Magazin

Cem Özer: Şu an cemaat kuracak kadar takipçim var

Cem Özer, "Şu an cemaat kuracak kadar takipçim var. Ama durumu sömürmüyorum" dedi.

08 Mart 2011 02:00

T24 - Nurgül Yeşilçay'ın Sezen Aksu'nun oğlu Mithatcan'la olan ilişkisi hakkında yaptığı yorumlarla 'ideal gönül adamı' ilan edilen Cem Özer, "Şu an cemaat kuracak kadar takipçim var. Ama durumu sömürmüyorum" dedi. Yeni taşındığı evin duvarlarına Nurgül Yeşilçay'ın filmlerinin afişlerini asan Özer, "Baktığımda sevdiğim kadın değil, iyi bir oyuncu görüyorum" dedi.

Radikal gazetesinden Aslı Barış'ın "Beni guru sanıyorlar" başlığıyla yayımlanan (8 Mart 2011) yazısı şöyle:


Beni guru sanıyorlar

Özer’i ‘kendisine sahip olarak seçen’ sokak köpeği Paspas’ın karşılama töreniyle, oyuncunun boşandıktan sonra taşındığı evin salonuna ilerliyorum. “Burası sığınak gibi, huzur buluyorum” diyor. Duvarlardaki Nurgül Yeşilçay‘lı afişlere gözüm takılıyor. Özer, durumu hissetmiş olmalı ki, “Haydi, sor bakalım” diyen bir ifadeyle bana bakıyor.


Nurgül Yeşilçay’la sarılırken görüntülendiniz. Barışacağınız yönünde iddialar var.

İnsan ilişkilerini çözmüş herhangi bir medeni ülkede bu fotoğrafları böyle yorumlanmazdı. Biz dadılarla gezen insanlar değiliz. Nurgül oğlumu getirmişti. Bu kadar basit. Bölünmüş bir ailenin çocuğu olarak oğluma aynı sıkıntıları yaşatmak istemiyorum. Biz artık ‘boşanmış’ bir ailenin üyeleriyiz. Oğlumun mutluluğu için bu durumu en iyi şekilde yönetmek zorundayım. Mesela o gün Nejat çok mutlu oldu. Burada nedense her ayrılana ‘barışacaklar’ gözüyle bakılıyor. Boşanma bir ilişkinin finalidir, yeni bir başlangıç değildir. Zaten ilişkimiz eskidiği için bu noktaya geldik. Nasıl insanlar tanışır tanışmaz evlenmiyorsa, ilk kavgasında da boşanmıyor.


‘Boşanmış’ ailede eski eşlerin birbirlerinin hayatlarındaki rolleri nedir?

Yani, karşılıklı konuşabilir, projelerimizden bahsedebiliriz. Her şeyden önce Nurgül’ün oyunculuğuna hayranım, onunla yeniden birlikte çalışmak çok isterim. Bazıları para biriktirir, bazıları pul, bazıları insan... Ben insan biriktirmeyi seçiyorum. Herkesi bir çırpıda yaşamımdan atacak değilim.


İnsanlar ayrılanların birbirlerine dostane davranmalarına alışık değil...

Seda Sayan’ın programında sanırım, bir magazinci çıkmış “Özer çok feminen davranıyor” demiş. Maskülen davranış nedir? Gidip, onları basıp dövmemi mi bekliyorlar? “Kıskanmıyor musunuz?” diyorlar. Aslında çok kıskanç biriyimdir. Ama kendi içimde yaşamayı seçerim. Medeniyet bazı hisleri dizginlemeyi getirir. Ne yani, kızdığımızda hemen karşımızdaki insana girişiyor muyuz? Ayrıca ilişki bittikten sonra kıskansam ne yazar? Ruh halim yüzünden başkalarını huzursuz etmem doğru olur mu?


‘Sevgilisi eski eşine benziyor’ yorumlarına katılıyor musunuz?

Modern zamanlarda herkes birbirinin stilinden etkilenebilir. Belki giyim tarzıyla, bilmem. Soyadının Özer olması dışında bir benzerlik bulamıyorum. Ben de Yeşilçay soyadlı biriyle birlikte olabilirim ama bu onun Nurgül’e benzeyeceği anlamına gelmez.


Ruh haliniz konusunda çeşitli tahminler yürütülüyor.

