Politika

Özgür Özel'den, basını tehdit eden Bahçeli'ye tepki: Saçlarının kılına zarar gelirse, sorumlusu Devlet Bahçeli'dir

26 Kasım 2024 13:24

T24 Haber Merkezi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin başta Halk TV olmak üzere medyayı ve medya patronlarını tehdit etmesine tepki göstererek, "Basını, gazeteciyi, medyayı tehdit edemezsin. Önlerinde biz varız, arkalarında biz varız" dedi. Özel,"Küçücük çocukları olan, her birisi baba olan, anne olan, evlat olan, eş olan, ekmeğinin peşinde olan gazetecileri tehdit ediyorlar. Saçlarının kılına zarar gelirse, sorumlusu Devlet Bahçeli'dir" ifadelerini kullandı.

Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan CHP lideri Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Bu iktidar, bir öğretmenin maaşından 15 çeyrek altın çalmıştır"

"Geçtiğimiz pazar günü Öğretmenler Günü'ydü. Hep birlikte Anıtkabir'de, Başöğretmen'in huzurundaydık. Ardından öğretmenlerimizi genel merkezimizde ağırladık. Öğretmenlerin, emekli öğretmenlerin, atanmayan öğretmenlerin ve eğitim sistemindeki sorunları konuştuk. Bu memleketi 68 bin atanmamış öğretmeni kabul edilemez bulup, madem öyle niye okuttunuz diyenlerin, şu anda 1 milyonun üzerindeki öğretmenin hayalleriyle oynadıklarını, atamadıklarını ve daha kötüsü diplomalarını ellerinden almaya kalktıklarını, kurdukları Milli Eğitim Akademisi ile orada eğitim aldıktan sonra ancak yılda 20-25 bin atama olabileceğini, yani hiç yeni öğretmen mezun olmasa bu hesapla 68 yıl sonra ancak öğretmenlerin tamamını atayacaklarını söyleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu iktidar geldiğinde en düşük öğretmen maaşı 23 çeyrek altın satın alabilirken, bugün 8 çeyrek altın alabiliyor. Yani bu iktidar, bir öğretmenin maaşından 15 çeyrek altın, bugünkü parayla 75 bin lira çalmış. Öğretmenlerim, hocam, bunun da var bir çaresi, o da Cumhuriyet Halk Partisi.

Bütçe görüşülüyor, Meclis'in bütçesi de geçti komisyondan. Ve ayın 9'undan itibaren Meclis, bütün Türkiye'nin gözü üzerinde olacak şekilde Genel Kurul'da bütçe görüşmelerini yapacak. İlk gelecek bütçe, Meclis'in kendi bütçesi. Sayın Numan Kurtulmuş, gelip Meclis'in bütçesini savunacak. Sayın Kurtulmuş'un, verdiği bir sözü tutarak tarihe geçmesini bekliyoruz. Çok kişi bilmez, bu Meclis'te emek sömürülerinin en büyüğü yaşanıyor. Aynı işi 4 farklı statüdeki kişi yapıyor, 4 farklı maaş alıyor. Ama en kötüsü de Meclis'te çalışan danışman arkadaşlarımız kıdem tazminatı alamıyorlar, ihbar tazminatı alamıyorlar. Bir danışman arkadaşımız, bugün seni işten çıkardım dendiği anda işten çıkmış oluyor. Ve ödenecek taksidi, borcu, kredi kartı, kirası varken, ortada kalıyor. Ve onun yeniden bir iş bulması çok zor bir iş. Ve hiç olmazsa, 2 ay olsun, bu süreçten yararlanma imkanı da yok. Ve 10 yıl, 20 yıl çalışsın Meclis'te, ayrılırken kıdem tazminatı yok. Her Meclis Başkanı, geldikten sonra emekçi sendikaları gidip konuşuyor, 'Ben bunun böyle olduğunu bilmiyordum' diyorlar, hak veriyorlar, 'çözelim' diyorlar. Meclis başkanları değişiyor, ritüel değişmiyor. Numan Bey'in bu konuda verilmiş sözü var. Hiçbir parti grubunun da itiraz edeceğini düşünmüyoruz. Meclis'teki danışman arkadaşlarımız ve eşitsizliğe uğrayan tüm emekçi arkadaşlarımız için hep birlikte bu sorunu çözmek için Meclis Başkanı'nın bir adım atmasını bekliyoruz. 

"650 bin konut sözünü tutmadılar"

Ekonomi heyetimiz, Türkiye'yi karış karış dolaşıyor. Ekonomi kurmaylarımız, güçlü bir ekip, milletvekilleri, PM üyelerimiz, Genel Başkan Yardımcılarımız ve danışman kadrolarıyla çok güçlü bir ekip geziyorlar. Sayın Yalçın Karatepe ve Volkan Demir başkanlığındaki ekonomi takımımız bu hafta Gaziantep, Malatya, Kahramanmaraş ve Samsun'daydı. Özellikle deprem bölgesindeki üç ilde yaptıkları çalışma sonrasında bize ulaştırdıkları rapora göre; ilk yapılması gereken mücbir sebep uygulamasının yeniden uzatılması. Burada evinden yarım ekmek yapıp getiren, çayı ayağının dibinde demleyen, halen daha konteynerde kalan esnafa vergi vereceksin, beyanname düzenleyeceksin diyorlar. Bu doğru değil. Halen daha siftahsız kapatılan dükkanlar varken, bu mücbir sebebin her sefer tartışma konusu olup 3 ay uzatılması yerine, 3 yıllığına uzatılması bütün esnaf ve esnaf örgütlerinin talebidir. Bunu böyle bekliyoruz. Rezerv alan sorunu bütün deprem bölgesinde sürüyor. Az hasarlı yapıları onarıp içine geçebilirsin dediler. Kredi çekildi, borç alındı; şimdi, biz orayı rezerv alan ilan ettik, senin evini yıkacağız diyorlar. Bu sorunların ortadan kaldırılması gerekiyor. Sayın Erdoğan 'Bir yılda 650 bin konut yapacağım' dedi. Sırf vatandaşı kandırıp seçimi kazanmak için ısrarla söylediler. Sonuç, şu ana kadar 130 bin konut teslim edildi. 9-10 yılda tüm depremzedelerin eve geçmesi hesaplanıyor. Bu kabul edilebilir değil.

"İliç'te bilirkişi raporunu değiştirip Murat Kurum'u kurtardılar"

AK Parti'nin Türkiye'ye getirdiği saray rejiminin İliç'te nasıl 9 işçimizi katlettiğini hep beraber görmüştük. Kâr hırsı, oradaki 9 kardeşimizi yuttu gitti. Faciaya kapasite artışının büyük etkisi olduğu söyleniyordu. Ve Ankara'daki üniversitelerden oluşturulan heyet, buraya kapasite artışı verenler bu işte suçludur dedi. Birkaç gün sonra ortaya çıktı ki; o kapasite artışının altında imzası olanlardan bir tanesi, ÇED uygun raporunu veren Murat Kurum. O Kurum, şu an bakanlığın başında. Mahkeme ne yaptı biliyor musunuz? Bilirkişi, ÇED olumlu raporu verenler sorumludur dedi ya, mahkeme dahiyane bir fikirler şöyle dedi; sorumlular ama sorumluluk oranlarını belirtmemişler, biz bu oranları isteyelim dediler. Ama bu oranları, başka bir bilirkişiden talep ettiler. O bilirkişi de baktı ve dedi ki; kapasite artış onayının bu olayda bir sorumluluğu yok. Yani birinci bilirkişinin raporunda Murat Kurum'un sorumlu olduğu ortaya çıkınca, ikinci bilirkişi hiçbiri sorumlu değil dedi. Kendi kendine oldu, sanki dolu yağdı, şimşek çaktı, yıldırım düştü de ölmüşler gibi burada sorumluluk yok dedi ve Murat Kurum'u kurtardı. Burada, ikinci raporu hazırlayanlar, ikinci raporu talep edenlere şu kadarını söylüyorum; o 9 işçinin iki eli öbür dünyada yakanızdadır, CHP'nin de iki eli bu dünyada yakanızdadır.

