Bilim insanları, artık insanların düşüncelerini onların kafalarına temas etmeden deşifre edebiliyorlar. Daha önceki zihin okuma teknikleri, insanların beyinlerinin derin noktalarına elektrotlar yerleştirilmesini gerektiriyordu.
Duvar'ın Live Science'tan çevirdiği habere göre 29 Eylül’de bir ön baskı veritabanı olan ‘bioRxiv’ adlı sitede yayınlanan bilimsel bir bültende duyurulan yeni yöntem, bundan ziyade ‘işlevsel manyetik rezonans görüntüleme’ (fMRI) adı verilen ve beyinde herhangi bir zarara yol açmayan bir beyin tarama tekniğini temel alıyor.
fMRI, oksijenli kanın beyindeki akışını takip ediyor ve aktif beyin hücreleri daha fazla enerji ve oksijene ihtiyaç duyduğu için, bu bilgi, dolaylı yoldan beyin aktivitesinin ölçülmesine imkân tanıyor.
Elektrotlara ihtiyaç duymuyor
Yapısı gereği, bu tarama yöntemi gerçek zamanlı beyin aktivitesini yakalayamıyor çünkü beyin hücrelerinin yaydığı elektrik sinyalleri kanın beyindeki hareketinden çok daha hızlı biçimde hareket ediyor.
Öte yandan, araştırmanın yazarları, dikkat çekici biçimde, kelime kelime çeviriler üretemeseler bile, yine de insanların düşüncelerinin anlamsal bağlamını çözmek için bu kusurlu dolaylı ölçümü kullanabileceklerini fark ettiler.
ABD’nin Austin kentinde bulunan Texas Üniversitesi’nde bir sinirbilimci ve araştırmanın kıdemli yazarı olan Alexander Huth, “Eğer yirmi sene önce dünyadaki herhangi bir bilişsel sinirbilimciye bunun mümkün olup olmadığını sorsaydınız, sizi gülerek başlarından savarlardı” diyor.
Ekip, henüz hakemli bir dergide yayınlanmayan yeni araştırma için 20’li ve 30’lu yaşlarında olan bir kadın ve iki erkeğin beynini taradı. Her bir katılımcı, tarayıcıda geçirdikleri birkaç seansta toplam 16 saatlik farklı podcast ve radyo programları dinledi. Daha sonra ekip bu taramaları, sesteki kalıpları, kaydedilmiş beyin aktivitesindeki kalıplarla karşılaştıran ve “kod çözücü” adını verdikleri bir bilgisayar yazılımına ekledi.
Olay örgüsünü hatasız aktarıyor
Huth, The Scientist dergisine verdiği demeçte, yazılımın daha sonra bir fMRI kaydı alarak içeriğe dayanan bir hikaye oluşturabildiğini ve bu hikayenin podcast’in ya da radyo programının orijinal olay örgüsüyle “fazlasıyla iyi” eşleştiğini söylüyor.
Farklı biçimde söylersek, ‘kod çözücü’, her katılımcının beyin aktivitelerine bakarak hangi hikayeyi dinlediğini tespit edebiliyor. Öte yandan, yazılım, karakterlerin zamirlerini değiştirmek ve birinci ve üçüncü şahısları karıştırmak gibi bir takım hatalar yapıyor.
Huth, “Neler olup bittiğini fazlasıyla isabetli biliyor olsa da henüz eylemleri kimin gerçekleştirdiğini bilmiyor” diyor.
Yazılım, gerçekleştirilen ek testlerde, katılımcıların tarayıcıda izlediği bir sessiz filmin planını fazlasıyla doğru biçimde anlayabildi. Dahası, katılımcıların zihinlerinde anlatmayı düşündükleri bir hikayeyi dahi anlatabiliyor. Araştırma ekibi, uzun vadede bu teknolojiyi, konuşamayan ya da yazamayan insanların kullanması amacıyla tasarlanacak beyin-bilgisayar arayüzlerinde kullanılabilmesi için geliştirmeyi amaçlıyor.