CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sinan Ateş cinayeti davasına ilişkin yaptığı açıklamada, daha önce de sık sık "MHP'deki o ikisi" sözleriyle hedef aldığı MHP Genel Başkan Yardımcıları Semih Yalçın ve İzzet Ulvi Yönter'i kast ederek, "O ikisinden biri azmettirici ile mesajlaşmış durmuş. Mahkemede görüyoruz. Her yerde görüyoruz. Mesajın içeriğini de bilen var, günü gelince bütün Türkiye öğrenecek. Ama onu bilenlerin, görenlerin resmi kanaldan onu bir şekilde iddianameye sokması lazım, ona direniyorlar" dedi.
Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Toplantı saatini erteledik"
"Hepinizi CHP adına saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Bugün her Salı olduğu gibi 13.30'da geldiniz. Ama yaklaşık yarım saat sizi beklettik. Bunun önemli bir gerekçesi var. biraz önce İstanbul'da bir tören tamamlandı. O törene 2024 yılında, bu sene yapılacak olan olimpiyatlar için ülkemizi temsil edecek 102 sporcumuz İstanbul'dan uğurlanıyordu. O törenin, tüm televizyonlarda eksiksiz yayınlanabilmesi için biz grup toplantımızı o törenin bitişine erteledik.
Tuncer Bakırhan ve DEM Parti'ye başsağlığı
Biraz önce üzücü bir haber aldık. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın annesi İpek Anne hakkın rahmetine kavuştu. Bakırhan ailesine ve DEM Parti'ye başsağlığı diliyoruz.
Erzurum Kongresi mesajı
Erzurum Kongresi manda ve himayeyi reddetmiştir. 9. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'in Mustafa Kemal'in yanında durduğu ve milli mücadelenin seyrini değiştiren bir kongredir. bu. 'Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz' diyen Mustafa Kemal ile kongre üyeleri, önce kurtuluşu, sonra kuruluşu gerçekleştirdiler. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere o kongreye katılan herkesi ve milli mücadelenin bütün kahramanlarını rahmetle ve minnetle anıyorum.
"Hatay tüm CHP'lilerin şahsi meselesidir"
Bugün, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk'ün 'benim şahsi meselem' dediği Hatay'ın anavatana katılışının 85. yıl dönümü. 1918'den 1939'a kadar 21 yıllık bir mücadelenin sonunda Hatay, 23 Temmuz günü Antakya'daki fransız bayrağını indirerek Türk bayrağını kaldırdı. Bunun için o gün Hatay Millet Meclisi'nde oy kullanan ve Hatay'ı sınırlarımıza katan o günkü tüm Hatay milletvekillerini rahmetle anıyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'şahsi meselem' dediği Hatay, özellikle 6 Şubat depremi, o sırada yaşananlar, kurtarma çalışamalarındaki aksaklıklar, ardından verilen sözler, seçimdeki şantajlar, tehditler, oy sayımındaki hileler, yapılan itirazların reddedilmesiyle yaşanan mağduriyetler, sakın ama sakın Hatay'ı ümitsizliğe savurmasın. Hatay nasıl bu partinin kurucusunun şahsi meselesi ise tüm CHP'lilerin şahsi meselesidir. Sonuna kadar yanlarındayız, Hatay'ı saygıyla selamlıyoruz.
Geçtiğimiz hafta KKTC'deydik. 3 gün boyunca orada temaslarda bulunduk. Önceki genel başkanlarımız Altan Öymen, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın vardı. Çetin ve Karayalçın, ayrıca dışişleri bakanlığı görevlerinde bulunmuş, Sayın Çetin TBMM Başkanlığı görevinde bulunmuş. Hepimizin gurur duyduğumuz siyasi geçmişleri, partimize ve Türkiye'ye katkılarıyla bizimle birlikteydiler.