"İsrail ile ticarete ikiyüzlüce devam ediyorlar"

Bu kürsüden defalarca Filistin'e sahip çıkarken, oradaki insanlık dramını, soykırımı, katliamı kınarken hep şunu söyledik; siz bir yandan Filistin'e ağlıyorsunuz ama bir yandan da İsrail ile ticaret yapıyorsunuz. Ve dedik ki; İsrail ile ticareti kesin. Önce yapmıyoruz dediler. Mart ayında kanıtlarıyla ispatlandı, nisan ayında bir yazı yazdılar İsrail ile ticareti bitirdik dediler. Eylül ayında burada anlattım... Gemide giderken belge değiştirerek, Yunanistan'a gitmiş oradan İsrail'e gidiyormuş gibi yaparak, hiç utanmadan Filistin'e gidiyor gibi belge düzenleyip İsrail ile ticareti devam ettirdiler. Ve bu konuda hiç utanmadan, sıkılmadan da çıkıp İsrail ile ticaret bir yalandır dediler. Saygın bir kuruluş, Türkiye'nin İsrail ile ticaretinin sürdüğüne yönelik tartışmaları topluma sormuş. Toplumun yüzde 80'i İsrail ile ticaretin devam ettiğine inanıyor. Tayyip Bey'e inananlar yüzde 20, inanmayanlar yüzde 80. AKP seçmeninde inananlar yüzde 40, inanmayanlar yüzde 60. İkinci soru; Türkiye İsrail ile ticarete devam etmeli midir? Etmelidir diyen yüzde 18, etmemeli diyen yüzde 82. Tayyip Bey, bu bağımsız bir araştırma şirketi sormuş. Gördüm, dikkatimi çekti. Şimdi size söylüyorum; en güvendiğiniz 3 şirkete yaptırın anketi, millet size mi inanıyor yoksa bize mi? Bir görelim. En güvendiğin 3 şirkete yaptır. Çıkar göster. Buradan bütün anket şirketlerine sesleniyorum; bu iki soruyu sorun millete. Bakalım millet bu ikiyüzlülüğe inanıyor mu?

"Şehit aileleri ve gazilerin 'olur' dediği her şeye 'olur' deriz"

Sayın Bahçeli geçen ay bir açıklama yaptı. O açıklamasının arkasında durduğunu defalarca söyledi, bugün de söyledi. Bizimle ilgili söyledikleri konusunda da konuşmamın sonunda bir şeyler söyleyeceğim. Ama ben geçen hafta şöyle bir şey yaptım. Bahçeli'nin söyledikleri var, bizim de bir hattımız var. Şehit gelmeyecekse, annelerin gözyaşı dinecekse, Meclis odaklı, samimi, şeffaf, toplumsal mutabakata dayalı bir iş olacaksa, bütün partiler içinde olacaksa biz de oluruz. Ama bir kırmızı çizgimiz var; o da şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakarız, onlar olur diyorsa olur deriz, olmaz derse olmaz deriz. Onların rızası olmayan hiçbir iş yapmayız. Daha önce gölge Milli Savunma Bakanımız Yankı Bağcıoğlu, 34 şehit ailesi ve gazi derneğine gitti. Geçen hafta da ikisi dernek biri vakıf, polislerin, terörle mücadele edenlerin ve gazilerin derneğine ve vakfına gittik. Devletten katı alan, ödenek alan 3 dernek... 3 derneği ziyaret ettim, canlı yayında basın toplantısı yaptım, başkanları yanımdaydı. Dedikleri şu; Meclis'te şeffaf, hesap verebilir, toplumsal mutabakata dayalı deyip, şehit aileleri de bu sürecin içinde olursa diyorsunuz, biz CHP'ye teşekkür ediyoruz, bu süreçte tek güvencemiz sizsiniz dediler. V dedi ki başkan; biz huzur gelsin isteriz ama süreç siyasi bekaya malzeme edilirse haklarımızı helal etmeyiz. Ben de kendilerine söyledim, buradan bir kez daha söylüyorum... Biz, şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakamayacağımız, onların evet demediği hiçbir şeye evet demeyeceğiz. Onlarla birlikte, bu meselenin gündemden çıkması için, terörün bitmesi için, annelerin ağlamaması için, herkesin yüzünün gülmesi için üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Bizim çizgimiz budur. Bunun dışında hiçbir yerde yokuz.

