Elfe Uluç*
Sir Norman Rosenthal ile Ai Weiwei, 13 Eylül’de gerçek ve kopyası gibi karşılıklı oturup bir söyleşi yaptılar. Biri hakiki Çin porselenini diğeri İngiltere’deki Çin porselenini simgeler gibiydiler. Ama hep karşısındaki avı kıstırmayı seven avcı gibi konuşan Sir Rosenthal, kendisini en gerçek sayar gibiydi... (Sanatçıların karşısında nedense öteki insanlar daha gerçektir.)
Sir Rosenthal, Ai Weiwei’in bilmediğini söylemek zorunda kaldığı bazı Almanca ve Fransızca deyimler söyledi. Böylece kendi daha gerçek oluyordu. Ama sonunda (kendinin de bir kopya olduğunu itiraf eder gibi) Ai Weiwei’e önce sanatın aslında bir kopyalama eylemi olduğunu söyletti sonra mahcubiyetten kırıtarak bu fikre kendinin de katıldığını söyledi.
Porselenler, ay çekirdekleri, totaliter rejim baskısı ve kopya ile gerçeğin ilişkisi… Ai Weiwei günümüz Türkiye’sinde bir sanatçının yapabileceği şeyleri yapmış özünde. Bize o kadar tanıdık ki temaları. Çin Kültür Devrimi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişi andırıyor yer yer, Ayçiçekleri halkımızın park ve bahçelerde kilolarca tükettiği ayçiçeklerini, Tiananmen meydanı ve yasaklamaları tıpkı Taksim meydanını, sanatçının hapse girmesi, atölyesinin yıkılması bizdeki benzer olayları, Çin porselenleri, İznik’den önce Uygur Türklerinden beri var olan geleneğimizi, taklit-kopya konusu tekstilden sanata belki de en gelişmiş milli bilim dallarımızdan birini, mülteciler de yeni ve eski deneyimlerimizi… Konularımız ortak ama bundan evrensel bir sanat yapmak... işte o konuda Ai Weiwei biricik...
Octavio Paz, “şairlerin özyaşamöyküleri olmaz, onların özyaşamöyküsü yapıtlarıdır” der ya, ben de bugüne dek hiç Ai Weiwei kadar kendisi yokmuş da sadece kendisini oluşturan etkenler varmış hissi veren bir sanatçıyla karşılaşmadım. Sanki kendi olmayan sadece sosyal olaylara ayna tutan bir ara-yüzey var karşınızda. Demek istediğim kişiliğinin izlerini çok bulamadım işlerinde. Belki tek ciddi eleştirim bu olabilir Ai Weiwei hakkında...
Çin Kültür Devrimi sırasında kırılan milyonlarca porselenden esinle neolitik bir Çin vazosunu kırmak suretiyle ikonoklast bir jest yaratmak, Mao’yu güneş, halkı ona bakan ayçiçekleri olarak tasvir eden Çin sokak posterlerinden esinle bir köy dolusu zanaatkârla binlerce ayçiçeği porseleni yapmak, devletin kendisini cezalandırmak için aldığı vergiyi onun yerine ödemeye kalkan hayranlarının yardımına cevaben imal ettiği binlerce senetten oluşan duvar kâğıtları hazırlamak, çalışma kamplarında ölen insanların kazılardan çıkarılan kemiklerinden porselen kopyalar üretmek, mültecilerinin deniz aşırı seyahatlerini Odysseus’a göndermeyle benzer tabak, vazo ve gene duvar kâğıtlarında işlemek, Tiananmen meydanında komünist parti toplantısı öncesi pencereden el broşürleri verilmesin diye devletin taksicilere söktürdüğü pencere kollarından eser üretmek, atölyesinin yıkımından, beyin kanamasından sonraki ameliyatından, hayatının en önemli anlarından bir video günlük tutmak... Tutamadığının da reprodüksiyonunu yapmak…
Ai Weiwei kendisine ne etki ederse onun bir kopyasını yapıp sanata çeviren bir simyacı. Eleştirdiğini porselene dönüştürüp taşlaştıran bir adalet tanrısı. Ya da 3 boyutlu bir yazıcı. Afrika’daki topraklara sopa diksen meyve verir, derler. O da işte öyle bereketli bir toprak. Ben devlet olsam karşıma alacağım en son sanatçı o olur. Ona muhalif olmak demek onun yaratım sürecine en büyük katkıda bulunmak demek. Ondaki tepki etkiyle eşzamanlı çünkü. Polisler onu tutukladığı an cep telefonuyla selfie’sini çekmek dünya tarihinde görülmüş en hızlı sanat üretimi olsa gerek. (gazeteler akıllı telefonla devrim yapmak demişlerdi.)
Çok büyük sanatçıları biraz da büyük tarihsel olaylar doğurmuştur ama hiç Ai Weiwei kadar geniş perspektifte tarihsel ve biyografik gerçekliğin izdüşümü gibi varolmuş bir sanatçı görmedim. Tarihin bireyin aleyhine oynadığı oyunu bir Tai Chi ustasının serinkanlılığıyla kendi porselen diline çeviriyor. (Tuhaf bir şekilde Çin zaten porselen ülkesi demek). Bazı sanatçılar bir ulusun simgesi olur, Çin de Ai Weiwei demek olsa gerek. Ama aynı zamanda yıkma ve yeniden yapma şeklinde süren döngüsel dünya tarihinin bir metaforunu yaparak evrensel de oluyor. Yerellik=Evrensellik. Yüzlerce yıldır kendinden önce gelen medeniyeti yıkıp yerine kendininkini inşa etmiş dynastilerin özünü taşıyor üslubu. Sergide Orson Welles’in muhteşem “F for Fake” belgeseli de sık sık aklıma geldi, evrensellik derken...
Ai Weiwei “Porselene Dair” sergisi 28 Ocak’a kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde.