T24- Habertürk gazetesi yazarı Elif Key, ünlü mizah dergisi 'Penguen'in çizerleriyle bir araya geldi. Elif Key çizerlerden Metin Üstündağ, Selçuk Erdem ve Erdil Yaşaroğlu’yla hem 8. yaşına giren Penguen'in doğuşunu hem de Türk siyasetine ilişkin bir söyleşide bulundu.
İşte Elif Key'in Penguen çizerleriye yaptığı söyleşi:
(26 Eylül 2010)
Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Kültür Bakanı’na dönüp bir gün; "Sayın bakan, son zamanlarda karikatürlerim çıkmaz oldu, hakkımda espri yapılmıyor, halk beni sevmiyor mu?" diye sormuş. De Gaulle belli ki siyasi hayatının son bulup bulmayacağını buradan çakozlamaya çalışmış. İktidar ya da muhalefet partisi, mizahçı için fark etmez, onlar yapıları ve işleri gereği hep karşı kıyıdan pis pis sırıtarak bakarlar. Mizahçılar aslında siyasetçilerin düşmanı değil, gizli danışmanlarıdır, elbette o kodu çözüp anlamak da bir mizah duygusu ister. 8. yaşına giren Penguen’in ağabeyleri Metin Üstündağ, Selçuk Erdem ve Erdil Yaşaroğlu’yla Türk siyasetini konuştuk. Gül gül öldük.
İktidar ve muhalefetin aktörleri işinizi kolaylaştırıyor mu?
Selçuk Erdem: Penguen, AKP dışında bir iktidar görmedi. Bu süreçte hükümet iki kere dava etti. Bir tanesi "Tayyipler Alemi"ydi, bir keresinde uyuyan bakanımız Atilla Koç, mahkemeye verdi.
Erdil Yaşaroğlu: Akbulut, İnönü, Çiller, Mesut Yılmaz, Türkeş, o kadar çok insan vardı ki... Bunu senaryo gibi görürsen, karakter sayısı azaldı. Bir de iktidar çok baskın. Neden dertleniyorsak, onu çiziyoruz yani sürekli Tayyip Erdoğan çizmek zorunda kalıyoruz. Tabii ki çok sıkıcı! "Bu hafta çizmeyelim artık" diyoruz, bir saat sonra, Başbakan’lı espri onaylanmış, kapak çiziliyor. Muhalefet ettiğimiz düşünülmesin, o gündemi belirlediği için oluyor.
S.E.: Bizim durduğumuz yerden bakınca, her şeye muhalefetiz. Bütün partiler bizim için iktidar.
Metin Üstündağ: Erbakan, Ecevit; hepsi dili mizaha yatkın siyasilerdi.
Putin’le Sarkozy mizahçılara sert davranıyor. Erdoğan’da böyle bir potansiyel görüyor musunuz?
S.E.: Adres gösterme gibi bir tarzı var. Dava açtı, biz davayı kazandık. Ama adres göstermiş oldu. "Başbakan’ı böyle çizemezsiniz" diye emailler gelmeye başladı. O baskı daha rahatsız edici.
Evlenmeyen bertaraf olur
Başbakan’sız, Kılıçdaroğlu’suz kapaklar çizdiğiniz zaman; tiraj kaygınız oluyor mu?
E.Y.: Tiraj kaygımız yok. 20 senedir profesyonel çizim yapıyorum. Şimdiye kadar hep kendi eğlendiğim şeyleri çizdim. Biz de okuyucuyuz.
M.Ü.: Eskiden daha kolaydı. O zaman ideolojilerin de altı doluydu. Şimdi ılımlılaik kamplaşması var. İkisi de keskin bıçak ve ikisinin de altı dolu değil. Bir de artık yaranamıyorsunuz; arka arkaya bazı kapaklar yapıyoruz, "Aaa, şeyci" diyorlar. Çok tuhaf. 70’li yılların birikimi, siyaset donanımı olmadığı için tamamen psikolojik bakılıyor. Bir espriyi, "Yarıldım" veya "Giydirmişler" diye açıklamak yüzeysel ve saçma!