"Yusuf Tekin'in yaptıkları hurafenin cisimleşmiş hali"
Geçtiğimiz hafta gölge Milli Eğitim Bakanımız Sayın Suat Özçağdaş ve eğitimcilerin katkılarıyla Anıtpark'ta 24 saat süren bir eğitim maratonu gerçekleştirdik. Tam 92 konuşmacı katıldı. İlk konuşmayı benden istediler. 92 konuşmacı sabah 10'dan diğer sabah 10'a kadar, ara vermeden, 21 ana başlıkta, 100 alt başlıkta Türkiye'de eğitimi konuştular. Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu konuştular. Öğretmenlere yapılan haksızlıkları, 'atanamayan' diyerek masumlaştırıp atanmayan 1 milyon öğretmeni konuştular. Atatürk'süz, bilim dışı, hurafelerle dolu müfredatı konuştular. Kendi başına hurafenin cisimleşmiş hali, bu Milli Eğitim Bakanı'nın yaptıkları. Enine boyuna konuştular. Sadece eleştirmediler. Kitabı yapılacak, belgeseli yapılacak. Ama şöyle bir baktığınızda, yüzde 20 eleştiri ise yüzde 80 öneri sundular. Biz gelince ne yapacağız? Genel Başkan Yardımcılarımız, gölge bakanlarımız anlattılar.
"Özgürlük kürsüsü kuracağız"
Burada bir müjde, bir açık çağrı... Sayın Meclis Başkanı'na Kıbrıs'ta anlattım. Aslında bu eğitim maratonu, hemen Meclis'in yanındaki Ulusal Egemenlik Parkı'nda yapılacaktı. Süleyman Soylu zamanında iki kişi parka girse üzerine su sıkıyordu, gaz atıyordu. Son dönemde Sayın Ali Yerlikaya basın açıklamalarına izin veriyordu. Ama bu maratonu orada yapmak isteyince kapattılar. Sorunun düğümlendiği yeri söylediler. Dediler ki; 'burası, gösteri ve toplantı yapmaya, yürüyüş yapmaya uygun görülen alanlardan değil. Polise ait. O yüzden izin veremeyiz.' Sorun çözülsün diye temas halinde olduğumuz Sayın Numan Kurtulmuş da arkadaşlarımız gidip anlatınca, 'aman ne güzel' demiş. 'Keşke bu Milli Egemenlik Parkı böyle bir özgürlük kürsüsü olsa, Meclis'e sesini duyurmak isteyen gelip burada konuşsa' demiş. E biz sabit kürsüyü koymaya kalkıyoruz, Soylu deviriyordu, Sayın Yerlikaya da etrafını çeviriyor. Baktık Meclis Başkanı özgürlük kürsüsünden yana. Çankaya Belediye Başkanı üzerinde çalışıyor. Çok isteyip de açamayan Yerlikaya'ya ve bu fikrin sahibi Meclis Başkanı'na şunu söylemek istiyoruz; Çankaya Belediyesi, o parkı özgürlük parkı olarak ve Meclis'e sesini duyurabilmesi şartıyla Meclis sınırlarına alacağız. Sayın Yerlikaya üzülmesin, yetkisinden çıkaracağız. Sayın Meclis Başkanı da üzümeyecek, 'Ben yaptırırım ama Yerlikaya yaptırmıyor' demeyecek. Oradaki özgürlük kürsüsünden Türkiye'de bu meclise sesini duyurmak isteyen kim varsa, oradan seslenecek. Bir iki yıl AK Parti'ye seslenecekler, ondan sonra özgürce CHP iktidarına seslenecekler.
"Sokak hayvanları sorunu sınıfsal bir soruna evrilebilir"
Sokak hayvanları konusuna CHP olarak en net yaklaşan, tutumunu en net ifade eden partiyiz. Sorunu doğru tespit edelim. 'Sorun yok' diyenlerden değiliz. 'Sorun var, çare ölüm' diyenlerin, çareyi cinayette görenlerin karşısındayız. Türkiye'de bir sokak hayvanları sorunu var mı? Evet var. Bu sorun maalesef, sınıfsal bir soruna evrilmek gibi de bir toplumsal riski, fay hattını işaret ediyor. Eğer çocuğunuz okula servisle gidiyorsa, sitenizin bahçesinden onu arabanıza bindirip götürüyorsanız, işinize kendi aracınızla gidebiliyorsanız sizin açınızdan belki de sokak hayvanları sorunu yoktur. Ama bir yoksul mahalledeyseniz, çocuk sabah okula yürüyerek kendi gitmek zorundaysa, bir tekstil atölyesinin servisine yetişmek için metrelerce anayola inmek zorundaysanız, evinizin biraz uzağındaki iş yerine yürüyerek gitmek durumundaysanız bir sokak hayvanları sorunu vardır. Bu soruna yok demek, sorunun iki tarafına da yani tehdit altında olanlara da sokaktaki hayvanlara da en büyük kötülüktür. Ama bu sorunu görüp çözmek için, 'toplayalım, bir ay tutalım, bir ay sonunda sahiplenmiyorsa öldürelim, ötanazi yapalım, imha edelim' demek cinayettir, katliamdır, vicdansızlığın dik alasıdır.