"Kayyım bir terör meselesi değil, demokrasi meselesidir"

Burada, 22 yıl sonra ilk kez seçim kaybeden, milletin gözünden ve gönlünden düşen iktidar, kendine yeni bir yol açabilmek için çok iyi bildiği bir şeye yeniden başladı. tamamen hiç terk etmemişti ama seçimde sandıktan çıkan net mesajdan sonra bir duraklamıştı. Ama yeniden kutuplaştırma, yeniden şeytanlaşma, hukuk ve anayasayı ayaklar alma noktasında kayyım siyasetine yeniden başvurdular. Önce Hakkari'de bir adım attılar. Sonra Esenyurt Belediyesi'ne, sayın Ahmet Özer'e son derece provokatif, yatağından eşinin uyandırmasına izin vermeden kendileri yatak odasına dalarak, belediyenin kapısına dayanarak, FETÖ bile yapmıyordu ilk başlar hariç, avukat bile bulundurmayarak, Ahmet Özer'e suç icat etmeye ve tutuklamaya kalktılar. Ardından Mardin, Batman, Halfeti ve cuma akşamı Tunceli, Ovacık. Mustafa Sarıgül, Ovacık Belediye Başkanımızı 12 yıl önce bir cenazeye katıldığı için terör örgütü üyesi ilan ettiler. Bir kere taziye dediğin ölüye değil diriye yapılır. Hiçbir anne evladının suçundan sorumlu tutulamaz. Ve işin aslı, o dönemde dönemin savcısı belediye başkanımıza, bu cenazeyi siz götürün, biz götürmeye kalkarsak yok yere şehit veririz, yol hiç güvenli değil, orada tuzak olabilir siz götürün demiş. Belediye Başkanı valinin haberi var mı diye sormuş, cenazeyi öyle götürmüşler. O günden sonra 3 kere daha belediye başkanı seçilmiş. Sırf CHP'den bir belediye başkanının terörle bağı varmış gibi göstermek için, Ahmet Özer'i yapmadığı telefon görüşmesiyle, kızının evinin kirasını örgütten para geldi diye göstererek yalandan tutukladılar. 4 günde 200 kişiye iddianame yazan savcı, 28 gün oldu iddianameyi hazırlayamadı. Yalancı şahit bulmuş, gizli tanık bulmuş, oradan suç icat etmeye çalışıyor. Bu süreçte TBMM, tarihi bir iş yaptı. Grup başkanvekillerimizi, muhalafetteki tüm siyasi partilerin grup başkanvekillerini kutluyorum. OHAL döneminden kalan bu kayyım atama işine CHP, DEM Parti, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti, YRP, Emek Partisi ve TİP; 10 parti birden bir kanun teklifiyle bunun kaldırılmasını istediler. Bu şu açıdan önemlidir; kayyım ne DEM'in işidir, ne CHP'nin. Bugün bize yarın size. Bu mesele bir terör meselesi değil, demokrasi meselesidir. Eğer bir kişi terörle ilgiliyse mahkemeye gider, mahkeme kararını verir, karar kesinleşirse görevden alırsın. Yerine belediye meclis üyelerinden birisi kendi içinden seçilir. Darbeye kadar böyleydi bu. FETÖ ile mücadele edeceğiz diye icat çıkardılar ve bunun üzerinden şimdi CHP ve DEM'e saldırıyorlar, yarın bir başkasına saldıracaklar.

