Magazin

'Bizim evliliğimiz aşk-ı meşruydu'

Aşk-ı Memnu dizisi, Halit Refiğ için çok büyük bir önem taşıyor. Refiğ, 1970'li yıllarda yönetmenliğini yaptığı bu dizi sayesinde hayat arkadaşı Gü

13 Eylül 2008 03:00
Gülper ve Halit Refiğ, 1975’te Aşk-ı Memnu filminin setinde tanışır ve çekimler bitmeden evlenirler. Nihal karakterini ararken, 33 yıllık eşini bulan Refiğ, “Gülper, fizik olarak Nihal’e hiç benzemiyordu ama piyano eğitimi almıştı. Filmde rolü Itır Esen’e verdim. Nihal’in piyano çalan ellerini ise eşim canlandırdı...” diyor. Evlilikleri dönemin basınına ise şu cümlelerle yansıyor: “Aşk-ı Memnu çekilirken, aşkı meşru yaşandı.”

Halit Refiğ için Aşk-ı Memnu romanının ve yazarı Halit Ziya Uşaklıgil’in çok özel anlamları var. Genç bir yönetmen olarak 1960’ta sinemaya adım atan Refiğ, ilk filmi ‘Yasak Aşk’ın senaryosunu Aşk-ı Memnu’dan esinlenerek yazar. Çünkü o güne kadar hep Halit Ziya’nın eserlerini okur. Onun edebiyatından, üslubundan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde toplumda yaşanan çözülmeleri tespit ve tasvir etmesinden çok etkilenir.

Uşaklıgil’de Refiğ’i çeken bir diğer önemli nokta, kendisinin ifadesiyle, ‘sinemanın yeni icat edildiği dönemde, romanlarını adeta bir film senaryosu gibi yazması, bütün diyalogların film şeridi gibi gözümüzün önünden akmasıdır.’ İkinci anlamı, Aşk-ı Memnu’yu televizyona ilk uyarlayan yönetmen olmasıdır. TRT, 1975’te Türk klasiklerini televizyona uyarlamak isteyince üç yönetmenle görüşür: Metin Erksan, Lütfü Akad ve Halit Refiğ. Ancak dönemin genel müdürü İsmail Cem, filmi Refiğ’in çekmesine karar verir. Müjde Ar başta olmak üzere birçok oyuncunun parlamasını sağlayan Aşk-ı Memnu, Refiğ’i de yönetmen olarak ön plana çıkarır. Üçüncü ve en önemli anlamı ise 33 yıllık eşi Gülper Savaşçı ile filmin oyuncu seçimleri sırasında tanışıp, çekimler bitmeden evlenmeleri… 8 Ocak 1975’te nikâh masasına oturan çiftin evlilikleri dönemin gazetelerine şu başlıkla yansır: “Aşk-ı Memnu çekilirken, aşk-ı meşru yaşandı”, “Ünlü yönetmen, durdu durdu, turnayı gözünden vurdu”. Refiğ, “Gülper Hanım, fizik olarak Nihal’e hiç benzemiyordu ama piyano eğitimi almıştı. Nihal karakteri için 6 aday vardı karşımda. Rolü Itır Esen’e verdim. Çünkü babası tiyatro oyuncusu Hayri Esen, onu deneme çekimlerine çok iyi hazırlamıştı. Fizik olarak da Nihal’e çok benziyordu. Ancak Nihal’in piyano çalan ellerini eşim canlandırdı. Filmin piyano müzikleri konusunda danışmanı oldu.” diyor.

Dizinin son günü çekilen bu karede İlhan Arakon, Müjde Ar, Salih Güney, Itır Esen, N. Köksal, Çolpan İlhan ve Refiğ çifti var.


Hamburg Müzik Akademisi’nde genç bir kız

Gülper Savaşçı, Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra Almanya’ya müzik eğitimi için gider. Hamburg Müzik Akademisi’nde piyano eğitimi görür. Burada önemli bir çevre edinir. Ünlü tenorlar, caz sanatçıları, klasik müzik ustaları, doktorlar en yakın arkadaşları olur. Almanlar onu el üstünde tutar. Çünkü “Hamburg’daki tek esmer kızdım. İlgi görüyordum, bu da beni doğal olarak çok şımarık yapmıştı.” diyor. Gülper Hanım, rahatlıkla Almanya’da kalıp müzik yolculuğuna devam edebilecekken okul bittikten sonra 1972’de ülkesine döner. Türkiye bambaşkadır elbette ama burada kimseyi tanımıyordur. Kimin kapısını çalacağını, nasıl konser vereceğini, ne yapacağını bilemez. Hiçbir tecrübesi yoktur. Annesi ve kız kardeşiyle birlikte Maçka’daki evlerinde yaşar. Kardeşinin arkadaşları Mustafa Kemal Ağaoğlu ve eşi Rüya Mocan’ların Kanlıca’daki yalısına gider gelirler. Burayı çok sever genç sanatçı. Çünkü yalıdaki her odada neredeyse bir sanatkâr vardır. Sitara Mocan ressam, ağabeyi heykeltıraştır… Kısa sürede bu aileyle ahbap olurlar.