"Belediyeler parayı nereden bulacak?"
Bu konuda ben çok kişiye teşekkür etmek gerekir ama hayvanseverlere, hayvan dostlarına, her yaştan, ailesi hangi görüşte olursa olsun küçücük evlatlarımıza, her siyasi görüşten gençlerimize bu konuda gösterdikleri duyarlılık için başta grubum olmak üzere, buna itiraz eden, aylardır itiraz eden, günlerdir komisyonda direnen herkese, bugün komisyonda hiç değilse ötanazi kelimesinin çıkarılmasını sağladıkları için, bu katliama kanun yoluyla talimat veren, muğlak ifadelerle alan açan ifadenin, ötanazi kelimesinin kaldırılması başarısı için hepinize yürekten teşekkür ediyorum.
Ancak, sorun çözülmemiştir. Sorun fiilen katliamlar devam etmektedir ve çok daha riskli bir noktaya evrilebilir. O da şudur; kanun, belediyelere bu konuda görev vermektedir ama para vermemektedir. Aksine belediyelere yolladıkları çeşitli tasarruf genelgeleriyle zaten belediyelerin ellerini kollarını bağlamakta, belediyelerin barınak yapma süresini 2024'ten 28'e ertelemekte, ayrıca belediyelerin yurt dışından buldukları 10 yıl sonra geri ödenecek paralara bile Cumhurbaşkanlığı ve Mehmet Şimşek tarafın dan imza atılmayıp belediyeler her yönden sıkıştırılmaya çalışılmakta. Diğer yandan da çok zor bir görev belediyelere verilip, yapmayan hakkında cezai işlemler, ceza kanununa göre işlemler, para cezaları gibi tehditler ortaya konmaktadır. Karşımızda soruna tepkili milyonlar, anketlerde yasa tasarısının ilk halini destekleyenlerin oranı yüzde 7. AKP'de bile yüzde 15. Tayyip Erdoğan 'iki kere iki beş eder' dese 'Reis doğru söylüyor' diyenler dışında bu kanunu destekleyen kimse yok. Ama sadece ötanazi kelimesini çıkarınca sakın sorun çözüldü sanmayın. Sorunun çözülmesi için belediyelerin, bütün belediyelerin yeteri kadar barınak yapması, personel alması, araç alması, kısırlaştırma yapması, dijital alan başta olmak üzere etkin sahiplendirme kampanyaları yapması, onun lojistiğini sağlaması lazım. Ve para yok. İller Bankası kesintileri yapıyor. Belediyeleri borçla devraldık. Maaş ödeyemeyecek halde belediyeleri devrettiler. Şimdi, haydi bunları yap. Parayı nereden bulacağım? Ben bilmem, sen bul. Sen AKP isen MHP isen biliyorsun.
"Hayvan hakları fonunu neden getirmediniz?"
