Eğitim

Boğaziçi Üniversitesi'nde 'seçilmiş rektör'ün atanmamasıyla başlayan süreçte nereye gelindi?

Boğaziçi'nde 'lokum hadisesi' nedeniye tutuklanan öğrenciler, 6 Haziran'da yargı karşısına çıkacak

31 Mayıs 2018 22:46

Batuhan Avakado

12 Mart 1971 darbesi sonrasında yargılanan Anayasa Profesörü Mümtaz Soysal siyasal suçların hiçbir dönemde, hiçbir iktidara şeref vermediğini belirterek şunları söyler:

- Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için kara bir leke oldu.

Galile’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçtan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz.

Savcı Yüzbaşı Baki Tuğ, hemen yerinden fırlayarak söz ister:

- Sokrat'ı yargılayan bir Yunan mahkemesidir. Burası ise bir Türk mahkemesidir!

Uğur Mumcu'nun 12 Mart dönemi garabetlerini anlattığı 1978 basım Sakıncalı Piyade'den bu satırlar, aradan geçen kırk yıla rağmen Boğaziçi öğrencileri için bugün maalesef oldukça manidar.

14 Temmuz 2016 günü Boğaziçi akademisyenlerinin oylarının yüzde 87’sini alan Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’nun rektör olamamasıyla başlayan süreçte nereye gelindi? Öğrencilerin şu sıralar final sınavlarına girdiği kampüste neler oluyor?

Boğaziçi kampüsü, OHAL sonrası 'terörle mücadele' siyasetine somut bir performatif saha haline gelmiş görünüyor. İslam Araştırmaları Kulübü'nun 'Afrin Lokumu' standına birkaç karşıt görüşlü öğrencinin fiziksel müdahalesiyle başlayan olaylar sonrası işletilen yargı süreçlerindeki esas ve usule dair keyfilikler manzumesi; mezkur siyasetin Türkiye’de toplumsal muhalefetin meşru kanallarının “terör örgütü propagandası” gibi ciddi bir suç isnadıyla tasfiye sürecinin fevkalade somut bir örneği olarak arz-ı endam ediyor.

Kampüs içinden gelen bir 155 ihbarıyla bir öğrencinin daha kampus kapısında gözaltına alınıp 3 hafta önce tutuklanmasıyla birlikte 'lokum hadisesi' nedeniyle tutuklanan öğrenci sayısı 15 oldu. Bugüne kadar toplam 32 Boğaziçili gözaltına alındı.

2. yılının sonuna yaklaşan OHAL’in Boğaziçi Üniversitesi'ne -şimdilik- maliyeti; bir adet seçilememiş rektör, müdahaleler ve bütçe kesintileri nedeniyle kapanma noktasına gelen öğrenci kulüpleri, okul tarihinde ilk kez yaşanan yurt ve kütüphane baskınları, 15’i halen tutuklu 32 öğrencinin gözaltına alınması ve en nihayetinde Boğaziçi kampüsünün topyekün kaçan huzuru oldu.

Türkiye’de ifade hürriyeti tartışmalarının odağındaki pek çok davada olduğu gibi, Boğaziçi öğrencileri için “yetkililerin” takdir ettiği soruşturma dosyası da öğrencilerin kanaatlerinden
müteşekkil. Soruşturma dosyasında öğrencilerin 'kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller', bir video kaydı ve fotoğraflardan ibaret. Peki, öğrenciler soruşturma dosyasına göre suç teşkil edebilecek ne yapmışlar?

Deliller tüyleri diken diken eder nitelikte: Muhtelif pankartların yanında kendi siyasi kanaatleri doğrultusunda sloganlar atmışlar, pankartların önünde, hatta arkasında dikilmişler!

Savcı Bey’in bu çok yerinde tespitleri, hâkimin de onayıyla 15 öğrenciyi okuldan ve hürriyetlerinden mahrum etmeye yetmiş görünüyor.

19 Mart’tan sonra gözaltına alınan öğrencilerin alıkondukları yerler de bu “terörist öğrencilerin” ne kadar tehlikeli olduklarına dair en ufak şüpheye yer bırakmayacak nitelikte. Öğrencilerin savcılık soruşturması kapsamında alıkondukları yerler bunu tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor: Savcılık soruşturması kapsamında gözaltına alınan 21 öğrencinin 14’ü kampüs kapılarından, 3’ü kampüs yurtlarından, 2'si ifade vermeye gittikleri emniyet birimlerinden gözaltına alındı. 

Şurası çok açık; güvenlik güçleri de, yargı organı mensupları da muhataplarının “terörist öğrenciler” olmadığının son derece farkında. İstihbarat birimleri derslerine çok iyi çalışmış olacaklar ki, kampüste çekilmiş mezkur videodan teşhis ettikleri 'terörist öğrenciler'in kahir ekseriyetini yine okul kapısında veya okul yurdunda kıskıvrak (!) yakalamak onlar için hiç zor olmamış.

Boğaziçi öğrencileri hâlâ hapiste olsa da, anayasal bir hukuk devleti olma iddiasındaki bir ülkede şu sorular cevap beklemeye devam edecek. Oldukça anlamlı bir istatistikle sorularımızı sormaya başlayalım...

2016 yılında Türkiye’de soruşturma evresindeki dosyaların % 28’inin, 2017’de ancak % 25’inin karara bağlanabildiğini düşünecek olursak; Boğaziçi öğrencilerinin yangından mal kaçırır gibi hapse atılmasındaki aceleyi nasıl açıklayacağız?

Nöbetçi mahkemenin ilk tutukluluk kararlarını verdiği 4 Nisan 2018 günü soruşturma savcısı niçin değiştirildi? Bunun haberini yapan gazeteci Cansu Pişkin’e niçin soruşturma açıldı? 

Siyasi olmayan davalarda kağnılara rahmet okutan yargı mekanizmaları nasıl oldu da bir anda bu kadar “çözüm odaklı” olabildi?

Pankart ve sloganlardan ibaret soruşturma delilleriyle yürütülen bu soruşturmalarda hayatı karartılan, henüz yirmilerini yeni dolduran bu öğrencilerin sorumluluğunu kim alacak?

Bakalım ilk PARDON’u kimden duyacağız?


Boğaziçi öğrencileri davasının ilk duruşması 6 Haziran’da, Çağlayan 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek.