Politika

'Bilinmeyen dil' itirazı AİHM'den geri döner'

Türkiye'de bir çok kişi mahkemelerde hasızlığa uğradıkları gerekçesiyle şikayetlerini AİHM'ne taşıdı...

15 Kasım 2010 02:00
T24- Türkiye'de bir çok kişi mahkemelerde haksızlığa uğradıkları gerekçesiyle şikayetlerini AİHM'ye taşıma yolunu seçti. Ancak iç hukuk yollarında yaşanan sıkıntılara ve AİHM'ye yapılan şikayetlerin fazlalığına bakıldığında Rusya'dan sonra Türkiye ikinci sıra da yer almakta.

İstanbul Barosu'nda görevli avukatlardan Türkan Yılmaz ve Ali Pehlivan'ın Akşam gazetesinden Burcu Bulut'un sorularını yanıtladı.

Davalarda hakkının yendiğini düşünen herkesin son çaresi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). Türkiye AİHM'e başvuran ülkeler sıralamasında Rusya'dan sonra ikinci. Bununla birlikte AİHM konusunda pek çok şey bilinmiyor bilinen de yanlış olabiliyor. İstanbul Barosu'nun iki avukatı Türkan Yılmaz ve Ali Pehlivan bu konudaki tüm yanlışları düzeltiyorlar. AİHM ve orada görülen davalar konusunda uzman olan ve bu konuda devletin çeşitli birimlerine dersler veren bu iki avukat işin doğrusunu anlatıyorlar. Gündemden düşmeyen iki davadan biri olan Ergenekon Dosyası AİHM'de. Buradan çıkacak sonuçlar önemli. Bir diğer dava ise KCK. Ama KCK davası henüz AİHM'de değil! Hatta 'mahkemede Kürtçe savunmanın yapılabilmesi' hususunda AİHM'e gidilmesi mümkün bile değil! AİHM'e giden davalardan yargının baskı altında olmasına kadar pek çok şeyi konuştuk avukatlarla. İstanbul Barosu'nun iki avukatı yargının içinde bulunduğu sorunları tüm gerçekliğiyle anlattı.

İç hukuk yollarının bitmesi durumunda başvurulacak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ilişkin eğitim veren avukatlar Yılmaz ve Pehlivan'dan KCK davasına ilişkin ilginç yorum: 'Kürtçe savunma hakkı için AİHM'e gidilirse reddedilir. Mahkeme 1982 İç hukuk yollarının bitmesi durumunda başvurulacak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ilişkin eğitim veren avukatlar Yılmaz ve

Pehlivan'dan KCK davasına ilişkin ilginç yorum: 

'Kürtçe savunma hakkı için AİHM'e gidilirse reddedilir. Mahkeme 1982 yılında benzer olayda davacıyı haksız buldu. KCK'dan yargılananlar AİHM'in 17. maddesini ihlal ediyor


-  AİHM'in bir çözüm yolu olarak görülmesi neden geç başladı Türkiye'de? 

Türkan Yılmaz (T. Y. ): Türkiye 1954 yılında sözleşmeyi onayladı. 1987 yılında Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) öncülü olan komisyona bireysel başvuru hakkını, 1990 yılında ise AİHM'in zorunlu yargı yetkisini tanıdı. Evet, Türkiye'de AİHM'e çok sonraları bir çözüm yeri olarak bakıldı. Çünkü devlet vatandaşların hak aramasının önüne geçmeye çalıştı. Eğer 1980 darbesi demokrasi için yapılmış olsaydı, akabinde hemen bireysel başvurunun getirilmesi gerekiyordu. Tüm bunların çok bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Gerçek anlamda AİHM'in Türkiye'de yer bulması ise Yeşilyurt davasıyla oldu. Güneydoğu'da yaşanan bir olaydı.  

- Peki AİHM bugün iç hukukta etkili mi gerçekten de?

TY: Türkiye'de AİHM'in iç hukuktaki etkilerini üç başlık altında toplayabilmek mümkün. Birincisi ihlallere sebebiyet veren kamu görevlilerin eğitilmesi. Bu gruba hakimleri, savcıları, polisleri, memurları dahil edebiliriz. Çünkü devlet kamu görevlileri eliyle gücünü kullanıyor. Bu eğitimi eski köye yeni adet olarak nitelendirenler de var. Özellikle duruşmalarda bunu çok sık yaşıyoruz. Mesela Avrupa İnsan Hakları konusunda eğitim verdiğimi bilmeyen bir hakim 'Nereden çıktı şimdi bu? Avukat hanım burayı Avrupa zannettiniz galiba. Strasburg'da dava gördüğünüzü mü sanıyorsunuz?' demişti.  

-  Nasıl bir eğitim bu?

