Demokrat Parti döneminde önce Milli Eğitim sonra Bayındırlık bakanlığı yapan Tevfik İleri'nin mektupları kızı Cahide İleri tarafından bir araya getirildi. Müebbet hapis yattığı Kayseri Cezaevi’nde hastalanıp, 1961’de vefat eden Tevik İleri eşi Vasfiye İleri’ye “Her gittiğimiz yerde hürmet ve sevgi bulacağız, iyi insanlar olacağız. İyi işler yapmak için çalışacağız. Sen elimin bayrağı olacaksın” diye seslendiği ortaya çıktı. Annesini geçen Ekim ayında 98 yaşında kaybeden Cahide İleri, o günleri “babasının bir gün şikayetlenmediği” günler olarak hatırladığını söyledi.
Radikal gazetesinden Ayçe Örer'in "'İnönü'nün konuşmasıyla başladı'" başlığıyla yayımlanan söyleşi şöyle:
'İnönü'nün konuşmasıyla başladı'
27 Mayıs’ta neler olduğunu yıllar sonra öğrenebildik. Sizin için nasıl geçti o günler?
Bütün darbe geleneklerinin başladığı tarih o. Bizlerin şahsi zararlarımız, çektiklerimiz hafif kalır. Memleketin yaşadığı sıkıntılar çok büyük oldu. Babam bir mektubunda, İnönü’nün 27 Nisan’da mecliste yaptığı konuşma için diyor ki, “Sayın İnönü’nün birçok konuşmasını dinledik ama bu derece ağırına hiç rast gelmiş değiliz. Konuşmayı ifade etmek gerekirse, bu bir isyan ve ihtilal beyanatıydı. Ondan sonra meclis karmakarışık oldu. Biz o gün meclisin kökünden çatırdadığını anladık, şunu arz edeyim ki, ihtilal o gün olmuştu.” Öyle dedikodular oldu ki. “Harbiye bombalanacak, Harbiye öğrencileri kıyma makinesinden geçirilecek.” İnsanlar buna inandı.
Babam zaten bizi genelde erken saatte uyandırırdı, o sabah 5 gibi uyandırdı. Kalktık giyindik. Sıhhiye’de kiralık bir evde oturuyorduk. Top sesleri gelmeye başladı. Kapıya bir subay geldi ve babamı alıp götürdüler. Alparslan Türkeş o zaman “Bu tek zümreye yapılmamıştır” diye radyoda duyuru yapıyordu, sonradan anladık ki, darbe sadece Demokrat Parti’ye yapılmış. Harp Okulu’na çok kötü muamelelerle götürüldüler. Samed Ağaoğlu aktarıyor, herkeste derin bir endişe varmış. O sırada bakmışlar ki, derin bir uyku sesi, babam yatmış uyuyor. Gidip diyorlar ki, “Tevfik kalk kötü dedikodular dolaşıyor ortalıkta, sen rahat rahat uyuyorsun.” Diyor ki, “Ben 10 sene bu memlekete hizmet etmenin sorumluluğu altında uyuyamadım, şimdi rahat rahat uyuyacağım.”
Babanız yargılamalardan hiç çekinmemiş miydi, sonuçta dava tutanakları açılınca gördük ki, verilen söz hakkı çok sınırlı...
Babam Menderes’e gönülden bağlı bir insandı, DP’ye de. Yaptıkları işlere çok güveniyordu. Hatta mahkemelerde hâkimden çok azar işitti, “Niçin kendini savunmuyorsun da, partiyi savunuyorsun” diye. Babam her gelenin Allah’tan geldiğine, diğerlerin bir vasıta olduğuna inanıyordu. İnsanlara husumeti bile olmadı. Her şeyin manevi bir sebebi olduğuna inanırdı. 27 Mayıs’tan sonra uzun süre haber alamadık. Ben 19 yaşındaydım, kız kardeşim 17, erkek kardeşim 15. Tabii babam gittikten sonra bizim de kapımıza asker kondu, kimse gelmesin, gitmesin diye. Evde erzak yok, bir şey yok. O zaman Allah razı olsun, eş dost bir küfeyle bakkaldan, manavdan topladıklarını gönderdi. Genç bir subay geldi kapıya sinirle; bana “Bayrak asın” dedi. Biz çocukluktan milliyetçi hislerle yetişmiş insanlarız, bizim bayrak asmamamız mümkün olamaz, ama o koşullar altında “Asmayacağız” dedim. Sinirle gitti. Babamdan ilk mektubu 31 Mayıs’ta aldık. Sonra Yassıada’ya gittikleri haberi geldi. Uçaktan çok aşağılayarak indirmişler. Hatta babam “Benim tekmelenmiş pantolonumu saklayın” demişti. Fatin Rüştü Zorlu’ya, diğerlerine çok çirkin muameleler yapıyorlar. Odalarına gittiklerinde babam diyor ki “Elimizi yüzümüzü adam akıllı yıkadık.” Aradan bir müddet geçtikten sonra tekrar bunları gece yarısı kaldırıyorlar, film çektiriyorlar. Sanki yeniden Yassıada’ya geliyorlarmış gibi. Bunu bütün sinemalarda gösterdiler. Biz içimiz kaldırmadığı için izleyemedik. Bir mektubunda, “Peygamberimizin sevgili torunlarının başına gelenlerden sonra bizim halimizden şikâyet etmemiz ayıp” diyordu. Hep sağlığım bozulmasın, müdafaamı yapabileyim diye dua etti. Müdafaadan sonra hastalandı zaten.
