T24 Haber Merkezi
MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan CHP Sözcüsü Deniz Yücel, 15 Temmuz darbe girişimini hatırlatarak, "Kışlaya siyaset girdiğinde neler olduğunu 2016’da acı bir şekilde tecrübe ettik" dedi. Özel Harekât Daire Başkanı Süleyman Karadeniz'in MHP lideri Devlet Bahçeli'nin elini öpmesine tepki gösteren Yücel, "Polis devletin polisidir ama o Devlet’in değil!" ifadelerini kullandı. Bugün komisyona gelen sokakta yaşayan hayvanlar hakkındaki yasa teklifi hakkında da açıklamalarda bulunan Yücel, "Sokak hayvanlarına yönelik 'ötanazi' uygulamasını CHP'li hiçbir belediye kabul etmeyecek ve uygulamayacak" dedi.
"Birilerinin sınırsız iktidar hırsı TSK'da Emniyet'te, Adliye’de, Milli Eğitim'de ağır bir tahribata ve travmaya neden oldu"
Yücel'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden tam 8 sene geçti. O gece; devletin silahları FETÖ’cü hainler tarafından vatandaşlarımıza doğrultuldu. Devletin uçakları, tankları, milletimizin üzerine, TBMM’ye bombalar yağdırdı… 251 vatandaşımız FETÖ’cü hainler tarafından şehit edildi, 2 bin 194 vatandaşımız gazi oldu.
Birilerinin sınırsız iktidar hırsı Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Emniyet Teşkilatında, Adliye’de, Milli Eğitimde ve devletin daha birçok kurumunda ağır bir tahribata ve toplumda on yıllar boyu tamir edilmesi mümkün olmayan ağır bir travmaya neden oldu.
"15 Temmuz’a göz yumanlar ve zemin hazırlayanlar da suçlu"
Vatandaşlarımızın canına, milletimizin egemenliğine, demokrasimize ve anayasal düzenimize kast ederek darbe girişiminde bulunan hainler kadar, o hainlerin devletin kılcal damarlarında yuvalanmasına izin vererek 15 Temmuz’a göz yumanlar ve zemin hazırlayanlar da suçludur. 'Ne istediler de vermedik', 'Dön artık bitsin bu hasret', '15 Temmuz Allah’ın bir lütfudur' diyenleri unutmadık. Fetullah Gülen’i 'Bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir' diyerek TBMM kürsüsünden övenleri unutmadık. Gazetecileri, siyasileri, akademisyenleri, bu ülkenin aydınlarını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurlu şerefli, haysiyetli, vatansever ve Atatürkçü subaylarını Silivri zindanlarına mahkûm eden Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk gibi kumpas davalarına alkış tutanları unutmadık.
"Darbecilerle mücadele için çıkarılan her KHK, muhalif düşünen herkesi darbeci diye yaftalayan bir cadı avına dönüştü"
Darbeye giden yolu AKP iktidarı açmıştır ve bu kimse için sır değil. Darbe girişiminin hemen ardından, 20 Temmuz 2016'da ilan edilen, 7 kez uzatılan, tam 2 sene süren OHAL süreci başladı. OHAL sürecinde Türkiye’de büyük bir hukuk katliamı yaşandı. Darbecilerle mücadele için çıkarılan her KHK, muhalif düşünen herkesi darbeci diye yaftalayan bir cadı avına dönüştü. Üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen devletin en önemli kurumlarının başında hala FETÖ bağlantısı olan kişilerin olduğunu, on binlerce masum insanı günah keçisi yapan AKP iktidarının, bu süreci hukuk dışı yönettiğini bir kez daha görüyoruz.
Başta Cumhuriyet Halk Partisi, olmak üzere bu yanlışa yanlış diyen herkes, darbeyle ve darbecilerle mücadeleye karşı olmakla suçlandı. Daha da ileri gidildi, darbeci olmakla suçlandı. OHAL boyunca, iki yılda toplam 36 KHK yayınlandı. Çıkarılan KHK’lar darbe ile mücadeleden o kadar uzaktı ki evlilik programları bu KHK’lar ile yasaklandı, kış lastiğine dair düzenlemeler bu KHK’lar ile yapıldı. Milletvekilimiz Enis Berberoğlu işte bu dönemde tutuklandı. Selahattin Demirtaş OHAL döneminde tutuklandı. Kayyım süreçleri OHAL döneminde başladı. Cezaevindeki gazeteci sayısında Türkiye, dünyada bir numaraya yükseldi. Cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele olaylarını tüm dünya duydu. 130 binden fazla kişi, çıkarılan KHK'larla kamudaki görevlerinden ihraç edildi.
