Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Meclis'e getirilen yeni yargı paketine ilişkin eleştirileri art niyetli bulunduğunu belirterek, 'makul şüphe'nin el koyma ile ilgili değil, arama ile ilgili olduğunu dile getirdi.
Yeni Şafak gazetesinden Nil Gülsüm'ün sorularını yanıtlayan Bozdağ, yeni yargı paketinin muhalifleri susturmak için getirildiğine yönelik hükümete yöneltilen eleştirilerin de algı operasyonu olduğunu ileri sürdü.
Bekir Bozdağ'ın Yeni Şafak gazetesine verdiği röportaj şöyle
Son Yargı Paketi kamuoyunda çokça tartışılıyor. Bu paket neyi amaçlıyor ve böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyuldu?
İçeriğine bakıldığında da anlaşılabileceği gibi çok geniş kapsamlı bir yargı paketi hazırladık. Bu paketle yargının, hakim ve savcıların ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz.
Neler var pakette?
Bütün hakim ve savcılara seyyanen 1155 lira civarında bir iyileştirme yapılacak ve bu son derece önemli bir değişikliktir. Yine hakim ve savcılarımızın da emniyet mensupları gibi silah edinmesine imkan getiriliyor. İdari yargıda görev yapan hukuk mezunu olmayan hakimlere sınavsız bir şekilde hukuk fakültesi okuma imkanı getiriliyor. Yine pakette, noterlerle ilgili bazı düzenlemeler yer alıyor. Türk Ceza Kanunu ve Ceza Kanunu ile ilgili bazı ilaveler var.
Yargı Paketi hakkında seyreden tartışmalar özellikle de makul şüphe uygulaması etrafında. Ne dersiniz bu tartışmalar için?
'Makul Şüphe' ibaresi, 2014 Şubat ayında 'Somut delile dayalı kuvvetli şüphe' olarak değiştirildi. Bu değişikliğe o zaman karşı çıkan çevreler, koro halinde 'makul şüphe' ye geri dönüşü de eleştirmektedirler. Sanki 'Makul şüphe' hukukumuzda hiç olmamışta ilk defa getiriliyormuş gibi lanse ediyorlar. Makul Şüphe, 2014 Şubat'ına kadar uygulandı. Sonra değiştirdik.
Peki neden son değişiklikten vazgeçilip eskiye dönülüyor?
Bu, arama maddesinde yapılan değişiklikle ilgilidir. Arama, şüphelinin yakalanması ya da suç delillerinin elde edilmesi maksadıyla hakim kararıyla yapılır. Hakîmin karar vermesi için mevcut düzenlemeye göre 'Somut delile dayanan kuvvetli şüphenin' varlığı gerekmektedir. 'Somut delile dayalı kuvvetli şüphe' ibaresindeki 'Somut delil', kuvvetli şüpheyi gösteren, teyit eden delildir. Maalesef uygulamada bazı hakim ve savcılar, bunu, adeta suçu ve suçluluğu gösteren somut delil olarak anlayıp uygulamaya başladılar. Arama kararları alınamadı. Pek çok delile, pek çok şüpheliye ulaşılamamış oldu. Bunlar ve özellikle Bingöl'de ve başka yerlerde olan hadiseler sırasında alınamayan arama kararları nedeniyle yapılamayan aramalar, ortaya çıkan sonuçlar bu değişikliği gündeme getirmiştir. Uygulamada ortaya çıkan sorunu gidermek bakımından bu düzenlemenin yapılmasında yarar vardır.
Muhalifleri susturmak için bir araç olarak kullanılacağı, muhaliflerin mallarına el konulacağı da ifade ediliyor makul şüphe uygulaması ile. Doğruluk payı var mı bu ifadelerin?