TY: Hangi konularda hangi yanlışlar yapılıyor ve bu yanlışlar ne şekilde giderilebilir sorularına çözüm aranıyor. Anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemeyen bir sözleşme AİHM. Dolayısıyla Türk mevzuatının da üstünde. Türkiye'deki her türlü mevzuatın anayasaya aykırılığını iddia edebilirsiniz ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin edemezsiniz.  


DÖRT GÜNLÜK GÖZALTI SÜRESİNİ AİHM'E BORÇLUYUZ 

-  Başka ne gibi etkileri oldu AİHM'in peki?

Ali Pehlivan (A. P. ): Çok çarpıcı bir örnek vereyim mesela. Bizde daha önce gözaltı süreleri özellikle olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde 30 günü bile bulabiliyordu. Şu an gözaltı süresi maksimum 4 gün. Bunu da AİHM'e borçluyuz.  

TY: Başka bir örnek de ben vereyim. Çok önemli bir karar bu. Özel yetkili ağırlaştırılmış ceza mahkemelerinde askeri üye olurdu her zaman. AİHM, emir-komuta zincirindeki askeri üyenin hukuka uygun davranamayacağı düşüncesiyle, yargılama sisteminde yer almasının doğru olmadığına karar verdi. Ve bu karardan sonra devlet güvenlik mahkemelerindeki askeri hakim üçlü heyetten çıkarıldı. Bu AİHM'in iç hukuktaki en önemli icraatıdır aslında.  

-  Türkiye'den AİHM'e başvuranların sayısı ile ilgili ne diyeceksiniz? Nasıl bir grafik var önümüzde yükselen mi yoksa düşen mi?

TY: Çok sayıda başvuru var. Grafiğin gittikçe yükseldiğini söylemek mümkün. Hatta Rusya'dan sonra ikinci sırada Türkiye yer alıyor. Birinci sıradaydık bunu kaptırdık Rusya'ya!  

-  Peki sizce AİHM gerçekten başarılı mı? 

TY: Esasında 2006 yılında Ankara'da yapılan kongrede 'AİHM başarılı mı yoksa başarısız mı?' sorusuna cevap arandı. Çünkü davalar 5-6 yıl sonunda sonuçlanıyor. Üç günlük kongrenin ardından çıkan sonuç ise şu oldu: 'Mahkeme gerçekten başarılı. İnsanlar artık AİHM'e gitmek için iç hukuku zorunlu tüketmek zorundalar. Çünkü gerçek çözümü AİHM'den alabiliyorlar. O yüzden de AİHM'in iş yükü sürekli artıyor.' 

-  Ama genelde Türkiye'deki algı, AİHM'in aldığı kararların Türk yargı sisteminde, hukukunda çok da etkili olmadığı yönünde. Buna ne diyeceksiniz?

AP:  AİHM'nin 46. maddesine göre mahkemenin kesinleşmiş kararının devletler tarafından yerine getirilmesi zorunlu. AİHM'nin yerine getirilmesi gereken kararları Bakanlar Komitesi denetler. Bakanlar Komitesi söz konusu kararı takip eder, uygulanmazsa uyarır. Bu uyarılar işe yaramazsa üyelik askıya alınır veya üyelikten ihraç edilme durumu söz konusu olur. Bugüne kadar hiçbir ülke bunu göze alamadı. Nitekim biz de alamadık.  

TY:  Bu iktidarın yansıtmaya çalıştığı bir görüntü. AİHM, Türkiye üzerinde çok etkili.


DEVLET TAZMİNAT ÖDEYEREK KENDİNİ KURTARAMAZ

- AİHM, Hrant Dink davasında Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etti. Dink davası bu ödenecek tazminatla kapanır mı dersiniz?

AP: Hrant Dink davasında AİHM'in verdiği karar çok önemli. Ama bu davada Dink'in ölümüne yol açan kamu görevlilerin cezalandırılması gerekir. Yani Dink davası sadece tazminat ödemekle sonlandırılamaz. 

TY: Evet, devlet tazminatı ödedi ve kurtuldu şeklinde algılanmaması çok önemli. Kesinlikle yok öyle bir şey. Devlet tazminat ödeyerek kurtaramıyor kendini. O kamu görevlileri ile ilgili etkin bir soruşturma yapmak zorunda. Esas yükümlülük tazminat ödenmesinden sonra başlıyor.  

- AİHM'e giden davaların çoğuna oldukça yüksek tazminatlar verildi. AİHM, bir kazanç kapısı olarak mı görülüyor?

