*Gülseren Onanç:
Bu karmaşık, adaletsiz dünyayı aklımız ile anlamak pek mümkün değildir. Ne eğitim yeterlidir, ne de deneyim. Gönül gözü ile bakmayı bilmek gerekir.
2010 yılında KAGIDER başkanıyken Ankara’da her partiden siyasetçi kadınların katıldığı bir toplantı organize etmiştik. O toplantıya katılan dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf eşcinselliğin bir hastalık olduğunu söylemiş ve çok tepki almıştı. O toplantıda yaptığımı konuşmayı hatırladım: “Dünyaya muhafazakar gözlüklerle değil de gönlümüzün gözünden bakarsak şiddetten, ayrımcılıktan, hiyerarşiden arınmış yeni bir dile kavuşabiliriz. Kadın özgürlüklerine sadece başörtüsü ekseninden değil, çalışma özgürlüğü, okullaşma özgürlüğü, yönetime eşit olarak katılma özgürlüğünden de bakarız. Ülke vatandaşlarını cinsiyet, etnik köken, mezhep, cinsi tercih farkı gözetmeden eşit bireyler olarak görüp cinsel yönelimi eşcinsel olan bir vatandaşımıza hasta gözüyle bakamayız. Dünyaya gönül gözümüz ile bakarsak dünya daha adil, daha yaşanılır ve barışçıl olur.“ (O dönemler bir bakana kamusal alanda eleştiri yapılabiliyor, bakan da bunu olgunlukla cevaplayabiliyordu.)
İş, siyaset ve sivil toplum kariyerimde bilgili, tutkulu, mücadeleci çok insan tanıdım. Ama beni en çok etkileyenler gönül gözü ile dünyaya bakanlardı. Onlar, kimliğine bakmadan her mazlumun, mağdurun yanında duran, dünyanın herhangi bir yerinde olan gelişmeden kendilerini sorumlu hisseden, yeryüzündeki her canlıya saygı ve sevgi dolu kişilerdi. Onlarda insanda bağımlılık yaratan bir etki alanı vardı. Çaktırmadan öğrencileri olduğum bu kişiler benim rol modellerim, yol arkadaşlarım oldular.
Dün kaybettiğimiz gazeteci Aydın Engin işte böyle biriydi. Yaşı bizden büyük olduğu, herkese abilik yaptığı ve babacan tavırlarından dolayı birçok kişi Aydın’a abiliği yakıştırırdı. Ama benim için o adının anlamını mükemmel taşıyan bir Aydın’dı. Daha ilk okulda annesi Adalet Hanım, kafası bitlendiği için uzaklaştırılan bir kız çocuğuna sahip çıkarak adaletli olmanın ne olduğunu öğretmiş, kadın-erkek eşitliğinin tohumlarını yerleştirmişti. Babası Sadık Bey eşine, yol arkadaşlarına, çalıştığı kurumlara, memlekete sadakati öğretmişti. Yüzündeki afacan çocuk gülüşü, her daim canlı çocuk merakı ile Aydın su kadar berrak, hava kadar hafifti.
Aydın’da gönlünün peşinden gidenlerin özgürlüğü, sahiciliği ve özgüveni vardı. Yaşadığı onca zorluğa rağmen yaşama gülerek bakıp insanın karamsarlığını hafifletme gücüne sahipti. İnsan onun yanında kendini özgür, değerli ve güvende hissederdi. Şimdi yazdıklarımı okusa “abartmışsın” derdi ama o kendi üslubu ile bilgelikle dalga geçen bir bilgeydi.
Gazetecilik kariyerini şan, şöhret ve para peşinde koşmak yerine Cumhuriyet, Agos, Birgün, T24 gibi kurumlarda ideallerini yaşama geçirerek ve dostları ile çalışarak gerçekleştirdi. Yaşamının sonuna kadar bütün gazetecilerin ‘Aydın abisi’ olmayı seçti. Her ihtiyacı olanın yanında oldu, ideallerine el verdi. İşçilerin, Kürtlerin, kadınların bu sistemde mağdur edilen herkesin SES’i, gazeteciliğin vicdanı oldu. Demokrat olmayı, her koşulda demokrat kalabilmeyi başardı.
Aydın tanıdığım en iyi hikaye anlatıcısıydı, çoğu zaman anlattığı hikayenin oyuncusu da olur, bizi de o hikayenin parçası yapardı. Onun hikayeleri insanların güzel taraflarını, değerlerini anlatan umut dolu hikayelerdi.
Bu adaletsiz dünyayı anlamak, ondan umut kesmemek için dünyaya gönül gözüyle bakıp, oradan cesareti, adaleti, eşitliği dayanışmayı anlatan hikayeler çıkaran Aydın Engin gibilere çok ihtiyacımız var. Tam da böyle bir zamanda Aydın’ın zamansız gidişi doldurulması zor bir boşluk bıraktı.
Onun yaşamı bize ışık olacak, Oya’mız ile onu yaşatacağız.
Bu yazı Ses Eşitlik Adalet Kadın Platformu’ndan alınmıştır.
TIKLAYIN - Aydın Engin'i kaybettik!
TIKLAYIN - Aydın Engin'i son yolculuğuna uğurladık
TIKLAYIN - Aydın Engin’in ardından: Mücadeleciliği ve hep dik duruşuyla hatırlayacağız...
TIKLAYIN - Çizgilerle Aydın Engin