T24 Haber Merkezi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Ekonomik sıkıntı varsa el birliği ile, inanç birliği ile yaparız hepsini aşarız. Mağduriyet yaşayan varsa günü geldiğinde devlet ve millet dayanışması ile hak ettiği sosyal ve ekonomik seviyelere mutlaka çıkartırız" dedi. Milletin sabırla geleceğin iyi olacağını bilmesi gerektiğini savunan MHP lideri, "Mesele az yedik, çok yedik, aç gezdik, tok gezdik meselesi değildir. Bugün yoksa yarın olacaktır, bugün eksikse yarın tamamlanacaktır. Fiyat artışları, zamlar, hayat pahalılığı hepsi gelip geçicidir. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da akıbet böyle olacaktır. Müslüman'a karamsarlık haramdır" diye konuştu. Muhalefetin ekonomi konusundaki söylemlerini eleştiren Bahçeli, "Biz bir tas hoşaf, kuru bir ekmek yiyerek Çanakkale'de direnmiş bir milletiz. Dangul dungul konuşan Kılıçdaroğlu ve zillet ittifakı neden bahsediyor?" dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri, muhalefete yüklenirken, "Korkmayın, kaçak güreşmeyin, cambazlığa heves etmeyin ilan edin adayınızı da boyunuzun ölçüsünü görelim" dedi. Bahçeli, "Bizim adayımız, Cumhur İttifakı'nın adayı bellidir. Sizin çürük adayınız ne zaman ortaya çıkacaktır? Neyi bekliyorsunuz?" diye sordu.
Son olarak Et ve Süt Kurumu'na giden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na da yüklenen Bahçeli, "Kılıçdaroğlu, etap etap Türkiye Cumhuriyeti'nin sabrını test eden, programlanmış bir işgalin provalarını yapan zorbadır, zillettir. Millet zilletin belini sandıkta kıracaktır" ifadelerini kullandı.
Bahçeli, Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye'nin barış istediğini söylerken, ABD Başkanı Joe Biden'a yüklendi ve "ABD ile Birleşik Krallık ateşkes ümitlerini sabote etmek için her yola müracaat edecek cibilliyet ve zihniyettedir" dedi.
Bahçeli'nin açıklamasından satır başları şöyle:
"Bugünkü CHP'nin neresi Atatürk'ün CHP'sine benzemektedir?"
"Kılıçdaroğlu'nun 'Atatürk'ü anlamak' konulu ders verdiği medyaya yansıdı. Bilmediği ve tanımadığı bir kişiyi anlatmaya çalışmak cahillere özgür bir tutum. Bugünkü CHP'nin neresi Atatürk'ün CHP'sine benzemektedir? Atatürk tam bağımsızlıktır, Kılıçdaroğlu ve zillet ittifakı tam bağımlılıktır. Atatürk milli mücadeledir, Kılıçdaroğlu ve zillet ittifakı gayri milli odaktır.
Zillet ittifakına kulak verirsek sürekli battığımızı, iflas ettiğimizi, heba olduğumuzu söyleyip duruyorlar. Akıldan yoksun kalmışlar, iradeleri hapsedilmiş...
Işık diye ateşe koşanları devamlı uyarıyoruz, zilletin kurduğu tuzakları işaret ediyoruz.
Ağızlarına ne milleti ne devletin hak ve çıkarlarını alırlar. Sadece kötümserlik servisi yapmazlar, kötülük de yayarlar. Dünyayı okuyamazlar, çağın gelişmelerini anlayamazlar. Türkiye'nin nereden nereye ulaştıklarını fark edemedikleri için gerçekleri çarpıtırlar, her konuyu istismar ederler. Soylu fedakarlıkları bir türlü kabul edemezler.
...
"Ekonomik sıkıntı varsa el birliği ile aşarız"
Ekonomik sıkıntı varsa el birliği ile, inanç birliği ile yaparız hepsini aşarız. Mağduriyet yaşayan varsa günü geldiğinde devlet ve millet dayanışması ile hak ettiği sosyal ve ekonomik seviyelere mutlaka çıkartırız. Sabırla, metanetle geçmişimizden aldığımız ilham ve itibarla geleceğimizin çok daha iyi olacağını bilmek durumundayız. Ters propagandalara aldırış edemeyiz, uçurumları kapatan köprülerin yıkılmasına sabır gösteremeyiz.