"Akın Gürlek, Adalet Bakanı'nın imamıdır"

Artık br rezaleti ifşa etmenin de zamanı geldi. Ahmet Özer, tutuklandığı gün Adalet bAKANLIĞI'na yazı yazdık. Normalde milletvekilleri istedikleri anda ve bekletilmeksizin tutuklu ve hükümlülerle görüşürler. Buna, suç terörse, Adalet Bakanlığı'nın bilgisiyle maddesi var. Ve bugüne kadar, ben cezaevi komisyonu üyesi olarak 2011-2015'te 174 cezaevine 300'den fazla ziyaret yaptım. Her siyasi partiden milletvekilini ziyaret ettim. Bu grup, her görüşten hasta tutuklu ve hükümlüler için rapor yazdı. Her görüşten gazeteci ve siyasi tutukluları ziyaret etti. Bugüne kadar, kim için başvuru yapsak ilk günden yazı giderdi. 28 gündür CHP'nin genel başkanına, genel başkan yardımcılarına, milletvekillerine, Ahmet Özer ile görüşme evrakına yanıt vermiyorlar. Adalet Bakanı'nı defalarca aradım. 'Bu haftayı çıkaralım, pazartesiyi görelim' dedi her seferinde. 1 aydır o pazartesi gelmedi. Haftalardır telefonlarımıza çıkmıyor. Yardımcısı bakan çok mahçup izin veremediği için diyor. Ne izni ya? Ağızlarındaki bakla ne biliyor musunuz? Bakan yardımcımız Akın Gürlek'e çok ağır yükleniyorsunuz. Sen bizi Ahmet Özer ile görüştürmeyerek benim muhalefetimi terbiye edeceksin öyle mi? Senin de sana o talimatı verenin de alnını karışlarım da sana minnet etmem. Hadsizliğin, hukuksuzluğun en tepe noktasındasınız. Bir sözüm de sayın Numan Kurtulmuş'a... Kendisini iyi niyetle aradım, sonuna kadar hak verdi sağolsun. Ben hemen bakanı arıyorum, olur mu öyle şey dedi. Aradı bakanı ve size dönecekler dedi. 5 gün sonra bir daha aradım Numan Bey'i. Bir daha aradı, ses soluk yok. Bu kürsüye çıkmadan önce dedim; bu parlamentonun, bu parlamentonun milletvekillerinin böyle bir tehdide, hesapta muhalefeti sansüre ve terbiye edilmeye karşı siz Meclis Başkanı olarak bu işi nasıl çözemezsiniz? Numan Bey, bizden bekliyorlar ki; Akın Gürlek'e laf söylemeyeceğiz. İlk gün de söyledim, ikinci hafta da üçüncü hafta da söyledim, aha şimdi yine söylüyorum; Akın Gürlek, bu sarayın celladıdır, seyyar giyotinidir. Akın Gürlek'e bu bakanın gücü yetmemektedir. Savcıdır o. Bakan HSK'nın başkanıdır. Onun sicil amiridir. Ama bunların geldiği yer belli ya, aynı FETÖ'deki abileri gibi bu bakanın imamı Akın Gürlek'tir. 