Bu arada Halit Refiğ, filmin kastını oluştururken en çok Nihal karakterine uygun kişiyi bulmakta zorlanır. Salih Güney, Behlül rolü için adeta biçilmiş bir kaftandır. İlk önce Nihal’e talip olan Müjde Ar’a Bihter rolünü verir. Çünkü Bihter, klasik Türk kadınının özelliklerini taşır. Esmer, kara kaşlı, kara gözlü, hafif toplu ve sıcak kanlıdır… Alaturka bir ortamda yetişmiştir, ud çalar. Alafranga ortamda büyüyen Nihal ise, sarışın, ince ve uzun boyludur. Fransız matmazel terbiyesi almıştır. Üstelik bir de piyano icra eder… Ancak Müjde Ar, ilk başta bu rolü kabul etmek istemez. Çünkü Bihter, eşini aldatan bir kadındır. O dönemde Samim Değer’le evli olan Ar, Refiğ’e, ‘Ben evli bir kadınım, bu rolü nasıl oynayayım?’ der. Refiğ de, “Aile düzenini bozmak istemem ama sen Nihal olmazsın, Bihter olursun. Kabul edersen haber ver.” der. Nihal rolü için bir türlü kimse bulunamaz.

6 aday karşısına çıkar ama hiçbiri tam olarak Halit Ziya’nın anlattığı özelliklerde değildir. Mesele o kadar muamma olur ki, herkes uygun kişiyi aramak için seferber olur. Yakın arkadaşı Mustafa Kemal Ağaoğlu, yurtdışında piyano eğitimi alan genç bir kızdan bahseder. Gülper Hanım o zamanlar 29 yaşındadır. Nihayetinde Mocan’ların yalılarında bir tanışma yemeği düzenlenir. Ancak bu yemeğin mahiyetinden Gülper Hanım’ın haberi yoktur. Zira Sitera Mocan, arkadaşının oyuncu adayı olarak bir yönetmenin karşısına çıkmayacağından adı gibi emindir. Kendisine sadece, “Seni Halit Refiğ’le tanıştıracağız. Mutlaka bu akşam yemeğe gel.” der. Genç sanatçı ise kimseyle tanışmak istemiyor, evlenmeyi düşünmüyordur. Gülper Hanım o anı şöyle anlatıyor: “Sitera ‘Gelmezsen arkadaşlığımız biter.’ deyince gitmek zorunda kaldım. Yönetmen olduğunu duyunca nasıl bir adamla karşılaşacağım diye endişelendim. Ama Halit öyle beyefendi, öyle kendinden emindi ki, kimse umurunda değildi, deniz kenarında güneşin batışını seyrediyordu. Beni fark etmedi bile. Bu tavrına bozuldum. Çünkü Almanya beni çok şımartmıştı. Kısa bir tanışma faslından sonra yüzüme bakarak, ‘Siz Nihal olmazsınız ama piyano eğitimi aldığınız için filmin müzikleri için çalışabilirsiniz.’ dedi. Şaşırıp kaldım. Ne Nihal’i, ne piyanosu!… Arkadaşlarımız bana da, Halit’e de farklı şeyler söylemişlerdi. Ben tabii ki çok bozuldum. Yemeğe kalmamaya karar verdim.”

Gülper Hanım, gitmeye hazırlandığı sırada Halit Bey’in Aşk-ı Memnu’yla ilgili yaptığı bir yorumu duyar ve çok etkilenir, ama duygularını belli etmez. Halit Bey de, eğer ilgilenirse kendisini araması için kartını verir. Bundan sonra her şey çorap söküğü gibi gelir. Gülper Hanım, “O güne kadar hiç kimseyi beğenmeyen ben, ilk ve son kez bir erkeği aradım.” diyor. Birkaç gün sonra film setine gider, Itır Esen’e, piyano sahnelerinde yardım eder. Filmin müzik danışmanı olur. Nihal’in piyano çaldığı sahnelerde enstrümanın başına oturur. Ama sadece ellerini çeker yönetmen. Gülper Savaşçı, Nihal’in elleri olur filmde.

Halit Bey ise bu arada eş adayını takibe alır. Onun müzik bilgisinden, kültüründen etkilenir, setteki insanlarla diyaloğu hoşuna gider. “Ben de o tarihlerde yalnızlık içindeyim ama o meşguliyetin içinde kur yapacak zamanım yoktu.” diye anlatıyor Halit Bey. O günlerde bir piyanist olan Amerikan kültür ataşesi dostunu ziyarete giden Refiğ, Gülper Hanım’ı da kendisine eşlik etmesi için davet eder. Tam kapıya gelip zile basınca, genç kadına dönerek, ‘Seni nişanlım olarak takdim edeceğim.’ der. O anda kapı açılır ve Gülper Hanım şaşkınlıktan hiçbir şey söyleyemez.