Bunları söyleyenler, yalan söylüyorlar, iftira atıyorlar. Bir defa 'Makul şüphe', el koyma ile ilgili değildir; arama ile ilgilidir. İkincisi, el koymayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne veren, karar için önceden rapor alınmasını ve mahkemenin oybirliği ile karar vermesi düzenlemesini biz yaptık. Burada bir değişiklik yok. Bugün 'muhalifleri susturmak için bunu yapıyorlar' diyenlere sormak lazım; bu maddede kişi hak ve alacakları ile taşınmazlarına getirdiğimiz güvencelerden hangisinden vazgeçilmektedir? Dün el koymada büyük güvence getiren değişiklikleri yaptığımızda, 'Yandaşlarının malına el konulmasın diye hükümet bunu yapıyor' diyen çevreler bugün, plağı değiştirmişler 'Hükümet muhaliflerin malına el koymak, onları susturmak için makul şüpheyi getiriyor' diyorlar. Bunlar, açık bir yalandır, çarpıtmadır, algı operasyonudur.
Paketin kamuoyuna anlatılmasında bir sorun mu var?
Bu paket güvenlik paketi değil, yargı paketi. Soruşturma ve ceza hukuku ile ilgili düzenlemeler var. Bunu birden alıp polise ilişkin düzenleme diye yayınladır. Böyle bir şey olmadığını söylememize rağmen medya aynı yönde yayınlarını sürdürüyor. Paketin bir şanssızlığı da var, o da güvenlik paketi tartışmaları yapılırken gündeme gelmesidir.
CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne gideceği yönündeki açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz?
CHP AYM'ye gitmezse şaşarım. CHP, Anayasa Mahkemesine âşık. Onu, mutlaka belli aralıklarla gidip görmesi gerekiyor CHP'nin. CHP, Anayasa Mahkemesi'ne gidecektir. Benim için sürprizi, CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne gitmesi değil, gitmemesidir.
HSYK seçimleri için Cumhurbaşkanlığı seçimleri kadar önemli deniliyordu ve HSYK seçimleri neticelendi. Siz bu seçim sonucunu nasıl buldunuz?
HSYK seçimlerini Türk yargısı, hukukun üstünlüğü, hakimler ve savcılar kazandı. Onun dışında söylenen sözlerin tamamı herkesin kendi cephesinden söyledikleridir. Özellikle seçim sürecinde pek çok karalama çabası içine girildi. Bazı çevreler, Yargıda Birlik Platformu'nu hükümetle özdeşleştirmek için tahrik edici bir dil kullandı. Öte yandan paralel yapı ile irtibatlı oldukları iddiası bulunan kişileri de bağımsız aday olarak tanıtma noktasında çok büyük bir hassasiyet gösterdiler. Onlar hakkındaki paralel yapı iddialarını gizlediler.
Paralelci medya gruplarını mı kastediyorsunuz?
Bunu sadece paralel medya yapmadı. Açın Doğan grubunun, diğer başka grupların gazetelerini hepsi bunu yaptı. Medyanın önemli bir kısmı, paralel medya ile işbirliği içinde çalıştılar. Şimdi de aynı yapılar, üyeler arasına fitne sokmak için işbirliği içinde çalışıyorlar.
Galipler ve mağluplar kimler?
Hakimler, savcılar ve son tahlilde bağımsız yargı kazandı. Hâkimler ve savcılar, 'Paralel yapının yargısı' iddia ve yaftasını kaldırıp attılar. Yargı dünyası, yargıyı esir almak, yargıyı kendi düşüncesinin kılıcı haline getirmek isteyen paralel yapılanmaya ve onun yargı içinde hegemonya kurma iradesine 'hayır' dedi. Kısaca yargı içinde oluşturdukları güçle yetinmeyip, yargının tümüne egemen olmak, Türk yargısını bir cemaatin yargısına dönüştürmek isteyenler kaybetmiş, bağımsız yargı kazanmıştır.
AK Parti Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sunduğu Yeni Anayasa teklifinde mevcut HSYK düzenlemesinden farklı bir yapı öngörüyor. HSYK'nın yapısında bir değişiklik öngörüyor musunuz?