S.E.: "Süper geçirmişsiniz" diyorlar, halbuki geçirdiğimiz bir şey yok.
M.Ü.: Biz Leman’dan bu yüzden ayrıldık. Bu mizah dergilerinin her zaman başına gelir. Bir süre sonra yaptığınız her şeye komik olmasa da bir anlam yüklenir. Benim gördüğüm; mizahta ve yeni nesilde vicdan eksilmesi var. Selçuk’un çok sevdiğim bir tanımlaması var; "O yatınca hemen uyuyordur" der; bu çok önemli bir gösterge. Şimdiki kuşakta, sadece okurda değil çizer kesiminde de, bu duruş çok az. Biz vicdanı olan bir dergiyiz.
Türkiye’nin gündemi sizi bunaltmıyor mu? Komik bir şey olmuyor sanki...
S.E.: Bunaldığım şey, hiçbir şeyin değişmemesi oluyor. Tuzla’da tersanelerde, madende ölen insanlar, internet sansürü, sürekli aynı şeyler. Ya da Başbakan düğüne gidiyor üç çocuk, alakasız bir yerde yine üç çocuk diyor... Gündem böyle olunca, hiçbir şey değişmiyor, hiçbir ilerleme yok. Espri bulmamızı boşverdim, memleket ilerlemiyor!
M.Ü.: Eskiden TRT’de nüfus planlama programları vardı hatırlar mısınız? Şimdi üç çocuk demek, milli gelirin üçe bölünmesi, bir kadının 15 yılının gitmesi demek. Tamam sen Başbakan’sın, sen karını kızını çalıştırmazsın, o zaman hepimiz Başbakan olalım, sigarayı bırakalım, üç çocuk yapalım, Türkiye cennet olsun, böyle bir şey var mı?
E.Y.: "Evlenmeyen tipler var" dedi ben tırstım, evlendim hemen, baktım bir gözü bana bakıyor, bana da saracak diye... "Evlenmeyen bertaraf olur" der mi acaba bir gün?
'Bazı karikatüristler çok yavşak'
Türkiye mizahçılar için cennet mi gerçekten?
M.Ü.: Çok palavra bir şey! Burası cennet filan değil, bir kere Çin işkencesi gibi. Çıplak kafanıza, sel, çığ, ölüm gibi maddeler küt küt küt düşüyor. Memleket kendini tekrar ediyor. Yurtdışına gidiyorsun, adamların altyapı diye bir sorunu yok. Napolyon bugün gitse evini bulur, Fatih Sultan Mehmet gelse zor bulur.
E.Y.: Bağımlı gibiyim, çok mutsuzum. Haberleri seyredip mahvoluyorum. Bir hafta tatile gidiyorum ve dünyanın en mutlu insanı oluyorum.
S.E.: Röportajın ses getirmesi için, "Bazı karikatüristler çok yavşak" diyeyim mi?
Bir siyasinin karikatürünün çizilmemesi, siyasi kariyerinin bittiğini gösterir mi?
S.E.: Mesela, Bahçeli düşüşte karikatürlerde; siyasi hayatı da çok iyi gitmiyor.
M.Ü.: Bahçeli, referandum öncesi de çizilmiyordu. Kurt siyasetçiler, mesela Bülent Arınç çizilsin diye gizli gizli uğraşıyor. İyi polis, kötü polis vardır ya, Arınç iyi polisi çok kötü oynuyor. "Silivri kan ağlıyor" diyor mesela, sanki muhalefette gibi davranıyor.
E.Y.: Eylemsiz temennileri var, "Ah keşke" diyor, sanki iktidar kendisi değilmiş gibi...
S.E.: Kılıçdaroğlu çok çiziliyor ama iyi gitmiyor. Oy verememesinin üzerinde durmadık, olay komik zaten.
E.Y.: Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi espri yapamayacağımız için yapmadık.
S.E.: Bütün komikleri temizlediler, yeterince saçmalayan bakan kalmadı.