*Gülseren Onanç
Hannah Arendt siyaseti, yargılamak yerine, anlamak üzerine yapmamız gerektiğini öğütler. Bana göre iyi bir siyasetçide olması gereken en önemli özellik koşulsuz insan sevgisi ve toplumu anlama merakıdır. Toplumu ütopyamıza ikna etmek istiyorsak, önce insanı anlamalıyız.
2012 yılında CHP’de Halkla İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevindeyken, çeşitli araştırma yöntemleri kullanarak seçmen davranışını anlamaya çalıştım. İnsanı ve toplumu anlamak üzere çıktığım bu keşif yolculuğu yaşantımın en öğretici dönemlerinden biriydi. Geleneksel, muhafazakar seçmenin yaşam tarzlarından dolayı AK Parti’yi seçmesini anlıyordum. Ama bunun ötesinde Recep Tayyip Erdoğan’a (RTE) olan büyük hayranlık ve bağlılığın altında yatan nedenleri merak ediyordum. Odak gruplar yoluyla yaptığımız araştırmalarda AK Parti’ye oy verdiğini söyleyenler RTE’yi kurtarıcı kahraman olarak görüyor, ona insanüstü özellikler yüklüyorlardı. Onların gözünde o iyi bir Müslüman, koruyucu bir baba, güçlü bir dünya lideriydi. RTE ile kurdukları bu ilişkide kendilerine biçtikleri rol RTE’nin iktidarı ve sağlığı için duacı olmak, itaatkar ve destekçi olmaktı. Nasıl olsa kahramanları onlar için en iyisini düşünür, onlar için çalışırdı. O gerekli olduğu zaman gerekli bilgiyi verirdi. O ne yapsa ona yakışırdı ve o her şeyin en iyisine layıktı.
Üzerinden 9 koca yıl geçti, Türkiye’de o günden beri çok şey değişti, demokrasi azaldıkça yolsuzluk arttı, adalet azaldıkça yoksulluk arttı. AK Parti’ye ve RTE’ye destek, partinin 2002’de kurulduğu noktaya geriledi. Yarın seçim olsa RTE Cumhurbaşkanı seçilemeyecek. Hamit Bozarslan’ın dediği gibi, “Türkiye’de başkan babamızın sonbaharı yaşanıyor.”
Seçmen davranışlarında çok şey değişse de, kahraman arayışı hala devam ediyor. Kamuoyu araştırmacıları RTE’de vazgeçen seçmenin onun yerine henüz bir kahraman koyamadığını ve arayışın devam ettiğini söylüyor.
Bu sadece AK Parti seçmeni ile de sınırlı değil. Türkiye toplumunun genelinde bir kahraman bekleyişi var. Ama biliyoruz ki bir kahraman arayışı sağlıksız bir toplumun göstergesi. Göksel Aymaz’ın bu konudaki analizi son derece önemli.
“Çöküş halindeki toplumların tipik emarelerinden biri ‘kahraman’ beklemektir. Kahraman beklentisi iyi bir şey değildir, insanı ve toplumu gereksizleştirir. İnsanları gereksizleştirmek de insanlara yapılacak en büyük kötülüktür.” Bertolt Brecht’in “ne yazık ki o ülkeye kahramana ihtiyaç duyuyor” sözü çöküş halindeki toplumların ruh halini anlatır.
YouTube videoları milyonlarca kişi tarafından izlenen Sedat Peker’e karşı gelişen sempatiyi bu kahraman arayışı ile mi açıklamalıyız diye düşünürken yardımıma klinik psikolog Tuğçe Isıyel yetişti. Isıyel, “Bu ülkede hiçbir koşulda işleyen bir hukuk sistemi olmadığından, gelişmiş bir adalet anlayışından da ne yazık ki bahsedemiyoruz. Sedat Peker’e duyulan açık veya örtük sempati ‘beklenen kahraman sonunda geldi’ duygusu, adeta çocuğu koruyup kollayan, kurtaran baba açlığının hazin bir sembolik vurgusu olması sebebiyle, bir sosyo-psikolojik incelemeye gereksinim duyuyor.”
Bir babadan umduğunu bulamayan toplumun bir başka baba arayışı. Bir yanlıştan başka bir yanlışa sürüklenme hali.
Oysa bir kurtarıcı babaya ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan şey, özgüvenli aktif vatandaşlık bilinci ile demokrasiye ve onun kurumlarına sahip çıkmak, geleceğimizi kendi ellerimize almak. Bu elbette kolay bir süreç değil ama bunu yıllardır başaran güzel örneklerimiz var. Türkiye’de ve dünyada feminist kadın hareketleri toplumun vicdanı oldular ve baskıcı düzene rağmen olmaya devam ediyorlar.
İkizdere’de direnenlere bakın, yozlaşan otoriter iktidara karşı nasıl etkili bir direniş sürdürüyorlar. Ön saflarda direnen kadınlardan Ayşe Albayrak, TBMM de İyi Parti başkanı Meral Akşener’den kürsüyü devraldı ve “Bu devlet sadece Cengiz Mehmet’in devleti mi” diye sordu. Yıllar önce iş makinalarının önüne geçip “Devlet Biziz” diyen Rizeli Havva Ana’nın o cesur çıkışını bize hatırlattı.
Gazeteci ve siyasetçi Ahmet Şık da Sedat Peker’in ifşa videolarının bir siyasi sonuç vermesi için sivil toplum, medya ve siyasetçilerin kadın hareketini kutup yıldızı olarak alması gerektiğini söylüyor.
Son romanı İstanbullu Amazonlar 1809’da Osmanlı’da bir kadın sultan tahta çıksaydı tarihin nasıl bir yöne gidebileceğinin peşine düşen yazar Şebnem İşigüzel’de “Türkiye’deki en güçlü muhalefet kadınlardır” diyor.
Şimdi kadın direnişinden ilham alıp, sosyal medyadan başlayarak SES’imizi yükseltme zamanı. “Hak, Adalet, Demokrasi İstiyoruz” demek, kendi geleceğimizi kendi ellerimize almak #HADİ deme zamanı.
Bu yazı, SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'ndan alınmıştır.