Geçenlerde “huzursuz mutluluk yerine huzurlu mutsuzluğu seçiyorum” demiştim. Şimdiki durumum bu. Aşk bir huzursuzluk halidir. Aşık olursun ‘gelecek mi?’ diye huzursuzlanırsın. Gelir, ‘gidecek mi?’ diye... Ayrılırsın, acı çekersin ama huzurlusundur. Hesaplarını yapmışsındır. Bazıları der ki “Ayrıldım, iki aydır mutsuzum.” O zaman ayrılmasaydın. İnsan mutlu olduğu için ayrılmaz ki.


Ya terk edildiyse?

Öyleyse de o ilişkide bir mutsuzluk vardır. Sürseydi daha çok mutsuzluk olacaktı. Kıvamlı bir şekilde hesabını yapıp ‘eyvallah ’ dediğin zaman, huzurlu mutsuzluğa ulaşıyorsun. Terk edildiğin zaman egon yıpranır,“Beni kime tercih etti?” sorusu ağır basar. Mutluluk aseton gibi uçucu, huzur ise oje gibi, kalıcı. Ancak aşkla o huzuru bozabiliyorsun. Hayatta ne kadar çok mutsuz olursan, o kadar mutlu olursun. Böyle şeyler söylediğim için bu aralar bana ‘guru’ muamelesi yapıyorlar. Hayatın tüm anlamlarını çözmüşüm, cevaplar bendeymiş gibi.. Hayır, çözmedim. Sadece doğru soruları sormaya çabalıyorum.


Nasıl hissettiriyor bu ‘guruluk’ durumu?

Valla, daha çok kafa yorma zorunluluğu getiriyor.Yaptığımın doğru algılandığını görünce bir güç katılıyor, daha da saydamlaşıyorum. Ben mükemmelim, Nirvana’ya ulaştım demiyorum. Çok defom var, ama ben defolu yaşamayı seviyorum. İnsanlar bu modeli bilmiyorlar, akılları karışıyor; bu adam entellektüel mi, lumpen mi, liberal mi playboy mu? Ben aktörüm, herkesim ve hiçbir şeyim. Gürül gürül yaşıyorum, tüm kişilikler heybemde. İçimde yüzlerce insan var. Belki şizofren bir durum, ama bundan para kazanınca ismin oyuncu oluyor.


İnternette hakkınızda yapılan yorumlara bakıyor musunuz? Mesela ekşisözlük’e...

Evet. Daha önce sanırım yüzde 60 benim antipatik olduğumu söylüyor, yüzde 40’ı sempatik buluyordu. Şimdi ibre değişti. Nedenine gelince, bir ‘rol model’ peşinde gitme ihtiyacı var. Kafada sorular var, onların cevabını daha önce yanıtlamış bir adamın önderliğine ihtiyacı var. Bir cümle söylüyorsun “Olayı çözdüm” diyorlar. O laf kapılarını açıyor.


Bu ‘örnek olma’ durumu sıkmıyor mu sizi?

Bir süre sonra belki. Sıkılmayacak olsam Adnan Hoca gibi cemaat kurardım. P.şt’ça düşünen bir adam olsam, durumu lehime kullanabilirdim; 500-1000 kişilik bir cemaat kurardım. Suya atılan taşın halkaları gibi büyür, zincir oluşurdu. Çünkü insanlar o denli çaresiz ve sömürülmeye açık.


Bu tepkileri bekliyor muydunuz?

Hayır. Pir Sultan Abdal’dan yola çıkarak söylüyorum “Bir yola baş koyan, olacağa değil, yapacağına bakar.” Samimiyetim tek stratejimdir. İnsanların hoşuna gitsin diye bir şey söylemedim, idol olma derdim yok. Bir dönem insanlara ters gelecek sözler de söyledim. Zaman beni haklı çıkardı. Bir öngörü durumu var bende, onu anlayamadılar.


Oyundan önce Alevilik’le ilgili açıklamalar yaptınız, ‘tribünlere oynuyor derler’ diye endişenmiyor musunuz?

Bunları daha önce de söylemiştim. Pir Sultan Abdal’ı çok iyi özümsediğim için oynayabiliyorum. Beni tanıyanlar zaten bu uğurda emek harcadığımı bilir. Mesela bana değil, sevdiğime saldırıldığında tepki veririm. Törpülenmiş, yüksek bir egom var. Şişik egolar patlar ama yüksek egolular kendilerini kontrol edebilir. Ben de öyle yüksek bir ego var ki, kimse beni yaralayamıyor. Ben bile şaşırıyorum tepkilerime.


Duvarlarınızda Yeşilçay’ın filmlerinin afişleri asılı. Mazoşistçe bir yaklaşım değil mi?

