Amerika’da 4 Kasım 2008’de yapılan seçimler sonucunda ülke tarihinde ilk defa siyahi bir adayın başkanlık koltuğuna oturması tüm dünyada coşkuyla karşılandı. Afrika kökenli ABD vatandaşların bir zamanlar ten renginden dolayı çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldığı ülkede siyah birinin ilk defa başkan seçilmesi Amerikan demokrasisinin başarısı olarak görülüyor. Amerika’ da bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’ de bir zamanlar ataları bu topraklara çalıştırılmak üzere getirilen, siyah Türk vatandaşları, yani “Afro-Türkler’in varlığından pek çoğumuz haberdar değiliz. Tarih Vakfı ve Afrika Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği ile ortaklaşa yürütülen, Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Sessiz Bir Geçmişten Sesler: Afrika Kökenli Türk Olmanın Dünü ve Bugünü Üzerine Bir Sözlü Tarih Çalışması” adlı proje tamamlandı.
Ekim 2007’de başlayan ve 11 ay süren proje kapsamında Batı Ege Bölgesi’nde Afrika kökenlilerin yoğun olarak yaşadığı İzmir, Aydın, Muğla ve Balıkesir şehirleri baz alınarak kentsel ve kırsal yerleşim alanlarındaki farklı yaş, cinsiyet ve meslek gruplarından toplam 100 kişiyle yaşam öyküsü görüşmesi yapıldı. Yapılan görüşmeler sonucunda farklı yaşam anlatılarının, köken ve geçmiş kurgusu, ekonomik ve toplusal yaşam gibi ana temalar çerçevesinde aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar analiz edildi. İzmir’ de sözlü tarih atölyeleri düzenlenerek yapılan görüşmelere Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği üyeleri ve diğer gönüllülerden oluşan toplam 30 kişi katıldı. Tarih Vakfı gerçekleştirdiği bu proje ile bir arada yaşayan farklı kültürler arasındaki eşitliği, barışı ve hoşgörüyü arttırmayı amaçlıyor. Proje Koordinatörü Gülay Kayacan, Afrikalılar Dayanışma, Kültür ve Yardımlaşma Derneği üyeleriyle birlikte yürütülen projeyle Türkiye’de yaşayan farklı toplumsal katmanlardaki Afrika kökenli yurttaşların bugünkü kültürel, toplumsal ve iktisadi konumlarını tarihsel bir perspektifle araştırıldığını belirterek, “Böylece bu alana ilişkin belgeye dayalı tarihçiliğin kaydetmediği anlatıları, söylenceleri, oyunları, ağıtları, yaşam öykülerini kaydetmek ve kaydedilen yaşam anlatılarını uluslararası bilimsel etik ve teknik standartlara uygun bir biçimde arşivlenmesi sağlanacak” dedi.
Nereden geldiler?
Tarih Vakfı’nın, Osmanlı’da kölelik ve köle ticaretine ilişkin Türkçe, İngilizce ve Fransızca kitap, dergi, ansiklopedi gibi her türlü yazılı kaynağın yanı sıra Anadolu’daki Siyahların sosyo-kültürel yönlerini konu alan romanların, sosyolojik, antropolojik kaynaklarının da taranmasıyla birlikte elde edilen bilgilere göre 19. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle Batı Ege’de yabancı yatırımların artmasıyla birlikte tütün ve pamuk tarımında çalıştırılmak üzere Afrika’dan çok sayıda köle getirildiği belirtiliyor. Proje Koordinatörü Gülay Kayacan, anne ya da baba tarafından aile kökenlerinin bir tarafının Sudan’dan geldiğini ifade edenlerin ağırlıklı olarak İzmir ve çevresinde yaşadıklarını ve İzmir’dekilerin bir kısmının nüfus mübadelesi sırasında Girit’ten, oraya da Kenya’dan gelmiş olduklarını söylediklerini ifade ediyor.
Tarih Vakfı’nın verilerine bakıldığında görüşme yapılan 100 kişiden sadece 21 kişinin köken anlatısını kölelikle ilişkilendirerek anlattığı belirtiliyor. Gülay Kayacan bu durumu, “Diğerleri ‘köle, ‘kölelik’ vb tanımlamaları kullanmadılar ve kullanılmasından da hoşlanmadıklarını belirttiler” diye açıkladı. Yaşlı kuşağın kendisini “Arap” olarak tanımladığını, kentte yaşayan genç kuşağın ise kendisini Afrika kökenli olarak tanımladığını belirten Kayacan, bu tanımlamanın eğitim düzeyi ve yaşanılan yerin kır-kent olmasıyla birebir ilişkisi olduğunu ifade ediyor. Yaşlı kuşağın kendisini “Arap” ya da “ Zenci” olarak tanımladığını, “Afrikalılık” tanımının onlar için yeni moda olduğunu belirtiyor.
