Geçmişte Beşiktaş Belediye Başkanı'na yönelik “disiplin süreci başlamalı” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, Murat Hazinedar'ın İçişleri Bakanlığınca görvden alınmasını onaylamadığı belirtti. "Gayrimeşru yöntemlerle CHP’lileri sindirmeye çalışmak, suça göz yummaya mecbur bırakarak suça ortak etmek… Ama biz buna asla göz yummadık, tersine yolsuzlukla mücadeleyi yükselttik" diyen Erdoğdu, "AKP yolsuzlukla mücadeleyi bir şantaj aracına dönüştürdü ama bu sonunda, yolsuzluğu kurumsallaştırır" ifadesini kullandı.
Erdoğdu, "AKP; yolsuzluğu dini referanslarla yapmaya başladıktan sonra, toplumu, yolsuzluğun suç olmaktan çıktığı bir çizgiye itmeye başladı ve kısmen başardı" diye konuştu ve şöyle dedi:
"Bunu anketlerde de görüyoruz. Azımsanmayacak bir rakam, sanıyorum yüzde 20 civarı, yolsuzluğa suç olarak bakmıyor. Bu tablo, ahlaksızlığın, namussuzluğun kural haline gelmesidir ve çok tehlikelidir. Alarm zillerinin çalmasını gerektiren bir noktadayız."
Birgün'den Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan Aykut Erdoğdu'nun açıklaması şöyle:
»Ataşehir ile başlayan operasyon, Beşiktaş Belediye Başkanı’nın görevden alınmasıyla devam etti. Öncelikle bu gelişmeleri nasıl değerlendirdiğinizi merak ediyorum.
Öncelikle, herkesin bilmesini isterim ki, CHP kazandığı ve yönettiği bütün belediyelerde, halktan topladığı her kuruşun hesabını verecek. Bu konuda denetlenmeyi kendimize hizmet kabul ederiz. Ama bu denetim; namuslu, tarafsız bağımsız, olmalı. Oysa şimdiye kadar yapılan işlemlere bir bakın. Olay sıralamasını göz önünde bulundurursanız, CHP’li belediyelere operasyonlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili Man adası belgelerini açıkladıktan sonra başladı. Zaten Recep Tayyip Erdoğan belgeler açıklandıktan sonra kendisi de söyledi. “Şimdi sen de hazır ol” dedi.
»Hazır mısınız peki?
Faşizmle mücadele iddiası olan her parti, kurum, organizasyon ya da örgüt buna hazır olmak zorundadır. Çünkü biz faşizmden her şeyi bekliyoruz. Hatta bu operasyonların daha da ağırlaşacağını düşünüyoruz.
»Ne şekilde?
Onları cesaretlendirecek bir şey söylemek istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim, biz faşizmin bütün evrelerini teorik olarak biliyoruz, pratik olarak görüyoruz. Sonunda faşizm yıkılacak ve faşistler hesap verecek. Yani Hitler de bir dönem Almanya’da çok güçlüydü, sonu ortada.
»Az önce daha da ağırlaşacak derken, Kemal Kılıçdaroğlu’na kadar uzanacağını mı kast ettiniz?
Cesaret edemezler. Etmek isterler ama edemezler. O zaman milyonlarca insan sokağa çıkar.
»SADAT yapılanmaları ile, çıkarılan KHK’lerle bu tür bir geleceğe hazırlık kokusu alıyor musunuz?
Evet, amaçları zaten bizi buna itmek. Biz her türlü senaryoyu düşünüyoruz. Yapmak istediğimiz son şey, bu ülkede bir iç çatışmaya yol açmak. İktidar bu olsun diye bütün gücüyle mücadele ediyor çünkü demokrasi ile ayakta kalamayacaklarının farkındalar. Bu yüzden böyle bir iç çatışmanın ortamını hazırlayarak demokrasinin elde kalan kırıntılarını da yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama bu yaptıkları, gelecekte yargılandıklarında daha ağır hüküm giymelerine neden olacak. Çünkü biz onları sandıkta yenecek ve hesap soracağız.
