Nisan ayından bu yana 25 söyleyişinin gerçekleştirildiği "Beyoğlu" yazı dizisinde işletmeciler, esnaflar ve kültür-sanat merkezleri İstanbul, Beyoğlu’nun bugünkü halini değerlendiriyor. Babylon’un ve Pozitif’in kurucularından Cem Yegül, Beyoğlu'nun gerçek sahipleri, şehrin yaratıcı kültürlerinin bir araya gelmesi gerektiğini belirterek "Kaynak aktarılmalı. Ama orası şehrin kalbi, değerini asla yitirmeyecek, mutlaka yine bulacak" ifadelerini kullandı.
1918’de açılan Kohen Kitabevi’nin sahibi Alber Kohen de, Beyoğlu değişimiyle ilgili olarak "Demirören AVM dokuyu bozdu. Beyoğlu zaten bir AVM. İçine bir tane daha yapmanın ne gereği var?" dedi.
"Beyoğlu" yazı dizisini hazırlayan Hürriyet gazetesinden Sebati Karakurt'un Beyoğlu'nda uzun zamandır ikamet eden insanlarla yaptığı söyleyişinin tamamı:
Yıllar sonra ilk kez bir pazar sabahına Beyoğlu’nda uyanıyorum, nasıl güzel bir his olduğunu unutmuşum.
Pera Palas’tan, tıngır mıngır, 2000’lerin ortasındaki semtim Galata’ya iniyorum. Patriki Apartmanı’nda yanımızda halı dükkânı olan Mehmet Çelik hâlâ yakın arkadaşım. O yıllarda bir yandan halı satar, bir yandan doktora tezi için harıl harıl kitap okurdu. Dükkanının adı da Ziya Gökalp’ten ilhamla ‘Hars’. Buradan mevsim normallerinde adam pek çıkmaz zaten. Kuledibi’nde oturuyoruz.
- Daha mı güzeldi o yıllar Mehmet?
- Biz daha gençtik. Burası da keşfedilmemiş bir köydü. Sen gittikten sonra, 2009’da korkunç bir kalabalık oluştu. 2-3 yıl içinde orijinalliği bitti, aşırı ticarileşti. Sanatçılar filan kayboldu ortadan.
- Dükkânlar değişmiş…
- Yorgo vardı ya, marangoz. Mangal yakardı pazar günleri.
- Nerede o hakikaten?
- Adalardan birinde zangoçluk yapıyor bir kilisede. Rum nüfusu az olduğu için işi de çok olmuyormuş.
- Neden gitti?
- Önce kiraya verdi dükkânı, deri, tasarım filan yapıyorlar. O zaman gitmişti adalara. Bir kilisede çan çalacak kimse kalmamış, onu çağırdılar.
Galata hâlâ çok güzel. Cenevizliler’den kalma sokakları, pencerelerden sarkan heykelleri zamana direniyor. Fakat insanlar gitmiş. Yorgo gitmiş, ortağı Mario da… Mahalleli evlerini airbnb’de kiraya açıp taşınmış. Turist de gelmeyince buralar bomboş kalmış. Mehmet “Ne turisti, sarışın insan görmedim aylardır” diyor, gülerek.
Hakan Atala - Lale Plak: Bir rüyaymış galiba
Lale Plak bir kurumdu. Jazz, blues, dünya müziği buradan alınırdı. Arada uğrar, sahibi Hakan Atala ne önerirse gözü kapalı alırdım, sonra evde ders gibi dinlerdim. Asmalımescit’in tamamlayıcı bir figürüydü, yıllar sonra kapısını çaldım.
Asmalımescit bomboştu, birden insanlar yolda yürüyemez oldu. Pazar açmazdık, açmaya başladık. Cumartesi sabahın köründe açar, dokuzda zor kapatırdık. Bir rüyaymış galiba, şimdi düşününce tuhaf geliyor.
Babylon dünyanın en iyi kulüplerinden biriydi, tıklım tıklımdı. Bir jenerasyondu bu; 30’lu yaşlarda, reklamcı, medyacı, yaratıcı bir jenerasyon… Yüksek tavanlı evler, tarihi sokaklar, burayı keşfettiler.