HSYK'ya üye seçim usulü demokratik bir usül, bunda şüphe yoktur. Ancak bu ikinci seçim oldu ve gördüğümüz tablo şu oldu; seçim usülü hakim ve savcılarımızı ayrıştırıp, politize ediyor. Bakan olduktan sonra HSYK kanunu mecliste görüşülürken Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı doğrultusunda siyasi partilere gittim. 'Gelin Anayasanın 159. Maddesini birlikte yeniden yazalım. Çünkü HSYK bu seçim usulü ile yoluna devam edemez, etmesi doğru değildir' dedim. Muhalefet partileri o günün şartları doğrultusunda buna destek vermediler. HSYK seçim sonuçları gayrı resmi olarak açıklanınca da yeniden aynı çağrıda bulundum. Bu konuyu partiler üstü bir konu haline getirelim, dedim. Türkiye 159'u değiştirmek zorundadır. Bugün değiştirmezse de yarın değiştirecektir.
Önümüzdeki günlerde AK Parti'ye yönelik kapatma davası veya Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik bir suçlamanın olabileceği yönünde haberler çıkıyor. Endişe edecek bir durum mu var mı?
Bunlar gerçekçi değerlendirmeler değildir. Parti kapatma, eski Türkiye'nin yaşadıklarıdır. Yeni Türkiye'de parti kapatma davası açmak imkansız denecek kadar zordur, bence parti kapatmak ise artık imkansızdır. Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük yargı yoluyla herhangi bir süreç başlatılması ise, anayasal olarak imkansızdır. Biz yolumuzu, evhamlarla değil gerçeklerle yürüyoruz.
Yakın zamanda Türkiye bir yargı darbesi girişimiyle karşı karşıya kaldı ve emniyette, yargıda yoğun paralel yapılanma olduğu biliniyordu. Bu yapılar tamamen tasfiye edildi mi, yeni uygulama yeni riskler doğurmaz mı?
Yeni bir riskin doğacağını düşünmüyorum. Anayasa ve yasaların dışına çıkanların etkin denetimi, herkesin hukuka uygun hareket etmesi için son derece önemlidir. HSYK, hakim ve savcıların denetimini, Yargıtay ve Danıştay ise kararların denetimini, himayeden uzak, anayasa ve yasalara uygun bir biçimde yaparsa herhangi bir sorun olmaz. Yaşanan olumsuzluklar, bu anlamda etkin denetimin yapılmaması, aksine etkin himaye yapılması sonucudur. Anayasaya rağmen kimsenin himayesi söz konusu olmazsa, bir tehlike ve tehdit olunmaz.
Akil İnsanlar Heyeti'nden bazı isimlerin Öcalan'la görüşmeleri de gündemde. Bu konuda netleşen bir durum var mı?
Öcalan'ın durumu yasalarımız karşısında çok net. Öcalan'ın kimlerin hangi usullerle görüşeceğine dair çerçeve belli. Yasalar çerçevesinde HDP'den görüşen isimler de Adalet Bakanı'nın izniyle görüşüyorlar. Bu noktada yasalara uygun çerçevede görüşmeleri mümkün.
Herhangi bir başvuru var mı peki?
Şu anda bize ulaşan herhangi bir başvuru yok.
Adli yıl açılış törenleri hep tartışmalı oluyor. Bu konuda nasıl bir düzenleme yapılıyor?
Türkiye'de Adliye, Yargıtay'dan ibaret değil. Yargıtay Kanunu'nda, adli yıl açılışında sadece Yargıtay'da tören yapılmasını ve törende yalnızca Yargıtay Başkanı'nın konuşmasını içeren bir hüküm var. Teklif, bu zorunluluğu ortadan kaldırıyor. Bu, artık Yargıtay adli yıl açılışı yapmayacak ya da adliyelerde adli yıl açılış törenleri yapılmayacağı anlamına gelmez. Bundan sonra Yargıtay, adliyeler adli yıl açılış töreni yapabilecektir. Adli yıl açılışında, sadece Yargıtay'ın tekeline son verilmiştir. Yargıtay yine adli yıl açılışı yapar, istediklerini davet eder, istediklerini gene konuşturur. Bu düzenleme sadece zorunluluğu ortadan kaldırmaktadır.