"Fiyat artışları, zamlar, hayat pahalılığı hepsi gelip geçicidir"
Mesele az yedik, çok yedik, aç gezdik, tok gezdik meselesi değildir. Bugün yoksa yarın olacaktır, bugün eksikse yarın tamamlanacaktır. Yeter ki Türkiye Cumhuriyeti egemenlik haklarıyla var olsun. Yeter ki Türk milleti ebediyete kadar yaşasın dursun.
Fiyat artışları, zamlar, hayat pahalılığı hepsi gelip geçicidir. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da akıbet böyle olacaktır. Müslümana karamsarlık haramdır. Türkiye'nin zora girmesini siyasal rant olarak görenler tek kelimeyle kifayetsiz muhterislerdir. Bunlar Türk milettinin ekmeğine, emeğine ve emanetlerine hasım olmuş meymenetsizlerdir.
Biz bir tas hoşaf, kuru bir ekmek yiyerek Çanakkale'de direnmiş bir milletiz. Dangul dungul konuşan Kılıçdaroğlu ve zillet ittifakı neden bahsediyor? Türkiye'yi hangi hakla kötü gösteriyor?
Bozgunda fetih rüyası görüyorlarsa, bu rüyalarının kabusla biteceğini görmeleri de mukadderdir. Hisarımızda gedik açtırmayız. Kalemizi düşürmeye kalkışanlara göz açtırmayacağız. Cumhur İttifakı, hezimet ve hüsranın dışında kalp sefası arayan aziz milletimiz için parlak bir deniz feneridir. Bütün yalanların maskesini indirmek, bütün oyunları bozmak için tetikte bekleyen fazilet ve feragat kuvvetidir. Türkiye has bahçemizdir. Türk milleti medarı iftiharımızdır. Muzır ve mıymıntı bir muhalefet olan Zillet ittifakı peşin hükümdür, siyasi tortudur, donmuş hevestir, katılaşmış vicdandır, sefalete düşmüş siyasettir. Bu ittifak cephesinin yaptığı şudur. Anlaşmazlıkları çoğalt ve körükle, düşmanlıklara dönüştür. Her şey yorum işidir, bir konu için, saptırılmış ve yanlış bin yorumu ağız birliği halinde imal et ve yaygınlaştır.
"İlan edin adayınızı da boyunuzun ölçüsünü görelim"
Kaşıkçı davasını kasten çarpıtanlar, Türkiye'nin 3-5 kuruşa adaleti sattığını iddia edenler zillettedir. Türkiye'nin bir moratoryuma gireceğini yazıp çizenler zillettedir. Zamlardan şikayet edip sonra da İstanbul'da toplu taşıma araçlarına zam yapanlar zillettedir. Terörist Demirtaş ve Sorosşu Kavala'nın mahkeme kararları için "şaibeli" diyenler zillettedir. O mu olsun bu mu olsun yoksa bir tavşan adayı ifşa edelim de asıl adayı geride mi tutalım arayışları zillet bir senaryodur. Henüz küresel efendileri bir aday işaret etmemiştir. Birbirinin kuyusunu kazıp aday enflasyonuyla vakit geçirenlere diyorum ki, bizim adayımız, Cumhur İttifakı'nın adayı bellidir. Sizin çürük adayınız ne zaman ortaya çıkacaktır? Neyi bekliyorsunuz? Kripto talimatların yolunu mu gözlüyorsunuz? Gösterin adayınızı. Cumhurbaşkanı adayını belirlemekten mahrum ve aciz bir ittifakın Türkiye'yi yönetmesinden bahsetmek mümkün müdür? Zillet ittifakının belirleneceği adayının göstermelik olacağına göre, müstakbel başbakan da hazır da beklediği biliniyorken bu kadar ayak oyununa, polemiğe ne gerek var? Korkmayın, kaçak güreşmeyin, cambazlığa heves etmeyin ilan edin adayınızı da boyunuzun ölçüsünü görelim.