Onlar yapımcılığını üstlendiğim filmlerin afişleri. Baktığımda sevdiğim kadın kimliğiyle görmüyorum. Birçok duyguyu bir arada yaşıyorum, ama içlerinde öfke yok. Hayatımın en güzel altı yılını bana yaşatan kadına neden öfkeleneyim ki ? İnsanlar terk edildiğinde ‘neden beni sevmedi?’ diye eksikliği kendinde arar. Aslında bu onun işe yaramaz biri olduğu anlamına gelmez . Karşısındaki başka arayışlara girmiştir. Kurcalanmaz ki. (bir kibrit çöpü alarak) Bak bu kibriti aldın, parçalara ayırdın. En küçük parçasına gelince kırılmaz artık. İşte ben buyum şu anda. O kadar çok kırıldım ki, artık kimse beni kıramıyor.


Yorgunluk getirmiyor mu bu durum?

Çok yorgunum ama daha çok yorularak bunu atlamaya çalışacağım. Çünkü oturdukça daha beter çöküyor bu his. Yalnız değilim; çocuklarım var. Ruhum çitileniyor onlarla. Oyunum var, her gün başka bir şey katıyor bana. Orada da anlatıyor zaten. 500 yıldır hiçbir şey değişmiyor. Bütün kişisel yorgunlukların kaynağı bence bu.


Özel hayatınıza saldırılıyor gibi hissediyor musunuz?

Bir gece tek başıma bir kulübe gittim. Nurgül’ün kardeşine tanıdığı bir kız mesaj atmış: “Bütün gece sapık gibi gözlerini bana dikti, taciz etti.” Sahnenin önünde oturuyordu, ben de sahneye bakıyordum. Mesaj olayını duyduktan sonra gittim yanına dedim ki “Taciz ettiysem, başınızı çevirseydiniz, bu kadar basit.” O sorulardan da kurtulmak bu kadar mümkün. Saydam olmaya çalışıyorum. Ama sorular ikinci, üçüncü şahısları ilgilendiriyorsa, cevap vermeme hakkımı kullanırım.


Size ilgi gösterenlerin sayısı arttı mı?

Evet ama bir süre eşsiz olmayı planlıyorum. Yeniden aşık olma ihtimali beni çok korkutuyor; birine kaptırıp, kepenkleri indirme durumu düşüncesinden bile kaçıyorum. Yine de eninde sonunda etkileneceğim birinden. Belki de direniyorum buna. Ama şunu yapmayacağım; kendimi ona kaptırıp, onun hayatını yaşamayacağım. Benden gelecek bekleyen birinin ertelemesinde fayda va. Evlilik defterini de kapattım çünkü beceremiyorum. Sahip olmadığım aileyi kurmaya çalışıyorum, ama örneğim yok ki. Zaten modern evlilik diye bir şey yok. Kadın ve erkek birbirine katlanmak zorunda değil artık. Eskiler söyler “Biz 30 yıldır evliliği yürütüyoruz.” E, yürütmeyip ne yapacaktın? Alternatif mi vardı ki önünde?


Cem Özer Kronolojisi

*1984’te İlk evliliğini caz ustası Erol Pekcan’ın kızı Sebla Pekcan ile yaptı. 1990 yılında kızı Cemre dünyaya geldi.

*1989’da oyuncu Selin Dilmen’le evlendi. Çift aynı yıl boşandı.

*20 Eylül 1991’de Star TV’de Laf Lafı Açıyor programını yapmaya başladı. İlk programa Hülya Avşar, Cenk Koray ve Müjdat Gezen konuk oldu.

*1993’te ‘Berlin in Berlin’de rol aldı.

*1995 yılında tasarımcı Esin Maraşlıoğlu’yla evlendi. Çiftin birliktelikleri beş yıl sürdü.

*2003 yılında ‘Neredesin Firuze’ adlı filmde rol aldı.

*Cem Özer ile Nurgül Yeşilçay’ın ilişkisi, 2004 yapımı olan ‘Melekler Adası’ adlı dizinin setinde başladı. Çift aynı yıl içinde evlendi.

*2005’te ikinci çocuğu Osman Nejat dünyaya geldi.

*2007 yılında çift, ilk kez birlikte Barış Pirhasan’ın yönetmenliğini üstlendiği ‘Adem’in Trenleri’ adlı yapımda rol aldı.

*Altı yılın sonunda, çift 24 Aralık 2010’da yollarını ayırdı.