Ünlülerin de boşanma davalarına bakan avukat Altın Mimir, dışarıda kendisinden "ciğer sökücü" olarak bahsedildiğini belirterek "boşanma sürecindeki erkeklerin ne kadar alçalabildiğine" dair bir soru üzerine "Tahmin edemezsin. Sınırı yok! Aslında çok acıklı durum" cevabını verdi. "Ellerindeki tek güçleri para. Erkeklerin dini, imanı para olmuş. Parayla kadını terbiye etmeye çalışıyorlar" açıklamasında bulunan Mimir, "Kredi kartlarını iptal ediyorlar, kiralarını ödemiyorlar, karılarının ve çocuklarının evden atılmasına neden oluyorlar, elektrikleri, suları kesiliyor, tınmıyorlar. Bütün bunları da son derece çirkin bir şekilde yapıyorlar. İşin tuhafı, az bir bütçeyle boşanmak isteyen de, karısını geri kazanmak isteyen de aynı ‘ekonomik şiddet’i uyguluyor. Anlayın siz erkeklerin duygusal zekâsını..." dedi.
Altın Mimir'in Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman'a verdiği söyleşi şöyle:
Ve işte karşımda özellikle erkeklerin tırstığı ünlülerin boşanma avukatı Altın Mimir...
- İşinizi tutkuyla yapıyor ve taviz vermiyorsanız, bazı şehir efsaneleri doğuyor hakkınızda. Geçen gün bir arkadaşım, “Dışarıdaki lakabının ne olduğunu biliyor musun?” dedi.
Neymiş?
- Ciğer sökücü!!!
Vaaaay!
- Evet ya, uzun uzun güldüm bu lakabı duyunca. Bazen karşımdakiler, “Altın Mimir gerçekten siz misiniz!” diyor hayretle, “E siz, tatlı, samimi, çözüm yanlısı bir kadınmışsınız! Oysa tamamen farklı anlattılar, buraya gelirken çok korktum!”
Kezban Hatemi’den mi sizden mi daha çok korkuyorlar?
- Bu şahane soru işte! Kezban Hatemi’den korkmayan ölsün! Ben bile korkuyorum. Oğlum Emek, 15-16 filandı. Feci bir ergenlik geçiriyordu. İki ay babasına yolladım, biraz düzelip geldi, sonra yine başladı o insanı bezdiren halleri. “Seni tekrar babana yollayacağım!” dediğimde “Yeter artık!” dedi, “Yoksa dava açarım sana” dedi. “Nasıl yani? Ne davası?” dedim şaşkınlık içinde, “Velayet hakkını kötüye kullanma davası!” dedi. “Eee paran yok ki, nasıl avukat tutacaksın?” dediğimde, demesin mi “Canım ne var, Kezban Hatemi’ye giderim!” Sonra Kezban Hanım’la bir gün karşılaştığımda bunu anlattım. Pek hoşuna gitti, hemen Emek’i aradı ve ciddi ciddi, “Ne zaman neye ihtiyacın olursa ara Emekçim, yardımcı olurum!” dedi. Valla bizim oğlana bu kadar destek çıkınca, ben de korktum! Şaka bir yana, duruşumuz, tarzımız farklı olsa da, ikimiz de müvekkillerimiz için kendi doğrularımızla cansiperane çalışıyoruz. Kendisi üstadımdır.
Ofisinde kadınlar çalışıyor
Güzel hikâyeymiş! Ama şu meseleyi bir aydınlığa kavuşturalım: Boşanmak üzere olan erkeklerin korkulu rüyası mısınız gerçekten?
- Ortada, gerçekten bir korku varsa; bu, erkeklerin yaptıkları haksızlığın farkında olmalarından kaynaklanıyordur. Bilmem anlatabiliyor muyum? Ben, haklılığına inanmadığım kimsenin davasını almam. Alınca da içselleştiririm.
İnsanın bu kadar iyi bir boşanma avukatı olabilmesinin sırrı nedir?