Ayrımcılık yapılıyor mu?
Tarih Vakfı, yürütülen proje kapsamında elde ettiği sonuçlara göre Türkiye’de Amerika’dakine benzer bir ırk ayrımcılığı sözkonusu değil. Bunun temel nedeni ise Amerika’daki gibi yaşam alanlarının ayrışmaması ve burada karışık evliliklerin yapılmasına bağlanıyor. Örneğin 19 yy sonunda, İzmir’deki siyahlar Türk mahallerinde oturuyorlar. Gülay Kayacan, 70 yaş üstü kişilerin anlatılarına bakıldığında, çocukluklarındaki komşularının karışık olduğunu, mekânsal ayrışmanın ten renginden çok sosyo-ekonomik statüden kaynaklandığını söylediklerini belirterek, “Örneğin 19. yüzyıl sonundaki İzmir yerel gazete haberlerinde İzmir’in Sabırtaşı, Dolapkuyu, Tamaşalık, İkiçeşmelik ve Ballıkuyu gibi yoksul ‘zenci’ mahallerinden söz ediliyor. Söz konusu mahallerde bugün 1990’lı yıllarda Güneydoğu Anadolu’dan göç etmiş çok yoksul aileler yaşıyor. Afrika kökenli yoksul ailelerden birkaçının da halen aynı mahallede yaşadığını gördük” dedi.
Ten rengi nedeniyle yaşamının herhangi bir döneminde çevresinden olumsuz bir davranış görmediklerini söyleyenlerin çoğunun köylerde yaşadığı, kentlerdekilerin ise rengi nedeniyle söz ya da davranışla en az bir defa tacize uğradığı araştırma sonucunda ortaya çıkıyor. Rengi nedeniyle çalışma ve eğitim hayatında sıkıntı yaşadıklarını söyleyenlerin şehir merkezlerinde yaşayan 20-35 yaş arasında kişiler olması dikkat çekiyor. Eğitim veya iş nedeniyle şehir dışına çıkan kişilerin anlattıklarına bakıldığında ise durum biraz farklılaşıyor. Kayacan, kendilerine “yabancı” olarak bakıldığını, Türkçe konuştukları duyulduğunda insanların çok şaşırdıklarını, çevrelerinin onlara “Pele”, “Esmeray” diye isim taktıklarından sıkça söz ettiklerini belirtiyor.
Eş Seçiminde Ayrım Söz Konusu mu?
Batı Ege Bölgesi’nde görüşme yapılan 100 kişinin ya kendisinin ya da aile ve yakın akrabalarından birisinin beyaz tenli biriyle evlendiği belirtilen çalışmada, evliliklerde ten rengi ya da köken farklılığından çok esas belirleyici etkenin toplumsal sınıf konumu olduğu vurgulanıyor. Proje için görüşme yapılan her bölgede en az bir tane karışık evliliğe rastlanırken, kırsal bölgelerde karışık evliliklerin daha doğal karşılandığı, kentlerde ise kısmen sorun yaşandığı ortaya çıkıyor. Evliliklerinde sıkıntı yaşadığını söyleyen kesimin kentte yaşayan, görece yüksek eğitimli, meslek sahibi ve eşlerini kendi seçenler olduğunu belirten Kayacan,aileler arası ilişkiyi kurmanın ve aracılarla karşı tarafı ikna etmenin en önemli araçlarından birinin de dini kimlik olduğunu söylüyor.
Araştırmalar sonucunda elde edilen başka bir bilgi ise 18 yaş altı genç siyah kızların, İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinden genç erkeklere kaçma olgusu oluyor. Ancak bu genç kızların kısa bir süre sonra terk edilerek, bebekleriyle birlikte ailelerinin yanında dönmelerinin sık rastlanılan bir durum olduğu araştırmada belirtiliyor.
Dana Bayramı Kutlamaları
Afrikalı Türklerin Afrika geleneklerini İzmir ve çevresi dışında pek sürdürmedikleri de projeyle ortaya çıkıyor. Bir tür Afrikalı geleneği olan ve baharı karşılamak için yapılan bir tür kutlama olan “Dana Bayramı” ve bunu yöneten “Godya”ya (ruhani lider) ilişkin anlatılanlara İzmir dışında Muğla, Balıkesir ve Aydın şehirlerinde rastlanmadığı söyleniyor. İncelenen farklı yerel gazete haberlerine göre “Dana Bayramı” İzmir’in yoksul siyah mahallelerinde yapılmakla birlikte yapılan görüşmeler bu törenin İzmir’in köylerinde de yapıldığını ortaya koyuyor. Afrikalı Türklerle ilgili çalışma önümüzdeki günlerde Tarih Vakfı tarafından kitap olarak da yayınlanacak.