Bence esas çöküş 6-7 Eylül’de başlamış. Babam ve amcam son anda nüfus cüzdanlarını gösterdikleri için dükkana bir şey olmamış. Azınlıklar buranın rengiydi, çok üzülüyordum o insanlara, komşularımıza...
Görgün Taner, İstanbul Film Festivali’ni, müzik festivallerini organize eden ve İstanbul’u Bienal kenti yapan İKSV’nin genel müdürü. Ofisinde buluştuk.
İstediğiniz kadar oynayın, Beyoğlu’nun DNA’sı bir gün geri gelir. Cumhuriyet döneminde nasıl oynandı ve geri geldi, onun gibi… Dönüşüm için kültür dünyasının aktörleri gerekir.
Dünyada AVM’ler bitiyor, e-ticaret var. İnsanlar bir şeyler paylaşabilecekleri kent mekânları arıyor.
Kültür ve sanat yok olursa senin kurduğun düzen de çöker. Sadece alışverişle iş yapılmaz. Zorlu Center’ı ayakta tutan, PSM...
Toparlanma başladı. Beyoğlu’nun bir müdavim kitlesi vardı, yavaş yavaş geri gelecekler.
Mehmet Gürs Beyoğlu’ndaki yükselişin mimarlarından. 1998’de Nuteras’ı açtıklarında insanlar buraya gelmekten korkarmış. “Sonra bir anda çiçek gibi açtı” diyor. Restoranı Mikla dünyanın en iyi 51’inci restoranı seçildi. Avustralya’daki ödül töreninden yeni döndü, işleri iyi, ama o da dertli.
“Masaları sokaktan çek”, “Hayatı sokaktan çek”, demekti aslında. Yol mu kapanıyor, gürültü mü var, düzenlersin. İnsanlar otururken toplatıldı. Bu “Sizi burada istemiyorum” değil, “Gelen müşteriyi de istemiyorum” demekti.
İki sandalyeli, tekila shot satan bir bar hayatını sürdürebiliyorsa, onu korumalısın. Beyoğlu öyle bir yerdi. İstanbul’un parlamasının sebeplerinden biri bu hayattı. Her turist belki gelmiyordu ama buranın varlığını bilmesi onu rahatlatıyordu. “Müthiş bir gece hayatı var, restoranlar var” diyordu. Yoksa neden gelsin İstanbul’a? AVM’ye gidecekse, Dubai’ye gider.
Rusya’da ‘Türkiye Festivali’ yapılıyormuş, turist çekmek için. İki festivalle, mehter marşıyla, köprü maketiyle mi insanları buraya getireceksin? Suriye, İran mahallesi olsun, ne güzel! Oralar bir süre sonra ‘cool mahalle’ olurdu. Ama ancak Batılı da gelirse, sokakta hayat olursa, içki içilirse, rahat kahkaha atılabilir, şortla otobüse binilebilirse…
Özgür Karaduman - Sokak Bar: Bir uzaylı istilası kaldı
Mis Sokak’taki 17 yıllık Sokak Bar’ını yeni kapatan Özgür Karaduman, dükkanını koruma mücadelesi sonunda resmen sosyolog olmuş! Başına gelenleri neo-liberal gelişme ve ‘soylulaştırma’ süreçleri üzerinden okuyor. “Dövünmenin alemi yok” diyor.
Değişime ayak uyduramayan gider. Biz de 2000’lerde tırnak içinde “soylulaştırma” ile geldik. Hayal Kahvesi’nin karşısındaki pavyon Aksaray’a kaymıştı. Biz de bilmeden birilerini göndermişiz.
Ahlayıp vahlamanın bir mantığı yok. Bu, kapitalizmin doğal işleyişi. Biz geldiğimizde başka bir hayat vardı, şimdi daha büyük bir kent ve tahayyül var.
Gezi Beyoğlu’ndaki dönüşümü erteledi ya da durdurdu. Buralara negatif etkisi olmadı, tersine rantsal dönüşüme engel oldu.
Ortak hümanist değerlerimiz vardı, bu kırıldı.
Burada o kadar acayip değişimler gördüm ki... Şimdi uzaylı istilası bekliyorum, bir o kaldı. Ama bizim esnaf ona da ayak uydurur, dönen mönen bir şeyler bulur satacak.