2019 yılında hayvan haklarının korunması ile ilgili komisyon kurduk. Orada vardınız. Öneriler yapıldı. AKP ve MHP'liler olarak altına imzayı attınız. Dediniz ki, biz komisyonda Tekirdağ Milletvekili Mustafa Yel komisyon başkanı olarak imzayı attı. Altına komisyonun bütün üyeleri dediler ki; 'hayvan hakları meselesi önemlidir. Çaresi bellidir. Bunun için bir hayvan hakları fonu kurulmalıdır, bu olmadan olmaz.' Fonun parayı nereden bulacağını da tarif ettiler. 'At yarışlarından, şans oyunlarından, Milli Piyango'dan, Spor Toto'dan alınan vergilerin çok küçük bir kısmı kesilmek suretiyle, bu yarışlardan, şans oyunlarından kesintiler yapılmak suretiyle, yetmez, yerel yönetimler için alınan ve genelde alınan vergilerden çok küçük oranlar aktarılırsa devasa bir bütçe oluşuyor, her şeye yeter' dediler. AKP ve MHP samimi olsalar, bu kanun teklifine kendi altalarında imzası olan hayvan hakları fonunu da koyarlar. Niye koymuyorlar? Her koşulan at yarışından kısırlaştırmaya para kesilse, her şans oyunundan belli miktarda para kesilse de bu iş insani bir şekilde hallolsa ne olur? Olmaz.
"Mağdur ailelerin acısını yüreğimde hissediyorum"
Mağdur aileleri komisyona davet ettiler. O mağdur aileleri gösterip bu sorunu çözelim diyorlar. Belediyelere görev veriyorlar, altlarında imzaları var, fonu vermiyorlar. Neden? Belediyeleri CHP aldı, bu sorunu çözemesinler, Allah korusun yeni kayıplar olsun; 'kanun var, belediyeler görevini yapmadı' desinler. Nerede iyi niyet? Adamın çocuğunu köpekler parçalamış, kadının çocuğu köpekten kaçarken arabanın altında kalmış. Onu alıp komisyona getirmeyi biliyorsun. Konuştum, aradım. O insanların acısını yüreğimin en derininde hissediyorum, hepimiz hissediyoruz. Sorunun çözümü için gerekli parayı siyasi saiklerle vermiyorsun, yeni faciaların önünü açıyorsun.
"İki yüzlülüğü bütün milletimize şikayet ediyorum"
Buradan bu iki yüzlülüğü bütün milletimize şikayet ediyorum. Sanki iktidar sorunu çözmek istiyor, muhalefet karşı çıkıyor gibi. Buradan milletimize söylüyorum; bakın, sorunu çözmek yerine buradan siyaset çıkaranlar var. Köpekleri önce 'öldürelim' diyenler, 'öldüremeyiz, öldürmeden çare bulalım' deyince 'yapın bu işi' diyerek belediyeye atıp para vermeyenler, mağdur aileyi getirip muhalefetin karşısına, sanki muhalefet karşıymış gibi yalan haber servis edenlere sakın ha pabuç bırakmayın. Bunlar samimi değil. Samimilerse gelecekler, biz buradayız. Çalışacağız, sorunu hep beraber çözeceğiz.
"En kötüsü geride kalmadı, en kötü günlerdeyiz"
Bir de AKP'nin 22 yılın sonunda ortaya çıkarıp çözmediği, çözemediği çok yakıcı gündemleri var. Hayat pahalılığı diye bir şey var. Bugün yine 'efendim Temmuz ayında mevsimsel sebeplerle enflasyon çıktı ama dezenflasyon yakında' diyorlar. Hep aynı hikaye. Enflasyon artmasa, sabit olsa ne olur? Enflasyon durunca fiyatlar durmuyor ki. Onu sabit tutmak ya da iki puan düşürmek marifet değil. Enflasyon düşerken fiyatlar düşmez. Fiyatlar çıkar, çıkış hızı biraz azalır. O yüzden en kötüsü geride kalmadı, en kötü günlerdeyiz.
"Her ay 5 çeyrek altın kaybediyorsunuz"
Tabi ben 'en kötü günler' deyince MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, 'deli saçmasıdır' demiş. Hiçbir şey demeyeceğim, sadece şunu diyeceğim; MHP'ye oy verenler, AKP'ye oy verenler, Cumhur İttifakı'na oy vermiş olanlar eğer tarihin en ağır şartlarını yaşamıyorsanız, bakkalda, markette, manavda, kasapta, pazarda elinizdeki parayla alışveriş yaparken keyfiniz yerindeyse Devlet Bey'e hak verin, Cumhur İttifakı'na oy verin. Ama filenin dibi delikse, kasabın önünden geçerken zorlanıyorsanız, bu AKP geldiğinde en düşük emekli maaşı 8 çeyrek alırken şimdi 3 çeyrek bile alamıyorsa, her ay 5 çeyrek altın kaybediyorsanız ve Devlet Bey'in dediklerini mutfağınızda, cüzdanınızda görmüyorsanız, o zaman sizin yeriniz sözde milliyetçilerin yeri değil, bu milletin derdiyle dertlenen Türkiye ittifakının içidir. Buyurun, sizi bekliyoruz.
"AKP söylüyor MHP oyluyor"
Tabii çok ağır hakaretler var yine ama konuşmanın devamını okuyunca cevap vermekten vazgeçtim. Konuşmasında çok sevdiğini söylediği köpeklerden bahsediyor. Nasıl MHP'lilerin köpeksever, hayvansever olduğundan bahsediyor. Bunları söyleyerek, artık herkesin köpeklere karşı ne yaptığını MHP milletvekillerine bakınca göreceğini söylüyor. Ben bakıyorum komisyona, AKP söylüyor MHP oyluyor, AKP söylüyor MHP oyluyor. Öyle bir haldeler ki, AKP 'ötanazi' diyor, 'katliam' diyor onu savunuyorlar;' geri çektim' diyor onu da savunuyorlar. Kendine ait bir fikri olmayan, tek fikri AKP'nin fikrini desteklemek olan bir grupla karşı karşıyayız. Kişisel kararları geçtim, partinin kararlarının da tepeden 'AKP'nin gözünün içine bakın, ne diyorsa onu yapın' anlayışıyla karşı karşıyayız. Çok sevdiğini söylediği köpeklere komisyonda ne yaptıklarını görünce, benim için sevgi dolu hiçbir cümle olmadığı için çok memnunum. Ben MHP'lilerin sevdiği biri olmaktansa onların sevmediği, ağır sözler söylediği biri olmayı tercih ederim.
"MHP'deki o ikisinden biri azmettirici ile mesajlaşmış durmuş"
Devlet Bey'e bir tek şey söylemek isterim; o ikisi, hani bütün örgütün yaka silktiği o ikisi, o ikisi yazıyor, çiziyor, saldırıyor... Ben, MHP'de o ikisininden başka o ikisini savunanın olmamasının, o ikisinin partideki pozisyonu nedeniyle sizin zorluklarınızın da farkındayım. Ben kiminle konuşsam sorunun nereden kaynaklandığını biliyorlar. Şimdi o ikisi 154 kişilik isim listesi yapmış, mahkemeye yollamış, mahkeme geri atmış. Şimdi bizimle hesaplaşacakmış. Onlara demiyorum. Ama gerçekten, bunların yazdığı yazıyı alıp okudunuz ya Sayın Bahçeli, biz 154'ümüzle istedikleri gibi hesaplaşsınlar ama siz bir vicdanınızla hesaplaşın. Sizin onayınızla, atamanızla Ülkü Ocakları Genel Başkanı olmuş, Ankara'nın ortasında vurulmuş, vurulduğu andan itibaren MHP'nin içindeki o ikisinin yaydığı haberle bir kişi tweet atmamış. Şaşırıp da bir kişi başsağlığı diler. Bir kişi cenazesine gitmemiş. Bir kişi taziye vermemiş. Bir kişi adını anmamış. Şimdi, o ikisinden biri azmettirici ile mesajlaşmış durmuş. Mahkemede görüyoruz. Her yerde görüyoruz. Mesajın içeriğini de bilen var, günü gelince bütün Türkiye öğrenecek ama onu bilenlerin, görenlerin resmi kanaldan onu bir şekilde iddianameye sokması lazım, ona direniyorlar. Ondan sonra tutuyorlar 154 kişiyi, Sinan Ateş'in yerde bıraktıkları naaşına sahip çıkan 154 kişiyi fişliyorlar, hedef gösteriyorlar, 'hesaplaşacağız' diyorlar. Bizim vicdanımız rahat, gönlümüz rahat. Eğer yastığa başını koyup da 'vicdanım rahat, ben bu ikisi yüzünden bu partinin lekelenmesinden şikayetçi değilim, öyle bir endişem yok' diyen varsa, rahat uyusun. Ama gün gelecek, vicdanı rahat olmayanlar o ikisinden hesap soracak, göreceksiniz.