"Kılıçdaroğlu zorbadır"
Devlet memurlarının kapısına dayanan, Et ve Süt Kurumuna musallat olan Kılıçdaroğlu, etap etap T.C'nin sabrını test eden, programlanmış bir işgalin provalarını yapan zorbadır, zillettir. Millet zilletin belini sandıkta kıracaktır.
Güvence Cumhur İttifakı’dır. Ümit kaynağımız milli iradedir. Biliniz ki, Türkiye, tefekkür ve tezekkür edilen Türkiye’den çok daha büyüktür. İçinde bulunduğumuz zor günler yakında geride kalacaktır. Türkiye Cumhur İttifakı’yla yükselecektir. İstikbalin süper gücü Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi de bu geleceğe heyecanla, cesaretle, inanmışlıkla, dağları delen bir sevdayla hizmet edecek, mutlaka da başaracaktır.
Hiç şüphe yok ki, bizim 53 yıllık mazimiz, Türklüğün zorlu mücadele tarihinin tipik bir örneği, ibret veren bir emsalidir. Kuruluşları ile iftihar ettiğimiz devletlerimizin zamanla nasıl yıkıldıklarını sorgulamaktan kaçınırsak karşımızdaki süreci doğru okumamız mümkün olmayacaktır. Bu itibarla üzerinde yaşadığımız, stratejik tehditlerle kuşatılmış coğrafyamızda muktedir bir devlet beka düzeyinde bir ihtiyaçtır. Suriye’den Ukrayna’ya, Irak’tan Yemen’e gördüğümüz ve şahit olduğumuz gerçekler bu ihtiyacın ne denli elzem ve mühim olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Devlet milletiyle bir bütündür, devlet milletiyle güçlüdür. Birisi olmadan diğerinin anlamı yoktur. Jeo-politik ve jeo-stratejik hesaplaşmaların artış kaydettiği günümüz dünyasında milli devletlerin tekrar cazibe odağı olmaya başladığı da bir gerçektir.
Devlet yoksa barış yoktur, gelir yoktur, ekonomi yoktur, huzur yoktur, umut yoktur, bağımsızlık yoktur. Bizim yönetim felsefemizin özü, devletle millet kaderinin bir ve aynı olmasıdır. Türk milleti devlet yapan, devlet kuran, bu kapsamda dünya çapında mukayeseli üstünlüğe sahip beşeri bir kudrettir. Geçmişimizde yaşananlar bunun delil ve ispatıdır. Biliyoruz ki, 17 soylu kuruluş, aynı zamanda 16 hüzünlü yıkılışın sonucudur. Bu sonuçta zaferlerle ve başarılarla dolu sayfalar kadar, zorlu ve sıkıntılı dönemler de vardır. "Yıkmaktaki zafiyetimizi, kurmaktaki maharetimizle" telafi ederek daha fazla yol almamız mümkün değildir. Yaklaşık iki asırlık küresel dayatma siyasetinin sonucunu, yalnızca son çeyrek yüzyılın siyasetine takılarak çözemeyeceğimiz de açıktır.
Bugün, Türk milletinin üzerinde oynanan oyunların başlangıcının yirminci asrın başındaki stratejik senaryolarda ve sömürge projelerinde saklı olduğunu görmeden sorunları ele almak bizi yanlışa götürecektir. Bizleri doğru bir sonuca götürecek yaklaşım, Türk milliyetçiliğinin, Türk tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti içindeki yeri ve öneminin doğru analizinden geçmektedir. Bu bizi vazgeçilmez bir gerçeğe ulaştırır ki, o gerçek de ebedi vatanımız Anadolu'da, Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yaşamaktan başka tercihimizin ve düşüncemizin olmadığıdır.
O halde, yeni bir bin yılı yakalamak, geçmiş bin yılların acı ve tatlı tecrübelerini tanımaktan ve onları tam bir tarafsızlıkla özümsemekten geçmektedir.
Geleceği konuşmaktan korkanların ve kaçanların, geriye takılıp kalmaları ve yalnızca geride kalanları konuşmaları esasen bu yüzdendir.
Ama benim onlara da bir tavsiyem olacaktır: Gözlerini geleceğe, ufka çevirmeseler bile; geçmişe, doğru ve tahlilci bir anlayışla baktıklarında;
- Gafil yönetimler elinde zayıflamış milli kimliğin,
- Töreden uzaklaşma ile tahrip olmuş esenliğin,
- Kısır ve basit menfaat kavgalarının kaybettirdiği coğrafyaların;
- Düşülmüş tuzaklar, aldanılmış oyunlarla çözülen millet birliğinin,
- Elbette ve en önemlisi, başkalaşma, yabancılaşma ve yozlaşma ile bozulan değerlerin ve kaybedilen özgüvenin, bir büyük milleti nasıl taviz, teslimiyet ve tükeniş döngüsüne mahkûm ettiğini görebilmeleridir.
Ve tabi ki, bütün bu vizyonun oluşmasının ilk şartı, kendisini fark etmiş bir fikri uyanışın, yıllardır yattığı yerden doğrulup etrafında ne olup bittiğine bakması ile mümkün olacaktır.
"Milli bekanın devamı konusunda en kritik dönemlerden birindeyiz"
Türkiye ve Türk milleti, milli bekasının devamı konusunda tarihin en kritik dönemlerinden biriyle yüz yüzedir. Zillet ittifakının yanlışı buradadır. Milli değerlerimizi kırılma noktasına kadar bükmeyi amaç edenler, çıkar için Türkiye aleyhtarı çevrelerle içli dışlı olmaktan sıkılmayan siyasi garabetlerdir. Yargılanan millet, sarsılan devlet, yozlaşan ahlak, parçalanan birlik, hançerlenen vatan, çürüyen değerler, çözülen doku CHP'sinden İP'ine, HDP'sinden diğer marjinal partilere hepsinin ortak gayesidir.
"Cumhur İttifakı'nın kesin zaferinden başka hiçbir sonuç bizim susuzluğumuzu dindiremez"
2023'te Cumhur İttifakı'nın kesin zaferinden başka hiçbir sonuç bizim susuzluğumuzu dindiremez. Bizi bilenler bilir, biz kendimi için bir şey istemeyiz milletimiz mevzu bahis olursa, ülkülerimizin, arayışlarımızın sınırı yoktur. MHP bakışlarını sonsuzluğa dikmiştir. Ve Türklüğün kucakladığı hakkaniyetli bir küresel dengenin tesisi için ne gerekiyorsa yapmayı hedef belirlemiştir. Ancak, gözlerimiz sonsuzluğa kilitlenirken, önümüze çıkan çukurlara düşemeyiz Günlük gailelerin ve yaşanan hayatın hepimiz üzerindeki yavaşlatıcı etkisi malumunuzdur. Heyecanları tükenenlerin bu hedefi sorgulayacaklarını ve kuşku duymaya başlayacaklarının da farkındayız.
Ancak unutmayalım ki, 13 asır önce Ötüken'den kutlu hakanların buyruğu olarak yola çıkan mesajlar bizi milletler mücadelesinde bugün var edebiliyorsa; Bugün söyleyeceklerimiz de milletimizin devamını ve yükselişini yeni bir 13 asır daha niçin taşıyamasın, neden ulaştıramasın? Milli tarihimiz asırlar, fikri tarihimiz 1,5 asır, siyasi hareketimiz ise 53 önce pırıl pırıl ve berrak bir kaynaktan tarihi yolculuğuna başlamıştır.