Herkes hemfikir; Babylon semt için dönüm noktası. Hem gelişi hem gidişiyle… Dört yıl önce Doğuş Grubu’nca satın alındı, Bomonti’ye taşındı. İlk gittiğimde, güvenlikten geçip yeni, steril halini görünce yadırgamış ve bu haline üzülmüştüm. Babylon’un ve Pozitif’in kurucularından Cem Yegül’le Maslak’taki ofisinde buluşuyoruz.
Kulüp açma fikri hep vardı. İnsanlar Asmalımescit’i bilmiyordu, sokaklar tekin değildi. Ahmet (Uluğ) gidenlere fenerle eşlik ederdi caddeye kadar.
Pozitif, o jenerasyonu konserlerle, festivallerle 13 yılda oluşturdu. 90’larla başlayan kültürel açlığı doyuran bir hareketti.
Kreatif endüstrilerin bölgeye akmasını istedik ama arzu ettiğimiz gelişme olmadı.
‘Altın yıllar’ çok kısa sürdü, 3-5 yıl kadar. Emlak fiyatları artınca kültür oluşumları barınamamaya başladı. Sonrası, ‘yozlaşmaydı’.
Bomonti’de durum içime siniyor diyemem. Baştaki vizyon kapısız, güvenliksizdi. Ülkedeki türbülans izin vermedi. Ama avludaki etkinlikler ücretsiz.
“Beyoğlu’ndaki hayatı yaşatıyoruz” diye bir şey söylemiyoruz. Babylon kültürü çok imrenilesi bir kültür değildi. Kör ölür, badem gözlü olur… Son yıllarında o kadar parlak bir şey yoktu. Ağıt yakmanın alemi yok.
Beyoğlu’nun gerçek sahipleri, şehrin yaratıcı kültürleri bir araya gelmeli. Kaynak aktarılmalı. Ama orası şehrin kalbi, değerini asla yitirmeyecek, mutlaka yine bulacak.
Şu sıralar en sıcak tartışma Beyoğlu Sineması’nın durumu. Seyirci gelmediği için borçlarını ödeyemeyen kurum için sinema yazarı Cem Altınsaray bir kampanya başlattı.
AVM’ler lüks ve konforla seyircinin aklını çeldi. Sinema sanatını sosyal ve kültürel bağlamından kopararak tüketimin parçası yaptı.
30 yıl sayısız insan burada buluşmuş, tanışmış, arkadaş-aşık olmuş, yan yana gülüp ağlamış.
‘Beyoğlu Sineması Kartı’ isimli bir proje geliştirdik. Kombine kart gibi… İki haftada bana ulaşan insan sayısı binleri geçti. Hayatımda hiç böyle bir ilgi, sevgi görmedim. Kültür Bakanlığı’ndan senaryo desteği almış genç bir sinemacı paranın bir kısmını bağışlamak istiyor. Temizlik bile yapacaklarını söyleyenler var.
Tünel’i Asmalımescit’e bağlayan Tünel Pasajı’nda Türkiye’nin en eski kitapçısı olduğunu biliyor muydunuz? 1918’de açılan Kohen Kitabevi’nin sahibi Alber Kohen’leyiz…
Mekân sahiplerinin değişmesi isteniyor. Başka bir sermaye gelsin, içkili lokaller olmasın, daha oryantal bir Beyoğlu olsun…
Demirören AVM dokuyu bozdu. Beyoğlu zaten bir AVM. İçine bir tane daha yapmanın ne gereği var? Narmanlı Yurdu’nu restore ediyorlar, aynı şeyi yapacaklar. 100 kişi ekmek yiyordu, bir aileye gidecek.
Bizi sürekli İsrail’le bir tutuyorlar. Kardeşim, ben 500 yıldır buradayım, senden daha Türküm, daha İstanbulluyum! Adam elinde satırla seni kovalıyor, camı indiriyor. Kime şikâyet edeceksin ki?
Kadir Topbaş’ın çok güzel hizmetleri oldu. Beyoğlu’nu güzelleştirmişti, ağaçlandırmıştı. Binaları yeniledi, tarihi dokuyu ortaya çıkardı. Ama o da zamanla değişti, geriye gitti.
İnsanlar birbirini seviyordu, artık sevmiyorlar. Sadece ben azınlık değilim, siz de azınlıksınız! Yüzde elli de azınlık artık.