- Bir futbolcu için krampon, dalgıç için oksijen tüpü, Nusret için et ne ise, avukat için de bilgi o! Ama tabii, salt bilgi de yeterli değil. Başarının sırrı, sahip olduğun bilgiyi, yani yasaları, müvekkilin uğramış olduğu haksızlıkla sentezleyebilmekten geçer. Bunun için içsel sezgilerimizin yol göstericiliğinden faydalanmamız gerekir. Ben çok iyi bir dinleyiciyim. Dinlerken ardı arkası kesilmeyen sorular sorarım. Yani bir ‘sır’ varsa ortada, o da şu: İç seziler, zekâ, azim ve olası ‘raunt’ kayıplarını netice olarak görmeyip, sonraki rauntlara eksiklerini tamamlayarak çıkmak. Ve bu işi kesinlikle tutkuyla yapmak.
Müvekkilleriniz kadınlar mı?
- Müvekkillerimin ortak paydaları, aslında kadın olmaları değil, uğramış oldukları büyük haksızlıklar. Ama doğru, terazimin kadın tarafı ağır basıyor. Çünkü bütün dünyada haksızlığa uğrayan kadın sayısı daha fazla.
Ofisinizde de sadece kadınların çalıştığı doğru mu?
- Evet! Bu da son derece bilinçli bir tercih. Kadın ve erkek arasında gerçek manada eşitlik sağlanıncaya kadar, kadın lehine pozitif ayrımcılık yapma mecburiyetinde hissediyorum. Sadece şoförümüz erkekti. Geçenlerde de şahane bir kadın taksi şoförüyle tanıştım. İnşallah yakında beraber çalışacağız...
Siz, kadın gücüne ve kadın emeğine mi inanıyorsunuz?
- Kesinlikle! Ben bir kadınım ve kadının isterse neler yapabileceğini çok iyi biliyorum. Kadına yatırımın, her manada, geleceğe yatırım olduğuna inanıyorum. Kadının iş hayatında daha başarılı olduğunu görüyorum. Üreten kadın, mutlaka çevresine, çocuklarına rol model oluyor. Toplumu değiştirmek ve cinsiyet ayrımcılığını sonlandırmak için üreten kadınlara ihtiyacımız var.
Kadınların sizce iş hayatında öne çıkan özellikleri neler?
- Doğruya doğru, kadınların algılama yeteneği, erkeklerden çok daha yüksek! Bir de kadınlar daha sağduyulu. Duygusal zekâlarını ve yeteneklerini işlerine çok daha iyi yansıtıyorlar. Empati kabiliyetleri de yüksek. Detaycı ve titizler. Sonra sebatkârlar, kolay pes etmiyorlar. Tüm bunlar da kadını, iş hayatında daha başarılı kılıyor.
"Erkeklerin dini imanı para!"
Boşanma davalarında erkeklerin nereye kadar alçalabildiğini gördünüz?
- Tahmin bile edemezsiniz. Sınırı yok! Aslında çok acıklı durum. Ellerindeki tek güçleri para. Erkeklerin dini, imanı para olmuş. Parayla kadını terbiye etmeye çalışıyorlar. Kredi kartlarını iptal ediyorlar, kiralarını ödemiyorlar, karılarının ve çocuklarının evden atılmasına neden oluyorlar, elektrikleri, suları kesiliyor, tınmıyorlar. Bütün bunları da son derece çirkin bir şekilde yapıyorlar. İşin tuhafı, az bir bütçeyle boşanmak isteyen de, karısını geri kazanmak isteyen de aynı ‘ekonomik şiddet’i uyguluyor. Anlayın siz erkeklerin duygusal zekâsını...
Peki ya kadınlar?
- Kadınlar, bu çirkinlikleri gördükçe, bu adamları bir zamanlar nasıl sevdiklerine inanamıyor! Tabii sırf zengin koca bulup, bir de çocuk yapıp, hayatını garanti altına almaya çalışan kadıncıklar değil mevzumuz.
Boşanma davaları çoğunlukla çirkefleşiyor. Sebep para mı?
- Birçok çift, sadece ekonomik sebeplerle fiilen bitmiş olan evliliklerini, mutsuzlukları kilometrelerce uzaktan belli olduğu halde sürdürmeye çalışıyor. Erkek, malını paylaşmamak; kadın da, kocası sebebiyle sahip olduğu statüsünü kaybetmemek adına evliliği devam ettirirken, aldatmalarla aldatılmalar birbiriyle yarışıyor! Ama iş, sonunda o kadar ayyuka çıkıyor ki boşanma davası, genellikle zorunlu olarak açılıyor! E tabii ortada aşk maşk kalmamış, tabii saygı, istisnalar varsa da kaideleri bozamayacak kadar az. İş mecburen çirkefleşiyor...