»Diyorsunuz ki bu belediyelere yapılan operasyonlar iktidar partisinin kumpası. Peki amaç ne?
Bakın, AKP diğer partilere şöyle karanlık bir yol sundu: “Biz yolsuzluk yapalım, siz buna sesinizi çıkarmayın.” Ve böylece yolsuzluk yapanlar hesap vermesinler. “Siz de buna göz yumun, biz de size göz yumalım” havasında götürmeye çalıştılar. Erdoğan kliğinin AKP’de siyaset yapanları işledikleri suçlara ortak ederek pasifize ettiklerini biliyoruz. Şimdi benzer bir stratejiyi iktidara yürüyen CHP için uygulamaya başladıklarını görüyoruz. Gayrimeşru yöntemlerle CHP’lileri sindirmeye çalışmak, suça göz yummaya mecbur bırakarak suça ortak etmek… Ama biz buna asla göz yummadık, tersine yolsuzlukla mücadeleyi yükselttik. AKP yolsuzlukla mücadeleyi bir şantaj aracına dönüştürdü ama bu sonunda, yolsuzluğu kurumsallaştırır.
»Tabii insanlar şunu da merak ediyor: CHP, kendi partilileriyle ilgili, yerel yönetimlerle ilgili iddialar olduğunda yeterince araştırıyor mu, denetliyor mu?
Bütün samimiyetimle söylüyorum: Denetliyoruz. Ama şöyle bir şey de var, 100 tane iddia geliyorsa 1 tanesi doğru çıkıyor. İddiaların bir kısmı siyasi rekabetten dolayı geliyor. Bir kısmı da, adam mesela evindeki terasını büyütmüş ama bu imar, kanuna aykırı olduğu için belediyeye talimat gelmiş, belediye yıkmak zorunda kalınca, adam çıkıp “biz belediye başkanına rüşvet vermediğimiz için yıktı” diyor.
»Bu durumda İçişleri Bakanlığı’nın işlem başlattığı Ataşehir ve Beşiktaş Belediyeleri için de size ulaşan şikâyetler boş ve karşılıksız çıkmış olsa gerek.
Şimdi şunu söyleyeyim, Beşiktaş Belediye Başkanı ile kişisel olarak anlaşamadığım sır değil. Siyasi tutumunu beğenmediğimi, yönetim anlayışını onaylamadığım biliniyor. Bugün de aynı noktadayım. Ama şunu söyleyeyim, Beşiktaş belediyesi ile ilgili somut bir olay varsa, orada bağımsız mahkemeler var. Bunun yeri mahkemedir. Sadece o belediye için değil, tüm belediyelerimiz için de aynı şey geçerli. Varsa bir şaibe, mahkeme orada. Çünkü biz biliriz ki belediyelerimiz girdiği her davadan aklanacak. Öte taraftan unutulmasın ki karşımızda kumpasçı bir hükümet var. İftirayı, kumpası hiç utanmadan nerelere vardırabileceklerini Türkiye, isimli davalarda gördü. Hâlâ devam ediyor bu kumpasçı zihniyet. O yüzden bizim yetki alanımıza bu türden hükümet müdahalelerine şüpheyle yaklaşmamızın makul bir tepki olduğunu düşünüyorum.
»Yani bu İçişleri Bakanlığı’nın işi değil.
