Oyuncu Beyti Engin, yeniden sahneye konan "Hababam Sınıfı" tiyatro oyununda Badi Ekrem karakteriyle seyirciyle buluşacak. “Her iktidar sanattan korkmalı. Unutmamak gerek, yasak sadece merak duygumuzu daha da sürter" diyen Engin, "Tiyatro ileride bugünleri anlatırken, şimdi yaşadığımız tüm bu yasaklardan da bahsedecek ve korktukları şeyi aslında kendilerinin yarattığını belki de o zaman fark edecekler" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'ten Öznur Oğraş Çolak'ın sorularını yanıtlayan Beyti Engin'in açıklaması şöyle:
-“Sesler ve Harfler”, anladığım kadarıyla bir metin yok. İnteraktif bir gösteri, bu çok zor değil mi?
Zaman zaman interaktifleşen bir şiir performansı. Evet belirli bir metni yok, her performansta değişik bir gösteri izliyorsunuz aslında. Şiirlerden oluşan metin her performansın bir kısım şiirlerini sadece o akşam gösteriyi izleyen ya da dinleyenler belirlediği için sürekli değişiyor. Ülkemizde okuyucu ve dinleyiciyi şiirden soğutan bir kitle olmuş zaman içerisinde, hamasi bir dille şiirleri yorumlayan, seslerini parlatarak şiirin önüne geçen okuyucular toplumu şiirden soğutmuş belki de, o yüzden “şiir dinletisi” denince herkes ilk anda bir çelişkiye düşüyor. Benim için şiiri seslendirmek her şiirle birlikte yeni bir tek kişilik oyun oynamak gibi. Zor evet ama zaten güzel olan hiçbir şeyi çok da kolay elde etmiyoruz. Bir yanıyla interaktif bir gösteri çünkü repertuvarı seyirci belirliyor, dinlemek istediği şiirleri sosyal medyadan bize gönderiyor ve gelip ya da şehir dışında ise canlı yayınlarımızı takip ederek şiirleri dinliyorlar.
'Sesler ve Harfler’ 28 Şubat’ta Edirne’de...
-Sesler ve Harfler” adlı performansın fikri nasıl oluştu?
Sanırım bir şiiri seslendirip youtube’a koyuşum 10 yıldan daha eskiye dayanıyor. Şiir seslendirmek şiir okumaktan çok daha ilgimi çekti her zaman. İlerleyen yıllar içerisinde internet üzerinde kendime bir radyo kanalı kurup evden yayın yapmaya başladım. Önceleri kendimi melankolik hissettiğim geceler 1-2 saat öncesinden sosyal medya üzerinden duyurarak yaptığım bu yayınlar oldukça talep görmeye başlayınca bunu sahne üzerinde taşıma fikri doğdu, o sırada bir arkadaşım vasıtasıyla yollarımızın kesiştiği Çağrı Çetinsel ile birlikte yol almaya başladık. Bir yıllık aradan sonra şimdi yine Asmalı Sahne’de her ay sahne alıyor ve bir de küçük bir güzergâh ile turnelere başlıyor olacağız. 28 Şubat’ta Edirne’deyiz.
-"Hababam Sınıfı” adlı oyunda Badi Ekrem karakteriyle yer alıyorsunuz? Bu projeye nasıl dahil oldunuz?
Konservatuvardan hocam Murat Karasu’nun yönettiği bir tiyatro oyununun provasında olmak bence her oyuncunun tatması gereken bir süreç. Çocuk parkına ulaşan bir çocuğun hissettiği kadar özgür, mutlu ve hevesli hissediyorsunuz kendinizi. Ve siz farkına bile varmadan oyun şekillenmeye başlıyor. Bunu artık birçok tiyatroda bulmak zor ya da belki şöyle söylemeliyim; orijinalini bulmak zor. Murat Hoca ve BKM birleşince projeye hemen dahil oldum zaten. BKM dediğin koca bir Eski Dostlar topluluğu, dostluğu bu kadar uzun süre sağlam götürebilmenin bence en önemli faktörü samimiyet, siz içlerine dahil olduğunuz anda da o samimiyeti hissediyorsunuz. Hababam Sınıfı’nı bugün yapsa yapsa kim yapar diye düşündüğünde akla sadece onlar geliyor zaten.
-"Badi Ekrem” karakterini canlandırmak nasıl bir duygu?
Birkaç ay öncesine kadar Hababam Sınıfı’nda neyi oynamak istersin deseler sanırım ya İnek Şaban ya da Badi Ekrem derdim. Bu yaştan sonra gecikmeli de olsa bir Lise öğrencisi rolünü zaten kimse bana vermeyeceğine göre aslında en istediğim role ulaştım. Tüm klişeleri ile aklımıza öyle bir yerleşmiş ki “Hababam Sınıfı” ve belki de o dönemin birçok filmi bir daha, yeniden, hiç bilmiyormuş gibi bakamıyoruz. Ben işte bu noktada çok iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum, her bir oyuncu öyle bir performans çıkarttı ki tüm klişelerden bağımsız bir şekilde izleyebileceksiniz. Kendi performansım içinse kurabileceğim tek cümle “içinde çok eğlenebildiğim bir adam buldum”.
