15 Temmuz Darbe Girişimi

Berlin'de gözler Türkiye'de

Alman milletvekilleri, Türkiye'deki gelişmeleri yakından izliyor. Çoğu, Erdoğan'ın sert tutumuna rağmen diyalogtan yana. Christoph Strack, Berlin'deki havayı aktarıyor.

21 Temmuz 2016 21:28


Türkiye’deki darbe girişiminin ardından yaşanan gelişmeler, OHAL ilanı, binlerce kişinin görevden uzaklaştırılması Alman federal milletvekillerini de endişelendiriyor. Alman politikacılar arasındaki tepkiler, endişe ve dehşete düşme duygularının bir karışımı izlenimini uyandırıyor.

Sosyal Demokrat Partili (SPD) politikacı Michelle Müntefering, Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada "Hepimiz Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerin halihazırda en zor süreçlerinden birine doğru gittiğini hissediyoruz" diye konuştu. Aynı zamanda Alman-Türk Parlamenterler Grubu’nun Federal Meclis’teki başkanı da olan Müntefering, "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın derin bir kutuplaşma içindeki toplumu daha fazla ayrıştırdığını hepimiz görüyoruz" dedi. Müntefering, gelişmelerin "Türkiye'nin Avrupa’dan uzaklaşmaya" doğru yol aldığını kaydetti.

37 milletvekillinden oluşan bu grup, Federal Meclis'teki milletvekilleri arasındaki en aktif gruplardan biri sayılıyor ve düzenli etkinlikler ile üyeler arasında güçlü bir ağ oluşturarak karşılıklı anlayış için çabalar gösteriyor. Ancak Ankara’daki milletvekilleri ile bir bilgi alışverişinin halihazırda zor olduğu ve hayal kırıklıkları getirdiği belirtiliyor.

İncilik krizi

Ankara’nın Alman milletvekillerine İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerini ziyaret etme izni vermemesi üzerine Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili politikacı Reiner Meier, 12 Temmuz’da yazılı olarak Alman-Türk Parlamenterler Gurubu’nda artık yer almak istemediğini bildirmişti.

Meier şimdi de Ankara ile yürütülen AB üyelik müzakerelerinin askıya alınması gerektiğini savunuyor. Deutsche Welle’ye verdiği demecinde bir üyelik adayından hukuk devleti ve adil yargılama ilkelerine uymasını beklediğini kaydeden politikacı "Şu an olanlar bu bahsettiklerimizin açıkça ötesine geçildiğini gösteriyor" diye konuştu.

"Türkiye ile diyalog kesilmemeli"

Buna karşınçalışma grubunun başkanıMichelle Müntefering ise karşılıklı diyaloğun önemini vurguluyor. Ancak sosyal demokrat politikacı son gelişmeler göz önüne alındığında gelecekte diyaloğun muhtemelen daha da zorlaşacağını düşünüyor. Müntefering "Bazen zor da olsa, etkili olma imkanlarımız sınırlı da olsa bu diyalağun son gelişmelerden sonra da devam edeceğinden eminim" diye konuşuyor.

Alman-Türk Parlamenterler Gurubu’ndan Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partili politikacı Andreas Nick de benzer biri görüşü paylaşıyor. Nick "Demokratik meşruluğu olan bir hükümete karşı yapılan darbe girişimine nasıl karşıysak, bu girişimin hukuk devleti ilkelerinin, ifade özgürlüğünün ve Türkiye’deki azınlıkların haklarının daha da kısıtlanması için bahane edililmemesini de ısrarla talep etmeliyiz" diye konuştu.

Nick, "Türkiye’de görünüşe göre uzun süredir siyasi olarak farklı düşünenlere yönelik sistematik bir takip söz konusu" diyor. Ancak CDU’lu politikacı taşıdığı tüm endişelere rağmen diyaloğun devam etmesinden yana. Nick, "Türkiye ile yoğun bir biçimde ilgilenmeye devam etmeliyiz. Türkiye’deki iç siyasi çekişmelerin daha da tırmanmasını ve sonunda bizim ülkemize de -muhtemelen şiddet biçiminde- sıçramasını kimse istemez" diye konuştu.