Seçilmiş bir belediye başkanını görevden almak için çok ciddi nedeniniz olacak. “Ben yaptım oldu”yla ülke yönetilmez. 17 Aralık sürecinde Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuna yansıyan telefon konuşmaları hâlâ hafızalarda. Evin bodrumundaki milyar dolar iddiaları, para sıfırlamalar, havada uçuştu, kulağımızla duyduk konuşmaları. Bir AKP milletvekili çıktı, olayın şokuyla “efendim günah işleme hakkı var” vs. diye geveledi, ne diyeceğini şaşırdı, rezil oldular..! Bakanlar mahcup mahcup “ne yaptıysak onun talimatıyla, bilgisiyle yaptık” diyerek birer birer görevden alındılar. Tayyip beyle ilgili bir tasarruf oldu mu? Onun yerine bütün emniyet ve yargıyı görevden aldılar. Yolsuzluğa bu kadar bulaşmış bir parti, CHP’yi bununla cezalandırmaya çalışıyor.
»Biraz da 2019’a giden yoldan konuşalım dilerseniz. Anlattıklarınızdan, önümüzdeki dönem yolsuzlukla mücadele CHP’nin ana gündem konularından biri olacağını anlıyorum. Ancak sizin de söylediğiniz gibi, yolsuzluğun bu derece kurumsallaştığı bir ülkede, bu çok kolay olmayacak gibi…
Yolsuzlukla mücadele etmek istiyorsa, yasalar ve mekanizmalar ona uygun kuruluyorsa o ülkede kolay kolay yolsuzluk olmaz. Çalıyor ama çalışıyorlar diye bir felsefeye mahkûm değiliz, çalmadan çalışmak mümkün. Dahası, yolsuzluk topluma da sirayet etti. Düşünün, bir ülkenin Cumhurbaşkanı hakkında iddia varsa o ülkenin normal memuru, “Cumhurbaşkanı yapıyor ben neden yapmayayım” demez mi?
»Bu anlayışın topluma ciddi bir biçimde sirayet ettiğini gözlemliyor musunuz?
AKP; yolsuzluğu dini referanslarla yapmaya başladıktan sonra, toplumu, yolsuzluğun suç olmaktan çıktığı bir çizgiye itmeye başladı ve kısmen başardı. Bunu anketlerde de görüyoruz. Azımsanmayacak bir rakam, sanıyorum yüzde 20 civarı, yolsuzluğa suç olarak bakmıyor. Bu tablo, ahlaksızlığın, namussuzluğun kural haline gelmesidir ve çok tehlikelidir. Alarm zillerinin çalmasını gerektiren bir noktadayız. Öte taraftan, son yıllarda artık bilhassa Erdoğan kliğinin sistematik bir rüşvet ağı kurduğu ayyuka çıktı. Erdoğan kliği AKP’liler ve muhalefetin yanı sıra tüm toplumu işledikleri bu suça ortak etmek için kapsamlı bir strateji izliyorlar. Bugünkü OHAL rejiminin temel hedeflerinden biri hem geçmişte işledikleri hem bugün işlemeye devam ettikleri suçların tümünü meşrulaştırmaktır. Bu da, halkımızın kahir ekseriyetinin kendilerine Erdoğan kliğince dayatılan “icraat için çalmak hakkımızdır” anlayışını kabul etmediğini gösteriyor.
»Kılıçdaroğlu’nun sağcı-İslamcı kesimin eleştirilerinin etkisi altında rota belirlemeye çalışması CHP seçmeni veya seçmen adayının ciddi biçimde tepkisini çekiyor. 2019’a bu çizgide mi yürünecek?