"Herkes milliyetçi olabilir, hatta olmalıdır"
Çağlayarak ilerleyen bu yolculuğunda,
Kendi yatağını kendi açarak, önüne çekilmiş engelleri ve bentleri gün gün aşarak; birleşecek gövde arayan başka pınarları da bünyesine katarak, kendi mecrasında büyüyerek akmaya devam etmektedir. Bu düzenli ilerleyiş çaydan dereye ve dereden nehire yöneliş, sonunda mutlaka bereketli ve muhteşem bir deryayı oluşturmayı başaracaktır. Mutlaka başarmalıdır. Biz mevsimlere göre kuruyarak çekilen veya yağışa göre sel olup taşan ve bulanan bir suyun arayışında değiliz. Bizim doğru yerde, doğru zamanda ve doğru insanlarla buluşmaktan zaman zaman dile getirdiğimiz kastımız da budur. Bizim siyaseten ilerleyişimizin yol haritasında sabır, akıl, şuur, iman, denge, ihtiyat yer almaktadır. Bize yol gösteren en önemli kılavuz, tarihimizin bilhassa ibret ve ders almamız gereken ıztıraplı sayfalarıdır. Biz dersimizi tarihten aldık. Önümüze tarihi kılavuz olarak koyduk. Bu nedenle, bugüne kadar devam eden siyasal hayatında partimiz, günlük siyasete hiç alet olmamıştır. Kalıcı ve sürekli hamleleri ve hedefleri savunarak popülist siyasetin kirliliğinden hep uzak durmaya çalışmıştır. Zira bizim hedeflerimiz büyüktür. Gözlerimiz ufka bakmaktadır. Elbette ki bu kendiliğinden erişilecek başarı değildir. Zor, zahmetli bir mücadelenin, sağlam bir karakterin ve feda edilmiş ikballerin sonucu olacaktır. Bu milliyetçi-ülkücü olmanın kaçınılmaz bir bedelidir. Ancak ve ancak bu bedeli göze alanlar bu yolculuğa çıkabilirler. Bunun için, tehdit ne derece büyük, tehlike ne kadar yakın, engeller nasıl olursa olsun taşıdığımız milli şuur öfkemizi bastırmak durumundadır. Sorunlardan ve sıkıntılardan ürkmemek; suçlamalardan ve zorluklardan yılmamak, tuzaklardan ve karanlıklardan uzak durmak lâzımdır. Milliyetçilik ve millet sevgisi elbette ki bizim tekelimizde değildir. Herkes milliyetçi olabilir, hatta olmalıdır. Milliyetçiler her kurumda bulunabilir. Bulunmalıdır. Hepsine saygı duyarız. Ancak, milliyetçiliği hayatın her alanında, uygulanabilir bir siyasal yönetim projesi olarak benimseyen tek parti Milliyetçi Hareket Partisi'dir. Ülkücüyüm, milliyetçiyim diyen kim varsa ana çatısı, ana kucağı Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
Milliyetçi Hareket Partisi, yalnızca Türkiye'yi değil artık bölge ülkelerindeki soydaşlarımızı, müşterek kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri küresel kargaşadan kurtaracak bir anlayışın da temsilcisidir.
Ukrayna-Rusya savaşı
Bu itibarla Ukrayna’daki sıcak gelişmeleri yakından ve donanımlı fikri muhtevayla takip ediyoruz.
Pakistan’daki demokrasi ayıplarını, dış telkin ve baskıları üzülerek izliyoruz.
İnsan merkezli, hak ve adalet ilkelerine uygun, gönüllü paylaşımı ve işbirliğini amaçlayan, kaynakları insanlığın istifadesine sunan küresel düzeyde bir aydınlanma sürecinin başlaması ertelenemez bir mecburiyet olarak karşımızdadır.
Küresel tahakkümün yanı sıra medeni unsurların stratejik hesaplarla birlikte giderek bütün dünyayı etkisi altına alması Türkiye’nin sorumluluğunu daha da artırmaktadır.
Bütün karmaşık ilişkileri ve ağır sorunları kavrayabilecek milli bir vizyona sahip bir Türkiye gerçeği küresel düzeyde bildik ülkelerin uykularını kaçırmaktadır.
Kendi kültür değerlerine dayanmayan ve sorunlara kendi milli perspektifinden bakamayan milletlerin ve ülkelerin küresel dayatmalara karşı teslim olmaktan başka çareleri de yoktur.
"Türkiye barış konusunda nettir"
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan ve 58’inci gününe giren savaşın bir an evvel çözüm iklimiyle buluşması samimi dileğimiz ve beklentimizdir. Bu haksız savaşın sürmesini, Ukrayna halkının kanının akmasını, Rusya’nın enerji ve gücünü kaybetmesini gözleyen, isteyen, bunun için faal halde bulunan çevrelerin varlığı gizlenemez boyutlardadır. Küresel hâkimiyet mücadelesi mazlumların canı pahasına sürdürülmektedir. Savaş baronları silahların susmasına karşıdır.
