumhurbaşkanının oğlu var kolluk kuvveti neden herhangi bir olayda davrandığı gibi davranmıyor da sanığı korumaya yönelik işlemler yapıyor? Burada yapılması gereken önce bir gözaltı tedbiridir, arkasından da mutlaka yurt dışına çıkış yasağının konulmasıdır, bu konulmuyor. Bu saatten sonra Adalet Bakanı’nın ya da diğer çevrelerin ‘Getirteceğiz’ söylemleri kamuoyunu tatmin etmemektedir. İkili anlaşma vardır yoktur meselesi ayrı bir çerçevede değerlendirilmelidir, bu Türkiye'nin bir egemenlik sorunudur. Türkiye'nin kara sınırları içerisinde TCK'nın konusuna giren bir suç işlenmişse yabancılar hukuku devreden çıkar TCK uygulanır. Somali Cumhurbaşkanının oğlu korunmuş, kollanmış ve kaçırılmıştır. Bunun affedilecek bir tarafı yoktur. Türkiye'de yoksul, sahipsiz olduğu sanılan insanlara bu tip muameleler geçmişten bu yana yapılmaya devam edilmektedir.
"Belediye başkanlarımızın bir yerden bir yere tayin edilme durumu söz konusu değil"
11 büyükşehir belediye başkanımızda 9'unun ilanı geriye kalmıştır. CHP her hafta basın toplantılar ve PM toplantıları yapmaktadır. Hem yapacağı yöntemi kamuoyu ile paylaşmakta hem de PM'den kararları çıkarmaktadır. Önümüzdeki haftada da hem geriye kalan 9 büyükşehir belediyemizi hem de Bursa ve Balıkesir gibi bizde olmamakla beraber adaylaştırma sürecini tamamladığımız belediye başkanlarımızı açıklayacağız. Gazetecilik adı altında dedikodu haberciliği yapmayı marifet sayan bir grubun epeydir faaliyette olduğunu görüyoruz. Öyle inandırıcı açıklamalar yapıyorlar ki bazen benim de inanasım geliyor açıkçası. İzmir'e yapılan çok sayıda yakıştırmalar var. Bu bilgilerin hiçbiri bende yok çünkü bunlar hem MYK’da hem PM'de tartışılarak ortak akılla alınan kararlardır. Belediye başkanlarımızın bir yerden bir yere tayin edilme durumu söz konusu değildir."