28 gün sustuk, 28 gün... Be utanmazlar, be Allah'tan korkmazlar... Sandınız ki; ben kürsüye çıkınca Akın Gürlek'e laf etmeyeceğim, o gün vereceksiniz, olacak. Bundan sonra böyle, bizim Akın Gürlek'e saldırılmazsa, terbiyeli, uysal muhalefet yapılırsa o zaman vereceğiz... Her salı çıktım söyledim. Ama işin kötüsü nedir biliyor musunuz? Bu ülkede Adalet Bakanı makamında oturan kişi, 'çarşamba günü bir daha görüşeyim, ikna edebilirsem izin veririm' diyorsun ya, yazıklar olsun sana, yazıklar olsun o makama. Sen, bu ülkede sağdan, soldan, tüm terör örgütlerinden, o örgütlerin yöneticisi, canlı bomba olana bile talep halinde bir gün içinde izin veriyorsun. Bu Meclis'in komisyonu da gidiyor, tek tek milletvekilleri de gidiyor. Bir tek kişiye bu sarayın aparatından dolayı izin vermeyip, milletvekillerini terbiye etmeye çalışan bu anlayış. Milletimize şikayet ediyoruz bu anlayışı. Yarın Abdullah Öcalan'la milletvekilleri görüştürülecek. Bugün Devlet Bahçeli bunu söyledi, DEM Parti de talepte bulunacağız dedi. Abdullah Öcalan'a milletvekili yollayıp da Akın Gürlek kızıyor diye ana muhalefeti belediye başkanına yollamayan bu iktidarı milletimize şikayet ediyorum. Olmaz olsun sizin izniniz. 

"İlk seçimde bu Erdoğan gidiyor, bu rejim değişiyor, halkın iktidarı kuruluyor"

Gelelim öbür konuya... Ne dedim geçen hafta; hep birlikte pazarları gezdik. Erdoğan'ın bir arkadaşı çıktı, 'Sınıf arkadaşım olur' dedi. 'Ama o bu pazara gelemez' dedi. 'Yüzü yok, gelemez. Bu fiyatlardan ben mi sorumluyum. Sen geliyorsun, çünkü sen sorumlu değilsin. Geçen sene 20 lira olan domates olmuş 55 lira. Nasıl gelecek bu pazara?' dedi. Ben de çıktım bunu anlattım burada. Eğip büküyor, 'Beni pazara çağırıyor. Seninle pazar gezemem' diyor. Benimle gezme. Mesulu ben değilim. Sen o işi kiminle yaptıysan onlarla çık o pazara, o etiketlerin hesabını ver. Ben baktım bu Erdoğan ne zaman pazara gitmiş? Başbakanlığından beri pazara gittiği yok. Daha bir bakın dedim, nereye gitmiş? En son bir buğday tarlasına galoş giyip girmiş vatandaşın arasına. Bir de hakkını yemeyeyim, Tarım Kredi Kooperatifi'nde alışveriş yaparken görülmüş. O gün, Erdoğan'ın alışverişini sağolsun A Haber büyük bir televizyonculuk başarısıyla fiştekileri tane tane ve fiyatlarıyla söylemiş. Biz Tarım Kredi'ye gittik ve Erdoğan'ın fişine baktık. 3 yıl önce 4,5 liraya aldığı gofret bugün 35 lira, 1 liraya aldığı çikolata bugün 10 lira, 4,5 liraya aldığı bisküvi 45 lira olmuş Tarım Kredi'de. Erdoğan, Tarım Kredi'ye gidip aynı alışverişi yapsın, etiketi göstersin bakalım, fişini görelim. Haydi beraber gidelim, A Haber haber yapsın. Ben tutayım, sen gofreti at sepete, çikolatayı at sepete, o gü aldıklarını at sepete, gidelim kasaya, bakalım hesaba. Sen, o günden bugüne 3 yılda maaşlardan bir sıfır attın, alım gücünü 10 kat düşürdün, fiyatlara bir sıfır ekledin maaşlar sabitse... 10 kat fark var ve halen daha bu ülkede kutuplaştırmayla, 'bunlar bölücü, terörist, bunlar gelirse vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler' demekle iktidarda kalacağını sanıyorsun ya; bu millet sana daha önce İstanbul'da ihtar verdi anlamadın, bu sene 31 Mart'ta aynısı oldu. Yapılacak ilk seçimde bu Erdoğan gidiyor, bu rejim değişiyor, halkın iktidarı kuruluyor. 