ABD Dışişleri Bakanı, Ukrayna’nın savaşı kazanacağını iddia ederek kanlı boğuşmayı sürekli tahrik ve teşvik etmektedir. NATO Genel Sekreteri, savaşın aylarca, hatta yıllarca devam edebileceğini dile getirmektedir. Kalıcı çözüme hizmet eden, ateşkes rejiminin tezahürüne destek veren Türkiye’den başka ikinci bir ülke aransa dahi bulunamayacaktır. Türkiye’nin devrede olması, aktif ve çok boyutlu dış politikayla arabuluculuğa soyunması özellikle ABD ve yanında hizalanmış ülkeleri rahatsız etmektedir. ABD tarafından F-16 savaş uçaklarıyla ilgili müspet, fakat genel ve kesinlik içermeyen ifadeler zamanlama itibariyle manidar olup göz boyamaya yöneliktir. Türkiye barış konusunda nettir, başkaları gibi ikircikli tavır içinde değildir. Rusya ile Ukrayna arasındaki kanlı mücadelenin devamını arzulayan, istikrarsızlığının kamçılanarak kökleşmesini amaçlayan hiçbir ülke iyi niyetli görülemez. Birleşik Krallık Başbakanı’nın böylesi bir zamanda Ukrayna’yı ziyaret edip Zelenski’nin üzerinde psikolojik baskı kurması çok dikkat çekmiştir. Esas gündem ve temini zorunlu olan hedef Rusya ile Ukrayna arasında ateşkesin sağlanmasıdır. Ne var ki, ABD ile Birleşik Krallık ateşkes ümitlerini sabote etmek için her yola müracaat edecek cibilliyet ve zihniyettedir. Rusya Dışişleri Bakanı, 7 Nisan 2022 tarihinde yaptığı bir açıklamada, Ukrayna’nın 6 Nisan’da kendilerine verdiği yeni taslak metnin İstanbul’da müzakere edilen metinden oldukça farklı olduğunu belirtmiştir. Bize göre, fırsatı ganimete çevirip araya giren mihraklar müzakereleri ve görüşülen konu başlıklarını yokuşa sürmek için yoğun mesai içindedir.
"Biden’in krizin derinleşmesi için olağanüstü bir çaba sarf ediyor"
Kendi eyaletlerini yönetme zorluğu çeken, küresel barış ve istikrara zerre kadar destek vermeyen Biden’in krizin derinleşmesi için olağanüstü bir çaba sarfetmesi adil, ahlaki ve hukuki bir yaklaşım olarak görülemeyecektir.
Buna rağmen Türkiye baskı ve dayatmalara karşı direnmekte, ilkesel duruşunu muhafaza etmektedir.
NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı vesilesiyle Ukrayna’lı mevkidaşıyla görüşen Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun “liderler düzeyinde üçlü bir toplantıyı yapmak için uzlaştık. Önce dışişleri bakanları bir araya gelecek, sonra da liderler toplanacak” sözleri ateşkes ve barış mimarisi yolunda çok değerli bir açıklamadır. Kim ne söylerse söylesin, yola çıkan kervan hedefine inşallah ulaşacaktır. Kazanan barış ve sağduyu olacaktır. Rusya ve Ukrayna arasında aklıselimin galip geleceğine, Türkiye’nin de bu sürece dürüstçe katkı vereceğine inancımız tamdır.
Küresel oyunların bitmek bilmeyen yeni senaryoları tedavülde olsa da, insanlık değerleri eninde sonunda içine çekildiği girdaptan çıkacaktır.
"Dileğimiz Pakistan’ın siyasi ve toplumsal istikrara bir an evvel kavuşmasıdır"
Türkiye ile sıcak diyalog geliştiren, Karabağ’da Azerbaycan’ın arkasında duran, Rusya’ya karşı alınan yaptırım kararlarına soğuk ve mesafeli yaklaşan Pakistan’ın mevcut durumu da üzüntü vericidir. Başbakan İmran Han’ın düzmece taktiklerle, güven oylamasının zoraki tekrarıyla ve anti demokratik vasıtalarla düşürülmesi bu ülkeyle birlikte bölge istikrarına tehlikeli bir darbedir.