Sizi bugüne kadar en zorlayan dava hangisi oldu?
- Zorlayan demeyelim de, üzüldüğüm davalar oluyor. Son derece eğitimli kadınların, yıllarca erkek şiddeti mağduru olduklarının bile farkında olmamaları, kariyerlerini ve saygınlıklarını kaybedecekleri endişesiyle şiddete uğradıklarını dile getirememeleri ve çocuklarının onlara karşı cephane gibi kullanılması. Bu üç acı gerçek ne yazık ki çok yaygın ve beni çok yaralıyor. ‘Kadının Hak Arama Rehberi’ni de bu yüzden yazdım.
Çok da iyi yapmışsınız! Faydalı bir kitap...
- Teşekkür ederim. Hayalimdi. Aynı zamanda bir tür sosyal sorumluluk. Niyetim önce, kadınların boşanma sürecinde yaşadığı problemlere değinmekti.
Sonra kesmedi mi?
- Aynen öyle! Kadının tüm yaşamı boyunca, sırf kadın olduğu için maruz kaldığı-kalacağı olası durumlarda ya da kendine bile sormaya cesaret edemeyeceği sorularda ona rehber olabilecek bir kitap hazırlamaya çalıştım.
"Eğitimli-eğitimsiz fark etmiyor, kadınlar haklarını bilmiyor"
Kadınlar -ünlü, ünsüz, eğitimli, eğitimsiz, varlıklı, fakir- haklarını bilmiyorlar mı bu ülkede?
- Ne yazık ki bilmiyorlar! Zaten bu ülkenin en büyük problemi bu. Kanun koyucular da, sanki haklarımızı öğrenmeyelim diye, yasalardaki dili anlaşılmaz kılıyorlar. Nisan ayında mesela ülkemizin kaderini değiştirebilecek bir referanduma gidiyoruz. Anayasada yapılmak istenen değişiklikler konusunda çoğunluk bilgi sahibi değil. Değişiklikler insanlarımızın uyuduğu saatlerde Meclis’ten geçiriliyor, halkın gerçekleri öğrenmesi engelleniyor. Ayrıca üzülerek söylüyorum, halkımız da çok fazla yasalarla ilgilenmiyor. Referandumda, anayasamızın değişeceğinin farkında bile değil. Meselenin, Cumhurbaşkanı’nın şahsını onaylamak ya da onaylamamak olduğunu sanıyor. Oysa yasalar ve adalet, tıpkı ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaç. Almanya’da Medeni Kanun yıllarca, bestseller olarak okunmuş ve bu alanda hâlâ rekorunu elinde tutmakta. Bizim Almanlar’dan farkımız ne? Ama biz inanılmaz ilgisiziz.
"Kadına şiddet değil, erkek şiddeti"
Siz, ‘kadına şiddet’ demiyorsunuz, ‘erkek şiddeti’ diyorsunuz, kitapta da bu dili kullanıyorsunuz...
- Evet. Bilinçli olarak böyle yapıyorum. Çünkü şiddeti uygulayan erkek. Erkek, kadını hâkimiyeti altına almak istediği için şiddete başvuruyor. Okullarımızda kadın-erkek eşitliğine dikkat çekerek, cinsiyet rollerine ilişkin kalıplaşmış algıların değişimi için çaba harcanmalı...
"2016’da 316 kadın uğradığı saldırılarla hayatını kaybetti"
Siyasi ortam muhafazakârlaştıkça kadının durumu ne kadar ağırlaştı?
- Siyasi ortamın muhafazakârlaşması, beraberinde toplumun da muhafazakârlaşmasını getirir. Muhafazakâr toplumda da, kadının hayatı, kararları, iradesi her zaman sorgulanmaya açıktır. Bu da kadının hayatına müdahaleyi kaçınılmaz kılıyor. Hal böyle olunca da, erkek egemen anlayış, kadının hayatını şekillendirmek ve rahatça müdahale edebilmek amacıyla şiddete başvuruyor. Ülkemizde son 15 yıldır artan muhafazakârlaşmanın bilançosu hayli ağır! 2016’da en az 316 kadın, uğradığı vahşi saldırılarla hayatını kaybetti. Katillerin çoğu, katledilenlerin en yakınları. İstatistiklere göre 2016’da öldürülen kadınların 98’inin katili kocaları, 51’inin katili tanıdıkları erkekler, 30 kadının katili erkek arkadaşı, 21 kadının katili eski kocası, 12 kadının katili oğlu, 9 kadının katili babası, 2 kadının katili ağabeyi. Ve ne yazık ki 67 kadının katili ise hâlâ meçhul.