Hastalığını bu süreç etkiledi diye düşünüyor musunuz?
Tabii kader. Ne bir saat önce ne bir saat sonra tecelli etmeyeceğini biliyoruz kaderin. Ama mutlaka o tetiklemiştir. Çok ıstıraplı bir dönem yaşadılar. Menderes’e, Zorlu’ya, Polatkan’a yapılanları hiç hazmedemedi.
İdamlar gerçekleştirilirken onların haberi olmuş mu?
Tabii… İki infazda da Kuran-ı Kerim okuyorlar. Menderes’in ölürken “Allah” dediğini duymuş hepsi. Üç beş dakikalık bir yağmur yağıyor. Babam Menderes’ten hep ağlayarak bahsetti.
Babanızın vefatından sonra size bir miras kalmıyor, hepiniz çalışmaya başlıyorsunuz…
DP vekilleri bu konuda temize çıkmış insanlardır. 27 Mayıs’tan önce çok dedikodu çıktı. Bu insanların banka hesapları didik didik edildi. Babamın Bayar’a bir sözü vardır, “İftihar edebilirsiniz, milletvekilleriniz fakr-ü zaruret içinde yaşıyor” der. Babam gittikten sonra hem erkek kardeşim çalışmaya başladı, hem kız kardeşim, hem de ben. Babamıza para gönderdik. Soyadımız yüzünden işe almayanlar da oldu. Babam tutuklandığı zaman kullandığımız halının taksidi sürüyordu.
Aile olarak sizi küçük görenler, olumsuz davrananlar oldu mu?
Babamlara “düşük” denirdi, bize de “kuyruk”. Bir de “Yassıada dulları” derlerdi. İnsanlar mevki sahibiyken yakın durmak adetimiz yoktu. Berrin Menderes’le resmi ziyaretlerin dışında gelip gitmezdik. 27 Mayıs’tan sonra neredeyse her gün ziyaretine gittik.
Bakmak yok, konuşmak yok, işaret yok...
Siz nasıl izliyordunuz duruşmaları?
Sabaha karşı üçte irtibat sırasından giriş kartı almak gerekiyordu. Benim için çok acıklı bir durumdu, mahşerde herkes kendi derdine düşer denir ya, orası da mahşer gibiydi. Herkes mecbur kendi derdine düşüyordu. Koşarak gittiğimi ve benden daha yaşlıları arkamda bıraktığımı hatırlıyorum. İnsan üzülüyor ama mecbur kalıyor bunu yapmaya. Yüreğimiz havada bekliyorduk. Olur da götürmezler diye. Bizim için yer falan mühim değildi. Tembihliydik; gördüğümüzde bakmak yok, konuşmak yok, işaret yok. Sadece bir göz teması. Sadece başının arkasını görürdüm, onu da hafızama nakşederdim. Babamı yüz yüze ilk kez 8 ay sonra görebildik. Sadece sarıldık. Ondan sonraki görüş de bir 8 ay daha sonraydı.
Annem o kadar yıl nasıl yaşadı bilmiyorum
Son yıllarda 27 Mayıs’ın tartışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Allah’a şükrediyoruz. Bunu büyük bir lütuf olarak görüyoruz. Yıllarca bunun için dua ettik. 27 Mayıs’tan sonra sadece DP’nin arkasından konuşmak serbestti. 50’liyle 60 arası yaşanmamış sayıldı. Artık çok ümitleniyorum bunlar konuşuldukça. Annem o kadar sevgiden, bağlılıktan sonra babamsız o kadar yıl nasıl yaşadı bilmiyorum. Bizim evde hiç depresif bir hava olmadı, hayata hiç küsmedik. Annem her an onunla birlikte gibi yaşadı. Allah’a ve eşine kavuşmak için çok bekledi.