3 Ocak 1975’te Beyoğlu’nda evlenen çiftin nikâh şahitleri Metin Erksan ve Oğuz Atay’dır.

“İki fotoğraf, bir nüfus cüzdanı…”

Ertesi gün sette dinlenme molası verildiğinde set işçilerinden biri genç kızın yanına gelir, “İki fotoğraf ve bir nüfus cüzdanı…” ister. Yine neye uğradığını şaşırır. Hiç böyle bir evlilik teklifi duymamıştır. Halit Bey ise vereceği tepkiyi görmek için, Afif Paşa yalısının merdivenlerinin başından gizlice izler olanları… O günün akşam Markiz Pastanesi’ne giderler. Gülper Refiğ, “Karşımdaki adam, ‘Benim hiç vaktim yok. Bu dizi benim için çok önemli. İstersen işlemleri yaptıracağım.’ dedi. Ben kabul etmedim tabii. Hiç böyle bir şey görmemiştim. Kalktık, eve gitmek için taksiye bindik. Bir plakçının önünde durdurdu taksiyi. Benim çok sevdiğim Brezilyalı çağdaş bir besteci vardır, konuşmalarım sırasında bunu duymuş. Onun plağını bana ayrılık hediyesi olarak aldı, kucağıma attı. Şimdi buna can dayanır mı! Başladım ağlamaya. Arabayı döndürttü, tekrar Markiz’e gittik ve böylece teklifini kabul etmiş oldum.” diyor. Ayrılık hediyesi alacak kadar romantik, ama duygularını asla dile getiremeyecek kadar çetin bir ceviz olan Halit Refiğ, böylece Nihal’i ararken 33 yıllık eşini bulur. Ve onların evliliği aşk-ı meşru olarak akıllarda kalır.

TRT benden hâlâ nefret eder

Halit Refiğ: “Aşk-ı Memnu’yu çekmeye başladığım zaman kurum içinde çok zorluklar çıkmaya başladı. Çünkü TRT, ilk defa kurum dışına iş yaptırıyordu. Teknik daire, muhasebe, hepsi ayrı ayrı hesap istiyordu benden. İsmail Cem’e gittim ve bu şartlarda çalışmamın zor olduğunu söyledim. ‘Ben Yeşilçam şartlarına alışmış bir yönetmenim, Yeşilçam’da yapımcıyla yönetmen arasında işler hallolur.’ dedim. Cem, TRT’nin hukuk danışmanı Tekin Gürsumar’ı çağırdı ve gerekli hukuki mevzuat neyse hazırlanması talimatını verdi. 6 maddelik daha önceki prosedüre, ek 7. madde eklendi. Bu maddeye göre ben yaptığım işte yalnız TRT genel müdürüyle muhatap olacaktım.
 
Bu madde bir taraftan Aşk-ı Memnu’yu istediğim gibi, doğru olduğuna inandığım şekilde çekmeme imkan sağladı, öbür taraftan da TRT’nin benden nefret etmesine neden oldu. Hakkımda söylemediklerini bırakmadılar. Behçet Devay diye bir genel müdür yardımcısı vardı, “Burası Yeşilçam değildir, siz her istediğinizi bize yaptıramazsınız.” demişti. Neticede istediğimi yaptırdım, fakat onlar da Yorgun Savaşçı’yı yaktırdılar. O günden sonra TRT bana hiçbir iş yaptırmadı. Hâlâ benden nefret eder.”

Kimse Halit’in adını ağzına almak istemiyor

Gülper Refiğ: “Eskiden bütün sanatçılar birbirine çok bağlıydı, desteklerdi. Kimse kimsenin dedikodusunu yapmazdı. Bence bu çok uygarca bir davranış. Bu da olumlu olarak herkese yansırdı. Kalıcı oyuncular işte böyle bir ortamın içinde yetişti. Şimdi Aşk-ı Memnu yeniden çekiliyor. Genç oyuncular oynuyor. Yeni yönetmenler var. Kimse Halit’in adını ağzına almak istemiyor. Büyüklere hürmet yok. Dizi setine davet eden, sevgi, saygı gösteren yok… Eskiden meslektaşlara iltifat etmek, yüceltmek çok önemliydi, şimdi böyle bir şey yok. Bence bu sanatçı tavrı değil… Bir tek Güven Kıraç, ‘Eski filmi izledim ve beğendim.’ dedi. Halit böyle şeyleri düşünmez ama ben çok üzüldüm. Çok sevgisizler, hatta ruhlarında nefret var. Erdem, fazilet, sevgi eksikliği var. İşte o zaman da ne kalıcı eser yapabilirsin, ne de kalıcı oyuncu olabilirsin.”