"AKP iktidarı OHAL’i hukuk dışı uygulamalarına bir kılıf olarak kullandı"
OHAL şartlarında bir referandum, bir cumhurbaşkanlığı, bir de genel seçim yapıldı. Mühürsüz oyların geçerli sayıldığı, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen bu referandum oylaması, OHAL döneminde gerçekleşti. O 'tek adam sistemi' ya da 'saray rejimi' diyerek hep eleştirdiğimiz 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne OHAL döneminde geçildi. AKP iktidarı OHAL’i hukuk dışı uygulamalarına bir kılıf olarak kullandı.
FETÖ ile bağlantılı olmasa da olduğu iddia edilen birçok kişi, haksız, hukuksuz, kanıtsız bir şekilde gözaltına alındı ve tutuklandı, birçok masum vatandaşımız mağdur edildi. Aralarında gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçiler gibi toplumun farklı kesimlerinden isimler vardı. Sözde adaletin sağlanması adına yürütülen bu süreçte, hukukun üstünlüğü ilkesine riayet edilmedi.
"Polis de devletin polisidir ama o Devlet'in değil"
Kışlaya siyaset girdiğinde neler olduğunu 2016’da acı bir şekilde tecrübe ettik. Şimdi bir kez daha söylüyoruz, TSK, Türk milleti için kutsal ve dokunulmazdır. Ne zaman bir şehit haberi alsak, 85 milyon yurttaşımız, bu acıyı yüreğinin en derininde yaşar. Biliriz ki, asker herkesin askeri… Fakat 2 gün önce Özel Harekât Daire Başkanı Süleyman Karadeniz’in bir siyasi parti liderinin elini öpmesi, üstelik bu yakışıksız hareketi üzerinde kamuflajıyla yapması toplumu rahatsız etti.
Devletin silahlı gücünü temsil eden, devletin üniformasını giyen bir kişi, bir siyasi parti liderinin elini öpüyorsa, bu durum en basitinden, onun bu makamın ağırlığını, önemini, ciddiyetini kavrayamadığı gösterir.
Nasıl ki Yargıtay Başkanı, Erdoğan’la çay topladığında bunu doğru bulmadıysak, 'asker, polis, bürokratlar, yargın mensupları… Nasıl 'Bunlar iktidarın değil devletin görevlileridir' dediysek bugün de aynı noktadayız. Polis de devletin polisidir ama o Devlet’in değil!
"Bana bak Yusuf Tekin, CHP’nin adını ağzına alırken, en az iki kere düşüneceksin"
Eğitim demişken, Milli Eğitimi Atatürkçü ve laik çizgiden uzaklaştırmak için her yolu deneyen; öğretmenleri, öğrencileri ve velileri yok sayan, tarikat sevdalısı Yusuf Tekin, CHP’nin laiklik anlayışını eleştirmiş. Bana bak Yusuf Tekin! CHP’nin adını ağzına alırken, en az iki kere düşüneceksin.
Laikliği ağzına alırken az iki kere düşüneceksin. Laiklik kim, sen kim? Sen ancak tarikatları bilirsin,
sen ancak yobazlığı bilirsin, sen ancak küçücük körpe beyinleri, bağnaz düşüncelerle doldurmayı bilirsin, sen ancak laik eğitimin altına dinamit koymayı bilirsin. Eğitimi Atatürk ilkelerinden, laik ve çağdaş bilim ve eğitim esaslarından saptırdığında her seferinde karşında bizi bulacaksın.
"Her seferinde kazanılmış hakları tırpanlayan, mahkeme kararlarını yok sayan düzenlemeleri reform diye yutturmaya çalışıyorlar"
Neresinden tutsanız elimizde kalan bir diğer teklif ise 9’uncu yargı paketi... Ortada trajikomik bir tablo var. AKP’nin 2019 yılından bu yana yargıda 'reform' diye yutturmaya çalıştığı hiçbir teklifte, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına tek bir olumlu adım yok. Aksine yargıya güveni daha da zayıflatacak pek çok uygulamanın önü açıldı. Her seferinde kazanılmış hakları tırpanlayan, mahkeme kararlarını yok sayan düzenlemeleri reform diye yutturmaya çalışıyorlar. Son gelen teklif de böyle...
Anayasa Mahkemesi, 'kadının soyadı' ile ilgili düzenlemeyi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesi ile 22 Şubat 2023 tarihinde iptal etti. İptal kararından 17 ay sonra AKP’nin meclise getirdiği yeni düzenleme, 1 sözcük farkıyla iptal edilen düzenlemenin aynısı. Kendi iktidarını sürdürmek için hukuk tanımayan, yeri geldiğinde terör örgütleriyle kol kola giren, yeri geldiğinde terör örgütleriyle masaya oturan AKP nedense bizi hiç şaşırtmıyor. Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi kararlarına, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu bile bile, yüksek mahkemeye meydan okurcasına aynı düzenlemeyi yeniden Meclis'e getiriyor.
Kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasının, aile birliğine nasıl bir zararı olabilir? Buna makul, mantıklı bir cevap verilebilir mi? Elbette hayır! Kadını birey olarak görmeyen, evlenmeden önceki soyadını kullanmasını bile kısıtlayan bu anlayışın getirdiği düzenlemelerle yargıda reform yapıldığına inanacağız öyle mi?
Yargıda reform yapılacağına inanmamız beklenen bu ülkede, Ankara'nın göbeğinde bir suikast sonucu öldürülen Sinan Ateş davasında 18 ayda iddianame hazırlamayan savcı, yargılamanın 18. gününde esas hakkındaki mütalaasını açıklayacak. Yargıda reform yapılacağına inanmamız beklenen bu ülkede, organize suç örgütü lideri olmaktan yargılanan bir kişinin eski Adalet Bakanı'na 400 bin Euro rüşvet verdiği iddia ediliyor. Ülkede bunlar olurken, Anayasa Mahkemesi kararını yok saydığınız bu teklifle, yargıdaki reformlarınıza 9'uncusunu eklediniz öyle mi? Hadi oradan….
"Sokak hayvanlarına yönelik 'ötanazi' uygulamasını CHP'li hiçbir belediye kabul etmeyecek ve uygulamayacak"
Bu ülkede yaşamak çok zor… Hem insanlar hem de hayvanlar için… Sokak hayvanlarına ötanazi yolunu açan yasa teklifi, tüm itirazlara rağmen 'Biz ne dersek o olur' anlayışıyla, geçtiğimiz cuma Meclis Başkanlığı’na sundu. 17 maddelik bu katliam metniyle belediyelere; kuduz, bulaşıcı hastalık veya tedavi edilemez hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlara ötanazi yapma, yani bu hayvanları öldürme yetkisi veriliyor. Sahipsiz hayvan popülasyonunun kamu güvenliği açısından tehdit oluşturması halinde sağlıklı hayvanlara da ötanazi yapılmasının yolu açılıyor.
Sokak hayvanlarının yaşam hakkı, tıpkı bizler gibi kutsal ve dokunulmazdır. İnsan olmanın en büyük sorumluluğu, her canlının yaşamını korumak ve savunmaktır. Buradan da herkese duyurmak istediğimiz şey; sahipsiz sokak hayvanlarına yönelik 'ötanazi' uygulamasını Cumhuriyet Halk Partili hiçbir belediye kabul etmeyecek ve uygulamayacaktır. Sokak hayvanlarının yaşam hakkını sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Öte yandan 'ötanazi' uygulamasını yerel yönetimlerin üzerine yıkma çabalarından da anlıyoruz ki CHP’li belediyelerin çokluğunu fırsata çevirmeyi planlıyorlar.
Akılları sıra elimizi kana bulayacaklarını zannediyorlar. Avuçlarını yalarlar, bizi kendileriyle karıştırmasınlar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in de belirttiği gibi bu yasa ile ilgili olarak kırmızı alarmdayız.
Kısırlaştırma, aşılatma ve yerinde yaşatma konusunda atılacak tüm adımları destekliyoruz. Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat diyoruz ve sokakta yaşayan hayvanları esarete ve ölüme mahkûm etmek için hazırlanan yasa teklifine karşı oyumuzun "Hayır" olacağını tüm kamuoyuyla paylaşıyoruz."