AP:  AİHM kendi başarısının bir anlamda kurbanı bugün. Çünkü cazibe merkezi haline geldi. Hem çok etkili ihlal kararları veriliyordu hem de başvuranlara çok yüksek tazminatlar ödeniyordu. Bunun sonucunda çok ağır bir iş yükü ile karşılaştı. AİHM, bundan kurtulmak için tazminat miktarlarını eskisiyle kıyaslanmayacak oranda düşürdü. Dolayısıyla AİHM'e yapılacak başvuruları bir kazanç kapısı olarak görmek çok yanlış olur. 

Tutucu bir mahkeme bir kez kararını vermiş 

- KCK Davası'nın AİHM'de olduğu yazıldı. Oysa dava yeni görülmeye başlandı? Hangi aşamada şu an?

TY: Basına maalesef yanlış yansıyor. KCK davası AİHM'de değil! KCK'daki yargılamalar ilk derece mahkemesinde yeni başladı. En son alınan karar da Kürtçe savunma yapmalarının reddi şeklinde gerçekleşti. Reddedilmesinin de doğru olduğunu düşünüyorum. AİHM'e bu karar 1982 yılında girdi (K/Fransa 10210/82, 7 Aralık 1983) bakın ne diyorlar: 'Mahkemenin kararına başvuranın Fransa'da doğduğu ve eğitim gördüğü ve yargılamanın yürütüldüğü Fransızca dilini anlamak ve konuşmakta hiçbir sakıncasının olmadığı açıktır. Bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanma hakkı açıkça sanığın mahkemenin kullandığı dili anlayamadığı veya konuşamadığı durumlarda geçerlidir.' KCK davasında yargılananların hepsi Türkiye'de eğitim almış, Türkçe'yi iyi kullanan insanlar. Yaptıkları AİHM'in 17. maddesinin ihlalidir.  
 
- O zaman Kürtçe savunma yapmak konusunda AİHM'e giderlerse reddedilecek yani öyle mi?
TY: Evet kesinlikle. AİHM aldığı kararları hiçbir zaman bozmaz. Çok nadirdir. Bu konuyla ilgili olan kararını da 1982 yılında vermiş. AİHM tutucu bir mahkemedir. Kişi ancak avukatıyla arasındaki diyaloğu sağlayacak lisanı seçerken serbest olabilir.  

- Ergenekon Davası'nda Mustafa Balbay, Mehmet Haberal gibi isimler hala neden içeride bulunduklarını bilmediklerini söylüyorlar. Tutukluluk sürelerinin bu kadar uzamasını siz nasıl değerlendireceksiniz?

AP: Böyle bir şey yok. Sanıklara suçları bütün unsurlarıyla belirtildi. Buradaki problem tutuklama kurumunun işleyişinde gizli. Bizde tutuklama kurumu bir tedbir gibi değil, ceza gibi düşünülüyor. Ve genelde mahkemeler diyor ki 'Ben bu sanığı yakalamışken, elimin altında bulundurayım, cezasını çektireyim.' Bu anlayış AİHM'de tabii ki kabul görmüyor. Çünkü AİHM'e göre tutukluluk istisnadır, esas olan kişi özgürlüğüdür. Ve tutukluluk süresi konusunda hassas davranmak gerekir. Tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeli olması gerekir. Ama bizim uygulamamızda ne yazık ki hiçbir şekilde gerekçe belirtilmez. 

- Bir örnek verebilir misiniz peki? Yaşadınız mı böyle bir olay?

AP: Tabii hem de çok yakın bir tarihte. Geçenlerde bir sanığın tahliyesi için konuşuyordum. Mahkeme başkanı bir an önce bitirmemi ister gibiydi. Çünkü hakimin kafasında sanığın mahkumiyetiyle ilgili peşin bir hüküm vardı ve bu hükmü sarsacak hiçbir şey duymak algılamak istemiyordu. Eğer duyarsa, algılarsa bu hükmü sarsılacaktı. Şunu söyleyebilirim ki bizde yargılama faaliyeti şeklen var, her şey göstermelik. Bu durum, Ergenekon davası veya başka davalar için de geçerli.


MEDYA KÖTÜLER AKLANMIŞ GİBİ DAVRANIYOR

- Ergenekon davasında tutukluluk süresinin uzaması biraz da hakimlerin suçu diyebilir miyiz?
TY: Evet tabii. Bir de tabi Ergenekon davasında silahlar bulundu, o operasyon, bu operasyon derken insanların gözü korktu. Hakimlerde bu nedenle kendilerince önlemi bu şekilde almış alıyorlar.

AP: Burada medyanın da suçu var tabii. Özellikle yeni ceza kanunun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005'ten itibaren şöyle başlıklar görmeye başladık: 'Polis yakalıyor, hakim serbest bırakıyor' gibi. Medya, kötüler aklanmış, suçsuz bulunmuş gibi bir kanaat yaratıyor kamuoyunda. Hakim de bu toplumun bir parçası, bir bireyi olarak etkileniyor.