Son şans?

Sol Parti'nin Meclis Grup Başkanı Sarah Wagenknecht ve Yeşiller Partisi'nin dış politika sözcüsü Omid Nouripour da perşembe günü Türkiye’deki gelişmelere ilişkin açıklamalar yaptı. Yeşil politikacı Nouripour, bir radyo kanalına verdiği röportajda "Ülke gerçekten bir diktatörlüğe dönüşmeden önce belki de Türkiye ile hukuk devleti üzerine konuşmak için son bir şans" olduğu uyarısında bulundu.

Sarah Wagenknecht, Erdoğan’ın "OHAL ilanı ile Türkiye’nin demokratik maskesi"ni düşürdüğünü söyledi. Federal hükümetten Türkiye’ye karşı açıkça mesafe almasını talep eden Sol Partili politikacı bunun sadece sözle de sınırlı kalmaması gerektiğini belirtti.

Berlin’in Türkiye politikasına eleştiri

Hükmet kanadından Başbakan Angela Merkel ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'den ardı ardına Türkiye’ye ilişkin açıklamalar geldi. Merkel, çarşamba akşamı İngiltere Başbakanı Theresa May ile görüşmesinin ardından yaptığı ortak basın toplantısında Türkiye’deki gelişmelere yönelik "büyük endişe" ve "açık eleştirler"den bahsetti. Başbakan bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan’a telefonda da ilettiğini söyledi.

Perşembe sabahı da Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Türkiye’deki gelişmelere dair açıklamada bulundu. Steinmeier, IŞİD'le mücadele koalisyonu savunma ve dışişleri bakanları toplantısı için bulunduğu Washington'da "Türkiye'de darbe girişimi soruşturulması kapsamında alınan tüm önlemlerin hukuk devleti kurallarına uygun, orantılı davranma ilkeleri gözetilerek uygulanması gerektiğini" söyledi. "Devletin aldığı önlemlerin dayanağını sadece suç oluşturan unsurlara karışıldığının belgelenmesi oluşturabilir, insanların olası siyasi eğilimleri değil" diye konuşan Steinmeier, Türkiye'ye çağrıda bulunarak ilan edilen olağanüstü hal uygulamasının bir an önce sona erdirilmesini istedi.

Sol Partili politikacı Wagenknecht’in hükümet kanadından yapılan her iki açıklamaya eleştirisi sert oldu. Merkel’in, Ankara ile "kirli mülteci anlaşmasını" devam ettirmek istediğini ifade eden Wagenknecht, her iki hükümet açıklamasına yönelik "ahlaki bir iflas"tan bahsetti.

"Vazgeçilmez bir ortak"

Bununla birlikte Almanya’nın saygın siyasi uzmanlarından emekli diplomat Wolfgang Ischinger güvenlik politikaları açısından Türkiye’nin önemine dikkat çekerek temkinli bir tepki verdi. RedaktionsNetzwerk Deutschland adlı basın kuruluşuna konuşan Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Ischinger, Ankara’nın "esas" ve "vazgeçilmez" bir ortak olduğunu söyledi.

Türkiye’nin jeostratejik konumu ile "NATO için çok önemli, belki de İngiltere kadar önemli" bir müttefik olduğunu kaydeden Ischinger, Ankara olmadan "Ortadoğu’daki çatışmalara yönelik neredeyse her türlü etki etme imkanlarımızı kaybederiz" diye konuştu.

Ischinger’in bu sözleri real politikalar ile değerler talebi arasındaki çelişkiyi ve Ankara ile olası bir kırılma noktasının ardında hangi uluslararası dinamiklerin bulunabileceğine dair ipuçları veriyor. Alman-Türk Parlamenterler Gurubu’nun taşıdığı endişelerde işte bu noktalar da büyük bir rol oynuyor.