"Her iktidar sanattan korkmalı"
-Hükümetin sanat politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatın gücünü keşfettiklerinden beri daha da ağırlık vermeye başladılar. Biraz taraflı ve tek yöne hizmet eden bir politikaları var. Eleştirilmeye tahammülleri yok, halbuki eleştiri -ya da doğru geribildirim diyelim- bizi her zaman daha ileri götürür
-Bu aralar oyunlar yasaklanıyor, Barış Atay ve Rutkay Aziz’in yer aldıkları oyunlar çeşitli şehirlerde yasaklandı. Sizce iktidar bu kadar mı korkuyor tiyatrodan ve sanattan...
Bence her iktidar sanattan korkmalıdır. Sanatın çok büyük bir gücü var ve toplumda karşılığı çok büyük. Unutmamak gerek, yasak sadece merak duygumuzu daha da dürter. Tiyatro ileride bugünleri anlatırken, şimdi yaşadığımız tüm bu yasaklardan da bahsedecek ve korktukları şeyi aslında kendilerinin yarattığını belki de o zaman fark edecekler.
"Ödenekli kurumlar kibirlerinden küflendiklerini fark etmiyorlar bile"
-Siz ödenekli tiyatrolardan Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın oyuncularındandınız ve ayrıldınız. Neden?
Birçok ödenekli kurum artık kibirden küflenmiş durumda ve o kadar kibirliler ki aslında küflendiklerini fark etmiyorlar bile. Ben zaten BBT’de konuk oyuncu olarak görev alıyordum ve oyunum bitince ayrıldım ama ben ayrıldıktan sonra BBT öyle bir kabuğundan sıyrıldı ki ayrıldığıma sevinemedim bile. Çok büyük bir şey başardılar ve kurumun küflenmiş kısımlarını bir kenara atmayıp yaralarını iyileştirip sahneye döndürerek yaptılar bunu. BBT’nin yıllardır bir türlü kıramadığı kabuğu kırdılar, hepsiyle hayatımın bir döneminde çalışmış olmaktan çok mutluyum. Bu kıvılcımın diğer tüm kurumlara sıçrayarak büyük bir yangın oluşturması en büyük ütopyam.
-Ödenekli tiyatroların işleyişini nasıl buluyorsunuz? Sizce nasıl olmalı?
Ödenekli olmak en başta bağımlı olmak demek. Peki bu ne demek; ödeneğinizi veren kişi, kurum ya da devleti eleştiremezsiniz demek. Bu o kadar net ama bir yandan tiyatro zaten en başta bu ödeneği verenleri eleştiren bir sanat. Tiyatro hayatı anlatır ve herkesin hayatının içinde zenginler, fakirler, politikacılar, belediye başkanları, muhtarlar, memurlar vardır. Yani eleştirel olmamanız mümkün değil peki nasıl yapacaksınız, gündemde olmayan noktaları eleştirecek ve suya sabuna dokunmayacaksınız. Bir nevi havuz medyası gibi yani.
"Oyunculuk atölyesi..."
-Bir de ‘Pozitif Atölye’ var. Bir oyunculuk atölyesi...
Pozitif Atölye Filiz Kaya ve benim çok uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir oluşum. 2015 yılının kasım ayında Rh Pozitif Menajerliğin de desteği ile hayata geçirdiğimiz bir oyunculuk atölyesi. Filiz Kaya ile öğrencilik yıllarımıza dayanan dostluğumuz ve onun psikoloji benim de oyunculuk alanında edindiğimiz deneyimlerimiz ile geliştirip harmanladığımız ve her gelen öğrenci ile birlikte daha da geliştirdiğimiz bir sistem var. Şimdi bu sistemi anlattığımız bir kitap üzerinde çalışıyoruz sanrım 2018 yılı içerisinde raflarda olur. Ülkemizde ve dünya üzerindeki oyunculuk eğitimlerinde negatiften beslenen bir eğitim sistemi var aslında buna da bir nevi karşı çıkıyoruz. Çünkü negatif herhangi bir şey bizi hep geri iten ve aşağı çeken olgulardan oluşur adımız da bu yüzden Pozitif Atölye. Üç yılda 100’den fazla öğrencimiz oldu, öğrencilerimiz arasında profesyonel anlamda oyunculuk mesleğine devam eden ya da daha yolun en başında olan öğrencilerimiz de var. Mart ayında yine bu sistem ile eğitimlerine başlayacağımız 3 ay sürecek bir konservatuvara hazırlık atölyesinin müjdesini de buradan vermiş olayım.