"Kreş açmaya devam edeceğiz"

Şimdi, sizlere siyasi hırsların, siyasi hazımsızlığın esiri olan bir iktidarın nasıl suç üstü yakalandığını anlatacağım... Herkes, kamuoyu araştırmalarına bakıyor, seçmen davranışlarını anlamaya çalışıyor. Bir çalışma var, kendileri yaptırmışlar. 2019'da birinci seçimde AK Parti'ye oy vermiş, mazbata iptal olmuş, YSK darbe yapmış, ikinci seçimi Ekrem Başkan 806 bin farkla kazanmış ya, orada da Tayyip Bey'e inanmış, yine AKP'ye oy vermiş kadın seçmenleri çalışıyorlar. O iki seçimde AKP'ye oy vermiş, bu seçimde İmamoğlu'na oy vermiş. 'Niye' diye soruyorlar. Oy değiştirme davranışında ne etkili? Birinci sıra; Anne Kart. 0-5 yaş arası çocuğu olan kadınlara Ekrem Başkan'ın yolladığı esas olarak ücretsiz ulaşım sağlayan kart. İkincisi; ücretsiz kreş, çok uygun fiyatlı kreşler. Bunu görünce, 'kardeşim biz yanlış yapmışız, biz İstanbul'da hiç kreş açmadık, bunlar geldiler İstanbul'da 1 yıl içinde 105 tane kreşi açtılar ve milletin gönlüne girdiler, böyle olunca da... Bir dönemde Ekrem İmamoğlu 105 tane kreş açmış ve bu kreşlerden dünya kadar çocuk yararlanıyor. Bu da annelerin gönlünde bir yer etmiş ve seçmen davranışını, partisini değiştirmiş. Yanlış yapmışız. 0 kreş, 105 kreş. Ankara'da 0 kreş, 35 kreş. Biz bu kreş işine hep birlikte davranalım, hem belediyelerimiz, hem iktidarız biz, her mahalleye kreş yapalım' diyeceklerine, böyle demiyorlar. Çünkü; 'Kadının işi ne? Evde çocuk baksın, biri büyümeden bir diğerini yapsın. Çocuk baksın, engellisine baksın, yemek yapsın. Ne işi var çalışmada, ne işi var çocuğunu kreşe bırakmada.' Zihniyet bu olunca, 'Kreş açamayız, kadını sosyal hayata, iş hayatına katamayız. Ne yapalım? Kreşleri kapatalım. Belediyelerin kreş açma yetkilerini elinden alalım. Bunu yaparken nasıl yapalım? Geçmişte bir AYM kararı var, o kararı dayanak tutarız, kreşleri kapatırız.' Bir kere koca bir yalan; birincisi, bunlar kreş, yani çocuk bakımevi, bunlar anaokulu değil, ilkokul değil. Bizim AYM'ye başvurumuz, belediyenin anaokulu ve ilkokul açıp, uzman öğretmenleri koymayıp, MEB'in yapacağı işi belediyelere vermeye çalışıyorlardı, ona itiraz etmişiz, AYM hak vermiş. Ama kreş değil onlar. Ve 17 yıl boyunca, o günden bugüne 8 Milli Eğitim Bakanı o karar göre hiçbir işlem yapmamış, bugün geliyor bu işlemi yapıyor. Sen bir kere AYM kararlarına 17 yıl vadeli uyacağına 7 yıl vadeli uy da Can Atalay gelsin bu Meclis'te görevini yapsın. Ama maksat, kreşlerdeki halk memnuniyetinin önüne geçmek olunca, yazı yazıyorlar 'Kapatın kreşleri' diyorlar. Biz, 'Hodri meydan, kapatamazsın' dedik. Kreş, dışarıda 20 bin lira, belediyeninki 1200 lira. Anne, çocuğu kreşe veriyor, 17 bin liralık asgari ücretle ikinciyi alıyor, kocanın asgari ücreti kiraya gidiyor, bu da kursaktan geçiyor. İki günde Türkiye ayağa kalktı, ne olduklarını şaşırdılar ve hemen yalana sarıldılar. Açıklama yaptılar. Açıklamaları ne? 'Milli Eğitim Bakanlığı'nın yazsının hiçbir yerinde kreş geçmemektedir' dediler. MEB'in yazısını Türkiye'nin bugüne kadar gelmiş AKP değil, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü ama AKP'nin en iyi Milli Eğitim Bakanı'na gösteriyorum... Niye iyi? Bundan önceki birçok bakan berbat işler yaptı ama AKP'yi gösteren, sıkıştığında beyaza siyah diyecek ve bu yalanı gözümüzün içine baka baka savunacak AKP zihniyetini, 22 yılın sonunda ülkeyi getirdikleri noktayı bu bakandan iyi kimse anlatamazdı. Dün açıklama yaptı, diyor ki; belediyelere bağlı kreş yazmış buraya, 'Bizim yazımızın hiçbir yerinde kreş ifadesi geçmiyor' diyor. Şunu söyleyelim; kreş açmaya devam edeceğiz. Seçimi kazanabilselerdi, İzmir'e 100 kreş, Ankara'ya 100 kreş, bize yazıyı yollayan Bakan Murat Kurum İstanbul'a her mahalleye kreş yapacağız diyordu. Ama geldikleri noktada CHP'nin kreşlerine saldırıyorlar. Onlar bizim kreşimiz değil, onlar yoksul annelerin, geçim zorluğunda olan ailelerin kreşleri. Her gün yenilerini açmaya devam edeceğiz. Şu ana kadar 653 kreş açmışız. Açanların alınlarından öpüyorum. Açılacak kreşleri bekliyorum. Kreşleri hızla arttıracağız. Asla ve asla kimseyi umutsuz, kimseyi bir başına bırakmayacağız. 