Pakistan örneği, aziz milletimizin iradesiyle tecelli eden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin nasıl bir tarihi karar ve kazanım olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu yeni hükümet sistemiyle siyasi krizler çıkmadan önüne geçilmiş, milletin iradesine gölge düşürmek isteyen odakların hevesleri peşinen kursaklarında bırakılmıştır.
Dileğimiz Pakistan’ın siyasi ve toplumsal istikrara bir an evvel kavuşmasıdır.
Bir başka konu da Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ temelli barış görüşmeleri ve Fransa’da yapılan Cumhurbaşkanı seçimidir.
Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, Azerbaycan ile Ermenistan barış görüşmeleri konusunda anlaşmışlar, bu ay sonuna kadar bir komisyon oluşturulması hususunda mutabakata varmışlardır.
Fransa’daki seçimlerin ikinci tura kalması, bu ülkedeki siyasi tercihlere yabancı düşmanlığının yansıması gelecek için tehlike sinyalleri vermektedir.
Demokrasiyi, insan haklarını, düşünce ve ifade hürriyetini, insan onuruna hürmeti yegane savunan, lafta değil özde sahiplenen herkes bilmelidir ki, büyük Türk milletidir, şanlı tarihimiz bu yalın ve çarpıcı hakikatin bizatihi şahididir.
Ülkemizin zarar göreceğini düşündüğümüz her milli meselede son sözü söyleyecek olan millet ve onun değerlerini temsil eden partiler, fikirler ve kamuoyudur.
Milliyetçi Hareket Partisi yeni bir siyasi hareket değildir. Türkiye için düşündükleri bellidir ve asla kırılma yaşamamıştır.
Stratejik oyunların farkındadır, gelişmeleri geçmiş, bugün ve gelecek boyutuyla kavrayıp tahlil yapacak vizyonu ve kadroları vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi, kurulduğundan beri verdiği mücadele ile özellikle milli kimlik ve milli beka ile ilgili konularda Türk siyasetinde yer edinmiştir.
Bu konulardaki duruş, görüş ve icraatları ile millet varlığının en önemli güvencesi, milli meselelerin en hassas takipçisi olmuştur.
Bizim geçmişte dile getirdiğimiz “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” ilkesi aslında bu hassasiyetin bir ifadesidir.
Bugüne kadar her milli meselede, arkasındaki seçmen desteğinin büyüklüğü ne olursa olsun kamuoyu partimizin ne dediğine ve kadrolarımızın ne yaptığına ve ne yapacağına dikkat kesilmiştir.
Üstelik bizim görüşlerimiz günübirlik gelişmeleri magazin haberi haline getiren sığ ve yüzeysel konuşmalar değil, stratejik derinliği olan, ayrıntılı tahlillere dayanan kalıcı ve köklü arayışların neticesidir.
Elbette ki, siyasi hareketlerin toplum ve siyaset zemini üzerindeki varlıkları ve ağırlıkları, sahip oldukları fikirleri, programları, sorunları tespit etme ve çözme becerileri ile doğrudan ilişkilidir.
Ne var ki gizlisi saklısı olmayan, özü sözü bir, tavrı ve düşüncesi bilinen bir siyasi hareketin, yeri geldiğinde konuşması ve mücadelesi kadar, yeri geldiğinde yalnızca “duruş” göstermesi bile başlı başına bir siyaset imtiyazıdır.
Türkiye’nin karşısına hizalanmış zillet ve ihanet cephesi, milletimizin yürüyüşünü durduramayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu şer cepheyle sonuna kadar mücadele edecektir. Geldiğimiz bu aşamada, Ya, bu zillet cephesi Türkiye’nin birlikte yaşama iradesini kırarak ülkeyi uçuruma çekecektir.
Ya da, Türk milleti ayağa kalkacak, muhataplarına gereken cevabı iradesiyle vererek zilletin belini kıracaktır. Bunun başka yolu ve yorumu kalmamıştır. Vatanını seven hiç kimsenin tepkisiz kalamayacağı, suskun duramayacağı; hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bu tablo karşısında, ne öne sürülecek bahaneler, ne mazeret olacak gerekçeler konunun vahametini azaltmayacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, hepinizi bir kez daha saygı ve sevgilerimle selamlıyor, başarılı ve sağlıklı bir hafta geçirmenizi diliyorum."