T24 - 80 darbesi döneminde sokakta yaşayan bir grup evsizin hikâyesi üzerinden yaşanan karanlık süreci mizahi bir dille eleştiren 'Bu Son Olsun' bugün itibariyle vizyonda. Yönetmen ve oyunculara 'kendi 12 Eylül algılarını' sorduk.
Salı akşamı Emek Sineması önünde galası gerçekleştirilen, Orçun Benli’nin hem yönetip hem de Şükrü Üçpınar ile senaryosunu yazdığı ‘Bu Son Olsun’ bugün izleyiciyle buluşuyor.
Radikal gazetesinden; Alpbuğra Bahadır Gültekin'in söyleşisi şöyle: Aralarında Engin Altan Düzyatan, Hazal Kaya, Mustafa Uzunyılmaz, Ferit Kaya, Orhan Eşkin, Volga Sorgu Tekinoğlu , Ufuk Bayraktar, Deniz Uğur, Serdar Orçin ve Engin Alkan gibi oyuncuların yer aldığı film, 12 Eylül öncesi geçimini mitinglerden sağlayan ve hayattaki tek amacı karınlarını doyurup akşamları âlem yapmak olan beş evsizin tebessüm ettiren hikâyesini anlatıyor.
Ancak 12 Eylül sabahı ilan edilen sokağa çıkma yasağı, kahramanları bir dizi karışıklıkla karşı karşıya bırakıyor ve sonunda siyasi mahkûmlarla birlikte aynı koğuşa sürüklenmesine yol açacak bir maceranın başlamasına yol açıyor. Müziklerini Cahit Berkay’ın yaptığı ve Cem Karaca’nın ‘Bu Son Olsun’ şarkısının isim babası olduğu filmin soundtrack’inde bir de Bandista sürprizi var. 12 Eylül dönemine mizahi açıdan bakan filmin yönetmeni Orçun Benli ve oyuncular Ferit Kaya ve Orhan Eşkin anlatıyor.
12 Eylül’le ilk ne zaman tanıştınız? Darbe algısı zihninizde nasıl yer etmeye başladı?
Orçun Benli: Ben zaten asker çocuğuyum. 12 Eylül’ü ailemden de biliyordum. Ama farkındalık anlamında 1990’ların ortalarında, yani politikayla ilgilenmeye başladığım zamanlarda tanıştım.
Hiçbir zaman da sahiplenmedim o kurumu, bugün uğradıkları mağduriyet de beni pek bağlamıyor açıkçası. Fakat filmde eleştirdiğimiz tek kurum ordu değil. İşkencelere darp raporu vermeyen doktoru, sivil bürokrasiyi temsil eden cezaevi müdürünü, kısaca o dönemde rol alan darbenin köşe başlarını da eleştirdik.
Ferit Kaya: Diyarbakırlıyım, sol görüşlü bir aileden geliyorum. Ailem aktif olarak siyasetin içinde değildi ama 12 Eylül’de yaşananları benden yaşça büyük olan ağabeylerimin anlatımlarından ve okuduklarımdan öğrenme fırsatı buldum.
Orhan Eşkin: Ben 1980 darbesi gerçekleştiğinde üç yaşındaydım ve o dönemde annemi hep perdenin arkasından bakarken hatırlıyorum. Jandarma sirenlerinin rengârenk ışıkları evimizin içine yansıyordu ve ben bütün bu olan bitenleri farklı bir şekilde algılıyordum. Ancak yaşım geçtikçe, yaşananlar hakkında bilgi sahibi olmaya başladıkça 12 Eylül ile ilgili kavramlar kafamda oluşmaya başladı.
Türkiye siyasi hayatının en karanlık dönemlerinden birini esprili bir üslupla ele alan bir projede yer almak, senaryo önünüze geldiğinde bir tedirginliğe neden oldu mu?
Ferit Kaya: Beni aksine sevindirdi. Böyle bir dönemi böyle bir üslupla anlatabilmek hem riskli hem olumlu hem de cesaret gerektiren bir davranış. Zaten isteseniz de o dönemde yaşanan acılardan kaba komedi çıkaramazsınız. Ya hikâyeyi tamamen bir dram üzerine kurmanız lazım ya da Orçun’un yaptığı gibi trajikomik bir açıdan ele almanız lazım.