"Basını, gazeteciyi, medyayı tehdit edemezsin"

Bahçeli, 'Bilhassa Halk Tv başta olmak üzere MHP’ye saldırı ortamı açan, taltif ve teşvik eden medya organlarını ve medya patronlarını tek tek not aldığımızı, yeri ve zamanı gelince de burunlarından fitil fitil getireceğimizi, kalabalıkta yapılan itibar suikastlarının tenhada özrünün kabul edilmeyeceğini muhataplarına duyurmak istiyorum' diyor. Sayın Bahçeli, bunu yapma. Birincisi, açıkta yapılan kusurun, tenhada özrü diye bir şey varsa, bunu patenti şahsına aittir, bunu hepimiz biliyoruz. Bir televizyon kanalı başta, tüm medya organlarını, gazetecileri, patronları teker teker not edecekmiş, burnundan fitil fitil getirecekmiş. Bir ülkede, eğer o rejimin edı demokrasi ise, yönetim şekli cumhuriyet ise, oturduğumuz koltuklara bizi millet oturtuyorsa, sen, yasama kadar önemli olan ve şu anda vatandaşın hakkını, hukukunu savunmakla mükellef olan basını, gazeteciyi, medyayı tehdit edemezsin. Önlerinde biz varız, arkalarında biz varız. Asla ve asla, bugünden itibaren, başta Halk TV, herhangi bir televizyonun, gazetenin, gazetecinin saçının kılına zarar gelirse, milletimiz bilsin ki, Devlet Bey'in talimatıyla MHP yapmıştır, nokta. Nedir bu ya? Kabadayı mısınız siz? Kabadayılığın bu millete ne faydası var? Gazeteciler zaten küçücük maaşlarla çocuk büyütüyorlar. O Halk TV'nin Meclis'teki muhabiri, daha yeni bebeğini, anne kuzusunu evde bırakıyor burada ekmeğinin peşinde koşuyor. Sen, kimi, niye, nasıl tehdit ediyorsun? Küçücük çocukları olan, her birisi baba olan, anne olan, evlat olan, eş olan, ekmeğinin peşinde olan gazetecileri tehdit ediyorlar. Saçlarının kılına zarar gelirse, sorumlusu Devlet Bahçeli'dir."