Kemal Bey Türkiye’nin mevcut durumunu gören, toplumun tamamını kucaklamaya çalışan, son derece kutuplaşmış bir toplumda barışçı ve barıştırmacı siyasetin önünü açmaya çalışıyor. Bunu desteklememiz gerekir. Bu olmadığı taktirde kendi gettolarımızda yaşayan, ulusal birliğimizin zedelendiği bir topluma dönüşürüz. Dünya’da da, Türkiye’de de kimlik siyaseti her zaman faşistler tarafından körüklenmiştir ve sonuçta yine onlara yaramıştır. Bu çabalar cesur adımlar atmayı gerektirdi ve Kemal Bey bu adımları attı. Ama eğer bu cesur adımları atmazsak Erdoğan’ın tuzağına düşmüş oluruz çünkü o kimlik siyasetini körükleyerek, matematiksel bir çoğunlukla her türlü suçunu, hatasını, günahını kapatmaya çalışıyor. Düşünün, 17- 25 Aralık’ta Erdoğan insanları, “Karşı mahalle gelirse sizin dininizi, imanınızı elinizden alacak” diye susturdu. Ve hâlâ bu algı üzerinden götürmeye, toplumu bölmeye devam ediyor. Bunun neticesinde de, insanlar kendi mahallerindeki yöneticilerinin dahi yolsuzluklarına ses çıkaramaz hale geliyor. Oysa asgari ücret 1603 lira, bizim, halkçı siyasetçiler olarak bunun üzerinde durmamız lazım. Çünkü bu maaş Türk’ü de Kürt’ü de, Alevi’yi de, başı kapalıyı da açığı da aynı derecede ezen bir zalimliktir. Sol, üretim ilişkilerinin dönüşümüne ilişkin yürüteceği stratejiyle iktidara gelebilir; kimlik siyasetiyle değil. Kısacası, temel çelişkinin ekonomik ve sınıfsal olduğunu görmek zorundayız.
»Elbette, bu noktada kimin itirazı olabilir... Ama benim az önceki sorum farkıydı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adımlarını sağ kesimin reflekslerine göre belirlemesinden söz ediyordum.
Bakın, biz şu an bu insanları Tayyip Erdoğan’ın zulmüne bırakmış oluyoruz. Yoksulluğa prangalanmış, sosyal yardımlara mahkum edilmiş hâlde, gündelik yaşamının kendisi zulüm olan insanlar... Fakat Erdoğan diyor ki, “Eğer CHP gelirse senin karının kızının başını zorla açacak.” Oysa bu iddia, Halk Partisi’nin dünya görüşüyle taban tabana zıt. Fakat Erdoğan bu söylemi vurgulamak, devam ettirmek zorunda, çünkü Erdoğan aslında bu şekilde yoksul kitlelerin onurunu hedefe koyuyor, siyasetin malzemesi yapıyor. İşte tam da bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu bunun böyle olmayacağını anlatmak zorunda kalıyor. Yoksulun onurunu siyaset malzemesi olmaktan çıkarmadan, Türkiye içinde bulunduğu sıkışmışlıktan çıkamaz.
»Böylece 2018’de siyasette belirleyici olmayı hedefliyorsunuz. Geçen günlerde düzenlediğiniz bir basın toplantısında, CHP’nin yeni ekonomi modelini açıkladınız. Açar mısınız?
Ekonomi politikalarımızın 3 temel önceliği olacak. Birincisi ve en önemlisi, gelir dağılımı adaleti olacak. İkincisi, büyümeyi de içeren bir kalkınma olacak. Üçüncüsü de, yaşadığımız çevreyle barışık bir çevre dostu programımız olacak. Biz zenginliği bir hedef dairesinde halkı zenginleştirerek yapabileceğimizi düşünüyoruz. Türkiye’nin makro dengelerini, öngörülebilir düzenini bozmayacak, yatırımcılara güven verecek şekilde ama öncelik ücretler ve kazançlar olacak şekilde bir büyüme modelini oluşturabileceğimizi düşünüyoruz. Kaynak nereden bulunacak sorusunun cevabı ise, Kamu İhale Kanunu. Bu kanunu yeniden düzenleyerek, buradan yaklaşık 50 milyar TL kaynak geleceğini aktardı. Bu kaynak, ücret artışının yüksek katma değerli üretimi tetiklemesini sağlayacak politikaların uygulanması için harcanacak. Hâlihazırda halk, kızdığı sistemi Tayyip Erdoğan’la cezalandırıyor. Kişi ile uğraşırsak bir RTE gider, yenisi gelir. Mühim olan hangi düşüncenin güçlü olacağı, insanlığı ne yönde ilerleteceğidir.