Orhan Eşkin: Tabii ki darbe ti’ye alınacak bir durum değil ama seyirci ‘Bu Son Olsun’u izledikten sonra “12 Eylül ile dalga geçilir mi?” diye sormayacak. Çünkü bu film yaşananlara çok farklı bir açıdan, siyasetle ilgisi olmayan beş evsizin gözünden bakıyor. Zaten darbeyle dalga geçmek gibi bir durum da söz konusu olamaz. Ben önüme gelen işlerde seçici olmaya çalışırım ama bu projede yer alırken herhangi bir tedirginlik duymadım.
Orçun Benli: Bu bir kara komedi zaten. Trajik dönemden kara komedileri de sadece biz yapmıyoruz. Bunu 1980’den sonra Arzu Film de yaptı, Aziz Nesin de yaptı... İkinci Dünya Savaşı’ndaki trajedilerden Charlie Chaplin’in Hitler’i canlandırdığı ‘Great Dictator’ gibi bir film çıkıyorsa, Kenan Evren’den de bir şeyler çıkar elbet.
Film 90’larda çocuk olmuş genç kuşağın da ilgisini çekecektir. 12 Eylül sonrasında yaşananların bu kuşağı dejenere ettiğine dair eleştiriler yöneltiliyor. Sizce nasıl durum?
Orçun Benli: Sadece bu kuşağın üzerinde durmak doğru değil, 12 Eylül’ün yarattığı sonuçlar Türkiye’de yaşayan bütün herkesi yozlaştırdı. Kaldı ki burada suçlanması gereken birileri varsa, o da dejenere olmakla suçlanan kuşak değil, onların anne ve babalarıdır. Zamanında orada aktif olarak politikanın içinde yer alanlar, darbeden sonra çocuklarını “Olaylara karışma” telkinleriyle büyüttü. Bu yaşananlarda 12 Eylül’ün da payı var ama asıl suçlu aileler.
Ferit Kaya: 12 Eylül sonrasında cezaevlerinde nasıl işkencelerin yaşandığını, kaç gencin idam edildiğini biliyoruz. E bunu bilen her anne baba da çocuklarının aynı durumda yer almasını istemez tabii. Benim ailemin siyasi düşüncesi belirli olmasına rağmen, onlar hiçbir şekilde yürüyüşlere gitmeme izin vermezdi. Benim hep bir şekilde yolunu bulup, gösterilere katılıp polislere taş atmışlığım vardır. Ama dünyanın her yerinde de sol görüşlü olmak, sisteme karşı olmaktan ve sistemi karşınıza almaktan dolayı tehlikeli bir şey.
Filmin gösterime girmesi yargının 12 Eylül’e el koyduğu, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında iddianamenin hazırlandığı bir güne geldi. Soruşturmada sonuna kadar gidileceğine inanıyor musunuz?
Orçun Benli: Hayır, bunun bir tiyatro olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki gazetecilerin tutuklanmaları gibi ciddi operasyonlar da devam ediyor. Bu süreçte Kenan Evren’in ‘toplumun ağzına bir parmak bal çalmak’ adına göstermelik olarak yargılanması bana çok da inandırıcı gelmiyor. Zaten bu iktidarın 12 Eylül’ü yargılama gibi bir derdi de yok.
Ferit Kaya: Tabii ki Evren’i yargılamak ve cezalandırmak lazım. Ancak bugünkü olanları yargılayamayan bir zihniyet 30 sene öncesini yargılasa ne olacak?
Orçun Benli: Türkiye’de büyük bir korku imparatorluğu yaratılıyor. Böyle konuşmak bile sıkıntılı, insan tedirgin oluyor. Sesini çıkardın mı, paketlenip alınıyorsun. Bir iddianame yok, kaç zamanda yargılanıyorsun. Bugünün 12 Eylül hukuksuzluğundan ne farkı var?
Bugünün hukuksuzluğuyla ne zaman hesaplaşılacak?
Orçun Benli: Şimdiden hesaplaşılması lazım. Ferit Kaya: Hemen şu anda, hemen şimdi. Uludere’de yaşananlar dünyanın başka bir yerinde yaşanabilir miydi? Birilerinin istifa etmesi, en azından özür dilemesi lazımdı. Hem sen insanlarına uygun koşulları sağlayamıyorsan, o insanlar da haliyle kilometreleri katır sırtında kat ederek kaçakçılık yapmak mecburiyetinde kalıyor.