"Boşanma sürecinde en sık sorulan soru: Yeni bir ilişki yaşayabilir miyim?"
Boşanma söz konusu olduğunda, bir kadının bilmesi gereken en önemli şey nedir?
- Öncelikle şunu bilmeliler: Boşanma, dünyanın sonu değil! Yok sayıldıkları ya da mağdur edildikleri evlilikler de makûs kaderleri değil!
Boşanma davalarında size en sık sorulan sorular neler?
- Cinselliğin de aynen yemek yemek, su içmek gibi bir ihtiyaç olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, kadınlar ve erkekler, boşanma davası süresince yeni bir ilişki yaşayıp yaşayamayacaklarını soruyorlar.
Nedir peki bu sorunun cevabı?
- “Hayır!” Boşanma süresince, yeni bir ilişki yaşama hakları yok. Yine son zamanlarda çok sık sorulan bir diğer soru, “Anne ve babaya birlikte velayet hakkının olup olamadığı”. Ne yazık ki bu sorunun da cevabı: “Hayır!” Son olarak en çok sorulan bir başka soru ise “Boşandıktan sonra ne kadar sürede yeniden evlenebilecekleri.” Erkeklerde böyle bir süre olmadığı halde, kadınlar hukuki adı ‘iddet müddeti’ olan 300 gün sonra evlenebilirler. Ancak kadın daha önce evlenmek isterse, hamile olmadığına dair alacağı bir doktor raporuyla iddet müddetini ortadan kaldırabilir.
"Sorun yasalarda değil, uygulayıcılarda"
Kitabınızı okuyan kadınlar yasal haklarını mı öğrenecek?
- Evet... İş hayatında, mirasta, aile hukukundan kaynaklı boşanma, velayet, nafakaya dair haklarını, şiddet uygulama potansiyeline sahip erkekleri tanıma, şiddet anında nasıl davranmaları gerektiğini ve şiddetin fiziken sona ermesiyle birlikte yapması gerekenleri, yardım alabileceği kurum ve kuruluşları, acil şiddet önleme hatlarını bulabilecekler...
"Hâkimin kişiliği büyük rol oynuyor"
Bizim yasalarımız aslında gayet iyi de, uygulamada mı sorun var?
- Evet! Özellikle 2000’li yıllarda, AB’ye uyum sürecinde, yasalarımızda, eksiklik olsa dahi, kadın lehine birçok ihtiyacı karşılayacak güzel ve ciddi düzenlemeler yapıldı. Ancak ne yazık ki, bunların büyük bir kısmı sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Sebebi, bu yasaların hayata geçmesini sağlayacak uygulayıcılar. Uygulayıcıların yeterli eğitime tabi tutulmaması, konunun öneminin anlatılmaması... Uygulayıcıların, yani polis, savcı ya da hâkimlerin, kadına bakış açısı, değer yargısı, ahlak anlayışı çoğu zaman yasaların önüne geçiyor. Aldıkları eğitim, inançları her ne ise, kadını her şeyin sebebi gibi görmelerine neden olabiliyor.
Peki çözüm ne?
- Öncelikle yasalarda, uygulayıcılara büyük takdir yetkisi tanıyan düzenlemelerin daraltılması, hakların daha anlaşılır ve net bir şekilde tanımlanması gerekiyor. Sonra da uygulayıcıların hizmet içi eğitimlerle desteklenmesi. Kadınlarsa yılmadan, cesaretle haklarına sahip çıkmaya devam etmeliler.
Niye standart bir anlayış yok? Bir sürü mahkemede kravat takan katil koca, indirim alıyor, bazılarında almıyor? Neden?
- Hâkimin kişiliği, kadına bakış açısı büyük rol oynuyor da ondan! Eskiden tüm mahkemeler kravat takan, takım elbise giyen katil kocaya indirim hakkı tanıyordu. Son zamanlarda başta sivil kadın örgütleri olmak üzere toplumun birçok kesiminde haklı olarak sapık ve katillere ‘iyi hal’ ve ‘haksız tahrik’ indirimlerinin kaldırılması amaçlı büyük kampanyalar, büyük farkındalıklar yarattı. Bu da işe yaradı. Artık mahkemeler, bu indirimleri eskisi kadar uygulamıyor. Çifte standardın tamamen ortadan kaldırılması için de kamuoyunda, ‘Özgecan Yasası’ olarak bilinen “Cezalar artırılsın, indirimler kaldırılsın” kampanyasının sonucu olan tasarının Meclis tarafından onaylanıp yasalaşması gerekiyor.
"Hayatım, reality show'lara taş çıkartır!"
Çok renkli bir hayat hikâyeniz var. Roman gibi...
- Evet ya, reality show’lara taş çıkartacak cinsten!
Dersimli bir ailenin dokuz çocuğundan birisiniz. Erkeği bulana kadar devam mı etmiş anne-baba?
- Aynen öyle! Ben dokuz çocuğun en büyüğüyüm. Sonuncumuz erkek.
"Beni ben yapan hemşireliktir"
Şu anda kız kardeşler n’apıyor? Erkek n’apıyor?
- Kocaman bir holding gibiyiz! Sevgi, yeminli mali müşavir. Kocasıyla beraber kendi şirketleri var. Yani muhasebemiz emin ellerde! Sevda, büyük bir özel hastanenin direktörü, yarı doktor sayılır. Sağlık işlerimiz de tıkırında. Eylem, bilgisayar mühendisi, yabancı sermayeli bir şirketin bilgi işleminin başında ve benim ofiste kullandığım programı dahi o yazdı ve bizim en zekimiz. Eskinin Yeter’i, şimdinin Özlem’i bankacıydı, son 10 yıldır benim ofisin yöneticisi. Kader, halkla ilişkiler yapıyor. Çilem ve Fatma, mali müşavir. Ve Murat, şahane bir müzisyen.
Bu arada çok sıkı bir başarı öyküsü sizinki. Hukuktan önce hemşirelik okuyordunuz değil mi?
- Evet. Hukuk okuyabilmek için para kazanmam gerekiyordu, o yüzden önce hemşirelik okudum. Fena da hemşire değildim! Hastalarım, “Pamuk hemşiremiz” diyerek yolumu gözlerlerdi. Beni ben yapandır hemşirelik. İnsanları tanıma, empati yeteneği hep hemşireliğin katkılarıdır. Avukatlık ise 5 yaşındayken, kasabamıza tayin olan savcı Nurhayat Hanım’ın bende yarattığı farklı ve güçlü kadın olma isteği. Onu görünce bunun yolunun da hukuktan geçtiğine inandım. Tabii ki başarıya giden yolda sen de, sevdiklerin de bedel ödüyor. Ama sonuca bakınca değiyor. Ben başarınca, benden sonra iki kız kardeşim de önce hemşire olup sonra üniversite eğitimlerini tamamladılar. Diğerleri ise, ablalarının onlara sağladığı imkânlarla çalışmalarına gerek kalmadan okudular. Onlara iyi bir rol model olduğumu düşünüyorum.
"Erkeğin bitmeyen iktidar mücadelesi"
Medeni durumunuz ne?
- Tamamen kendime aidim.
Çalışmaktan sevgili yapamıyor musunuz? Yoksa erkekler sizden korkuyor mu?
- İkisi de birbiriyle kapışır. Çok çalışıyorum ve yaptıklarımdan büyük keyif alıyorum. Çalışmak aşka engel değil. Ama erkeğin bitmeyen bir iktidar mücadelesi var. Güçlü, akıllı, zeki, e az biraz da güzel, kendi ayakları üzerinde duran kadına sahip olamayacakları korkusu, onlara saçma sapan şeyler yaptırıyor. Kafasındaki kadınla karşısındaki kadının çatışması bünyede ağır hasara sebebiyet veriyor. Sonuçta senden gidemiyor, seninle de olamıyorlar! Ben de bu yaştan sonra hiç kimsenin kompleksini ya da kaprisini çekemem...